Levent Gültekin
Birinci tur seçim sonuçlarını değerlendirmek için Medyascope’ta Ruşen Çakır ile bir program yaptık.
O programda, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın aldığı yüksek oy oranının nedenini kendimce izah etmeye ve ikinci turda ne yapılması gerektiğini anlatmaya çalıştım
Ruşen Çakır’ın, “Peki Erdoğan kazanırsa sence ne olur?” sorusuna, ‘izlediğim, gözlemlediğim kadarıyla eğer kazanırsa daha yumuşak bir yönetim anlayışı sergileyeceği, ülkenin geldiği durumda bir anlamda buna mecbur olduğu’ yanıtını verdim.
Programın bütününü izleyen kimseden herhangi bir olumsuz tepki almadım.
Sonrasında, programdan başı sonu kesilerek servis edilen, “Erdoğan’ın daha yumuşak bir yönetim anlayışı sergileyeceğini düşünüyorum” cümlem üzerinden hakkımda akıl almaz bir linç kampanyası başlatıldı.
Ne gizli AK Partililiğim kaldı ne satılmışlığım.
Sıradan sosyal medya kullanıcılarının yüzeysel yorumlardan bahsetmiyorum.
Çünkü okuduğunu, dinlediğini anlayanların hayli azaldığı Türkiye’de bu tür tepkileri pek umursamıyorum.
Fakat kimi yazarların, aydınların, akademisyenlerin de bu linç kervanına katılması, dahası içlerinde beni yakından tanıyan, yıllardır yazılarımı okuyup programlarımı izleyen, her program sonrası övgü dolu mesajlar atan, bir anlamda ‘yol arkadaşlığı’ yaptığımız insanlar da vardı.
En fazla ‘zamansız‘ veyahut ‘yanlış’ ya da “Hayır, sen meseleyi yanlış okuyorsun” diyebilecekleri bir yorumuma bakarak, ilkokul çocukları düzeyinde bir yaklaşımla beni adeta hain ilan ettiler.
Kimisi, ‘beni muhalif sanarak yaşadığı yanılgının pişmanlığını‘ dile getirirken kimisi büyük bir utanmazlıkla beni kişisel çıkar hesabıyla böyle konuşmakla itham etti.
İşin tuhafı beni kişisel çıkar hesabıyla konuşmakla itham eden gazeteci görünümlü parti militanı, Halk TV’deki yerini korumak amacıyla Kılıçdaroğlu’nun adaylığını topluma empoze etmek için propaganda elemanına dönüşmüşken ben program yaptığım kanalın hassasiyetini umursamayıp, “Kılıçdaroğlu’nun adaylığı riskli, ülkenin kader seçiminde bu riski almamalı” dediğim için Halk TV’deki programımı bitirmek zorunda kalmıştım.
15 yıldır yazıp konuşuyor, şehir şehir dolaşıp konferanslar veriyorum.
Yazdıklarım, söylediklerim, hangi değerleri savunduğum, neyin mücadelesini verdiğim apaçık ortadayken tüm bunlara değil, basit bir yorumuma bakarak hakkımda kanaat sahibi olma yüzeyselliğini gösterdiler.
Neyse geleyim asıl meseleye.
Peki, “Cumhurbaşkanı Erdoğan kazanırsa daha yumuşak bir yönetim anlayışı benimseyecek” derken neyi kastettim?
‘Tek adam rejimi‘nden vazgeçeceğini kastetmedim.
Parti devletine dönüştürdüğü sistemden vazgeçip demokrasiye ve hukuka yöneleceğini, ülkede bir anda demokrasi ve hukuk rüzgârı estireceğini de kastetmedim.
Bunu kastetmek için ‘tek adam’ yönetim anlayışının ne olduğunu bilmemek, parti devletine dönüşmüş bir devlet aygıtının yaratacağı yıkımı kavramamış olmak gerekiyor.
Kastettiğim şey, basit bir üslup ve tarz yumuşamasıydı.
Çünkü bir anlamda buna mecburdu.
Mecburdu çünkü ülke ağır bir yıkımın eşiğindeydi, daha fazla gerginlik Erdoğan’ın da işine yaramayacak bir politikaydı.
Böyle yorumlamamın diğer bir nedeni ise Erdoğan’ın kurduğu ittifaklardı.
Seçim öncesi Erdoğan çok geniş bir ittifak kurdu.
Bir tarafta kimi ulusalcılar, bir tarafta kimi milliyetçiler diğer tarafta da İslamcıların olduğu bir ittifaktı bu.
Yani bir tarafta HÜDA PAR, diğer tarafta MHP, bir tarafta BBP, diğer tarafta DSP, bir tarafta Metin Feyzioğlu, Hulki Cevizoğlu gibi Atatürkçüler, diğer tarafta Fatih Erbakan…
Bütün bu yapıya baktığımızda Erdoğan’ın doğal olarak bir denge politikasına mecbur kalacağını, bu dengenin onu doğal olarak daha kapsayıcı bir anlayışa mecbur edeceğini görmek için müneccim olmaya gerek yoktu.
Parti militanına dönüştükleri için bu kadar açık bir tabloyu bile yorumlayamayıp üstelik beni suçladılar.
Halbuki yaptığım yorumun amacı buna dikkat çekmekti.
Peki ne oldu?
Tam da beklediğim gibi Erdoğan seçim öncesi benimsediği rasyonaliteden uzak ekonomi politikasını terk edip daha gerçekçi politikalara dönmeye karar verdi.
Yani söz ve eylemleriyle komedi figürüne dönüşmüş Nurettin Nebati’nin yerine saygın ekonomistlerin değer verdiği Mehmet Şimşek’i tercih etti.
“Biz işimizi yapalım hukuk arkadan gelir” diyerek hukuksuzluğun, kabalığın, kavgacı dilin sembolü haline gelmiş Süleyman Soylu’dan vazgeçip içişleri bakanlığına, “Önceliğimiz hukuk ve demokrasi” diyen, daha sakin, daha şaibesiz ve kavgacı bir üslubu bulunmayan Ali Yerlikaya’yı atadı.
Üslubu, tarzı bir dışişleri bakanına yakışmayacak, diplomatik dilin zerresi bulunmayan Mevlüt Çavuşoğlu’nun yerine daha ciddi, daha profesyonel görülen Hakan Fidan’ı tercih etti.
Merkez Bankası başkanlığında kendi elemanı gibi çalışan Şahap Kavcıoğlu’nun yerine ekonomi çevrelerinde daha itibarlı, yetkin ve uzman kabul edilen bir kadını, Hafize Gaye Erkan’ı tercih etti.
Hepsinden önemlisi de bu iktidar yıllardır HDP üzerinden Kürt karşıtlığı olarak algılanabilecek kutuplaştırıcı bir politika izlemişken cumhurbaşkanı yardımcılığına muhalif olsun olmasın herkesin övgüyle bahsettiği Kürt bir ismi, Cevdet Yılmaz’ı atadı.
Tüm bunlar belirgin bir üslup ve yönetim anlayışı değişikliğinin en önemli göstergeleri.
Peki bütün bunlar ne anlama geliyor?
Türkiye’nin bir anda demokrasiye ve hukuka döneceği anlamına gelmiyor.
Her şeyin güllük gülistanlık olacağı anlamına da gelmiyor.
Peki bütün hukuksuzlukların, ayrımcılıkların son bulacağı anlamına mı geliyor? Hayır.
Ama Erdoğan’ın geçmişte benimsediği, tercih ettiği bakanlarla da beslediği kavgacı, çatışmacı, ayrımcı yönetim anlayışının duvara tosladığı, ‘tek adam rejimi’ imkanları dahilinde bu kavgacı yönetim anlayışından uzaklaşmaya çalıştığı anlamına geliyor.
Bunda ne kadar başarılı olacak? Ya da gidişata ne kadar etki edecek? Veyahut rejim, yapısı gereği bu yumuşamaya ne kadar fırsat verecek?
Tüm bu soruların cevaplarını hepimiz yaşayarak göreceğiz.
Mevcut iktidarın politikaları neticesinde ülke ağır yara aldı.
Seçimi mevcut iktidar tekrar kazandı ve görünen o ki beş yıl daha ülkenin başında kalacak.
Bu durumda Erdoğan’ın tercih ettiği bakanlarla ortaya çıkan bu yeni yönetim anlayışının bu yıkımı azaltacağını veyahut yavaşlatacağını umut etmek, iktidara teslim olmak değil, ülkesinin iyiliğini her türlü siyasi hesabın üzerinde tutmaktır.
Erdoğan’ın bu bariz üslup ve yönetim anlayışı değişikliğini yerel seçimlere bağlamak ise bana göre dünyadaki gelişmeler ışığında Türkiye’de yapılmak isteneni tam olarak kavrayamamaktır.
Kemal Kılıçdaroğlu istifa etsin de peki ya siz?
Müsaade ederseniz yazımı bir soruyla bitirmek istiyorum.
Toplumu zerre kadar tanımayan, anketlerde her zaman Erdoğan’dan düşük çıkmasına rağmen büyük bir kampanyayla Kılıçdaroğlu’nun adaylığını topluma empoze eden, ekranlarda ve köşelerinde adeta Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için propaganda elemanına dönüşen, “Terlik koyulsa kazanır” diyerek seçimi çantada keklik gören, meseleyi böyle yanlış okuduğu için hem Kılıçdaroğlu’nu daha da cesaretlendiren hem toplumu yanıltan kimi gazeteciler ve yazarlar son günlerde CHP liderine ağır hakaretler edip istifasını istiyor.
Kılıçdaroğlu bence de artık çekilmeli.
Ama ya siz?
Bunca yanlışınıza, bunca öngörüsüzlüğünüze, bunca yüzeyselliğinize, çıkarcı davranışınızın ağır faturasına rağmen yazmaya, konuşmaya, hiçbir mahcubiyet duymadan siyaset yorumu yapmaya devam mı edeceksiniz?
Ülkede muhalifliği bile adeta profesyonel bir mesleğe dönüştürdünüz.
Seçim öncesi Kılıçdaroğlu’na ‘büyük demokrat dede‘ sıfatı yükleyenlerin seçimden sonra ‘Amma da diktatör kafalıymış‘ aşamasına gelmeleri, bu insanların siyasete, siyasetçilere ne kadar yüzeysel baktığının utanç verici göstergesidir.
İstifa edilecekse milyonların kaderiyle oynayan, milyonlarca genci büyük bir umutsuzluğa sevk eden bu tabloya katkısı olan herkesin istifa etmesi, köşesine çekilmesi gerekiyor.
Haklı olmak, haklı çıkmak ve ülke ağır bir tahribat yaşarken bundan mutluluk duymak çocukların yapacağı bir davranış türüdür.
Haklı çıkmanın bir kıymeti yok ama bu süreçte yanlış yapanın da ülkeye ödettiği bedelin faturasını ödemesi gerekiyor.
Fatura sadece siyasetçilere yüklenemez, yüklenmemeli.
Topyekun bir değişime ve temizlenmeye ihtiyacımız var.
Yazarlar
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2023
19.08.2023
19.08.2023
14.08.2023
6.08.2023
8.07.2023
3.07.2023
27.06.2023
23.06.2023
19.06.2023