Mümtazer TÜRKÖNE
Araplar durduk yere nereden çıktı?
Silindir uzun ve siyah şapkadan başını uzatan tavşan olarak DEM ile ittifak meselesi öne çıkmıştı; DEM sözcüleri hemen itiraz etti, akabinde Erdoğan’ın sözleri otosansürden geçirilip düzeltildi. “Tarihî” konuşmadan geriye Türklerle ve Kürtlerle birlikte ittifak ortağı olarak birkaç kere zikredilen Araplar kaldı.
Kimsenin gözünden bir şey kaçmıyor.
Arap vurgusu ile hemen, “Orta Doğu uzmanı” vasfı da bulunan ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın geçtiğimiz hafta övgüyle gündeme getirdiği “Osmanlı Millet Sistemi” göndermesi arasında bir bağlantı kuruldu. Yeni bir plan, yeni bir proje kokusu alan yorumcular var. Büyükelçinin SDG’yi Türkiye’ye satışı, daha çok Öcalan’ın Kürt Ulus Devletini reddeden stratejisi ile uyumlu, Türkiye’nin endişelerini yatıştıran ve “Terörsüz Türkiye”ye katkı sağlayan çıkışı ile Erdoğan’ın denkleme Arapları da dahil eden formülü arasındaki ilişki tartışılıyor.
Önce karışmış olan kafaları düzeltelim.
Siz beni, aktüel siyasete dair analizler yapan bir gazeteci olarak tanıyorsunuz; gerçekte ise bütün ömrü modernleşme dönemi Osmanlı tarihi üzerine araştırmalarla geçmiş bir uzmanım. Uzmanlık, “o konuda bilmediği hiçbir şey yok” anlamına gelir. Halihazırda öncesi ve sonrası ile Tanzimat Fermanı ile ilgili kapsamlı ve derin bir araştırmanın içinden çıkmaya çalışıyorum. Kısaca “Osmanlı Millet Sistemi nedir?” sorusuna yetkinlikle cevap verecek birkaç otoriteden biriyim. Sözüme güvenebilirsiniz.
Ne Barrack’ın “Osmanlı Millet Sistemi” methiyesinin, ne de Erdoğan’ın denkleme dahil ettiği Arapların konumuzla, yani Çözüm Süreci ile yakından uzaktan bağını kuramazsınız.
Osmanlı Millet Sistemi:
Bir kere Türkler, Kürtler, Araplar (Arnavutları, Çerkezleri, Pomak ve Torbeçleri de ilave edebilirsiniz) Osmanlı Millet Sistemi içinde ayrı milletler değil, tek bir millettir. Millet Osmanlı tarihi boyunca kavram olarak aynı dine inanan insanları kapsar. Millet kavramının bu kullanımı Cumhuriyet’in başlarına kadar devam eder. Müslümanlar, tek bir millet olarak millet-i hâkime, gayr-ı müslimler ise dinlerine göre farklı milletlere ayrılır. Ortodoks olan Rumlar, Sırplar, Bulgarlar tek millet, buna karşılık Ermeniler Gregoryen, Katolik ve Protestan olarak üç ayrı millettir. Yahudiler yine ayrı bir millettir. Tanzimat reformları kapsamında 1860’larda gayr-ı müslimler için kendi iç işleyişlerini düzenleyen ayrı ayrı nizamnameler çıkartıldığında, Millet Sistemi kendiliğinden ortadan kalkmıştır.
Millet sisteminin resmen sona erdiği tarih, Islahat Fermanı’nın ilan edildiği 1856 yılıdır. Bu fermanın özü ise, din ve ırk farkı gözetmeden Osmanlı tebaası arasında her konuda eşitliği tesis etmektir. Giderilen eşitsizliklerin tamamı Millet Sistemine aittir. Gayr-ı müslimlerden ilave vergiler alınması, askerlik yapmamaları gibi ayrımlar dışında uygulamada çok sorun yaratan iki örnek verelim: Gayr-ı müslimlerin Müslümanlar aleyhinde şahitlikleri kabul edilmediği için, Avrupalı tüccarlarla ilgili anlaşmazlıklar dev sorunlara dönüşmektedir. İkinci örnek bugün din ve vicdan özgürlüğü dediğimiz alana dair: Bir Hristiyan ihtida edip İslâm’a geçerse, kelime-i şehadet getirdiği andan itibaren Müslümanların sahip olduğu bütün haklara sahip olur; buna karşılık bir Müslüman irtidat edip Hristiyan olursa hemen idam edilir. İrtidat suçuna idam cezası, Tanzimat Fermanı’ndan bile sonra, en son 1841 yılında Selanik’te infaz edilmiştir.
Osmanlı Millet Sistemi, dayandığı dinî ayrımcılık açısından o dönemde Avrupa’daki uygulamalara göre mukayeseli bazı üstünlüklere sahipti: Zımmî statüsünde (canı ve malı Müslümanların zimmetinde) olan gayr-ı müslimlerin din seçme hakkı dışında temel haklarının teminat altına alınması, kendi iç işlerinde ve özel hukuk alanında özgür bırakılması gibi. Ancak, bugünün dünyasında Millet Sistemi’nin en küçük bir karşılığı bile yok. Kaldı ki bu sistemi uygulayacağınız gayr-ı müslim vatandaşlarımız da neredeyse kalmadı.
Kürtler ve Araplar:
Biri iyimser, diğeri kötümser iki yorumda bulunabiliriz.
İyimser yoruma göre Erdoğan, Suriyeli Arapları, Suriye Kürtleri üzerinden Süreç’e dahil edip, Kürtler ile Araplar arasında bir yumuşama ve işbirliği imkânını zorluyor. Suriye’nin Sünni Arapları, aşiret Arapları ile yerleşik kültür içinde nispeten bireyleşmiş Araplar olmak üzere ikiye ayrılıyor. Yakın geçmişi göçebeliğe dayanan Arap Aşiretleri ile Suriye Kürtleri arasında alışkanlığa dönüşmüş sorunlar olduğu biliniyor. Otomatik olarak tarikat yapıları ve aşiret hiyerarşisi devreye giriyor. İlişkileri yumuşatmak için yukardan arabuluculuk gerekiyor. Böyle olunca Kürt-Arap sorunlarının arasına Türkiye’yi de dahil edip üçlü ittifaktan bahsetmek mantıklı. Doğrudan Suriye Kürtlerini merkeze alıp, Ankara-Şam-Erbil arasında yeni bir dönem başlatmak da bu iyimser yoruma uyuyor.
Kötümser yorum ise, PKK silah bırakıp kendini feshettikten sonra Türkiye’de başlayan süreci sulandırmak. Kürtler sorunları olduğunu söyleyip bir talepte bulundukları zaman devreye giren bilindik formül: “Türkler, Kürtler, Araplar, Çerkezler, Arnavutlar…biz hepimiz kardeşiz.” Araplar denkleme dahil edilince, bu kalıplaşmış edebiyat devreye girmiş oluyor. Yalnız, köprünün altından çok sular geçti. Türkiye’de Kürtlerle iç içe yaşayan ciddi bir Arap nüfusu var. Türkler onlara “kavm-i necip” muamelesi yaptılar. Bugüne kadar en küçük şikâyetleri olmadı. Kürtler, Araplar gibi bu coğrafyanın otokton yani yerleşik halkları; ancak Arapların tam 22 adet bağımsız ve BM’ye üye devleti var. Kürtler ise 30 milyona yaklaşan nüfusları ile bir ulus devlet kurma idealinden, şu meşhur Çözüm Süreci’ne sahip çıkma adına vazgeçtiklerini ilan ediyorlar. İşte bu yüzden “Türkler, Kürtler ve Araplar” üçlemesi olmaz, gerçeklere uymaz.
Primo Türk Çocuğu:
Ömer Seyfettin’in bu meşhur hikâyesi, aslında bir ulusa ait olma bilincinin, bir tehdit ve aşağılama ile karşılaşınca nasıl harekete geçtiğini ve hayatın öncelikleri arasında ilk sıraya yerleştiğini anlatır. Tek kelime Türkçe bilmeyen çocuğun, ulusuna yönelik saldırı karşısında “ben, Turco” diye haykırışı, insan olmanın, vicdan sahibi olmanın, haksızlığa karşı çıkmanın ve aslına rücu etmenin hikâyesidir. Kürt sorununun çözümü adına ”Primo Türk Çocuğu” hikâyesini, bir Kürt çocuğunu kahraman yapıp okumayı deneyin. Önümüzde duran Çözüm, kimseyi soyunu-kökenini savunmak durumuna sokmamakla ilgili.
Kürtler, nüfusları ile mukayese edildiğinde bugün için ulus bilincine sahip olmakla birlikte bir ulus devlete sahip olmayan nadir halklardan biri. Bunun sebebi ne Türkler ne Araplar ne de Farslar. Bunun en önemli sebebi, jeopolitik açıdan fare kapanına benzeyen coğrafyaları. Kürtler asırlar boyu, coğrafyanın kendilerine biçtiği kaderi yaşadılar. Şimdi bu kader onları Türklerle aynı yolu birlikte yürümeye zorluyor. Yaşanan onca tatsızlığa rağmen kararlarını verdiler ve yola koyuldular.
Türkler, ulus devletler çağında bile genlerine yerleşmiş çok uluslu imparatorluk terbiyesini kısmen de olsa sürdürüyor; farklı ırklarla ve inançlarla birlikte yaşama kültürü bu. Bir tanıdığımdan dinledim. Polis emeklisi, milliyetçi damarı kuvvetli olan biri “En iyi Kürt ölü Kürttür” lafını söyledikten sonra telefonu çalıyor, arayan canciğer dostu, yedikleri-içtikleri ayrı gitmeyen Vanlı bir Kürt arkadaşı. Hemen koştura koştura onunla kahvede Okey oynamaya gidiyor. Politikanın aramıza soktuğu zıtlıklarla, hayatımızın gerçekleri farklı. Aralarında ana dillerinden başka en küçük bir fark olmayan Türklerle Kürtler devlet katındaki ihtilafları giderip yeniden kader birliği yapmaya karar veriyor.
Demokratik ve laik çözüm mü, din kardeşliği mi?
Erdoğan, Süreci hafta sonunda Kızılcahamam’da sahiplendikten sonra kendisini eleştirenlerle dinî semboller ve bağlar üzerinden sert bir polemiğe girdi. Oldukça sorunlu. Meseleyi “Müslümanlar arasındaki tefrikanın, ayrılığın, gayrılığın son bulması” zeminine taşıyor ve peygamberimizi, İslâm ümmetini referans alıyor. Erdoğan’ın “Türk milletindeniz, Hazreti Muhammed’in ümmetindeniz. Biz sadece bugün değil, kalubeladan beri ümmetin sevdalısıyız, Fahri Kâinat Efendimizin âşığıyız.” Söyleminin yaşananlar karşısında çözüme hiç bir katkısı yok. Dinî değerlere bağlılık ve sadakat çok saygıdeğer; ancak bir devlet sorununu bu söylem ile çözemezsiniz. Nitekim bu abartılı dinî söylemin, muhalefetle polemiğe girildiği anda devreye girmesi, karşılığı hakkında kuşku uyandırmıyor mu?
Din kardeşliği üzerinden tarih boyunca Müslümanlar arasında tek bir sorun bile çözülmedi. Tersine dinî değerler ve semboller seferber edilip, hayatın önümüze koyduğu gerçek sorunların üstü örtüldüğü zaman din kardeşliği zarar gördü, Müslümanlar arasına dinî aracı etmekten dolayı inanca dair tefrikalar girdi. İslâm mezheplerinin tamamının siyasî ihtilafların, iktidar çatışmalarının eseri olduğunu unutmayın.
Mesele siyasî bir sorun, dinin esasları ve pratikleriyle ilgili bir sorun değil.
Şayet sorun dinî referanslar yerine, herkesin inancını dışarda tuttuğu laik bir dille ve laiklikten kuvvet alan demokratik zeminde tartışılırsa, işte o zaman Kürtlerle din kardeşliğimiz aradaki engel temizlendiği zaman güç kazanacak.
İstismara ve karşınızdakinin lafını ağzına tıkmaya müsait dinî söylem yerine, akıl ve gerçeklerle barışık laik ve demokratik ortak paydalarla ilerleyebiliriz. Yoksa din zarar görür.
Din kardeşliği edebiyatının da etnik kökenleri kendiliğinden baskın hale getiren ve sorunu sulandıran Türk, Kürt, Arap vurgularının da çözüme katkısı yok. Biz Kürtlerle Türkler arasında bir sorunu çözmüyoruz, Devletin Kürt politikasının Kürtlerde gördüğü karşılığın yol açtığı ağır hasarı giderip yeni bir başlangıç yapıyoruz. Meselemiz ne etnik çatışma ne de dinî konularda görüş ayrılığı. Sorun devletin yarattığı bir sorun, bu yüzden çözümü devlet katında arıyoruz.
Laik ve demokratik bir perspektifle. Elbette hukukla beraber.
Yazarlar
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘AK Parti+MHP+DEM’ yetmedi, muhalefet de cepheye çağrılıyor 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluErdoğan, bir anda neden sürecin önüne geçti? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHükümet harcadıkça ülkenin refahı azalıyor 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENTürk – Kürt – Arap söylemi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBizim Hayırlı Cumamız 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Türkiyeli değil, Türk!” 11.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.07.2025
4.07.2025
1.07.2025
24.06.2025
21.06.2025
17.06.2025
1.06.2025
27.05.2025
23.05.2025
13.05.2025