Mehmet ALTAN

Mehmet ALTAN
Mehmet ALTAN
Tüm Yazıları
Basın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi…
17.07.2025
65
Dağıldıkları dört ayrı ülkede “demokratik toplumların” oluşmasıyla çözülecek Kürt Sorunu… Batı’daki insan odaklı örgütlenmenin Orta-Doğu’ya taşınması. Bunun gerçekleşmesi sadece Ortadoğu’yu değil, bütün dünyayı etkiler

Yaşadığımız sürecin selametle karaya ulaşması için ders alalım diye birkaç haftadır 2012 ila 2013 yıllarındaki Kürt Açılımının bugüne benzeyen yanlarını anımsatıyordum.

Basın Tarihi, 11 Temmuz Casene Mağarası önündeki etkileyici görsel töreni, konuşmaları, yakılan silahları izleyince kuantum sıçraması yaparak günümüze geldi.

Her zaman dünü, bugünü konuşurken, yarını da içeren bir hedefe yöneldi.

***

Silah yakma öncesindeki Öcalan’ın kısa videosunun hemen ertesinde üst düzey bir dostumdan “Komünalist Yoldaş mıyız?” başlıklı çok besleyici ve aydınlatıcı bir analiz çıkageldi.

Şöyle yazıyordu:

“Öcalan’ın konuşmasında geçen bir ifade dikkatimi çekti:

‘Komünalist yoldaşlık hareketimiz.’

Bu laf kulağa hem çok tanıdık hem de bir o kadar yabancı geliyor.‘Komünalist’ ne demek? Nereden geliyor bu kavram?

Meğer bu ifade, çok da yeni değilmiş. 2000’li yıllardan itibaren Öcalan’ın metinlerinde sıkça geçiyor ve arka planında da önemli bir isim yatıyor: Murray Bookchin.

Murray Bookchin 

Bookchin, siyasi düşünce yolculuğuna Marksizmle başlamış, bir dönem Troçkist çizgiye yakın durmuş, ardından uzun yıllar anarşizm ve liberter sosyalizm alanında düşünsel üretim yapmış bir teorisyen.

Fakat zamanla anarşizmden de uzaklaşıyor ve kendisini ‘komünalist’ olarak tanımlamaya başlıyor.

2000’lilerin başında kaleme aldığı “Komünalist Karar Ânı” adlı makalede ‘Kendi dünyamızı bilinçli bir şekilde kendimiz yaratmak zorundayız’ diyerek bu geçişi anlatıyor.

Bookchin’in önerdiği komünalizm, merkezi devlet yapısına alternatif olarak yerel halk meclisleri temelinde örgütlenen, doğrudan katılım esaslı bir toplumsal model sunuyor.

Yani halkın kendi kendini yönetmesini, kararların tabandan alınmasını savunuyor.

Bu sistem sadece siyasi değil; aynı zamanda ekonomik, toplumsal ve ekolojik boyutlarda da dönüşüm öneriyor.

Temel fikirler arasında üretimin ortaklaşa yapılması, doğayla uyumlu bir yaşam ve kapitalizme karşı duruş var.”

***

Öcalan da bu fikirlerden ciddi şekilde etkilenmiş.

Hatta kendisini Bookchin’in “öğrencisi” olarak tanımlıyor. İmralı sürecinde Demokratik Konfederalizm projesini geliştirmiş.

Bu model üç temel ayağa dayanıyor:

Taban demokrasisi, cinsiyet eşitliği ve ekolojik sürdürülebilirlik.

2012’den itibaren Rojava’daki kantonlarda bu anlayış fiilen uygulanmaya başlanmış.

Kısacası “komünalist” lafının derinliklerinde daha fazla insan ve demokrasiye rastlayınca durup düşündüm, bu sırada bir yanım da ilk baskısını 2002’te yapan Marksist-Liberal adlı kitabıma gitti.

Kitabın arka kapağında “Sanayileşme dönemi bitiyor, ulus-devlet dönüşüyor, sosyolojik yapı dönüşüyor” diye yazıyordu:

“Marksizm ve liberalizm çatışırken, şimdi benzerlikleri öne çıkmakta.

Marksizmde hümanizma var… Liberalizmde bireyin üstünlüğü…

İkisi de mümkün olduğunca ‘az devlet’ peşinde…

Bu yeni çağ aynı zamanda yeni bir sentez çağı. Marksizm ile liberalizmi evlendirecek bir çağ.”

Kısaca “hayata bakarken Marksist, ekonomiye bakarken liberal, yaşamı kavramaya çalışırken de Marksist-Liberal” olmaya davet vardı.

***

Öcalan’ın “hocası” Murray Bookchin, “komünalist yoldaş” derken bu esnada Abdullah Öcalan’ın örgütünün fesih kongresine gönderdiği 320 sayfalık metnin kısaltılan kısmı çıktı.

O metinde de Öcalan’ın, çatışmaya dayalı “kaybet-kaybet” siyasetini sonlandırarak,

“Bunun yerine, demokratik toplum perspektifiyle ve dört komşu devletle ‘kazan-kazan’ temelli çözüm stratejisini esas alıyoruz” diye yazdığını okudum.

Anladığım kadarıyla, Kürtlerin yaşadığı ülkelerde “demokratik toplumlar”oluşturmayı hedefliyor.

Türkiye’de, İran’da, Irak’ta, Suriye’de “demokratik toplum perspektifiyle” Kürtlerin barış ve huzur içinde yaşayacağı bir gelecek tahayyül ediyor… Bu hayalin gerçekleşmesi için Kürtlerin üstüne düşeni yapmaya hazır olduğunu söylüyor.

Türkiye’deki “çözüm sürecine” bu sözlerin ışığında baktığımızda, Öcalan’ın ve Kürtlerin “demokratik bir toplum” talebinin barış için önemini de görüyoruz.

Günlük siyasi manevralara bu talebi kurban etmeyecekleri de anlaşılıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu talebi bilerek çözüm sürecinin önünü açtığına göre “demokratik toplum” olmadan çözüm ve barış olmayacağı anlayışına göre düzenlemeler yapması gerekecek.

***

Dağıldıkları dört ayrı ülkede “demokratik toplumların” oluşmasıyla çözülecek Kürt Sorunu…

Batı’daki insan odaklı örgütlenmenin Orta-Doğu’ya taşınması.

Bunun gerçekleşmesi sadece Ortadoğu’yu değil, bütün dünyayı etkiler.

Olabilir mi? Diğer ülkeleri bir yana bırakın Türkiye için bile çok kolay gözükmüyor.

Çünkü böyle muhteşem bir gelişme için öncülük yapması beklendiği anlaşılan Ankara’nın mevcut resmi yaklaşımında “çözüm” var ama “hukuk” yok… Hukuk olmayınca “demokratik toplum” da olmuyor.

Ama bu sürecin başlaması, bu ülkede çok ciddi bir gücün Türkiye’nin Ortadoğu’da yeni bir şekillenmenin öncülüğünü üstlenmesini istediğini de gösteriyor.

Günlük siyaset bizi ümitsizliğe götürüyor… Ama gelişmelerin içinde büyük bir ümit taşıdığını da görebiliyoruz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar