Levent Gültekin
Kimi ulusalcıların, milliyetçilerin, İslamcıların son zamanlarda vurgu yaptıkları türden bir Kurtuluş Savaşı’ndan bahsetmiyorum.
Türkiye’nin sorunu, dışarıda başına örülen çorap değil. Esas sorun, içerideki akıl almaz ittifak.
Tam olarak anlaşılması için müsaade ederseniz tane tane anlatayım.
Bir tarafta görüşleri, politikası toplumda karşılık görmediği için baraj sorunu yaşayan, tek derdi parti başkanlığını korumak ve meclise girmek olan MHP ve lideri Bahçeli.
Diğer tarafta “Türkiye’nin yeri Avrasya’dır” diyerek yıllardır topluma batı düşmanlığı pompalayıp bunun üzerinden ayrımcılığı, ırkçılığı körükleyen ve girdiği her seçimde binde bir oy alan Perinçek ve kimi ulusalcılar.
Ortada ise toplumsal desteği güçlü olan fakat başkanlığa, iktidara mahkum olduğu için daha fazla desteğe ihtiyaç duyan Tayyip Erdoğan var.
Toplumda karşılık görmeyen marjinal görüşlerin sahibi ulusalcılar, yine toplumda karşılık görmediği için baraj sorunu yaşayan fosilleşmiş milliyetçi siyasetçiler ve iktidara mahkum olan İslamcı siyasetçiler korkunç bir çıkar ittifakı oluşturdu.
Ulusalcı, milliyetçi, İslamcı ittifakı her birinin ayrı ayrı elde edecekleri kazanç uğruna yaydıkları korku ile toplumu teslim alıp Türkiye’yi giderek daha fazla dünyadan koparıyorlar.
İçeride ise toplumsal bütünlüğü tümden yok edecek politikalar uyguluyorlar.
“Dış güçler Türkiye’yi yok etmek istiyor” korkusunu yayarak yıllardır toplumda karşılık bulmayan marjinal görüşlerini, iktidara mahkum Tayyip Erdoğan sayesinde devlet politikası haline getirdiler.
Dışarıda kurulan tuzaklara, ülkemiz aleyhine çevrilen dolaplara aklı selimle karşılık vermek, ülkeyi bu girdaptan sağ salim çıkarmak yerine ateşe benzinle gidiyorlar.
Mesela Suriye’de yanlış politika izleyerek ülkenin başını belaya soktular.
Şimdi ülkemizin başına açılan Suriye kaynaklı belanın sorumlusu olarak dış güçleri gösteriyorlar.
Zarrab meselesinde ülkemizi akıl almaz bir sorunla karşı karşıya bıraktılar.
Şimdi o yanlışın faturasını “Dış güçler Türkiye’nin başına çorap örüyor” safsatasıyla örtmeye çalışıyorlar.
Benimsedikleri marjinal, dünyadan kopuk görüşlerle, politikalarla Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırdılar.
Bunun neticesinde ekonomi büyük zarar gördü, görüyor.
Şimdilerde “Dış güçler şimdi de Türkiye’ye ekonomik olarak savaş açtı” diyerek sorumluluktan kaçıyorlar.
İçeride özgürlükleri askıya alıyorlar. Demokrasiyi rafa kaldırıyorlar. “Esas olan devlet çıkarı” diyerek hukuku bütünüyle yok ediyorlar.
Neticesinde ülke, içeride de büyük bir ayrışmaya, yıkıma sürükleniyor.
Mesela Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde bir konuşma yaptı.
Faiz belasından şikayet ederek bankaları yüksek faizli kredi vererek faizleri arttırmakla suçladı.
Halbuki hukukun olmadığı, özgürlüklerin kısıtlandığı, iç barışın zedelendiği, anayasanın hiçe sayıldığı ülkelerde yatırım ortamı bozulur. Bu, 2+2=4 kadar gerçektir.
Yatırım ortamı olmayan ülkelere de yabancı sermaye gelmez.
Yani satacak yeraltı zenginliği olmayan, ihracat yapacak katma değerli ürünü olmayan ülkelerde ekonomi yabancı yatırımcıyla gelişir, büyür, ayakta kalır.
Yabancı yatırımcı gelmeyince de o ülkede sermaye sorunu, para sıkıntısı yaşanır.
Böylece faizler artar, sonunda da ekonomi çöker.
Yani bankalar içeride kredi vermek için parayı yurtdışından kredi yani borç olarak almak zorundalar.
İçerideki olumsuz şartlar nedeniyle borç bulmakta zorlanan bankalar veyahut borç bulurken yüksek faizle borç alan bankalar haliyle içeride o parayı satarken de yüksek faizle satıyorlar.
Yani ülkede faizin yükselmesi bir neden değil, iktidarın yanlış politikalarının sonucu.
Bu kadar açık bir gerçeği bile saptırıp kendi hatasını ‘dış güçlerin’ üzerine atmak, kendi kişisel iktidarı uğruna ülkeyi gözden çıkarmaktır.
Bu üçlü ittifakın iktidarda kalma ve kişisel çıkar mecburiyetiyle uyguladıkları hamasete dayalı politikalar neticesinde büyük bir yıkıma gidiyoruz.
“Ülkemiz zarar görüyor” deyip kendi yanlış politikalarından vazgeçeceklerine, suçu başkalarına atarak varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Şimdi gelelim Kurtuluş Savaşı meselesine.
Silahla, cephede verilecek bir savaştan bahsetmiyorum.
Ülkemizin geleceği, kişisel çıkar uğruna kurulan bir ittifakın elinde büyük bir yıkıma sürükleniyor.
Değerlerimiz, kurumlarımız, ekonomimiz, özgürlüğümüz, yaşamımız, geleceğimiz, çocuklarımızın geleceği yani ülkemiz büyük bir tehdit altında.
Ülkeyi dünyadan koparan, giderek daha da yalnızlaştıran bu korkunç ittifakın karşısına, toplumsal bir direnç oluşturmak gerekiyor.
Bu sorunlu ittifaka karşı güçlü bir sese, güçlü bir karşı duruşa ihtiyaç var.
Yani ‘Çanakkale ruhu’na ihtiyacımız var.
Davalarımızı, inançlarımızı, mezheplerimizi, kimliklerimizi değil, ülkemizi bu yıkımdan korumayı, sağ salim düzlüğe çıkarmayı amaç edinmiş bir mücadele anlayışına ihtiyaç var.
Kimlik, inanç, mezhep, ideoloji yaşam tarzı mücadelesi verenler iktidarın değirmenine su taşımaktan başka bir şey yapmıyorlar.
Çünkü inancımız, mezhebimiz, etnik kökenimiz, ideolojimiz, yaşam felsefemiz değil ülkenin kendisi tehdit altında.
“Toplumsal bir mücadele ruhuna ihtiyacımız var” diyorum çünkü içinde bulunduğumuz vahim durum, sadece birkaç siyasetçinin, yazarın, gazetecinin altından kalkabileceği bir iş olmaktan çıktı.
İş dünyasından, sanat dünyasına, akademiden, sivil toplum örgütlerine, muhtemel bir yıkımda işini kaybedecek işçilerden, memurlara…
Toplumun her kesiminin dahil olacağı bir mücadele ruhuna, anlayışına ihtiyacımız var.
Ülkenin sanatçıları, işadamları, kimi akademisyenleri “İşler nasıl olsa bir gün düzelir” anlayışından kurtulup ellerini taşın altına koymak zorundalar.
Bu gidişat sonunda ne işadamlarının sermayeleri, fabrikaları kalacak, ne işçilerin çalışabilecekleri işleri ne de sanatçıların sanat yapabilecekleri bir ortam.
Eğer bu gidişatı durduracak bir çaba içine girilmezse fatura ödenemez bir boyuta ulaşacak.
Peki dış güçlerin hiç mi suçu yok?
ABD’nin bütün dünyada ne kadar kirli işler yaptığını, kimi batılı devletlerin nasıl iki yüzlü politikalar uyguladıklarını, kimi odaklarca Türkiye’ye bir düşmanlık duygusu pompalandığını hepimiz görüyoruz.
Ama bununla baş etmenin yolu İslamcı, milliyetçi, ulusalcı ittifakının bize dayattığı yöntem değil.
Dünyadan koparak, yalnızlaşarak, herkese meydan okuyarak bu felaketten kurtulamayız.
Toplumu ayrıştırarak, hukuku askıya alarak, özgürlükleri kısıtlayarak, milliyetçilik, din, ulus temelli hamasi duyguları kabartarak sorunların üstesinden gelemeyiz.
İktidardaki ittifakın yaklaşımı, anlayışı, politikaları… dış güçlerin işini kolaylaştırmaktan başka bir şeye yaramıyor.
Aklı selimle, güçlü bir toplumsal bütünlükle, dünyada kurulacak sağlıklı ittifaklarla, içeride sağlanacak barışçıl bir ortamla tüm bunların üstesinden gelebiliriz.
Toplumsal bütünlüğümüzün, güçlü, saygın bir dış politika anlayışının önündeki engel olan bu anlayış marjinal politikalarıyla ülkemizi büyük bir yıkıma sürüklüyor.
Kısaca: Türkiye için esas tehlike dış kaynaklı değil. Kişisel çıkar uğruna birbirlerine mecbur kimi siyasetçilerin ittifakı sonunda marjinal, toplumda karşılık görmeyen görüşlerin devlet politikası haline gelmesi.
Asıl bundan kurtulmak için bir savaş vermek gerekiyor.
Yazarlar
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2023
19.08.2023
19.08.2023
14.08.2023
6.08.2023
8.07.2023
3.07.2023
27.06.2023
23.06.2023
19.06.2023