Serdar KAYA
Türkiye’de halen önü gerektiği ölçüde alınamamış olan öğretmen terörü, yaygınlığını iki köhne kuruma borçlu: (1) büyüklerin sözünü dinlemeyi öğütleyen ve tekdir ile uslanmayanın hakkının kötek olduğunu telkin eden yaygın ataerkil gelenek, ve (2) totaliter kaygıları nedeniyle öğretmenlik mesleğini yücelten Cumhuriyet.
Totaliter yapı
Totaliter rejimlerin ayırt edici özelliği, toplumu belli bir ideoloji doğrultusunda şekillendirmek istemeleridir. Ancak bunu sadece propaganda yoluyla gerçekleştirmek mümkün olmaz. Köklü ve kalıcı bir toplumsal değişim için, mevcut eğitim felsefesini yeni rejimin ideolojisi doğrultusunda değiştirmek ve yeni nesillerin bu ideolojiyi benimseyecek şekilde yetişmelerini temin etmek gerekir. Bu nedenle, her ciddi siyasi değişimi, eğitim felsefesinde yapılan köklü bir değişiklik takip eder.
Yeni bir öğretmen kadrosu yetiştirmek, bu noktada hayati bir önem arz eder. Zira yeni rejimin ideologları başkentteki resmî makamlarında otururlarken, bu yeni öğretmenler, onların halkın içindeki uzantıları olacak ve rejimin ideolojisini yeni nesillere benimseteceklerdir. Rejimin, öğretmenlerin bu işlevini gizlemektense ilan etmesi, amaca ulaşmayı kolaylaştırır. Çünkü öğretmenlik mesleğinin devlet eliyle kutsanmasıyla birlikte, öğretmenler devletin kurumsallığı ile iç içe geçer ve seküler bir dinin rahipleri ve rahibeleri haline gelirler. Bu kutsanmışlık, öğretmenlerin sınıf içindeki otoritelerine de yansır.
Örneğin, öğrencinin (1) öğretmen içeri girdiğinde ayağa kalkmasının beklenmesi, (2) sınıfta söz aldığında ayağa kalkarak konuşmak durumunda olması, (3) (diğer öğrencilerle birlikte) bir bütünün parçası olduğuna inanması, (4) öğretmenin dile getirdiği siyasi düşüncelere aykırı fikirler beyan etme konusunda tamamen özgür olmaması, ya da (5) böyle bir şeye cesaret edebildiği durumlarda, sadece öğretmeni değil, öğretmenin temsil ettiği devleti de karşısına almakta olduğunu bilmesi gibi gerçeklikler, totaliter idareler için son derece sıradandır.
Türkiye özelinde, Yeşilçam filmlerinde ve diğer popüler kültür ürünlerinde köyün imamının gerici, öğretmeninin ise aydın kişi olarak sunulması, devlet ideolojisi ile öğretmen kimliğinin iç içe geçmiş olmasının bir yansımasıdır. Necip Fazıl’ın Dersim Katliamı ile ilgili olarak aktardığı bir anekdot da, Türkiye örneğinde öğretmen, rejim ve “adam edilmek” istenen halk arasındaki ilişkinin niteliği hakkında bir fikir verebilir: “Her evi ayrı ayrı tutuşturduktan sonra dört bir etrafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, deli gibi bir adam çıkıp ... [jandarmalara] doğru ilerliyor ve haykırıyor: ‘Durun, ben köy ahalisinden değilim! Muallimim!’”Yani jandarma halkı öldürmekte, öğretmen ise jandarmaya halktan olmadığını, bir devlet memuru olduğunu ifade etmektedir.
Ataerkil gelenek
Öğretmenlik mesleğinin kutsanması, öğretmenlerin sınıf içinde öğrencilerin duygularını incitici davranışlar sergilemelerini ve hatta zaman zaman fiziksel şiddete başvurmalarını dahi gerekçelendirir ve olağanlaştırır. Örneğin, herhangi bir devlet dairesinde görev yapan bir memurun, o daireden hizmet almaya gelen bir vatandaşı dövmesi hemen her durumda absürd karşılanırken, öğretmenler söz konusu olduğunda bu algı geçerliliğini yitirir. Ancak bütün bunlarda, totaliter yapı kadar ataerkil gelenek de belirleyicidir.
Ataerkil gelenek, bir bilenin yol göstericiliğini ve bu bilene derin bir saygı duymayı telkin eder. Bu telkin kategorik olarak olumsuz bir anlam ifade etmese de, ataerkil bir çerçeve içinde son derece katı bir yapıya bürünür. Zira ataerkil yapı, (1) gücün ve şiddetin, haklılığı da beraberinde getirdiğini varsayan, (2) maskülen, (3) yaş hiyerarşisini vurgulayan, ve dolayısıyla da (4) otoriter ve militer yaklaşımlarla eklemlenmeye fazlasıyla meyilli olan bir niteliğe sahiptir.
Şiddeti olumlayan “Dayak cennetten çıkmadır” gibi efsanelerle şekillenen Türkiye geleneğinde, bu ataerkil-otoriter zihniyetin izini sürmek çok zor değildir. Bu gelenekte, “Söz büyüğün, su küçüğün” gibi yerleşik ifadeler, büyüklerin (ve özellikle de erkek büyüklerin) egemenliğini vurgular. Andımız’da da yer alan “Küçüklerimi sevmek, büyüklerimi saymak” gibi ifadeler, sevgi ve saygı gibi hisleri yaş hiyerarşisine oturtur.
İlgili zihnî çerçeve, Hz. Ali’ye atfedilen “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” sözünü dahi (gerçek bağlamını bilmeden) bir ezber haline getirmekte ve bu ifadeyle türlü haksızlıkları gerekçelendirmekte bir sorun görmez. Zira (Hegel’in ifadesiyle) kölenin olduğu her yerde mutlaka bir de efendi vardır.
Yazarlar
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolToplu iğne hikayesi 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya medyasına bıraksanız… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli tavır mı koydu? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRSavcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt çözümüne neden olumlu bakmalı? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHaram paranın faizi helal midir? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMami, IKE ve Hüseyin-1 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Fırsata Sahip Çıkalım... 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî casusluk suçu 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye üstündeki baskı artar mı? 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014