Serdar KAYA
İngilizler geldikleri
8.07.2012
4058
I. Dünya Savaşı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun (Almanya’nın desteğiyle) Sırbistan’a saldırmasıyla başladı. Bu olayı takip eden birkaç gün içerisinde, Almanya (sırasıyla) (1) Rusya’ya savaş ilan etti, (2) Lüksemburg’a saldırdı, (3) Fransa ve Belçika’ya savaş ilan etti, ve (4) Belçika’ya saldırdı.
İttihat ve Terakki hükümeti neredeyse ilk günden itibaren savaşı başlatan bu iki saldırgan ülkenin yanında yer aldı ve çok geçmeden onların müttefiki oldu. Ancak olaylar saldırgan ülkelerin umduğu gibi gelişmedi. Zira Britanya- Fransa-Rusya ittifakının bu saldırılara karşı koyuşuyla birlikte taraflar arasında büyük bir savaş başladı. 1917’de ABD’nin de katılımından sonra ise, ibre tamamen saldırgan ülkelerin aleyhine döndü.
Çanakkale Savaşı
İngilizlerin Çanakkale’ye gelmeleri, I. Dünya Savaşı’nın başlamasından takriben altı ay sonra gerçekleşti. Ancak bu gelişme bir sürpriz olmadığı gibi, (yukarıdaki çerçeve dahilinde düşünüldüğünde) eleştirilmeye çok müsait bir konu bile değil. Zira düşmandan “eski yerleri” alma ümidiyle bir maceraya atılmanız ve sağa sola saldıran ülkelerle ittifaka girmeniz durumunda, savaş ilan ettiğiniz ülkelerin (ya da müttefiklerinin) hiçbir şey yapmadan bütün olan bitene seyirci kalmalarını bekleyemezsiniz.
Dolayısıyla, olayları “Çanakkale’ye gelen küstah İngilizler” bağlamında aktaran resmi anlatı çok anlamlı değil. Böyle bir anlatı, olayları ait oldukları çerçeveden çıkararak ben-merkezci bir tavırla yeniden inşa ediyor. “Ben savaş ilan edersem sorun yok, ama başkası karşılık verirse haddi değildir” şeklinde özetlenebilecek olan bu ben-merkezci tavrı, “Çanakkale’ye gelen kafirler” ya da“Çanakkale’ye gelen emperyalistler” gibi ifadelerde de görebilmek mümkün.
Burada söz konusu olan, insanların, düşman belledikleri grupların kimliklerini ötekileştirmeleri ve bu ötekileştirmeyi siyasi meşreplerinin tesiri altında kalarak yapmaları. Ancak böyle bir yaklaşım, sadece aktörlerin değil, olayların da gerçekte olduklarından farklı şekillerde algılanmasına neden oluyor. Örneğin, Çanakkale ya da Kurtuluş Savaşı’nın kimilerince Türklük, kimilerince İslam, kimilerince ise emperyalizmle mücadele adına verilmiş bir savaş olarak görülmesi, bu türden kurgusallıkların bir sonucu.
İstanbul’un işgali
Türkiye’de hâkim olan tarih anlatısı, ihtişamlı bir imparatorluğu yitirmiş olmanın doğurduğu travmanın tesiri altında şekillenegeldi. Tarihte yaşanan savaşların ve işgallerin nedenlerini sadece ülkelerin sınırlarını genişletme arayışlarına indirgeme eğiliminde olan bu anlatı, “Türkler”in tarihin herhangi bir noktasındaki durumunu dahi o dönem itibariyle kurulu bulunan “Türk” devletinin sınırlarının genişliği ile ölçüyor. Ne var ki, böyle bir tarih algısı ile (özellikle yakın döneme dair) tarihi gerçeklikleri doğru bir şekilde anlamlandırabilmek mümkün değil.
Bu şekilde yanlış bir çerçevede anlamlandırılan olaylardan biri de, I. Dünya Savaşı’nın ardından İstanbul’un İşgali. Şöyle ki, bir savaşın sonunda, kazanan tarafın kaybeden ülkenin başkentini (ya da kimi stratejik noktalarını) işgal etmesi, zorunlu olarak ilgili devletin topraklarını ele geçirme amacı gütmez. II. Dünya Savaşı sonunda ABD’nin Almanya’yı işgali örneğinde de görülebileceği gibi, bu türden işgaller, kazanan tarafın, anlaşma koşullarını (yani savaş sonrası durumu) karşı tarafa kabul ettirme adına daha belirleyici bir konumda olmak istemesinden ileri gelir. Dolayısıyla, “İstanbul’u işgal eden küstah İngilizler” söylemi de aynı derecede anlamsızdır.
İngilizler durup dururken İstanbul’u işgal etmediler. Önce, I. Dünya Savaşı’nı başlatan saldırgan ülkeleri yendiler. Ardından, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkesi ile, Osmanlı Devleti ile aralarındaki savaşı resmen sona erdirdiler. Sonrasında da, savaş sonrası durumu netleştirme amacıyla, (Mondros Ateşkesi’nde Osmanlı Devleti’nin kendilerine tanıdığı yetkiye dayanarak) İstanbul’a geldiler. Amaçları meçhul değildi. Musul ve Boğazlar gibi konularda çıkarları, Kürtler ve özellikle de Ermeniler konusunda hassasiyetleri vardı. Ancak Anadolu’yu paylaşmak ya da “Türk yurdu olmaktan çıkarmak” gibi bir hedefleri yoktu.
İngilizler, Lozan Anlaşması’ndan sonra İstanbul’u terk ettiler. Ama geldikleri gibi değil, istediklerini (büyük ölçüde) alıp öyle gittiler. Yoksa Ankara Hükümeti İngilizlerin İstanbul’da daha fazla kalmalarını engelleyecek herhangi bir yasal hakka da, caydırıcı güce de sahip değildi.
(Konuya, Sevr Anlaşması ile devam edeceğim.)
[email protected]
Yazarlar
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolToplu iğne hikayesi 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya medyasına bıraksanız… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli tavır mı koydu? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRSavcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt çözümüne neden olumlu bakmalı? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHaram paranın faizi helal midir? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMami, IKE ve Hüseyin-1 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Fırsata Sahip Çıkalım... 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî casusluk suçu 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye üstündeki baskı artar mı? 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014