Yıldıray OĞUR
Dün bütün gün Diyarbakır’da çokça konuşulan bir iddiaya göre Öcalan, dün Newroz meydanında okunan mektubunu son anda değiştirmişti.
40 yıllık bir hareketin lideri olarak yaptığı “Kırk yıllık hareketimizin acılarla dolu geçen bu mücadelesi boşa gitmediği gibi aynen sürdürülemez bir aşamaya da varmış bulunmaktadır” gibi geri dönülmez tespitlerden sonra çağırdığı kongreden de talebini “Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yaklaşık kırk yıldır yürüttüğü silahlı olan mücadeleyi sonlandırmak” diye üzerinde hermönetik okumalar yaparak arkasından dolaşılamayacak açılıkta ifade ettikten sonra beklenen o kongre için bir de zaman aralığı bildirmesi ya da hızla yapılmasını istemesiydi.
İddiaya göre bunu da yapmıştı. Ama iddia o ki daha sonra Erdoğan’ın sözleri, Arınç’ın çıkışıyla ortaya çıkan devlet içindeki çözüm yöntemleri üzerindeki tartışmadan devlet heyetiyle yürüttüğü görüşmeler sırasında bir biçimde haberdar olup bu satırları mektubundan çıkardı.
O yüzden kongre çağrısının önüne “Dolmabahçe’deki 10 maddelik deklarasyon gereği ilkelerde mutabakat oluşmasıyla birlikte”yi koyup sonra da şöyle dedi: “Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp Parlamento üyeleri ve İzleme Heyetinden teşkil edilen bir Hakikat ve Yüzleşme komisyonundan geçerek bu kongreyi başarıyla realize etme durumunu yaşarız.”
Tamamının hayata geçirilmesi 50 yılı bulabilecek 10 maddelik demokrasi ütopyasının bir ön şart olması zor. Ama eğer Kandil isterse veda selfieleri çekilen Meclis’ten bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu çıkması şartının arkasına saklanıp kongre toplamayı erteleyebilir.
Tabii dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dolmabahçe buluşmasını ve izleme komitesini doğru bulmadığını söyleyerek bastığı fren Kandil için daha iyi pazarlanacak bir kongre erteleme gerekçesi olacaktır.
Ama tam da Erdoğan’ın bu freni zaten, bu kongre toplamamak için bahane arama arzusunun, 2013 Newroz’undan beri süren barış isteksizliğinin, ayak sürme pratiklerinin, son Dolmabahçe Zirvesi’nde sonra bile “AKP’ye güvenmiyoruzlar”, “seni başkan yaptırmayacağızlar”, “IŞİD’in halifesi Erdoğanlar”ın bir sonucu.
30 yıllık bir çatışmayı bitirirken herkesin en iyi koşullarda ve hesap vereceği kitleye en yakışıklı pozu vererek bunu yapmak istemesi doğal bulunabilir. Ama ne yazık ki bu barış süreci doğal koşullarda yapılmıyor.
Öncelikle devlet PKK ile görüşmelere toplumun büyük desteğiyle ve rızasıyla oturmadı. Demokratik açılımdan, Habur’a, İmralı görüşmelerinden, Dolmabahçe zirvesine kadar söylenenin aksine devlet toplumun önünde durdu, o yüzden dengeleri gözetme, ikna faaliyetleri hep sürdü.
Genel olarak barışa verilen destek, barış için kullanılan bütün yöntemlerin de onaylandığı anlamına gelmedi. O yüzden çözüm sürecine destek verenlerin en az yarısı bunun için Öcalan’la yürütülen temaslara destek vermedi hâlâ da vermiyor. Ama iktidar önüne gelen bu anketlere rağmen inandığı yöntemde 10 yıldır ısrar ediyor.
Bu rakamlar Türkler açısından böyleyken Kürtlerse çözüm sürecine, tabii ki bunun için Öcalan’la görüşmeye ezici çoğunlukta evet dediler. Fakat orada esas ikna edilmesi gerekenler PKK’nın 30 yıldır mücadele eden militanları ve tabanıydı. Genel olarak Kürt kamuoyunda 30 yıllık kavganın teslimiyet olmadan, onurlu bir şekilde, kimseye zarar gelmeden bitirilmesi gibi hassasiyetler varken, PKK’nın üzerine oturduğu esas çelik çekirdek içinse çözüm süreci PKK’nın yeni bir kazanımı ve sürekli kazanımlar elde edeceği yeni bir zafer alanı olarak tasdik gördü.
Yani hem Erdoğan hem de Öcalan bu süreçte ellerinin altında sonsuz kredilerle masaya oturmadılar. Erdoğan Türkiye’yi, Öcalan PKK’yı barışa ikna ederek/etmeye çalışarak yaptı bunu. Ancak onlara açılabilecek düşük faizli ve uzun vadeli bir krediyle, ama mutlaka gözetilmesi gereken bir denge hesabıyla.
Çözüm sürecinin talihsizliği benzer süreçlerin de gözetmesi gereken bu dengecilik değildi elbette…Bu dengeciliği, satrancı tehlikeli kılan esas faktörler ise daha dışsaldı.
Birincisi, son barış süreci Türkiye’de iktidar mücadelesinin, kutuplaşmanın, çatışmanın en hararetli yıllarına yakalandı. 21 Mart 2013 Newroz’undan üç ay sonra Gezi olaylarıyla başlayan bu hararette AK Parti’ye karşı varoluşsal bir öfkeyle direnişe geçenler, yıllarca destek verdikleri ya da aynı yaşam tarzını paylaştıkları Kürt siyasi hareketini de direnişe çağırdılar. Hatta çağırmakla kalmayıp bunu bir teste dönüştürdüler. Yetmedi, demokrasi olmadan barış olmazlarla başlayan homurtu sesleri, hızla “sakın silah bırakma, silah senin tek kozun”, “AKP’ye güvenme, masadan kalk” noktasına ulaştı. Barış süreci hızlanınca “Kürtler bizi sattı mı”ya kadar vardı bu savrulmalar..
Kürt hareketi çözüm masasında üzerinde bu mahalle baskısıyla oturdu hâlâ oturuyor. Barış onlar için o yüzden artık utanılacak, saklanması gereken bir şey… Çünkü Merkez medya, entelektüel ve sivil toplum hayatını elinde tutan figürler, sanatçıların oluşturduğu içeride ve dışarıda etkili bu kitle için PKK, HDP ve Kürtler hem kalabalıkları, çapları yüzünden mutlaka kazanılması gereken bir siyasi müttefik hem de yine kalabalıkları, silahlarıyla çarşıyı karıştırabilecek, AKP’nin başını ağırtacak en ciddi problem kaynağı olarak kıymetliydi.
O yüzden Öcalan’ın son mektubunda PKK’nın silahlı mücadelesi için söylediği “aynen sürdürülemez bir aşamaya geldiği” tespitine bugüne kadar bırakın pozitif bir katkı yapmayı, omuz vermeyi, PKK’yı mevcut haliyle bağırlarına basıp, meşru, haklı, ne derse, ne yaparsa doğru olarak tescil ederek, tam karşıt “silah bırakmaya ne gerek var” çizgisine erzak taşıdılar. Batıda böylesine bir kabul gören Kandil için hayatın, yöntemlerin Öcalan’ın söylediğinin aksine aynen devam etmemesi için ortada bir neden de kalmadı.
Sonra bu siyasi çatlağa cemaat de ortak oldu. Onlar da AKP’nin başını nasıl yakarız arayışıyla CHP’den, ABD Kongresiyle birlikte PKK’nın kapılarını çaldılar. Ellerindeki polis, asker gücü, istihbarat kaynaklarıyla yapıp ettiklerinin bir kısmını sadece tahmin edebiliyoruz, kapalı kapılar arkasında daha fazlasını yapacak beceride olduklarını ise biliyoruz.
Bütün bunları son olarak ise AK Parti’de 12 yıl sonra en radikal değişimin de çözüm süreci zamanlarına denk gelmesi eklendi. 12 yıldır sistemin üzerine kurulduğu Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, Davutoğlu’nun ikinci genel başkan ve Başbakanlığa gelmesinden kaynaklanan yeni duruma uyum sorunları, 12 yıllık alışkanlıklardan sonra ister istemez sistemden kaynaklanan hiyerarşi, iletişim problemleri de çözüm sürecinin aleyhte koşullar listesine ekleniverdi.
Şimdiden, yorulup, sıkılmak, olmaz bu iş demek yok. Daha sadece içeriden bahsettik çünkü.
Çözüm sürecinin en büyük bahtsızlığı tabii ki Ortadoğu’da bir yangın yerinin ortasında yapılmaya çalışılması oldu. Her yerde elinde benzin bidonu olan adamların dolaşıp yangın çıkardığı bir yerde bu küçük adada 30 yıllık bir yangın söndürülmeye çalışıldı. Hem de etrafta yananlar arasında buradaki yangının mağdurlarının akrabaları da varken…
2011’de Öcalan’ın barış konseyinde anlaştık açıklamasının ardından gelen Silvan baskınından itibaren çözüm sürecinin tepesinde sallanan en büyük tehdit Suriye meselesi oldu. Burada silahın devrinin geçtiği konuşulurken birkaç kilometre öteye silahını kapan savaşmaya gidiyor, tepeden silahlar atılıyor, bütün dünya desteklediği insanları silahlandırmaya çalışıyordu. Savaşın sürdüğü iki ülkede de faaliyette olan bir örgüt olarak PKK için de silahın yükselen değer olması mevcut statükonun sürdürülmesi fikrini pekiştirmeye yaradı. Ayrıca 30 yıl sonra ilk kez PKK’nın elinde tuttuğu için terörist listesine alındığı silahına, dünyadan sempatiyle bakılmaktaydı. Ayrıca PKK, bu silahlı kavgada 40 yıl sonra ilk kez elinde şehirler buldu.
Bu kadar da değil maalesef. Barış süreci Arap Baharı’na da denk geldi. Daha da büyük talihsizlik, Arap Baharı’yla birlikte Suriye’de, Gazze’de, Mısır’da Türkiye’nin Batı’yla arasındaki mesafenin açılmasına, çatışmaların, istihbarat savaşlarının ortasına denk gelmesiydi. Gezi ve 17 Aralık’la bu makas iyice açıldı. Bu açılan makasların arasına sıkışanlardan biri de çözüm süreci oldu. Bölgede Türkiye’yi sıkıştırmak isteyen rakiplerinin istihbarat savaşlarında ilk akla gelen Türkiye’nin zayıf karnı olan Kürt meselesinde, çözüm sürecinde negatif bir tavır almak oldu. PKK’yla görüşmeler, Kürt siyasetçilerle temasların hiçbirinin çözümü cesaretlendirmek için olmadığını tahmin etmek güç değil.
Daha fazla uzatıp umutsuzluğu artırmayalım. Aslında bu hikaye ümit verici de bir hikaye olarak okunabilir. Bunca kavga dövüş yangın arasında Türkiye’nin 2 yıldır yapmaya çalıştığı tam anlamıyla olağanüstü bir başarı....
Bu büyük başarıyı iki kişiye ve bir duyguya borçluyuz.
Daha üç yıl önce bebek katili denen biriyle görüşmelere Türkiye’yi ikna eden Erdoğan’a ve hâlâ silah bırakmamak için direnen örgütüne, tabanında yükselen Kürt milliyetçiliği dalgasına karşı ortak vatanı savunan Öcalan’a.
O yüzden her ikisinin güçlendirilmesi, kendi kamuoylarında itibarsızlaştırılmaması gerekir.
Erdoğan’ın karşı çıktığı, İzleme komitesi, tam da ortak vatanı savunan Öcalan’ın elini güçlendirmek, sesini duyurmak için, PKK’nın çekilme ve kongre toplamada sözünden yeniden caymamasını denetlemek için kullanılabilirse çözüm sürecine çok büyük bir katkı verebilir.
Ama Dolmabahçe Buluşması, izleme komitesiyle ortaya çıkacak resmin özellikle Türk kamuoyu açısından çözüm sürecinin tamamıyla ilgili bir bulantıya neden olması bütün süreci tehlikeye atabilir. O yüzden bu adımları atarken Türkiye kamuoyunun çözüm sürecinde rızasını teslim ettiği Erdoğan’ın toplumun nabzını tutma kabiliyeti hafife alınmamalıdır.
Ama bu yapılırken, çözüm sürecinin başından beri hassasiyetleri artıracak hiçbir talebi dillendirmemeye özen gösteren Öcalan’ın kendi kamuoyu ve örgütü karşısında sonsuz olmayan kredisini ve itibarını da tüketmemek, onun önünü de açmak önemlidir.
Bu hassas dengeyi gözetmek de hükümetin ve çözüm sürecini yürütenlerin birinci işi. Kürtlerde Türkiye cumhuriyetiyle görüşmelerle ilgili aldatılma, kandırılma, tasfiye duygusunun haklı bir tarihi var. Ö yüzden müzakerelerde söz verilen ve ona göre cevaplar alınan konulardan geri dönüşler zor sağlanan güven ilişkisini zedeleyebilir. Türklerde de taviz veriliyor hissi, elindeki kaybetme korkusu hortlatılmamalıdır.
Liderler ne yaparsa yapsın toplum bu işin arkasında diskuru da yanıltıcı olabilir. Türkler ve Kürtler çözüm sürecinin yönteminden, içeriğinden tam olarak memnun olmasalar da sonuçlarından gayet memnunlar. Hatta barış sanki hep böyleymiş gibi bir statüko haline bile geldi. Ama liderler bu havayı çok çabuk değiştirebilir. 6-7 ekim bunun en somut örneği.
O halde bu olağanüstü başarıyı borçlu olduğumuz duygudan bahsederek mutlu sonla bitirelim.
Bu duygu tabii ki kitabi, şiirsel bir barış tutkusu değil, her zamanki gibi çatışmaya, savaşa, ölümlere karşı bıkkınlık duygusudur. Çözüm sürecinin, yeniden silahlara dönüşün önündeki en büyük engel bu bıkkınlık, yorgunluk duygusu, çatışmanın anlam zeminin ortadan kalkmasıdır. Bu arada siz de boşu boşuna bu 10 bin vuruşluk yazıyı okumuş oldunuz. Halbuki önceki günkü Diyarbakır Newroz’unda bir genç mukavva kutusunun üstüne yazının muradını tek cümleyle yazmıştı: ''Dağlar, insanlar hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir barıştır...''
Yazarlar
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025