Yıldıray OĞUR
Geçen hafta yapılan AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları toplantısının basına kapalı bölümünde konuşulanlarla ilgili Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya dikkat çekici bir kulis yazısı yazdı.
Yazıya göre kapalı toplantıda söz alan AK Partili il başkanları yana yakıla illerindeki valiler, kaymakamlar ve bürokratlardan dert yanmışlar:
“Hükümetimizi kurduktan sonra, Genel Müdür, Daire Başkanı olabilmek için onlarca kez kapımıza gelen, bizi ataması için her gün defalarca arayan kişiler, şimdi bayramda, resmi, törenlerde benim 10 adam önümde duruyor. İşe girmesin, atamasını sağladığım kişi en önde, ben en arkada yürüyorum; dönüp bir de küçümseyerek bakıyor. Telefonumuza çıkmıyor, randevu vermiyor…”
Toplantıda söz alanlardan biri de AK Parti Yozgat İl Başkanı Çelebi Dursun’muş. İl Başkanı da Yozgat Valisi’nden şikayetçiymiş:
“Vali, iki kaymakamı yanına çağırıp ‘Bundan böyle siz siyasi hiçbir kişi ile görmeyeceğim’ talimatını veriyor. Kaymakamlar yüzümüze bakmıyor.”
İlk bakışta bu şikayet Vali’nin kaymakamları siyasi baskılardan uzak tutma çabası olarak takdir edilebilirdi.
Tabii aynı Yozgat Valisi’nin bundan 15 gün önce, 15 Temmuz anma toplantısında yaptığı şu konuşmayı bilmiyor olsaydık:
“Tayyip Erdoğan parti kurdu. O zaman dediler sen genel başkan olamazsın. Muhtar bile olamazsın. Ama mübarek 2002’de 2 Kasım’da iktidara geldi. Biliyorsunuz milletvekili olmadığı için Başbakan değildi. Başbakan yapmadılar. Ondan sonra baktılar iş kötüye gidiyor. Ya biz iyice perişan olacağız, şuradan Siirt’ten falan bir şeyler çıkartalım, bir boşluk oluşturalım, bu adamı Meclis’e almazsak iyice başımıza bela olacak dediler. Muhtar olamaz dedikleri adam gün geldi Başbakan oldu...”
Aslında AK Parti Yozgat İl Başkanı’nın şikayet ettiği, Yozgat Valisi’yle artık rollerinin çatışmaya başlaması.
Eski sistemde tarafsız Cumhurbaşkanı’nın ildeki karşılığı, tarafsız valilerdi.
Her ne kadar İçişleri Bakanı’na bağlı olsalar da atamaları son olarak Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan valiler ve kaymakamlarla illerde devleti temsil ederlerdi.
Pratikte valiler iktidarlara yakın olur, il başkanlarıyla zaman zaman çarpık iktidar mücadelelerine girer ama yine de belli bir mesafe korunurdu.
Yeni sistemde valilerin, kaymakamların en üst amiri ve illerdeki görevleri açısından rol modelleri olan Cumhurbaşkanı artık bir partinin genel başkanı.
Yasalara göre valilerin hala tarafsız ve partisiz olması gerekiyor ama böyle bir modelde bir valinin tarafsız kalması artık pek mümkün değil.
O yüzden de artık valiler siyasileşiyor, iktidardaki partinin ildeki en yetkili adamı haline geliyor, bu da il başkanlarının şikayet ettiği çatışmaları doğuruyor.
Daha uygulamanın birinci yılında karşımızda Yozgat Valisi gibi tek parti dönemi modeli valiler var.
Başka illerde de durum farklı değil.
Ankara’da seçilmiş milletvekilleriyle, atanmış bakanlar, üst düzey bürokratlar arasında da benzer sorunlar olduğu duyuluyor.
Ama bu çatışmaların sebebi şahıslar değil, Cumhurbaşkanlığı sisteminin yapısal bir sonucuyla karşı karşıyayız.
Başkomutanı olan Cumhurbaşkanı’nın yemeğine katılan, Cumhurbaşkanı’nın orada bir partinin genel başkanı sıfatıyla yaptığı siyasi konuşmayı izleyen, konuşmanın bir yerinde de alkışlayan Komutanın meselesi de şahsi değil, yapısaldı.
Ama bu yapısal sorunları sadece Cumhurbaşkanı’nı yeniden partisiz hale getirerek çözebilmek de mümkün değil.
Aynı rol çatışmaları, yapısal çarpıklıklar Meclis’te de yaşanıyor.
Güncel bir örnek verelim.
Cumhurbaşkanlığı sistemi için Anayasa’nın 88. Maddesi değiştirildi ve “Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Kanun tasarı ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usul ve esasları içtüzükle düzenlenir” maddesinden “Bakanları Kurulu” ve “tasarı” kelimeleri çıkarıldı.
Böylece eski sistemde Meclis’in iş yükünün yüzde 90’ını oluşturan bakanlıklarca hazırlanan hükümet tasarıları ortadan kalktı, yasama sadece milletvekillerinin kanun tekliflerine bırakıldı.
Bu radikal değişiklik referandumda “Güçlü Meclis, Güçlü Hükümet” diye bir slogana dönüştürülüp, yeni sistemde Meclis’in güçleneceğine delil gösterilmişti.
Hatta yeni sistemi hazırlayan Cumhurbaşkanı’nın hukuk danışmanlarından biri referandum kampanyası sırasında çıktığı bir televizyon kanalında bu değişikliği iddialı cümlelerle savunmuştu:
“Tam tersine Meclis yeni sistemde çok güçleniyor. Yürütmenin, kanun tasarısı sunma hakkı yok. Kanun teklifini sadece milletvekilleri verecek, yürütüme buna katılamayacak. Yani yürütmenin yasama üzerindeki hükümranlığına son verilmiş olacak. Bu parlamentoyu özgürleştirir.”
Peki uygulamada nasıl oldu?
BBC Türkçe’den Onur Erem’in Resmi Gazete’de yaptığı araştırmaya göre Meclis’te Haziran 2016 ile Haziran 2017 arasında 314 kanun görüşülürken, bu sayı yeni sisteme geçildikten sonra Haziran 2018 ile Haziran 2019 arasında 34’e düştü. Aynı dönemde içinde 1600’ü aşkın madde bulunan 39 Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarıldı.
Ama yeni sistemdeki esas aksaklığı görmek için TBMM’den geçen son büyük yasa olan “Askeralma Kanun Teklifi’ne bakmak yeterli.
Türkiye’deki askerlik sistemini tümüyle değiştiren, milyonlarca insanın ilgilendiren bir yasadan bahsediyoruz.
Meclis’e gelen kanun teklifinin altında Anayasa’ya uygun olarak milletvekillerinin imzaları var.
Kanunu ilk imzalayan milletvekili de eski bir hava tuğgeneral olan AK Parti İstanbul Milletvekili Şirin Ünal.
Konuya hakim bir isim olarak kanun teklifini hazırlayanlardan birinin o olduğunu düşünmekte haklıyız.
Ama gerçek, teklifin görüşüldüğü Milli Savunma Komisyonu zabıtlarını okuyunca karşınıza çıkıyor.
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=2302
Komisyon eski Milli Savunma Bakanı ve AK Parti Sivas milletvekili İsmet Yılmaz’ın başkanlığında toplanmış.
Başkan, teklifin görüşülmesine geçilmeden önce komisyonda ilk sözü teklif sahibi olarak Ünal’a vermiş.
Ardından milletvekillerine söz vermeden iki kişiye daha söz vermiş; İki Savunma Bakan yardımcısına.
Bu iki isim eski AK Parti milletvekilleri ama şimdi seçilmiş değil, atanmış bir pozisyondalar.
Ama orada olmaya hakları var.
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra, yapılan Meclis İç Tüzüğü değişikliğiyle, sisteme göre Meclis’e adım atmamaları gereken cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar ve bakan yardımcılarına komisyonlara katılıp, söz alabilme hakkı verildi.
Ama tutanaklara bakılırsa iki bakan yardımcısı komisyonda gözlemci değil, teklifin sahibi gibi konuşmuş.
Ardından geçilen görüşmelerde de milletvekillerinin kanun teklifiyle ilgili sorularına, kağıt üstünde teklifi hazırladığı görülen milletvekilleri değil, bu iki bakan yardımcısı ve Savunma Bakanlığı bürokratları cevap vermiş.
Aslında son dönemde eğer torba kanun değilse, Meclis komisyonlarındaki bütün yasa görüşmeleri böyle oluyor.
Çünkü yeni sistemde yasa yapma hakkı milletvekillerine verildi ama bu yasaları hangi kadrolarla, nasıl yapacakları ortada kaldı.
O zaman da çalışan eski sisteme de-facto olarak geri dönüldü.
Cumhurbaşkanlığı sistemi yasaları milletvekilleri hazırlar dese de, örneğin Askeralma Yasası’nı Savunma Bakanlığı, Sinema Yasası’nı Kültür Bakanlığı hazırladı.
Ama anayasa gereği böyle bir yetkileri olmadığı için bu hazır yasaların altına bu yasalarla ilgili olabilecek vekiller imza attılar.
İç Tüzük’te yapılan değişiklikle de bakanlar olmasa da bakan yardımcıları komisyonlara gelip, bakanlıklarda hazırladıkları yasalarla ilgili milletvekillerinin sorularına cevap verdiler.
Böylece daha birinci yılını doldurmadan çalışmayan yeni sisteme kaçak katla eski sistem monte edildi.
Ülkenin en kritik meseleleriyle ilgili yasa yaparken, milletvekilleri kendi hazırlamadıkları yasaların altına imza attılar.
Ve günün sonunda da Meclis’te seçilmiş vekillerin muhatabı, eski sistemdeki gibi seçilmiş bakanlar değil, atanmış bakan yardımcıları ve bürokratlar oldu.
Halbuki, eski sistemden yeni sisteme geçişin ana motivasyonu seçilmişlerin üzerindeki atanmışların vesayetini bitirmekti.
Bazıları küçümsese de Türkiye’nin 27 Mayıs’ın kurduğu sistem yüzünden bir milli irade ve vesayet meselesi vardı.
Seçilmiş iktidarları, Cumhurbaşkanı, ordu ve yargı eliyle kontrol eden bir sistem kurulmuştu.
Eski Türkiye’yi özleyenler hala bu sistemi kuvvetler ayrılığı zannediyor.
Halbuki bu, modern demokrasilerdeki kontrol ve denge mekanizmalarıyla ilgisiz, Türkiye’ye özgü güç ilişkilerine dayanan çarpık bir kuvvetler ayrılığıydı.
Zaten bu çarpık vesayet sisteminin yarattığı sorunlar yüzünden de seçimle iktidara gelmiş Özal, Demirel bir aşamadan sonra işlerin tıkandığını görmüş ve başkanlık sistemini tartışmaya açmıştı.
Aynı baskıyı ve tıkanıklığı bizzat tecrübe eden AK Parti de en başta başkanlık sistemini bu vesayetçi sisteme karşı, siyaseti güçlendirmek için savunmuştu.
Ama bu niyetlerle çıkılan yolda hazırlanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile geçen bir yılın sonunda elimizde parti il başkanına dönüşmüş valiler, siyasetçilerin telefonlarına çıkmayan bürokratlar, hazırlamadıkları yasaların altına imza atan, atanmış bakan yardımcılarıyla muhatap olan milletvekilleri var.
Aynı zamanda bir parti lideri olan Cumhurbaşkanı Meclis’i özel balkonundan izlerken, seçimlerde rakibi olan diğer parti liderleri aşağıda oturuyor. En son bu yüzden 15 Temmuz anma toplantısında hiçbir parti lideri konuşmadı.
Ve bu daha sistemin henüz oturmamış hali.
Verdiği son kararlarla elde kalan son kontrol ve denge mekanizması olan Anayasa Mahkemesi’nde, hak ihlal kararı veren üyelerin çoğunun cumhurbaşkanlığı sisteminden önce atanmış üyeler olması da gidişat hakkında fikir veriyor.
Vesayet odaklarını bitirmek iddiasıyla getirilen Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile devlet siyaset karşısında, atanmışlar seçilmişler karşısında güçlendi.
Çarpık bir kuvvetler ayrılığı sistemi ortadan kaldırılmaya çalışılırken, mevcut kontrol ve denge mekanizmaları da tümüyle bozuldu. Neye niyet, neye kısmet...
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış, Demokratik Toplum ve Demokratik Sosyalizmin İnşası.. 31.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUBir uğraktır sevgili… Bir durak olsa bile! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇözüm Süreci’nin künhüne vakıf kaç kişi var? 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSurvivor entelektüel! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSıfır oranlı gelir vergisi neden uygulanmıyor? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokratların çilesi 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTasarruf edilecek makam aracı bulunamamış mı yani? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yol temizliği için harekete geçmeli 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNHepimize Yetecek Evrensel Bir Utanç 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciTefeci faizi gerçek ama nedeni ne? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden çürüyor ve çürüme neden durdurulamıyor? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKKM kasıtlı bir uygulamaydı, kastı da zengine servet transfer etmekti 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUAKP+MHP ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyolİslam düşüncesi nereye? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİsrail masasında HTŞ’ye Rus ruleti 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNAK Parti’den yeni tarzı siyaset: seçmeni kazanamıyorsan seçileni kazan 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. Yılmazİpe un serme komisyonu mu? 21.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025
4.08.2025
2.08.2025