Yıldıray OĞUR
Barack- Michelle Obama çifti Beyaz Saray’dan ayrıldıktan sonra bir film şirketi kurup yapımcılığa başladılar. Yapımcılığını yaptıklarını ilk iş bir belgesel oldu.
Hala Netflix’te gösterimde olan belgeselin adı American Factory yani Amerikan Fabrikası.
Ama aslında belgesel bir Çin Fabrikası hakkında. Ama fabrika ABD’de.
Hikaye şöyle.
2008 krizi sırasında Ohio eyaletindeki Dayton şehrinde bulunan bir General Motors fabrikası kapanır. Bütün bölgenin ekonomisinin üzerine kurulduğu dev araba fabrikanın kapanmasıyla on binlerce işçi işsiz kalır.
2011 yılında bir mucize olur ve Fuyao adlı bir Çinli firma fabrikayı alarak burada araba camı fabrikası kurar. İşten çıkarılmış tecrübeli işçilerden binlercesi tekrar işe alınır.
Buraya kadar her şey harika görünmektedir. Yeniden iş sahibi olan insanlar mutludur. Fabrikayı Çinli patronlar adına Amerikalılar yönetmekte, Çin’den getirilmiş şirketin işi bilen tecrübeli Çinli işçileri ve mühendisleriyle Amerikalılar birbirine kaynaşmaktadır.
Ama zamanla bu mutlu tablo bozulur. Tek kelime İngilizce bilmeyen Çinli patron arada bir ziyaret ettiği fabrikanın performansından memnun değildir, fabrikanın üretimi düşüktür, zarar etmektedir. Çinli patrona göre Amerikalı işçiler tembel ve beceriksizdirler.
Önce mesai saatleri artırılır, maaşlar düşer, iş güvenliğine dikkat edilmemeye başlanır, yaralanmalar olur, bunlara itiraz eden işçiler de işten çıkarılır.
Çinli patronun zarar eden fabrikayı kapatmamak tek bir şartı vardır; Fabrikaya sendikanın girmemesi.
Yani Komünist Çinli şirket, kapitalist ABD’deki işçilerin sendika talebine karşı fabrikayı kapatmakla tehdit etmektedir!
Ağırlaşan şartlarla yavaş yavaş fabrikanın Amerikalı yöneticileri işten ayrılır ya da kovulurlar. Bu şartları kabul edip kalanlardan bazıları ise Çin usulü ideal işçiliği görsünler diye aynı şirketin Çin’deki araba camı fabrikasına geziye götürülür
Orta yaşlı, bir miktar kilolu Amerikalı işçiler gördükleri karşısında şok olurlar.
Burası bir fabrika değil, diğer Çin sanayi tesisleri gibi bir fabrika şehirdir. İşçiler fabrika kampüsündeki evlerde ve yurtlarda kalmaktadır. İşçilerin bütün hayatları bu fabrika kasabasında geçmektedir. Haftalık izin diye bir şey yoktur. Bazı işçiler bir yıldır ailelerini görmediklerini anlatırlar.
İşçiler her sabah işe askeri nizamda sıraya girip şirket marşını söyleyerek, gün içinde yaşanacak sorunlarda nasıl özür dileyecekleri ve teşekkür edecekleriyle ilgili sözleri tekrar ederek başlamakta ve durmaksızın inanılmaz bir hızda çalışmaktadırlar.
Bazı akşamlar bütün işçiler ve aileleri fabrikanın salonundaki eğlencelerde bir araya gelip, büyük Çin üzerine yapılan hamasi konuşmaları dinleyip, şirket marşını söyleyerek eğlenirler.
Şirketin yönetici katı sanki Komünist parti genel merkeziymiş gibi bayraklar, Mao ve diğer Çin başkanlarının resimleriyle donatılmıştır. Şirketteki Komünist Parti temsilcisi ve sendika başkanı şirketin sahibinin bacanağıdır. Belgeselin sonunda ABD’deki fabrikanın nasıl Çin’deki fabrikaya benzemeye başladığını görürüz.
Belgesel Çin’in nasıl, hangi bedellerle bu kadar büyüyebildiği hakkında net bir fotoğraf veriyor.
Bugün Çin, dünyada ülkelerin demokrasisiz de kalkınabildiğine gösterilen örnek ülke. Demokrasiden hazzetmeyen liderler ve siyasi hareketlerin rol modeli, otoriter fikirlerin açık gizli ilham ve meşruiyet kaynağı.
Peki Çin’in bu “otoriter kalkınması” kıskanılacak bir büyüme mi?
Yeni kitabı “Dar Koridor” için bir süredir Türkiye’de olan, röportajlar ve konferanslar veren Prof. Daron Acemoğlu, geçen aylarda Karar’da Taha Akyol’a verdiği röportajda bu soruya şöyle cevap vermişti:
“Çin en başarılı otoriter/dışlayıcı büyüme deneyimi, ancak bunun sınırlarını da gösteriyor. İlk olarak, Çin’de büyüme çok eşitsiz oldu. Küçük bir grup insan bundan yararlandı ve eşitsizlik büyük ölçüde arttı. İkincisi, devasa miktarda yolsuzluğu beraberinde getirdi. Üçüncüsü, araştırmaya ayrılan kaynakların büyüklüğüne, üniversite sistemine ve inovasyona yönelik teşviklere rağmen, Çin’in büyümesi yurt dışından alınan veya çalınan teknolojiye dayanıyor. Şimdiye kadar yaratıcılık ve yenilikten ziyade yatırım ve teknoloji transferinden kaynaklanan büyüme. Dördüncüsü, Çin’in büyümesinin geleceğini sorgulatmaya başlayan bol miktarda verimsizlik ve kaynakların yanlış kullanımı sorunu var. Çin ve bir dereceye kadar Singapur, sıra dışı örnekler. Pek çok otoriter modelin, pek çok dışlayıcı büyüme örneğinin, kısa sürede hızı kesiliyor.”
Peki demokrasiyle, büyüme arasında bir ilişki var mı?
Bu sorunun cevabını da yine Acemoğlu’nun bu yıl Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde yaptığı konuşmadan okuyalım:
“Bugün demokrasi gerileme halinde. Dünyanın her tarafına gidin benzer sesler var; Çin ne güzel yapıyor demokrasisiz deniyor. Gerçekten demokrasisiz yüksek kaliteli büyümeyi yapabilir miyiz? Bunun cevabını ben değil veriler söyleyecek. 1950 ila 2016 arasında pek çok ülkeye baktık. ‘0-1 arasında bu ülkelerin demokrasi endeksini oluşturduk. Her yeni demokratikleşen ülkeyi 0’a koyduk. Bu ülkelerin demokratikleştikten sonraki ve önceki yıllardaki kişi başına düşen gayri safi milli hasılasına baktık. Örneğin Güney Kore 1988’de demokratikleşiyor, sıfırda yer alıyor. Tek parametre olarak demokratikleşmeyi alsak bile görüyoruz ki diktatörlükten demokrasiye geçen bir topluluğun gelecek 20 yıl içinde kişi başına düşen milli hasılası en yüzde 25 artıyor. Bunun ise birkaç nedeni var. Birincisi yatırım artıyor. Yatırım artıyor çünkü diktatörlükler genelde kendi adamlarını kayırıyor. Bu da yatırımları ve verimliliği azaltıyor. İkincisi vergiler artıyor. Burada, aranızda çok sayıda iş adamı var. ‘Aman vergilerin artması iyi bir şey mi’ diye sorabilirler. Evet, çok iyi bir şey. Çünkü gelişmekte olan ülkelere baktığınız zaman büyük bir bütçe sorunu var. Ne dedim başta? Yüksek kaliteli büyüme için sağlık ve eğitim şart. Nereden gelecek bunun parası? Vergiye gerek var. Diktatörlükler vergiyi artıramıyor? Niye? Kendi adamlarına vergi koymamak için. Bir de vergiyi alabilecek meşruiyetleri, yüzleri yok. Demokrasi olduğu zaman vergiler hemen artmaya başlıyor. Diktatörlük, kuvvetli liderler çok önemli diyorlar. Hayır. Daha önemli olan siyasi rekabet, doğru kadrolar ve kurumsallaşan karar verme mekanizmaları.”
Demokrasi ve kalkınma arasındaki ilişkiyle ilgili benzer bir tespiti 1999 yılındaki bir konuşmasında Aliya İzzetbegoviç de yapmıştı:
“Otoriter rejimler özgürlükleri baskı altında tutarak, sağlıklı uzlaşmaları engelleyerek, ideolojik ölçütler koyarak, bunlara karşı durabilecek yetenekli insanları toplumsal çalışmalardan alıkoyup ikinci plana iterler ve her şeyin vasat bir seviyeye indirgenmesini sağlarlar. Sonuç ise özgür ülkelere kaybetmek şeklinde ortaya çıkar.”
Bu uzun girişin sebebi geçen hafta birbiri ardına yaşananların düşündürdükleri...
Geçen hafta Türkiye’nin yerli otomobili TOGG bir törenle tanıtıldı, girişim haklı eleştirileri olanlardan dahi takdir gördü, gazeteler ve televizyonlarda övgüyle haber oldu.
Ama aynı gün gazeteler ve televizyonlar daha küçük bir haberi daha verdiler; Ülkenin en çok satan muhalif gazetesi Sözcü’nün herkesin yıllardır tanıdığı yazarlarına, yöneticilerine FETÖ propagandasından hapis cezaları verildi.
Yerli araba lansmanının olduğu haftanın diğer önemli haberlerine de bakalım.
Anayasa Mahkemesi, 2.5 yıldır kapalı olan Wikipedia’nın erişim yasağını anayasaya aykırı buldu. Fakat karar henüz yasağın kalkmasını sağlamadı, direniş sürüyor. Dünyada Wikipedia’nın tamamını kapatmış iki ülke var; Türkiye ve Çin. Türkiye’deki yasak Çin’den daha uzun zamandır sürüyor.
Ve son haber; Komplo teorileri üzerine kurulu bir davada 790 gündür hapis yatan işadamı Osman Kavala için AİHM’in verdiği tutukluluğu hak ihlali kararını mahkeme tanımadı ve Kavala’yı tahliye etmedi. Böylece 1987’de vatandaşlarına AİHM’e başvuru hakkını tanımış Türkiye’nin dünyaya açılan bir kapısı biraz daha kapandı.
Bunların hepsi geçen hafta, aynı ülkede yaşandı.
Ama maalesef bazılarımızı yerli ve milli teknoloji atılımları heyecanlandırdığı kadar, bu yerli ve milli demokrasi ve hukuk düzeyi kaygılandırmadı, kaygılandırmıyor.
Yerli otomobille, yerli ve milli İHA’lara bakarak Türkiye’nin kalkındığını zannediyor, kendilerini bu güzel haberlerle avutarak, mevcut durumu meşrulaştırmaya devam ediyorlar. Hatta bu yerli ve milli teknolojiler esas olarak dışarıya değil, içeriye dönük propaganda malzemesine çevriliyor.
Gazeteler ciddi ciddi yerli arabayla Almanların telaşa kapıldığını yazabiliyor, hatta ülkenin Dışişleri Bakanı çıkıp “Yerli otomobil tüm dünyayı ayağa kaldırdı, birçok otomobil firması hedeflerini öne çekti” bile diyebiliyor.
Öyle görünüyor ki bazı kafalarda bir “otoriter kalkınma” modeli var.
Aslında Türkiye bu otoriter kalkınma pratiklerinin başarılı bir örneği sayılmaz. Çin gibi ekonomisi büyümüyor, bazı başarılı Asya ülkeleri gibi enflasyon, faiz oranları da düşük değil. Rusya’daki gibi ekonomisi, Merkez Bankası görece bağımsız ve ehil kadrolar tarafında yönetilmiyor.
Yine de açıkça söylenmeyen teklif şu; ‘Bırakın bu demokrasi, hukuk, özgürlük işlerini, yerli arabamıza, İHA’larımıza, denizaltılarımıza, dünyanın en büyük havalimanına bakın, Kanal İstanbul gibi mega projelere odaklanın, çok da şey yapmayın.’
Halbuki Emin Çölaşan’ın fikir özgürlüğüyle yerli araba arasında görünmeyen çok güçlü bir bağ var.
Fikirleri yüzünden insanları hapse atan, sözleşme güvenliğinin kalmadığı Wikipedia’yı bile içeriği hoşuna gitmediği için kapatan bir ülke kalkınamaz ve teknoloji üretemez. Bu beylik bir laf değil. Dünyada bu işlerden anlayan kime bu şartları sıralasanız aynı şeyi söyler. Tabii ki devletin iteklemesiyle bazı gelişmeler olabilir, ülkenin kalkınma motoru bir zaman çalıştırabilir ama bu yüksek kaliteli ve sürekliliği olan bir kalkınma, büyüme olmaz.
Böyle bir ortamda teknolojik inovasyon da ülkenin yetişmiş insan gücü ve sermayesinin bağımsız dinamiklerinden değil, son dönemdeki pek çok yerli ve milli teknolojide olduğu gibi ancak devletin aşırı teşvikinden çıkar.
Ama Türkiye, devletin toplumunu zorla kalkınma için seferber edebileceği bir Çin değil. Her türlü siyasi fanteziye izin veren zengin petrol ve gaz kaynakları üzerinde de oturmuyoruz.
Türkiye’nin sermayesi yetişmiş insan gücü; bu coğrafyada büyük zorluklarla kurduğu demokrasisi, hukuk devleti; renkli, çok sesli entelektüel-kültürel hayatı ve dünyayla güçlü ekonomik, sosyal bağları.
150 yıllık parlamento geleneği, 70 yıllık bir demokrasi tecrübesi, 100 yıllık sendikal kültürü olan bir toplumu makineye çeviremezsiniz. Böyle bir ülkeyi dünyaya kapatamazsınız. Demokrasi ve özgürlüğün tadını bilen bir halkı daha azına ikna edemezsiniz. İnsan kaynağını harcarsanız da kimi ne kadar teşvik ederseniz edin bu ülke kalkınamaz ve büyüyemez.
Belki insanlar heyecanlanıyormuş gibi görünür, görünmek zorunda kalır ama bu zorlamalar insanların kendi ülkeleriyle bağlarını daha da koparır.
Türkiye’nin demokrasisiz de kalkınabileceğini, herkesi susturarak yerli ve milli teknoloji üretebileceğini, aykırı fikirlere sahip insanları hapse atarak, ülkeden kaçırarak yine de iyi bir eğitim sistemi kurulabileceği hayallerine kapılanlar varsa, erkenden bu hayallerinden uyanmalarında fayda var.
En azından Türkiye, o hayallerin gerçeğe dönebileceği ülkelerden biri değil.
Yazarlar
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçDiyanet anayasaya aykırı bir hukuk rejimi öğütleyemez! 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.09.2025
30.08.2025
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025