Yıldıray OĞUR
Önce yeni başlayanlar için kısa bir özet. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, geçen Cuma günü Hacı Bayram Camii’nde kıldırdığı temsili Cuma namazında irad ettiği hutbede konuyu sağlığa, koronavirüs salgınına getirdi, “Bu bağlamda şu müşahhas örnekler üzerinden tüm dünyaya çağrıda bulunmak istiyorum” diyerek bir dizi çağrı yaptı.
Önce “Ey insanlar! Geliniz, taharete önem verelim. Bu ve benzeri virüslerin sebebinin pislik ve kirlilik olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır” dedi.
Sonra “Koronavirüs kapma riski 14 kat daha fazla olan bir sigara içicisi sadece kendisi değil, daha kaç kişiye bulaştıracağı belli değil bu virüsü. Gelin, İslam’a göre haram olan sigara ile topyekûn mücadele edelim” diye devam etti.
Ardından da yine “Ey İnsanlar” diye başlayarak o tartışılan sözleri söyledi:
“İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları
beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesi. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikâhsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor. Geliniz, bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.”
Diyanet daha önce de yayınladığı çeşitli fetvalarda eşcinselliğin sapkınlık olduğunu söylemişti. Ama herhalde ilk kez doğrudan bir Diyanet işleri Başkanı’nın ağzından ve bir Cuma hutbesinde eşcinselliğin lanetlendiğini, hastalıklara neden olup nesli çürüttüğünü duyduk.
Bu sözlere Ankara Barosu ise şöyle bir cevap verdi:
“Şaşkınlığımız; sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir. Aldığımız ibretse, anılan şahsın içinde bulunduğu takvim yılında yaşamasına rağmen bundan sekiz-dokuz nesil önceki büyükleriyle aynı zihinsel ve dogmatik sınırlara sahip olmak için insan onuruna karşı gösterdiği büyük direnişten kaynaklanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın deprem...halen görevde kalması durumunda, sonraki konuşmasında halkı ellerinde meşalelerle meydanlarda cadı diye kadın yakmaya davet etmesi kimseyi şaşırtmamalıdır.”
Siyasetçiler devreye girip, baroyu kınayan, Diyanet İşleri Başkanı’na sahip çıkan açıklamalar yaptılar.
Sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Barosu hakkında “halkın bir kesimin benimsediği dini değerleri aşağıladığı” iddiasıyla soruşturma başlattı.
Baroya cevap veren Diyanet İşleri Başkanlığı Hukuk Müşaviri “Çok yüzsüzsünüz çok... Bu millete, inanç ve değerlerine yabancısınız, hatta düşmansınız... Bunu biliyoruz da, pervasızlığınıza ve cesaretinize anlam veremiyoruz! Sahi, bu gücü nereden alıyorsunuz? Kimin maşasısınız? Size ne vaad etti ağa babalarınız? Meydan boş değil, bunu bilin ! Hani denilmişti ya: Bu memlekette namuslular da en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır!” dedi.
Yani karşımızda sekizde sekiz kusurlulukta herkesin birbiriyle yarıştığı zincirleme bir Türkiye kazası var.
O yüzden frene basıp bu enkaza çarpmamakta fayda var
Milyonların aylardır evinde oturduğu, camilerin kapandığı her gün binlerce kişinin virüs kapıp, 100’e yakın insanın hayatını kaybettiği bir salgının ortasında, bugüne kadar hiç tecrübe edilmemiş bir Ramazan’ın başlangıcında Cuma namazı için boş bir camide minbere çıkan Diyanet İşleri Başkanı, Ramazan havasına uygun, herkesi kucaklayan bir hutbe yerine, virüsü eşcinselliğe, hastalıklara, AIDS’e bağlayan belli ki polemik yaratacak bir hutbeyi tercih etti.
Tabii ki ondan Papa gibi ‘yoksul ülkelerin borçlarını silelim, dünyada çatışmaları durduralım, hükümetler bencillikten vazgeçsin’ demesini ya da salgında işsiz kalanlar için devleti göreve çağırmasını beklemiyorduk.
Sonuçta tarihi boyunca Türkçe ezandan, piyangodan, darbelere, başörtüsü ile mücadeleden enflasyonla mücadeleye kadar o anki iktidarların ihtiyaçlarına göre pozisyon almış resmi bir devlet kurumu Diyanet.
O yüzden Diyanet’e içinde eşcinsellerin de olduğu vatandaşların vergileriyle çalıştığını hatırlatmanın da “Eee dinin hükümlerini söylemesin mi” demenin de pek bir anlamı yok.
Diyanet, vatandaşlara ya da dine göre değil her zaman en başta devlete göre hizalanmış bir kurum.
Şimdi de öyle yapıyor. Muhafazakar bir iktidara güvenerek dinin kendisi için risksiz bir hükmünü hatırlıyor, lanetli deyince başının ağrımayacağı zayıf bir kesimi hedef alıyor.
İslam’ın bugün hatırlatılması riskli başka hükümlerini ise hatırlamıyor.
Yoksa Diyanet İşleri Başkanı çıkıp bu haftaki Cuma hutbesinde salgınla mücadelede hükümetin dağıttığı faizli krediler için Kuran’ın açık ayetlerine referansla “Faizden vazgeçmeyen Hazine Bakanlığı, Merkez Bankası, Halkbank Allah ile savaş halindedir” deseydi ya da yine Kuran’ın açık hükmünü hatırlatarak devletin Milli Piyango’suna “Şeytan işi bir pislik” diye hakaret etseydi ertesi gün başına neler gelirdi, herhalde “Dinin hükmünü söylemesin mi” diyenler de farkındadır.
Demek ki, Diyanet İşleri Başkanı, İslam’ın bütün hükümlerini her zaman, aynı yüksek sesle ve lanetli gibi orijinaline sadık kalarak savunmuyor, şartlara göre yumuşatıyor, zorunlu filtreleri var.
Çoğunluğu Müslüman olan yüzbinlerce insana ucu dokunan bir meseleden bahsederken ise bu filtreleri kullanmamayı, onları dışlayan, baştan diyaloğu kapatan bir üslubu tercih etti, herhalde bu en başta kötü bir dini tebliğ yöntemi.
Ona cevap veren Ankara Barosu’nun açıklaması ise son zamanların en berbat, demagojik, trolce metni.
İzmir Barosu ve başka barolar, Diyanet İşleri Başkanı’nı hukuki bir dille nefret söylemiyle suçlarken, Ankara Barosu’nu bu hukuki itiraz kesmemiş olacak ki, sekiz, dokuz asır öncesine laf atmaktan, klişe cadı yakma hikayeleri anlatıp insanların inançlarına hakaret ederek müzakereyi zehirlemekten kendilerini alamamışlar.
Zaten ülkemizde karakolda bitmeyen, cumhuriyet savcılıklarının bir yerinden müdahil olmadıkları herhangi bir fikri tartışma da kalmadı.
Neresinden tutsanız elinizde kalan, bir din nasıl tebliğ edilmez, bir mesele nasıl savunulmaz ve bir hukuk devletinde savcılar ne yapmaz üzerine ibretlik bir dersle karşı karşıyayız.
Ama bunlar kadar, Diyanet İşleri Başkanı’na sahip çıkarken iktidarın kullandığı dilin de üzerinde durmak gerek.
Pek alışık olmadığımız bir dil bu.
Bakanların ve iktidar partisi sözcülerinin #AliErbasyalnızdeğildir hashtagiyle yazdıkları mesajlardan bir kaçına bakalım:
“Zamanı ve mekanı yaratan Allah’ın hükmüne dil uzatanlar bu dünyada da ahirette de hüsrandadır. İlahi hükmü dile getiren #alierbaşyanlızdeğildir
“Değme inancıma, değme Kitabı’ma, var git kendi yoluna.”
“İnsana kâinatta hak ettiği değeri göstererek, evvelimizi ve ahirimizi kul olmanın idrakiyle aydınlatan yüce dinimiz İslâm’ın kaideleri, Ali Erbaş hocaya münasebetsizce saldıranların keyiflerine göre sorgulanacak kaideler değildir.”
“Allah’ın emirlerini, yasak kıldıklarını anlatan, Allah’ın izniyle hiçbir zaman yalnız olmayacaktır.”
Baro’nun İslamofobik açıklamasına tepki gösterilmesinde tabii bir sorun yok.
Ama “Dinin hükmü böyle, istemeyen çıksın” diye kestirip atmak, eşcinsellik meselesinde devleti yönetenlerin dini referanslarla konuşması dikkat çekici.
Çünkü 18 senelik uygulama, dil bu kadar katı değildi.
Halbuki İslam’ın kaideleri değişmedi. 2002’de de aynı hükümler geçerliydi.
Ama o günlerde, AK Parti henüz iktidara gelmemişken, henüz herkese demokrasi vaat eden bir muhalefet partisiyken, Sabancı Üniversitesi’nden yayınlanan bir televizyon programına katılan AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, bir öğrencinin eşcinsel haklarıyla ilgili ne yapacaksınız sorusuna, Kuran’ın hükümlerini hatırlatarak, “lanetlenmişlerdir” diyerek değil, şöyle cevap vermişti:
“Eşcinsellerin de, kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde, yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı televizyon ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyoruz”
Nitekim, Türkiye’de Gay Pride yürüyüşleri de AK Parti’nin iktidara geldiği 2003 yılında başladı. Yürüyüş 2015 yılına kadar sorunsuz yapıldı. Valilikler “ama İslam kaidelerine göre lanetlisiniz, hastalık bulaştırıyorsunuz, nesli çürütüyorsunuz” diyerek izin vermemezlik etmedi.
2004 yılında TCK’dan zina suçu çıkarılırken de iktidarda AK Parti vardı.
2005 yılında Ankara Vali Yardımcısı eşcinsellerin KAOS-GL derneğinin tüzüğünü ahlaka aykırı bularak kapatılması için başvurunca, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı “Yeni TCK'nın yapılandırılmasında 'cinsel yönelim ayrımcılığının' tartışıldığı bir dönemde, eşcinsel olmak ahlaksız olmak anlamına gelmez. Aslolan tüm ahlak bilimleriyle uğraşanların ortak birleştikleri nokta olan insan iradesinin hür olması gerektiğidir” diyerek başvuruyu reddederken de.
2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, kadınlara şiddeti engelleme yasa taslağı “Yeni Anayasa” ile ilgili düzenlediği toplantıya eşcinsel derneklerinin temsilcilerini de çağırmış, onların anayasaya cinsel yönelimin de girmesi talebine, “siz lanetlisiniz” diyerek değil "Sizlerle aktif çalışmak isteriz. Bunları öğrenmek, bilmek isteriz. Tasarıyla ilgili sürece katılın, önerilerinizi iletin" diyerek cevap vermişti.
Yine 2011 yılında Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlendiği için adı İstanbul Sözleşmesi olan Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ve Meclis’inde ilk kabul eden de yine AK Parti’nin yönettiği Türkiye olmuştu.
Hala geçerli olan o sözleşmenin dördüncü maddesinin üçüncü fıkrası şöyle:
“Özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik önemler olmak üzere, işbu sözleşme hükümlerinin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka statüler temelinde herhangi bir ayrımcılık olmaksızın taraflarca uygulanması güvence altına alınmıştır.”
Yani bu sözleşmeye imza atarak iktidar “cinsel yönelim” i tanımış, yani bunun bir hastalık ya da sapkınlık olmadığını kabul etmiş oldu.
Bunu zorla da yapmadı. 2013 yılında hükümetin 2002-2012 yılları arasındaki 10 yılının anlatıldığı Sessiz Devrim adlı kitapta, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni onaylayan ilk ülke olması gururla anlatıldı.
2014 yılında Anayasa Mahkemesi bir bireysel hak ihlali kararında “Nefret söylemi kullanılarak hakaret edildiği iddiası bu söylemin ırk, köken ya da renk temelinde yapıldığı iddiası şeklinde olabileceği gibi sayılanlar kadar ciddi bir olgu olan cinsel yönelim temelinde yapıldığı biçiminde de olabilir. AİHM kararlarında da belirtildiği üzere, cinsel yönelim, bireyin özel hayatının mahrem yönlerinden birisini oluşturmaktadır” diyerek cinsel yönelime yönelik hakareti nefret suçu kapsamında değerlendirdi.
2015 yılı 7 Haziran seçimlerinde AK Parti’nin İstanbul’da dağıttığı seçim broşürlerinden birinde “Türkiye Ramazan ayının ortasında İstiklal Caddesi’nde Gay Pride yapabilen bir ülke” ifadesi yer aldı, bu iktidarın yaşam tarzlarının güvencesi olduğuna örnek olarak gösterildi. Bugün köşelerinde karşılarında Lüt kavmi varmış gibi yazılar yazanlar, o günlerde bunu öven yazılar yazıyorlardı.
2016-2017-2018 yıllarında Cumhurbaşkanı’nın düzenlediği iftar davetlerine Bülent Ersoy katılırken de İslam’ın hükümleri aynıydı.
Ve eğer koronavirüs salgını olmasaydı, çok büyük ihtimalle bu yıl verilecek iftar davetine de katılacaktı ve yine çok muhtemelen o iftar davetinde Diyanet İşleri Başkanı ile karşılaşacaktı.
Peki ne oldu da bütün bu yıllar boyunca bu kadar sert biçimde ifade edilmeyen, hatırlanmayan eşcinsellikle ilgili İslami akideler, bugün bu kadar sert ve net biçimde hatırlanıp, ifade edilmeye başlandı?
“İslam hoşgörü dinidir” sözlerinin, Mevlanalı, Yunuslu cümlelerin yerini, ne zaman “Din bu, beğenmiyorsan çık” tekfirciliği aldı?
Tabii ki din değişmedi ama güç ilişkileri, siyasi tercihler değişti.
Muhalefetteyken, zayıfken ya da iktidarda olup henüz tam muktedir değilken kullanılan ikna dili, hoşgörü söylemi, laik argümanlar, sorgusuz iktidar konforunda yerini büyük bir özgüvenle “burada bizim dediğimiz olur”a bırakıverdi.
Daha önce Kemalist laik iktidarların, askerlerin de böyle zannettikleri zamanlar olmuştu.
Ama Türkiye’nin her kesimin asla unutmaması gereken büyük, bazıları için can sıkıcı bir gerçeği var;
Bu ülkeyi farklı hayat biçimlerine, inançlarına ve inançsızlıklarına sahip insanlarla paylaşıyoruz.
Eskiden de böyleydi, şimdi de böyle, ileride de böyle olacak.
Bu ülkenin otantik, yerli bir halkı, esas sahibi yok. Seksist bulunmayacaksa Türkiye kimsenin babasının malı değil, herkesin babasının malı.
Her türlü uzlaşma, alttan alma, diyalog çabasını eziklik olarak görenlere nasıl anlatılabilir bilmiyorum ama hoşgörü, bir adım geri atmak, hayat tarzlarına saygı liberal tavizler, yüce gönüllülükler ya da bize Mevlanalardan, Yunuslardan kalan bir Anadolu irfanı değil, asgari standartlar içinde yaşayabilmemiz için zorunluluklar. Başkasını yapmak gibi bir tercih hakkımız bile yok.
Eşcinselliği lanetli, hastalıklı, sapkın bulabilirsiniz. Buna karşı medeni-demokratik sınırlar içinde mücadele de edebilirsiniz. Dünyada da böyle düşünen çok sayıda insan var. Bu görüşün “homofobi bu denerek” susturulması bu fikri yok etmediği gibi daha da radikalleştiriyor. Ama lanetli diyerek de eşcinseller ortadan kaybolmuyor. 19’ıncı yüzyılın sonunda Ahmet Cevdet Paşa, Maruzat’ta gayet açıkça yazdıktan sonra da bitmediği gibi.
Sadece inancınız olması yetmiyor, bu inançla ne yapacağınız, onlarla nasıl birlikte yaşayacağınızla ilgili bir fikriniz, teklifiniz de olması gerekiyor. Tabii ki bu teklifin, insan haklarına uygun olması, onlarla bunu konuşmak için medeni bir diyalog kurmanız da gerekiyor.
Sevseniz de sevmeseniz de fikirlerinden, inançlarından ya da inançsızlıklarından, yaşam tarzlarından, cinsel tercihlerinden, ırklarından, mezheplerinden hoşlanmadığınız milyonlarca insanla birlikte yaşamak zorundasınız.
Lanet olsun ama dünya böyle bir yer işte.
Türkiye de hiçbir zaman laiklerin ya da dindarların ya da milliyetçilerin ya da solcuların hayallerindeki ideolojik cennet olmayacak. Daha önce deneyenler başaramadı, bundan sonra deneyecekleri de aynı akıbet bekliyor.
Kimse başkalarını ikna etmeden en mükemmel ütopyalarını hayata geçiremeyecek. Türkiye böylesine ütopyalar, ideolojik hayaller için fazlasıyla heterojen bir toplum. Tepeden inmeci her denemenin de bunu deneyenlere maliyeti ağır oldu. Başörtüsü yasakçıları unutuldu gitti, bir kısmı iktidar propagandistine dönüştü.
O yüzden artık buzdolabısına magnet olarak mı, duvarına post it olarak mı yapıştırır ama herkesin sürekli gözünün önünde şu yakıcı, can sıkıcı gerçek asılı durmalı, herkes hesabını buna göre yapmalı:
“Bu ülkeyi başkalarıyla paylaşmak zorundayım, bu ülkeyi başlarıyla paylaşmak zorundasın”.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış, Demokratik Toplum ve Demokratik Sosyalizmin İnşası.. 31.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSurvivor entelektüel! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇözüm Süreci’nin künhüne vakıf kaç kişi var? 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUBir uğraktır sevgili… Bir durak olsa bile! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSıfır oranlı gelir vergisi neden uygulanmıyor? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTasarruf edilecek makam aracı bulunamamış mı yani? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokratların çilesi 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yol temizliği için harekete geçmeli 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden çürüyor ve çürüme neden durdurulamıyor? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKKM kasıtlı bir uygulamaydı, kastı da zengine servet transfer etmekti 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciTefeci faizi gerçek ama nedeni ne? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNHepimize Yetecek Evrensel Bir Utanç 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUAKP+MHP ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyolİslam düşüncesi nereye? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİsrail masasında HTŞ’ye Rus ruleti 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNAK Parti’den yeni tarzı siyaset: seçmeni kazanamıyorsan seçileni kazan 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. Yılmazİpe un serme komisyonu mu? 21.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu17 Ağustos ve 6 Şubat niye akılları başa getirmedi? 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçDiyanet anayasaya aykırı bir hukuk rejimi öğütleyemez! 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025
4.08.2025
2.08.2025