Ahmet KARDAM
12 Haziran 2011’de yapılan son Milletvekili Genel Seçiminin sonuçları 2002 ve 2007’deki seçim sonuçlarıyla kıyaslanarak incelendiğinde, Türkiye’de üç yeni siyasi kutuplaşma odağının iyice belirginleştiği söylenebilir. Kendilerini en somut haliyle Eylül 2010’daki Anayasa Referandumu’yla ortaya koyan bu üç odağı, o referandumdaki adlarıyla, “Evetçi”, “Hayırcı” partiler ve Kürt siyasal hareketi (DEHAP-DTP-BDP ya da “Boykotçu”) olarak adlandırabiliriz. “Evetçi” bloğun ana partisi Ak Parti, “Hayırcı” bloğun ana partileri CHP ve MHP’dir. Üçüncü odağı ise, kapatılan DEHAP ve DTP’nin devamı olan BDP temsil ediyor.
2002 milletvekili seçimiyle siyasi yaşama damgasını vurmaya başlayan bu yeni siyasi kutuplaşmanın, 1950-1990 arasındaki geleneksel CHP-DP blokları arasındaki kutuplaşma kadar uzun ömürlü olup olamayacağını bugünden kestirmek kolay değil.
CHP/DP Kutuplaşması (1950-1990)
Türkiye’de ilk çok partili, tek dereceli serbest milletvekili seçimleri 1950’de yapıldı. Bu seçimlerde seçmen esas olarak iki parti (iki kutup) arasında yapabilecekleri bir seçimle karşı karşıya kaldı: Ya Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) oy verecekti ya da Demokrat Parti’ye (DP).
Bu iki partinin ikisi de aynı kökenden—1918 öncesinin İttihat ve Terakki Partisi’nden—geliyordu. Kurtuluş Savaşı sırasında (1919-1923), bu partiden gelen iki farklı eğilim ittifak halindeydi. Bir yanda, toplumu tepeden inme “üstyapı devrimleri”yle, toplum mühendisliğiyle modernleştirme yanlısı, vesayetçi, radikal laikçi eğilim; öte yanda toplumun İslâmi geleneklerini dikkate alan, daha ılımlı ve muhafazakâr modernleşme yanlısı eğilim. Bu ittifakın hedefi, “kurtuluşu” sağlamak ve “hilafeti düşman esaretinden kurtarmaktı”. Mustafa Kemal önderliğindeki radikal laikçi kanadın, 1923’teki Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra, öteki kanadı saf dışı bırakarak Cumhuriyeti ilan edip hilafete son vermesiyle bu ittifak bozuldu. “Kurtuluş” döneminin sembol isimlerinden Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele öncülüğünde, 17 Kasım 1924’de, Millet Meclisi’nde ikinci bir parti kuruldu: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF).
Mustafa Kemal’in “Kurtuluş” döneminde Kürtlere verdiği özerklik sözünün tutulmaması ve bu özerkliği yaşama geçirecek olan 1921 Anayasası hiç uygulanmadan, onun yerine 1924 Anayasası’nın kabulü nedeniyle Şubat 1925’te patlak veren Şeyh Sait isyanı üzerine Takrir-i Sükûn Yasası kabul edildi ve 5 Haziran 1925 günü de TpCF kapatıldı. Bunu, ikinci partinin lider kadrosunu tasfiye eden 1926 İzmir Suikastı yargılamaları izledi ve 1927 yılından itibaren CHP’nin 1946’ya kadar süren muhalefetsiz Tek Parti İktidarı dönemi başladı.
1950 milletvekili seçimindeki, bir yanda CHP, öte yanda CHP’den kopan bir grubun (Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü, Refik Koraltan, vb.) liderliğindeki DP arasındaki kutuplaşma, Cumhuriyet’in kuruluşunda yaşanan bu siyasi ayrışmanın İkinci Dünya Savaşı sonrası koşullarındaki devamıydı. DP, CHP’nin radikal laikçi ve devletçiliği karşısında ne varsa hepsini şu ya da bu oranda çatısı altında toplayan çok geniş bir muhalefet yelpazesinin temsilciydi.
Türkiye’deki seçmen davranışlarının temel belirleyicisi olan CHP/DP kutuplaşmasının ömrü, 1980’li yılların sonuna kadar, yaklaşık 40 yıl oldu. CHP bloğunun ana partisi olan CHP varlığını 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar sürdürdü. DP bloğunun ana partisi olan DP ise, 27 Mayıs 1960 darbesiyle kapatılınca, 1960 ve 1970’li yıllar boyunca varlığını Adalet Partisi (AP) olarak sürdürdü. 12 Eylül 1980’den sonra ise Doğru Yol Partisi (DYP) adını aldı.
1950 seçimlerinde seçmen karşısına CHP ve DP olarak çıkmış iki tarihsel siyasi bloğun her biri, özellikle 1960’tan sonraki dönemde, yeni partiler doğurdular. Bu yeni partiler ister doğrudan bir başka partiden kopmuş olsunlar, ister kapatılan bir siyasi partinin devamı olsunlar, ya da ister mevcut partilerin hepsinden ayrı bir siyasi-ideolojik iddia taşısınlar (örneğin sosyalist partiler), seçmen gözünde her zaman ve her şeyden önce bu iki ana siyasi bloktan birine ait olmuşlar, esas olarak bu iki bloğun ana partilerinin oylarını bölmüşlerdir. Bu şu anlama geliyordu: Seçmen, arasından seçim yapmak durumunda olduğu mevcut partileri kafasında ilkin bu iki bloğa göre tasnif etmekte, ilk tercihini bu bloklardan biri lehine yaptıktan sonra oyunu o bloğa ait partilerden birine veriyordu.
Örneğin 1965 seçimlerine katılan Türkiye İşçi Partisi (TİP) esas olarak CHP’nin oylarını bölen bir parti olmuştur. Aynı şekilde, 1960’lı ve 1970’li yıllardaki seçimlere katılmış olan Türkiye Birlik Partisi (TBP) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) de CHP oylarını bölmüşler, “CHP bloğu”na ait partiler olmuşlardır. Türkiye İşçi Partisi’nin—taşıdığı sosyalist kimliğe rağmen—CHP bloğunun dışında farklı bir blok yaratamamış olması ve daha sonraki diğer sosyalist partilerin de bunu başaramamış olmaları ve seçmen gözünde her zaman CHP’nin oylarını bölen “daha soldaki türevler” olarak görülmüş olmaları ayrıca incelenmeyi hakkeden ilginç ve önemli bir olgudur.
DP bloğuna ait diğer partilere gelince… 1980’e kadar, bunların başlıcaları şunlar olmuştur: Yeni Türkiye Partisi (YTP), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ve bunun Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) dönüşmesi, Demokrat Parti (DP-Ferruh Bozbeyli), Milli Selamet Partisi (MSP-Necmettin Erbakan).
Bu iki kutuplu siyasi yaşam 1950-1980 döneminde 10’ar yıl arayla üç askeri darbe yaşadı. 12 Eylül 1980’deki üçüncü darbe sonrasında, DP bloğuna dahil partilerin önderliği, Süleyman Demirel liderliğindeki DYP’den Turgut Özel liderliğindeki ANAP’a geçti. Kapatılan CHP ise, SHP ve DSP olarak ikiye bölündü. Bu iki gelişme, 30 küsur yıllık CHP-DP kutuplaşmasının önem ve anlamını yitirmekte olduğunu gösteriyordu. Ne var ki, seçmen belleğinde derin izleri olan bu gelenekleşmiş kutuplaşmanın yerini henüz belirgin bir başka kutuplaşma almadığı için, 1980’li yıllar boyunca seçmen davranışlarının belirleyicisi gene—bir yanda CHP ve DSP, öte yanda ANAP ve DYP olmak üzere—CHP/DP kutuplaşması olmaya devam etti.
(1950-1990 dönemindeki CHP/DP kutuplaşmasının, bu iki bloğa dahil partilerin, bu kutuplaşma karşısındaki seçmen davranışlarının, iki blok arasındaki oy kaymalarının ve güç dengesi değişikliklerinin ayrıntılı analizi için şu kitaba bakılabilir: A. Kardam ve S. Tüzün, Türkiye’de Siyasi Kutuplaşmalar ve Seçmen Davranışları, Veri Araştırma, Ankara 1998.)
CHP ve DP Bloklarının Dağılması (1990-1999)
CHP/DP kutuplaşması 1990’lı yıllarla birlikte sona ererken, bu kutuplaşmayı temsil eden “CHP bloğu” ile DP bloğu”na dahil parti grupları dağılmaya başladı. Bu gelişme, bir yanıyla, 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılıp Sosyalist Sistem’in çöküşüyle birlikte bütün dünyada Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle bağlantılıydı.
Türkiye’de ise, Kürt siyasal hareketinin HEP olarak partileşmesi ve Erdal İnönü liderliğindeki SHP’nin 1991 seçimine HEP adaylarına kendi listesinde yer vererek girmesi… Seçim sonrasında CHP’nin mirasçısı olma iddiasındaki SHP’nin ilk kez üçüncü parti konumuna düşmesi… DP’nin “gerçek mirasçısı” olma iddiasındaki DYP’nin SHP ile koalisyon hükümeti kurması… Bütün bunlar CHP/DP kutuplaşmasının sona erdiğinin resmen ilanı anlamına geliyordu.
Nitekim, 1995’te Erdal İnönü’nün SHP’si Deniz Baykal’ın CHP’sine katılma kararı aldı. SHP’nin 1991 seçimlerinde toplam kayıtlı seçmen kitlesinden tek başına aldığı destek 16,9 iken, 1995 seçimlerinde bu birleşik partinin aldığı destek yüzde 8,8’e düştü ve dönemin son seçimlerinde daha da düşmesiyle CHP parlamentoya giremedi. Buna karşılık, CHP ile bağlarını kopartan Bülent Ecevit’in partisinin (DSP) seçmen desteği 1995’de yüzde 12,1’e, 1999’da ise yüzde 18,5’e çıktı.
DYP ile ANAP’ın iki ana partisi haline geldikleri DP bloğundaki dağılma daha da çarpıcıydı. 1995 seçimlerinde, o tarihe kadar DP bloğunun bir alt bileşeni olagelmiş Milli Nizam Partisi’nin devamı niteliğindeki Refah Partisi (RP), DYP ve ANAP’ı geride bırakarak seçimlerin galibi ve Necmettin Erbakan da RP+DYP koalisyonunun başbakanı oldu. 28 Şubat 1997 “post-modern” darbesinin ardından RP kapatıldı. Yerine kurulan Fazilet Partisi’nin (FP) 1999 seçimindeki oyu 5 puanlık bir düşüş göstermiş olmasına rağmen, tutturduğu oy oranı yine de DYP ve ANAP’ın oy oranlarından daha yüksekti.
Yeni Siyasi Kutuplaşmalar (2000’li Yıllar)
CHP ve DP bloklarının 1990’lı yılların ikinci yarısında iyice belirginleşen dağılmalarına, siyasi yaşama damgasını vurmaya aday iki kutuplaşma odağının belirginleşmesi eşlik ediyordu. Bu odaklardan biri, Kürt siyasal hareketinin bağımsız bir aktör olarak siyaset sahnesinde yerini almasıydı. İkincisi de, İslâm referanslı siyasi hareketin, RP’nin yükselişiyle birlikte DP bloğunun bir eklentisi olmaktan çıkıp bağımsız bir siyasi aktör haline gelmeye başlamasıydı.
Kürt siyasal hareketi 1995 ve 1999 seçimlerine HADEP adıyla kendi başına girdi. Tüm kayıtlı seçmenlerden aldığı oy oranı sırasıyla yüzde 3,4 ve yüzde 4,0 oldu. Bu partiyi yeni bir kutuplaşma odağı haline getiren Türkiye genelinde aldığı oy oranı değil, “Kürdistan” diye anılan coğrafyanın “çekirdeğini” oluşturan 16 ilde ulaştığı oy oranıydı. HADEP’in, Türkiye’deki tüm kayıtlı seçmenlerin yaklaşık yüzde 8’inin yaşadığı bu 16 ildeki oyları 1995’te yüzde 18,4, 1999’da yüzde 22,4 oldu.
1990’a kadar DP bloğunun alt bileşenlerinden biri olan İslâm referanslı siyasi hareketin RP ile siyaset sahnesinde bağımsız bir aktör olarak yer alma süreci 28 Şubat 1997 “post-modern” darbeyle kesintiye uğrayınca, süreci tamamlayan Tayyip Erdoğan liderliğindeki Ak Parti oldu. RP’nin ve ardından Fazilet Partisi’nin kapatılmasından sonra, kendisini “Milli Görüş” çizgisinden belirgin bir şekilde ayıran, Batı dünyasıyla ve dünyanın hızla küreselleşmesiyle uyumlu Ak Parti’nin 2001’de kurulmasıyla ve bu partinin 2002 seçiminde, DP bloğundan gelen bütün diğer siyasi partileri marjinalleştirerek tek başına iktidar olmasıyla, siyasal yaşamın yeni, üç odaklı kutuplaşması elle tutulur hale gelmeye başladı.
2000’li yılların ilk 10 yılındaki siyasi partilerin bu kutuplaşmada tuttukları saflar, 2010 sonbaharında yapılan Anayasa Referandumu ile iyice belirginleşti. 2000-2011 arasında yapılan üç milletvekili seçiminden en az birine katılmış siyasi partilerin, Referandum öncesinde ve sonrasında, kendi tutumlarına ilişkin yaptıkları açıklamalara göre, bu üç odaklı kutuplaşma, Haziran 2011 itibariyle Tablo 1’de görülüyor.
Bu tabloda, Türkiye siyasi yaşamındaki yeni kutuplaşmayı temsil eden üç siyasi bloğu, kolayca anlaşılabilir olması açısından, 2010 Anayasa Referandumu’ndaki tutumlarına göre adlandırmayı tercih ettim. Zaten önemli olan, bu üç bloğun nasıl adlandırılacağı değil, neleri temsil ettikleridir. Soru böyle sorulunca, Türkiye’deki siyasi kutuplaşmaların, üzerinden 88 yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ—esas olarak—cumhuriyetin kuruluşuna bağlı sorunlar etrafında oluştuğu görülüyor: (1) Kürt sorunu (“Boykotçu” cephe); (2) İslâmî gelenekleri dikkate alan ılımlı muhafazakâr modernleşme yanlıları (“Evetçi” cephe); ve (3) her ikisini de reddeden, toplum mühendisliğini savunan, radikal laikçilik ve vesayetçilik yanlıları (“Hayırcı” cephe).
1950-1990 arasında siyasi yaşama egemen olmuş CHP/DP kutuplaşmasına kıyasla, 2000’li yıllardaki bloklaşmaların “daha yerli yerine oturmuş” bir görünüm verdiği söylenebilir. Birincisi, 1991 seçimlerinde SHP listesinden seçime giren Kürt siyasal hareketi artık ayrı, bağımsız bir blok haline gelmiştir. İkincisi, 1990 öncesinde “CHP bloğu” içinde yer almış olan CHP, DSP ve kendilerine “sol” veya “sosyalist” diyen partiler ile, Demirel’in DYP’sinin devamı olan DP ve MHP, hep birlikte, “Hayırcı” blok içinde saf tutmuşlardır. Dikkat çeken üçüncü bir nokta, 1993’te Türkçülük ile İslâm’ı birleştirmeye çalışan MHP’den kopmuş, İslâm referansı ağır basan Büyük Birlik Partisi’nin (BBP), MHP’nin tersine, “Evetçi” blok içinde yer almış olmasıdır.
Yeni Siyasi Kutuplara Yönelik Seçmen Davranışları (2002-2011)
2002 ile 2011 yılları arasında yapılmış milletvekili seçimlerine katılan siyasi partilerin, 2010’daki Anayasa Referandumu’ndaki tutumlarına göre böyle üç siyasi blok olarak gruplandırılması bize, seçmenlerin bu üç bloğa yönelik tercihlerinde, başka bir deyişle, seçmen davranışlarında meydana gelen değişiklikleri izleme imkânını veriyor.
Tablo 2’de, 2002-2011 arasında yapılmış üç milletvekili seçimi ile 2010 yılındaki Anayasa Referandumu’nda üç bloğun Türkiye genelindeki oy dağılımları görülüyor.
Oy dağılımlarının ayrıntılarına girmeden önce, bu tabloya ilişkin bazı açıklamalar yapmak yararlı olabilir.
1) Tabloda, en son yapılan Haziran 2011 milletvekili seçiminden başlayarak aşağı doğru, en altta 2002 milletvekili seçimleri olmak üzere, 2000’li yıllarda yapılmış üç milletvekili seçimi ve 2010’daki Anayasa Referandumu sonuçları görülüyor.
2) Tablodaki oy oranları, her seçim yılındaki toplam kayıtlı seçmen miktarı 100,0 kabul edilerek hesaplanmıştır. Bir başka deyişle, bu oranlar, seçime katılmayanlar ile geçersiz oy kullananlar dışta bırakılarak hesaplanan ve hangi partinin kaç milletvekili çıkardığını ya da referandumda kimin kazandığını hesaplamakta kullanılan “geçerli oy oranları” değildir. Seçmen davranışları analiz edilirken kullanılması gereken oranlar “geçerli oylar” değil, alınan oyların tüm kayıtlı seçmenler içindeki oranları olmak zorundadır. Çünkü seçime katılıp katılmamak veya –irade dışı bile olsa– geçersiz oy kullanmak da bir “davranış” biçimidir ve hesaba katılmak zorundadır.
3) Tablonun birinci sütununda, seçim yılları yer alıyor.
4) İkinci sütun, “Seçmeyen” seçmenlerin büyüklüğünü gösteriyor. “Seçmeyen”ler, üç ayrı “seçmen davranışı”nın toplamıdır. Bu üç ayrı “davranış” biçimi şunlardır: (a) Oy kullanmama; (b) geçersiz oy kullananma; ve (c) parti listelerine değil, bağımsız adaylara oy verme (2007 ve 2011’de seçimlere bağımsız adaylarla katılan DTP ve BDP adaylarına verilen oylar hariç).
5) Üçüncü, dördüncü ve beşinci sütunlarda, sırasıyla, seçimlere değişik parti adlarıyla katılan Kürt siyasal hareketinin aldığı oylar (DEHAP-DTP-BDP veya “Boykotçu”), “Evetçi” partilerin aldıkları oylar, ve “Hayırcı” partilerin aldıkları oylar görülüyor.
6) Tabloda, her iki seçim yılı arasında, bir seçimden ötekisine, oy oranlarında meydana gelen düşüş ve artışları gösteren bir “değişim” satırı yer alıyor.
Bu açıklamalardan sonra, tablodaki oy dağılımlarının ayrıntılarına girebiliriz.
2002-2007 seçimleri:
Tablonun en alt satırında yer alan 2002 milletvekili seçiminde, “Seçmeyen”lerin (yani seçime katılmayanların, geçersiz oy kullananların ve bağımsız adaylara oy verenlerin) toplam kayıtlı seçmenler içindeki büyüklüğü yüzde 24,4’tür. O seçimlerde, seçimlere DEHAP ile katılmış olan Kürt siyasal hareketinin aldığı oy oranı yüzde 4,7’dir. Aynı seçimde, başını Ak Parti’nin çektiği “Evetçi” bloğun oy oranı yüzde 32,8; başını CHP ile MHP’nin çektiği “Hayırcı” bloğun oy oranı ise yüzde 38,1’dir. Bu seçimin en dikkat çekici noktası, “Hayırcı” bloğun oylarının o tarihte “Evetçi” bloktan 5,3 puan daha yüksek olmasıdır.
Bir sonraki seçimde (2007) “Seçmeyen”lerin oranı 5,0 puan azalarak 19,4’e, Kürt siyasal hareketinin (DTP) oyları 1,6 puan azalarak 3,1’e düşerken, “Evetçi” bloğun oyları 7,2 puan artarak yüzde 40,0’a yükselmiştir. 2007 seçimlerinde “Hayırcı” bloğun oylarında da düşüş vardır. Ama bu düşüş sadece 0,6 puandır. Şu halde, “Evetçi” bloğun, özellikle Ak Parti’nin 2007 seçiminde sağladığı oy sıçramasının kaynağı “Hayırcı” blok değildir. “Evetçi” blok 2007’de “Hayırcı” bloktan kendisine sadece 0,6 puan kaydırabilmiş; geriye kalan 6,6 puanlık artışının 5,0 puanını “Seçmeyen”lerdeki azalmadan, 1,6 puanını da Kürt siyasal hareketinden almıştır.
“Seçmeyen”lerdeki azalmanın nedeni, seçimlere katılma oranındaki artıştır. 2002 seçimlerinde sandık başına gitmeyen seçmenlerden önemli bir kesim 2007’de sandık başına gitmiş ve oylarını özellikle Ak Parti’ye vermişlerdir. Kürt siyasal hareketindeki Ak Parti lehine 1,6 puanlık düşüşün nedeni ise, Tayyip Erdoğan’ın 2005 yılındaki Diyarbakır konuşmasında, “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyerek Kürtlere verdiği umuttur.
2010 Anayasa Referandumu:
Eylül 2010’da yapılan Anayasa Referandum’u sonuçlarını 2007 ve 2011 milletvekili seçimleriyle kıyaslamakta karşılaşılan temel bir zorluk var. Bu zorluk, Kürt siyasal hareketinin bu referandumda seçmenleri referandumu boykot etmeye çağırmış olmasından kaynaklanıyor. 2010 referandumunda sandık başına gitmeyen veya gitse bile geçersiz oy kullananların toplam oranı (yani “Seçmeyen”lerin büyüklüğü) yüzde 24,3’tür. Bunun ne kadarının BDP’nin “Boykot” çağrısına uyan seçmenlerden, ne kadarının bu çağrıya uyma niyeti olmadan sandığa gitmeyen veya geçersiz oy kullanan seçmenlerden oluştuğunu bilmek mümkün değil.
Bununla birlikte, benim, referandumdan yaklaşık 1,5 yıl kadar önce yapılmış (Mart 2009) İl Genel Meclisi Seçimi sonuçları ile Anayasa Referandumu sonuçları üzerinde yaptığım bir çalışma, DTP’nin, 2009 İl Genel Meclisi Seçimi’nde kendisine oy veren seçmenlerini referandumu boykot etmeye ikna edebildiğine işaret ediyordu (bak. http://bianet.org/bianet/siyaset/124776-boykot-cagrisi-cekirdek-illerde-yuzde-yuz-basarili-oldu). Kürt siyasal hareketinin (DTP) 2009’daki İl Genel Meclisi Seçimi’ndeki oy oranı yüzde 4,7’ydi. Eğer 2010’da yapılan Anayasa Referandumu’nda bu gücünü koruduğu doğruysa, o zaman 2010 referandumundaki toplam “Seçmeyen”ler bloğu içinde Kürt siyasal hareketinin (“Boykot” çağrısının) ağırlığının yüzde 4,7; sandığa “Boykot” çağrısı dışında gitmeyen seçmenlerin büyüklüğünün de yüzde 16,6 olduğu tahmininde bulunulabilir. Bu varsayımdan hareketle, Tablo 2’de, 2010 referandumundaki yüzde 24,3’lük “Seçmeyen”leri bu şekilde ikiye ayırdım ve bu rakamları yüzde (19,6) ve yüzde (4,7) olarak parantez içinde gösterdim.
2010 Anayasa Referandumu sonuçlarının, bu varsayım temelinde, 2007 milletvekili seçimi sonuçlarıyla kıyaslanması şunları gösteriyor:
1) Eğer Kürt siyasal hareketinin Anayasa Referandumu’ndaki “Boykot” çağrısına uyan kitlenin büyüklüğünün DTP’nin 2009 İl Genel Meclisi seçiminde aldığı oy oranı kadar olduğu biçimindeki varsayımımız doğruysa, referandumdaki “Seçmeyen”lerin büyüklüğü 2007 seçimlerine kıyasla sadece 0,2 puanlık bir artış göstermiş, yani aşağı yukarı aynı kalmıştır. Eğer artış varsa ve bunun büyüklüğü de 0,2 puansa, bunun kaynağı “Hayırcı” bloktur.
2) Yine aynı varsayıma göre, Kürt siyasal hareketinin 2007’de Ak Parti’ye kaptırdığı 1,6 puanlık oyu 2010 referandumunda geri aldığı söylenebilir.
3) Ak Parti’nin başını çektiği “Evetçi” bloğun oyları 2010’da (2007 seçimlerine kıyasla) 3,8 puanlık bir artışla, yüzde 43,8’e yükselmiştir. Fakat, bu artışın BDP’ye geri dönen 1,6 puana rağmen sağlandığı hesaba katıldığında, “Evetçi” oylardaki artışın sadece 3,8 puan değil, 3,8 + 1,6 = 5,4 olduğu görülür.
4) Anayasa Referandumu’nda “Hayırcı” blok, 2007 seçimlerine kıyasla, 5,6 puanlık bir kayba uğramıştır. Bunun 0,2 puanı—yukarıdaki tahminimiz doğrultusunda— “Seçmeyen”lere gittiyse, geri kalan 5,4 puanı “Evetçi” bloğa gitmiştir. Bunun ne kadarının MHP oyları, ne kadarının CHP ve diğer “Hayırcı” blok partilerinin oyu olduğunu tespit etmek mümkün değildir.
2010 Referandumu’ndan 2011 Seçimlerine
Haziran 2011’deki milletvekili seçimi sonuçlarının 2010’daki Anayasa Referandumu sonuçlarıyla kıyaslanmasından şu ilginç sonuçlar çıkıyor:
1) BDP’nin bu seçimdeki oy oranı yüzde 5,0 olmuştur. Eğer 2010’daki referandumda “Boykot” çağrısına uyan seçmenlerin oranının DTP’nin 2009’daki İl Genel Meclisi seçiminde aldığı oy oranıyla (yüzde 4,7) aynı olduğu biçimindeki varsayımımız doğruysa, Kürt siyasal hareketi 2010’dan 2011’e oylarını sadece 0,3 puan artırabilmiş demektir ve bu artışın kaynağı “Seçmeyen”lerdeki 4,2 puanlık düşüştedir.
2) 2011 seçiminde katılım oranı, 2010 referandumuna kıyasla önemli bir artış gösterince, “Seçmeyen”ler oranı 4,2 puan düşmüştür.
3) Tablo 2’de, 2011 seçiminde başını Ak Parti’nin çektiği “Evetçi” bloktaki oy artışının sadece 1,0 puan olduğu gözüküyor. Ama bu bloktaki gerçek artışı görebilmek için “Hayırcı” bloğun oylarındaki 2,9 puanlık artışı dikkate almak gerekir. “Hayırcı” bloktaki bu artışın kaynağı, nedenini aşağıda açıklayacağımız gibi, “Seçmeyen”ler değil, “Evetçi” bloktur. Bir başka deyişle, “Hayırcı” blok 2010 referandumunda “Evetçi” bloğa kaptırdığı toplam 5,6 puanlık oyun 2,9 puanını 2011 seçiminde geri almıştır. Dolayısıyla, 2011 seçim sonuçları tahlil edilirken, önce bu 2,9 puanı “Evetçi” bloğun başlangıç oy oranından, yani 2010’daki yüzde 43,8’den düşmek gerekir. O durumda, “Evetçi” bloğun başlangıç oyu 43,8 – 2,9 = 40,9 olur. 2011 seçimi sonucunda bu blok oylarını yüzde 44,8’e çıkarttığına göre, sağladığı brüt oy artışı 1,0 puan değil, 44,8 – 40,9 = 3,9 puandır ve bunun kaynağı “Seçmeyen”lerdeki 4,2 puanlık düşüştür. Geriye kalan 0,3’lük fark BDP oylarındaki artışın kaynağıdır.
4) 2011 seçiminde “Hayırcı” bloğun—2010 referandumuna kıyasla—oy oranında sağladığı 2,9 puanlık artışın kaynağının neden “Seçmeyen”lerdeki düşüş (yani seçime katılım oranındaki artış) olamayacağının açıklamasına gelince… Türkiye’de, seçime katılım oranında artış olduğu her seferinde, sandığa dönen seçmenler her zaman yükseliş halindeki partiye/partilere oy verirler. Bu neredeyse bir “yasa”dır. Bu “yasanın” işleyişi, 1950-1990 dönemindeki seçimler analiz edildiğinde de görülür. O döneme ilişkin analizler, CHP’nin ve SHP’nin “Seçmeyen”lerden kendisine ancak iki seçimde oy kaydırabildiğini göstermektedir: 1977 seçiminde ve 1987 seçiminde. CHP bloğunun yükseliş halinde olabildiği seçimler yalnız bu ikisidir (A. Kardam ve Sezgin Tüzün 1998, s. 49). 2011 seçiminde de “yükseliş halinde” iki parti vardır: Ak Parti ve BDP. Bu seçimde “Seçmeyen”lerdeki azalıştan pay alan bu iki parti olmuştur.
5) Son olarak “Hayırcı” bloğun iki ana partisinden biri olan MHP’nin durumunu kısaca değerlendirmek ilginç olabilir. Bu partinin 2007 seçimindeki oy oranı yüzde 11,7’ydi. 2010’daki Anayasa Referandumu’nda MHP seçmenlerinden önemli bir kesimin “Evetçi” bloğa kaydığına ilişkin iddialar vardı. Fakat bunun büyüklüğü tam olarak bilinmemektedir. 2011 seçimi öncesinde de, bu parti yöneticileri hakkındaki “kasetler”le MHP oylarını Ak Parti’ye “kaydırma operasyonu” yapıldığı iddia ediliyordu. Referandum sırasında ne kadar MHP oyu “Evetçi” bloğa kaydıysa, bu parti yitirdiği o oyların neredeyse tamamını 2011 seçiminde geriye almış olmalıdır, zira MHP’nin bu son seçimdeki yüzde 11,1’lik oy oranı 2007’deki yüzde 11,7’lik oy oranından sadece 0,6 puan düşüktür. Yani bu parti, 2011 itibariyle, 2007’deki gücünü esas olarak korumuştur.
2000’li Yıllara Toplu Bakış
“2000’li yıllara toplu bakış” derken, 2002 seçimlerinden 2011 seçimlerine kadar, yeni siyasi kutuplaşmanın üç siyasi bloğunun nereden nereye geldiğine bakmayı kastediyoruz. Bu toplu bakıştan çıkan sonuçları Tablo 3’te izlemek mümkün.
Bu tablodaki “Seçmeyen”leri, DEHAP-DTP-BDP’yi ve “Evetçi” blok ile “Hayırcı” bloğu ayrı ayrı mercek altına yatıralım.
“SEÇMEYENLER”
Daha önce belirtildiği gibi, “Seçmeyen”ler grubu üç alt gruptan oluşmaktadır: (1) Sandık başına gitmeyenler (katılmayanlar); (2) geçersiz oy kullananlar (geçersizler); ve (3) parti listelerine değil, bağımsız adaylara oy verenler (bağımsızlar).
Bu üç alt grubun 2002-2011 arasındaki dokuz yılda ayrı ayrı gösterdiği değişim Tablo 4’te görülüyor. “Seçmeyen”ler grubunun toplam büyüklüğü 2002’de yüzde 24,4 iken, 2011’de yüzde 15,4’e düşerek 9,0 puanlık bir azalma göstermiştir. Bu 9,0 puanlık düşüşün 8,1 puanı seçime katılmayanların (sandık başına gitmeyenlerin) büyüklüğündeki azalmadan ileri gelmektedir. Geçersiz oylar ile bağımsız adaylara verilen oyların oranındaki azalmanın toplamı sadece 0,9 puandır.
Aşağıda görüleceği gibi, “Seçmeyen”ler grubundaki toplam 9,0 puanlık azalmanın 0,3 puanı Kürt siyasal hareketine, geriye kalan 8,7 puanı Ak Parti’ye gitmiştir.
KÜRT SİYASAL HAREKETİ (DEHAP-DTP-BDP)
Kürt siyasal hareketinin 2002’de yüzde 4,7 olan oy oranı (DEHAP) dokuz yılda sadece 0,3 puan artarak, 2011’de ancak yüzde 5,0’a (BDP) ulaşabilmiştir (bak. Tablo 3). Kürt siyasal hareketinin oy oranının yaklaşık yüzde 5’e takılıp kalmış olması, ayrıntılı olarak ele alınmayı hakkediyor. Bunu başka bir yazıda yapmaya çalışacağım.
“EVETÇİ” BLOK
“Evetçi” bloğun toplam oyları 2002’de yüzde 32,8 iken, dokuz yılda 12,0 puan artarak yüzde 44,8’e yükselmiştir. Bu blokta yer alan beş partinin her birinin oy oranlarındaki değişimler Tablo 5’te görülüyor.
Bu beş partiden Saadet Partisi (SP), Anavatan Partisi (ANAP) ve Büyük Birlik Partisi (BBP) dokuz yılda oy yitirmişlerdir. Bunların toplam oy kaybı 4,9 puandır. SP’nin yitirdiği 0,8 puan oyun 0,7 puanının 2011 seçiminin arifesinde kurulan Halkın Sesi Partisi’ne (HAS) gittiği varsayılacak olursa, geriye kalan 4,2 puan Ak Parti’ye kaymıştır.
“Evetçi” bloğun ana partisi olan Ak Parti’nin oy oranının 2002-2011 arasında 16,2 puan arttığı görülüyor. Bu artışın 4,2 puanını kendi bloğu içinde yer alan diğer üç partinin seçmenlerinden almıştır. Geriye kalan 12,0 puanın kaynakları “Seçmeyen”lerdeki azalma (8,7 puan) ve “Hayırcı” bloktan kendisine kaydırdığı oylardır (3,3 puan). Böylece, Ak Parti’nin 2002-2011 arasındaki 16,2 puanlık oy artışının kaynaklarının dağılımı şöyle olmaktadır:
Bu dağılım, Ak Parti’nin oylarını daha da artırmanın sınırlarına çok yaklaşmış olabileceğini düşündürüyor. Çünkü, birincisi, “Evetçi” bloğun diğer partilerini zaten yeterince eritmiş bulunuyor. İkincisi, aşağıda görüleceği gibi, “Hayırcı” bloktan kendisine kaydıracağı önemli bir oy potansiyeli de kalmamış gibidir. O bloktaki tek potansiyel kaynak CHP ve MHP seçmenleridir ki, olağandışı gelişmeler olmadıkça, bu iki partiden Ak Parti’ye oy kayması pek mümkün gözükmüyor. Bu durumda, Ak Parti için geriye tek gerçekçi potansiyel oy kaynağı olarak “Seçmeyen”ler grubu kalıyor.
O zaman soru şu oluyor: Seçimlere katılım oranı daha ne kadar yükselebilir? Yani, “katılmayan”lar oranı nereye kadar düşebilir? 2011’deki son seçimde bu oran yüzde 12,8’e kadar gerilemiş bulunuyor. Geçmiş seçimlere bakıldığında, “katılmayan”lar oranının 1983 ve 1987 seçimlerinde yüzde 7,7’ye ve yüzde 6,7’ye kadar düştüğü görülüyor. Bir sonraki seçime kadar—diğer değişkenler sabit kalır ve Ak Parti şimdiye kadarki performansını koruyabilirse—bu partinin “katılmayan”lardan kendisine kaydırabileceği yaklaşık 5,5 puanlık bir ek teorik oy potansiyeline sahip olduğu düşünülebilir. Ama tersi olur da “katılmayan”lar sayısı artarsa, bunun en önemli kaynağı büyük bir olasılıkla Ak Parti’ye küsen seçmenler olacak ve bu partinin oy oranı düşecektir.
“HAYIRCI” BLOK
“Hayırcı” bloğa dahil 19 partinin oy oranlarının 2002-2011 arasında gösterdiği değişim Tablo 6’da görülüyor. Bu bloğun 2002 yılında sahip olduğu yüzde 38,1’lik oy oranını dokuz yılda sadece 3,3 puan azalarak 34,8’e gerilemiştir. Ama bu gerilemenin nedeni CHP ve MHP oylarındaki azalma değil, bu ikisi dışında kalan diğer partilerin yitirdikleri oylardır. Hem bloğun kaybettiği oyların sadece 3,3 puanla sınırlı kalmış olması, hem de bu kaybın CHP ve MHP dışındaki partilerden kaynaklanması, “Hayırcı” bloğun azımsanmayacak bir direnç gücüne sahip olduğunu göstermektedir.
Bloğun iki ana partisi olan CHP ve MHP, geride kalan dokuz yılda, zayıflamak bir yana, oylarını önemli oranlarda artırmışlardır. 2002’de oy oranı yüzde 14,8 olan CHP’nin oyları 7,3 puan artarak 2011’de yüzde 22,1’e çıkmıştır. MHP oyları da 4,7 puan artarak, yüzde 6,4’ten yüzde 11,1’e yükselmiştir. Bu iki partinin birleşik oylarındaki toplam 12,0 puanlık artışın kaynağı, aynı bloğa dahil diğer partilerin kaybettikleri oylardır. Ak Parti nasıl “Evetçi” bloktaki diğer partileri eritip marjinalleştirdiyse, “Hayırcı” blokta da aynı şeyi CHP ve MHP yapmışlardır.
“Hayırcı” blokta, CHP ve MHP dışında kalan 17 partinin dokuz yılda kaybettikleri oyların toplamı 15,3 puandır. Bu oyların 3,3 puanı Ak Parti’ye kayarken, geriye kalan 12,0 puanı CHP ve MHP’ye gitmiştir. Haziran 2011 seçimi sonunda, bu bloktaki CHP ve MHP dışındaki tüm partilerin toplam oy oranları topu topu yüzde 1,6 gibi komik bir düzeye inmiştir. Ama bu durum aynı zamanda—mevcut parametrelerde olağandışı gelişmeler olmaz ve mevcut üç blok arasındaki kamplaşma keskinliğini korursa—CHP ve MHP oylarının toplamının yüzde 35 gibi bir orana sabitlenmiş olabileceğine işaret etmektedir.
*
Sonuç olarak söylenebilecekler şunlar olabilir:
1950 milletvekili seçimleriyle başlayan CHP/DP kutuplaşması, 1990’a kadar, 40 yıl sürmüş, 1990’lı yıllarda bu iki bloğun dağılmalarına eşlik eden geçiş süreci 2002 seçimiyle noktalanmış ve o seçimle birlikte eski kutuplaşmanın yerini “Kürt siyasal hareketi”/”Evetçi”/”Hayırcı” kutuplaşması almıştır. Ama bu, esas olarak, siyasi blokların sayısındaki artıştan ve blokların egemen partilerindeki ve bileşimlerindeki farklılaşmadan ibaret bir değişikliktir. Siyasi blokları yaratan temel etmen Cumhuriyet’in kuruluşundaki temel sorunlar olmaya devam etmektedir: Kürt sorunu, İslâm sorunu, Alevi sorunu, askeri ve bürokratik vesayetçilik, toplum mühendisliği, vb. Bu sorunlar demokratik yollardan, sivil siyasete, karşılıklı müzakereye ve rızaya dayalı çözümlere kavuşturulamadığı takdirde, ister bugünkü siyasi gruplaşmalar biçiminde olsun, isterse onun yerini başka gruplaşmalar alsın, varoluş nedenleri değişmeyen, birbirini “yok etmeye yeminli” siyasi kutuplaşmaların sonu gelmeyecek gibi görünüyor.
[1] “Çekirdek İller”: Hakkari, Şırnak, Diyarbakır, Batman, Mardin, Van, Muş, Siirt, Ağrı, Iğdır, Bitlis, Bingöl, Tunceli, Kars, Şanlıurfa, Ardahan.
Kaynak:T24
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.09.2021
31.08.2021
2.02.2018
13.04.2014
6.12.2011
25.09.2011
18.08.2011