Akın ÖZÇER
BM sisteminin reform ihtiyacı, Başbakan Erdoğan’ın Suriye’deki son katliamlar karşısında iki yıldır harekete geçemeyen uluslararası kuruluşa yönelttiği eleştirilerle yeniden gündeme geldi. Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisine sahip ülkelerin uluslararası camianın bu ülkedeki ağır insan hakları ihlallerine insani müdahalesini kilitliyor olması kızdırmıştı Başbakan’ı belli ki. O kızgınlıkla ağır insan hakları ihlallerine müdahale edebilen, kuşkusuz çok daha adil başka bir uluslararası örgütün kurulmasından bile söz etmişti ama asıl niyeti Güvenlik Konseyi’ni eleştirmekti. Nitekim Rize’den “Ey BM Güvenlik Konseyi neredesin, sen ne için kuruldun? Senin amacın barış değil miydi? Sen şu anda barışın güvencesi değilsin” diye seslendi son olarak. Peki, BM sistemi Suriye’deki ağır insan hakları ihlallerine neden müdahale edemiyor, devletlerin içişlerine karışmama ilkesi bu gibi durumlarda hâlâ geçerli mi?
Devletlerin egemenliği ve eşitliğinin uluslararası hukukun temel ilkesini oluşturduğuna kuşku yok. Suriye’deki son katliamlar nedeniyle eleştiri oklarının yöneltildiği BM sistemi bu temel ilkenin doğal bir sonucu olarak devletlerin ulusal yetkisindeki işlerine karışmamayı da ilkeleri arasında (md 2 fıkra 7) sayıyor. Nitekim Uluslararası Adalet Divanı, Nicaragua’nın ABD’ne karşı ülkesindeki silahlı muhalefete (Contras) verdiği askeri destekle uluslararası hukuku ihlal ettiği gerekçesiyle açtığı davada 1986’da vermiş olduğu kararla içişlerine karışmama ilkesinin uluslararası teamül hukukunun vazgeçilmez öğesi olduğunu vurguluyor.
Ne var ki ABD’nin soğuk savaş döneminde, Nicaragua’da olduğu gibi, diğer Latin Amerika ülkelerinde iktidar olan sol hükümetlere karşı giriştiği bu tür müdahaleleri ya da darbelere verdiği siyasi ve askeri desteği genelleştirerek içişlerine karışmama ilkesini savunmak doğru değil. Çünkü dünyada son olarak Mısır ve Suriye’de gördüğümüz gibi ülkesinde insanlık dışı politikalar yürüten ve bunu kendi içişleri olarak savunan devletlerin uygulamaları da var. Bu gibi durumlarda içişlerine karışmama ilkesi kendi halklarının temel insan haklarını ihlal eden devletlerin yaptıklarına göz yummak anlamına gelmiyor mu?
İnsan hakları ihlallerine müdahalenin koşulları
Aslında içişlerine karışmama ilkesi ulusal egemenliği kullanan devletlerin kendi halkına karşı sınırsız yetkilere sahip olduğu anlamına gelmiyor. Devletlerin öncelikle halklarını korumak gibi bir görevi olduğunu kabul etmek gerekiyor. Peki, ama BM sistemi bu görevini yerine getirmek bir yana, kendi halkına katliam yapan Suriye’deki Baas rejimi ve Mısır’daki darbe yönetimine karşı nasıl yaptırımlar öngörüyor?
BM Yasası içişlerine karışmama ilkesine şöyle bir sınırlama getiriyor: “ bu ilke, 7. bölümde öngörülmüş olan zorlayıcı önlemlerin uygulanmasını hiçbir şekilde engellemez.” Atıf yapılan zorlayıcı önlemler, Güvenlik Konseyi’nin “barışın tehdit edildiğini, bozulduğunu ya da bir saldırı eylemi olduğunu saptaması” halinde devreye giriyor ve “uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması” için askeri kuvvetlerin kullanılması dâhil gerekli saydığı her türlü girişimi” kapsıyor.
Kabul etmek gerekir ki zorlayıcı önlemler bağlamında dile getirilen uluslararası barış ve güvenliğin bozulması ya da tehdit edilmesi son derece muğlâk kavramlar. Buna karar verecek olan Güvenlik Konseyi’nde tümü tam demokratik olmayan, farklı çıkarlara sahip beş devletin veto yetkisinin bulunması geçmişte Serebrenica ve Ruanda’da olduğu gibi, bugün de Suriye ve Mısır’da zorlayıcı önlemlerin uygulanmasını kilitliyor.
İnsanî müdahale hakkından Koruma Sorumluluğu’na
Birçok katliamın cezasız kalmasına yol açan, bir yerde kutsallaştırılmış içişlerine karışmama teorisine karşı “insani müdahale hakkı” kavramı ilk defa 1987’de Fransız Profesör Bettati ve sosyalist siyaset adamı, eski Bakan Bernard Kouchner tarafından geliştiriliyor. Buna göre, temel insan haklarını korumak amacıyla duruma müdahale etmek aslında devletlerin görevi. BM eski Genel Sekreteri Annan’ın Milenyum raporunda altını çizdiği gibi, insanî müdahale hakkına devletlerin egemenliğini sınırladığı gerekçesiyle karşı çıkılırsa, ağır insan hakları ihlallerini ve katliamları önlemek mümkün olmaz ne yazık ki.
Ünlü Québec’li yargıç ve hukukçu Bayan Westmoreland-Traoré insanî müdahale hakkının aslında hukuki bir temeli bulunduğu, zira devletlerin insan hakları ihlallerine tepki vermekle yükümlü olduğu görüşünde.Bayan Westmoreland-Traoré bu görüşünü BM Yasası’nın ilk maddesinin 3. paragrafına dayandırıyor. Buna göre, BM’nin amaçlarından biri de “ekonomik, sosyal, kültürel ve insancıl nitelikteki uluslararası sorunları çözmede ve ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işbirliğini sağlamak.” Yasa’nın 55. maddesinin 3. fıkrası da “uluslar arasında halkların eşitliği ve kendi yazgılarını kendilerinin belirlemesi ilkesi üzerine kurulmuş barışçı ve dostça ilişkiler sağlanması için” BM’yi “insan haklarına ve temel özgürlüklerine bütün dünyada etkin biçimde saygı gösterilmesini kolaylaştırmak” ile görevlendiriyor. Ayrıca sonraki madde “üyeler 55. maddede belirtilen amaçlara ulaşmak için gerek birlikte, gerekse ayrı, ayrı örgütle işbirliği içinde hareket etmeyi yükümlenirler” diyor.
Öte yandan, insan hakları alanında 1949’da imzalanan dört Cenevre sözleşmesinin ortak 1. maddesi, tarafları sadece kendi insanî yükümlülüklerine saygı göstermekle değil ayrıca her koşulda saygı gösterilmesini sağlamakla da sorumlu tutuyor. Üçüncü tarafları da kapsayan bu tür genişletilmiş sorumluluk sözleşmelerin ortak 3. maddesinde de yer alıyor. Bu madde uluslararası olmayan silahlı çatışmaları da (iç savaş ve silahlı isyanlar) kapsıyor. Bu maddeyle çatışmada ele geçirilen düşman tarafa mensup kişilere her türlü kötü muamele (aşağılama, aç bırakma vb) ve işkence yapılması yasaklanırken, yaralı ve hastalar için de insani yardımı kabul ve tedavi zorunluluğu getiriliyor. Sonuç olarak üçüncü ülkelerin de kural ve ilkelere uymaları için müdahale yükümlülüğü getiren Cenevre sözleşmelerinin de insanî müdahale hakkının hukuki ayaklarından birini oluşturduğunu söylemek mümkün.
İnsani müdahale hakkının uluslararası teamül hukukunun bir normu olarak kabulü aşamasına daha geçilmemiş olmakla birlikte, Soğuk savaşın sonundan bu yana uluslararası uygulamada eğilimin bu yönde olduğu gözlemleniyor. Örneğin BM Milenyum toplantısında Kanada’nın girişimiyle kurulan Müdahale ve Devlet egemenliği Uluslararası Komisyonu (ICISS/International Commission on Intervention and State Sovereignty ) tarafından hazırlanan ve BM 2005 Dünya Zirvesi’nde benimsenmiş olan “Koruma Sorumluluğu” (Responsability to Protect) başlıklı rapor bu yöndeki eğilimi açıkça ortaya koyuyor. Raporda özetle devletlerin vatandaşlarını katliam, açlık gibi felâketlere karşı koruma yükümlülüğü olduğu, bu yükümlülüğünü yerine getiremediği takdirde sorumluluğun uluslararası camiaya geçtiği vurgulanıyor.
Altının kalın çizgilerle çizilmesi gereken husus, uluslararası camiaya düşen bu koruma sorumluluğunun iç savaş, ayaklanma ve devletin ayaklanmaları bastırmak için uyguladığı önlemleri de kapsıyor olması. Cenevre sözleşmeleri ve eki protokollerde öngörülenin çok ötesindeki egemenlik alanına giren bu müdahale için ilgili devletin onayının aranması da artık koşul olmaktan çıkıyor; zirauluslararası koruma hakkının bu durumda içişlerine karışmama ilkesinden önde geldiği kabul ediliyor.
Koruma sorumluluğunda “önleme”, “tepki verme” ve “yeniden inşa etme” olmak üzere üç temel yükümlülük öngören rapor, iki temel koşulun gerçekleşmesi durumunda, uluslararası camiaya müdahale yükümlülüğü getiriyor. Birincisi, iç savaş veya etnik temizlik gibi çok sayıda insanın yaşamına yönelik ciddi bir tehdidin varlığı. İkincisi, ilgili egemen devletin bu tehlikeyi giderecek imkânlara sahip olmaması ya da söz konusu tehlikeye kendisinin izlediği politikaların neden olması. Ruanda ve Srebrenica’da önlenemeyen soykırımlardan sonra uluslararası camianın benzeri durumlarda bazı koşullar altında insanî müdahalede bulunma imkânının bir rapor çerçevesinde de olsa dile getirilmesini olumlu bir adım olarak nitelemek gerekir kuşkusuz.
Koruma Sorumluluğu nasıl uygulanabilir?
ICISS raporu, bazı şartlarda öngördüğü askeri önlemler konusunda beşlerin veto yetkisine sahip olduğu Güvenlik Konseyi’ni öncelikli sorumlu kurum olarak görüyor. Bunun böyle olması doğal zira BM Yasası’nın 12. maddesine göre Konsey kendisine yüklenen görevleri yerine getirdiği sürece, Genel Kurul’un bu konuda yetkili olması söz konusu değil. Ancak sorun, Srebrenica ve Ruanda’da olduğu gibi, Güvenlik Konseyi’nin veto yetkili üyelerinin bu yetkilerini ilkeli biçimde kullanmamalarından kaynaklanıyor. O bakımdan BM sisteminde ivedilikle reforma gidilmesi şart.
BM Yasası’nda öncelikle gözden geçirilmesi gereken konuların başında veto yetkisinin sınırlandırılması geliyor. Bunu veto yetkisinin tek başına ya da ağır insan hakları ihlalleri gibi konularda kullanılmasını kısıtlayarak yapmak mümkün olabilir. Ayrıca bazı olaylarda koruma sorumluluğu gerektiren ağır insan hakları ihlalleri olup olmadığının belirlenmesi uzmanlara bırakılabilir. En azından bu gibi durumlarda veto kullanılması engellenebilir.
BM sisteminde bu tür reformlar gerçekleştirilmeden ICISS raporunda dile getirilen hususların uygulamaya geçirilmesi kolay değil elbette. Ama insanlık trajedilerinin bir daha yaşanmaması için raporda dile getirilenkoruma sorumluluğunu içişlerine karışmamanın önüne geçiren yaklaşımının önümüzdeki döneme damgasını vurması gerekiyor. Bunun için de uluslararası arenada bu yönde her türlü çabayı harcamakta yarar var doğal olarak.
.
Yazarlar
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.09.2025
8.09.2025
3.09.2025
29.08.2025
18.08.2025
1.08.2025
1.08.2025
1.08.2025
26.06.2025
6.05.2023