Akın ÖZÇER
Washington ile Tahran, 1979 Devrimi’nden bu yana hiç bu kadar yakın olmamıştı. İran’ın Birleşmiş Milletler’in beş daimi üyesi ve Almanya ile nükleer programı konusunda vardığı çerçeve anlaşması 30 Hazirana kadar nihai bir metinle taçlanabilirse, son yıllarda alev, alev yanan Orta-Doğu’daki çatışma odaklarından biri tarihin kara sayfalarında kalacak belki de. O bakımdan bu anlaşmayı öncelikle bölgesel ve küresel barışa katkıda bulunmaya yönelik önemli bir adım olarak nitelemek gerekir.
Tahran’ın yürürlüğe koyduğu nükleer program konusunda ilk görüşmelerin bundan tam 12 yıl önce başladığı göz önüne alınacak olursa, Lausanne’da varılmış olan noktanın ne kadar önemli olduğu ortada. Birleşmiş Milletler’in 2006 yılından bu yana uyguladığı ve petrol ithalatına getirdiği yasakla daha da ağırlaştırdığı ambargolar belki İran’ın masaya oturmasını sağladı ama uranyum zenginleştirme programını kararlılıkla yürütmesini durduramadı. Eğer anlaşmaya varılmasaydı, İran Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı ihlal etmeyi sürdürecek ve zaman içinde nükleer programını askeri amaçla kullanma kapasitesine erişecekti belki de.
Suriye’de halkıyla savaşan Esat rejimine destek veren, Yemen’deki iç savaşa müdahale eden ve Irak’ta IŞİD’e karşı mücadele gerekçesiyle etkinlik alanını genişleten İran’ın bir de nükleer kapasiteye sahip askeri bir güç olarak sivrilmesinin bölgedeki dengeleri alt üst etmesi göz ardı edilemeyeceğine göre statükonun sürdürülmesinin güvenlik riski taşıdığına kuşku yok.
Bu itibarla, anlaşma yapılmaması halinde İran’ın nükleer silaha sahip olmasını engelleyecek tek seçenek olarak geriye sadece askeri opsiyon, başka bir deyişle İran’ın nükleer tesislerini bombalamak kalıyor ki bu durumda Tahran’ın saldırıya karşılık verme ve alev, alev yanan bölgeye yeni bir çatışma odağı ekleme riski bulunuyor.
Ne var ki stratejisini İran’la çatışma üzerine kurmuş olan İsrail’in üç hafta önce sandıkta güven tazelemiş Başbakanı Benyamin Netanyahu için Lausanne anlaşması “dünyayı çok daha tehlikeli bir yere dönüştüren tarihi bir hata”. Seçim kampanyası boyunca bu stratejiyi dile getiren ve bu nedenle büyük müttefik ABD –en azından Obama yönetimi- ile sürtüşmeyi bile göze alan Netanyahu varılan anlaşmadan memnun değil belli ki.
Aslında Netanyahu’nun İsrail’in üstün askeri gücüne dayanan çatışmacı stratejisi seçimlerde oy almasını sağlıyor belki ama bölgesel ve küresel barışa ne kadar katkıda bulunduğu soru işareti oluşturuyor. Örneğin Filistin politikasının seçmene söylediği gibi “çift devletli çözüme karşı” olmasının ya da bunu sonradan yalanlamasının hiç önemi yok. İsrail’in güvenliğinin tehdit altında olduğu temelinde izleye geldiği politikanın sonucu olarak işgal edilen topraklar ve yol açılan insanlık trajedileri ortadayken, aynı gerekçeye dayandırdığı İran stratejisi ne kadar inandırıcı olabilir ki?
Netanyahu’ya göre, İran’ın nükleer programı barışı değil, savaşı ve İsrail’i hedef alıyor. Bu görüşe gerekçe olarak İran’ın geçmişteki saldırılarını örnek gösteriyor ve çerçeve anlaşması üzerine inşa edilecek bir nihai anlaşmanın İsrail’in varlığı için büyük bir tehdit oluşturacağını ileri sürüyor. Dışişleri Bakanı Yuval Steinitz, “Lausanne’daki gülücüklerin, İran’ın nükleer programından en ufak bir ödün vermeyi reddedeceği ve İsrail ve diğer bölge ülkelerini tehdit etmeyi sürdüreceği gerçeğinden kopuk olduğunu” söylüyor. Ardından askeri olan dâhil bütün seçeneklerin masada olduğunu vurguluyor vurgulamasına ama Lausanne’daki müzakerelerin bir anlaşmayla sonuçlanmaması için elinden geleni ardına koymayan Netanyahu hükümetinin çatışmacı stratejisi bu defa iflas etmişe benziyor.
Tel Aviv teslim bayrağını çekmiş değil; nitekim Steinitz, Haziranda “kötü” bir anlaşmanın yapılmaması için dünya kamuoyunu ikna etmeye yönelik çalışmalarını sürdüreceklerini dile getiriyor. Ne var ki altı çizilmesi gereken sözcük anlaşma değil kötü. Başta Tahran’la anlaşma yapılmasına karşı çıkan Netanyahu, Başkan Barack Obama ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra stratejisine nüans getiriyor ve “İsrail’in kendisini yok etmeye kararlı bir ülkenin nükleer silah geliştirmesine izin veren bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini” vurguluyor. Ardından nihai anlaşmanın “İran’ın İsrail’in var olma hakkını tanıdığına ilişkin net bir taahhüt içermesi gerektiğinin” altını çiziyor.
El País’in kıdemli başyazarı Lluis Bassets’in, Lausanne’da uzlaşmaya varılmasından bir gün önce yayımladığı makalenin başlığı “Savaş 4, Barış 0” başlığını taşıyordu. Orta Doğu’daki çatışma noktalarını ele alan yazı Irak, Filistin, Suriye ve Yemen’deki savaşlarda yerel güçlerin karşı karşıya geldiklerini, ölenlerin bölge halklarından ama ortadaki çıkarların yabancıların olduğunu vurguluyordu.
Bassets’in vurguladığı bir başka önemli husus, söz konusu çatışmalarda karşı karşıya gelen ülkelerin geometrik değişkenlik gösterdiği ve bölgede bir çelişkiler yumağı oluşturduğu gerçeğiydi. Örneğin İran’la yakınlaşan ABD, Tahran’a İsrail gibi düşmanlık duyan müttefiki Suudi Arabistan’ı Yemen’de İran’a karşı desteklerken, Riyad’ın bir başka düşmanı, İran’ın müttefiki Esat rejimine karşı aynı kararlılıkla karşı çıkmıyor. ABD’nin büyük müttefiki İsrail, Filistin sorununu çözümsüz bırakırken, Suriye ve Irak’ta faaliyet gösteren teröristlerin “İslam Devleti” ile mücadeleye katkıda bulunan İran’ın nükleer silah edinmesinden çok daha fazla kaygı duyuyor.
Lausanne’da varılan uzlaşma, Bassets’in bölgede var olmadığını belirttiği tek barış girişimi olarak ortaya çıkıyor şimdilik. Washington-Tahran ilişkilerinin normalleşmesi, İran’ın Orta Doğu bölgesindeki sorunlardan parmağını çekmesini sağlayabilir mi sorusunu bu aşamada yanıtlamak kolay değil kuşkusuz. Ama Netanyahu hükümetinin savaş cephesine Bassets’in deyimiyle kaydedilmesini beklediği 5. golü kurtardığına ve belki de barış adına bir karşı atak olduğuna kuşku yok.
Kabul etmek gerekir ki İsrail’in var olma hakkı ne kadar meşruysa, bölge ülkelerinin savaş değil barış içinde birlikte yaşama hakkı da o kadar meşru. Ve küresel barış açısından da yaşamsal önem taşıyor doğal olarak.
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
1.08.2025
26.06.2025
6.05.2023
24.05.2018
9.02.2018
24.04.2018
11.04.2018
28.03.2018
22.03.2018