Akın ÖZÇER
Fantastik korku filmleri vardır vampir filmleri gibi mesela. Ortaçağ’dan kalma kan emme ve öldükten sonra geceleri dirilme gibi efsaneleri beyazperdeye aktaran. Pek inanılır gibi olmasa da ilgiyle izlenen heyecan dozu yüksek filmlerdir bunlar. Hatta türünün ilk örneği 1922 yapımı Nosferatu’dan günümüze Dracula’nın Dehşeti (1958), Kayıp Çocuk (1987), Vampirle Görüşme (1994),Alacakaranlık (2008) ve benzeri birçok film sinema klasikleri arasına girmiştir. Gündüz tabutunda yatan, gün batımıyla birlikte ortaya çıkan, bazen zorla, bazen güzel sözlerle avlarını kandırıp kanını emen vampirlerle mücadele bu filmlerin ana temasını oluşturur. Vampirler tarafından ısırılanların vampire dönüşmeleri mücadelede heyecanı doruğa taşır. Bazen seyirci vampire dönüşenleri görür ama filmin kahramanı bilmiyor diye heyecanlanır, bazen bir karakterin vampire dönüşmüş olduğunu dehşetle öğrenir. Hatta bazen başrol oyuncularından biri vampire dönüşerek izleyicide adrenalin patlamasına yol açar. Filmin kahramanının vampire karşı mücadelesinde artık güvenebileceği başka hiçbir seçenek kalmamıştır.
Seçeneksizlik zaman, zaman gerçek yaşamda da karşımıza çıkar. Örneğin Türkiye’de demokratlar olarak yaklaşık bir yıldır siyasi bir seçeneksizlikle karşı karşıya olduğumuz hissine kapılıyoruz. 12 Eylül referandumunda Anayasa değişikliğine “yetmez ama evet” derken, siyasi reformlarla asker ağırlıklı vesayet rejiminin yıkılması için kararlı adımlar atılmasını bekledik; bugün hâlâ bekliyoruz. Ama öncelikle vesayetin belkemiğini oluşturan askerî darbelere bir yenisini eklemek için eylem planları yaptıkları iddiasıyla Ergenekon sürecinde yargılanan sanıkların avukatlığına soyunan CHP’ye karşı seçimlerde çoğunlukla AK Parti’ye destek verdik. Yenilendiği iddiasındaki CHP artık temel hak ve özgürlüklerden daha sık söz ediyordu ama Silivri sanıklarına verdiği akıl almaz destekle avını tavlamaya çalışan bir vampir gibi korkutuyordu bizi. Peki, şimdi seçimlerden bir yılı aşkın bir süre sonra değişen bir şey var mı?
CHP’nin son “değişim kurultayı” hakkındaki yazımda altını çizdiğim gibi sosyal-demokrat olduğunu iddia eden bu parti cephesinde değişen pek bir şey yok. Kılıçdaroğlu Silivri’yi toplama kampına benzetmeyi, Ergenekon sürecindeki davaları “özgürlüğün kan davaları” olarak takdim etmeyi sürdürüyor. Silivri sanıklarıyla göbek bağını kesemeyen bir CHP, demokrasi ve insan hakları konusunda ne derse desin, geçmişte birçok kez oylarını aldığı gerçek sosyal demokratlardan istediği desteği bulamayacak olasılıkla. Filmlerde vampirin avını ele geçirene kadar gizlediği sivri dişleri Silivri söylemiyle sırıtıyor çünkü.
AK Parti’ye gelince, bürokrasinin iktidar partisi üzerindeki ağırlığı seçimlerden sonra bir hayli arttı.“Atamalar ve vesayet rejimi” başlıklı yazımda vurguladığım gibi, atamalarına siyasetçiyi karıştırmamak gibi otoriter bir geleneğe sahip olan bürokrasinin bu sayede AK Parti ile de vesayet rejimini tıkır tıkır işlettiği görülüyor. Son olarak İstanbul Emniyeti’ne yapılan ve hükümetin özellikle işkenceye sıfır tolerans taahhütleriyle bağdaşmayan müdür yardımcısı atamasında sessiz kalması bunun somut bir göstergesini oluşturuyor.
Görünen o ki Silivri’de yargılanan vesayet rejimi, Ergenekon sürecinde görülen davaları düşürmek için adım atmamakta direnen AK Parti’yi, bir yandan bürokrasinin atamalarına ve Uludere gibi kabul edilemez eylemlerine sahip çıkmaya zorlarken, öte yandan tam da bu nedenle demokratların gözünden düşürmeye çalışıyor. İktidar partisi vampirle savaşırken kendi vampire dönüşen film kahramanına benziyor giderek. AK Parti Sayın Şahin’i İçişleri Bakanı yapacağını ve bu bakanlıkta adları AİHM’de Türkiye’nin mahkûm olduğu işkence davalarına karışmış memurların hassas görevlere atanmalarına göz yumacağını seçimden önce açıklamış olsaydı 12 haziranda demokratların oylarına mazhar olamazdı herhâlde. Partinin böyle bir talihsiz dönüşüm geçirebileceği hâlâ kimsenin aklına yatmıyor.
Anketlerde hâlâ iki kişiden birinin oyunu alan AK Parti demokrat oyların o büyük zaferine katkısının önemsiz olduğunu düşünebilir. Ancak unutmayalım ki kamuoyu desteği bazen çok kısa süreler içinde büyük değişimler gösterebiliyor. İspanya’da Metroscopia’nın pazar günü yayınlanan anketine bakarsak, iktidar partisi PP’nin çok değil sadece bir önceki aya oranla tam yedi puan kaybettiğini görebiliriz. Geçen tasımda yüzde 44,6 oyla salt çoğunluğa ulaşan bu partinin sekiz ay sonra sadece yüzde 30 oyu bulunuyor. Ancak PP’nin oy kaybı ana muhalefetin değil, Birleşik Sol (IU) ve Demokrasi ve İlerleme için Birlik (UPyD) gibi küçük partilerin kazanç hanesine yazılıyor.
Türkiye’de belki ekonomik sıkıntılardan değil ama demokrasi alanındaki tıkanıklıklardan kaynaklanan benzeri bir durum mevcut. Zira vesayet rejiminin AK Parti’yi esir alması hâlinde, buna tepki gösterenler kalkıp bu rejimin avukatlığını yapan CHP saflarında biraraya gelmeyecekler kuşkusuz. Demokrat seçmen, tercihini mutlaka bugün Meclis’te temsil edilen partilerden yana yapmak zorunda değil. Sosyal demokratların, SODEP ve/veya EDP/Yeşiller ortaklığı çevresinde buluşmaları mümkün pekâlâ. Hatta böyle bir birlikteliği önümüzdeki yerel seçimler vesilesiyle belirli merkezlerde prova etmeyi bile düşünebilirler; neden olmasın. Filmlerdeki vampirler gibi her taşın altından çıkan vesayet rejiminin dayattığı siyasi seçeneksizliğe mahkûm olmamak öncelik taşıyor çünkü.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları













































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.12.2025
13.12.2025
6.12.2025
1.12.2025
13.11.2025
6.11.2025
30.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
8.10.2025