Ali Türer
Osmanlı Türk geleneği içinde üniversite, oldukça sancılı bir süreç içinde gelişti.
Darülfünun’un (Fenler Evi) açılmasına 1845 yılında karar verildi. İlk adımı Kimyacı Derviş Paşa, 1863 yılında, yapımı 18 yıl süren Darülfünun binasında halka açık fizik dersi vermekle attı. 1865 yılında dört bin kitabı ile binası yanıp kül oldu. İkinci adım 1870’de, Hoca Tahsin Müdürlüğünde atıldı. Açıldığından altı ay sonra, İslam bilgini Cemalettin Afgani, verdiği bir konferansta fenlerin üstünlüğü ile ilgili bir laf edince, ardından çıkan isyanla, bu adım da son buldu. Üçüncü deneme II. Abdülhamit’in mutlakıyet rejimi döneminde, garip bir biçimde Galatasaray Sultanisi içinde Mekatib-i Aliye-i Sultani adıyla başlatıldı, buna da 1881 yılında nokta konuldu. 1900 yılında gençlerin Avrupa’ya kaçmasını önleme amacı ile Darülfünunu Şahane adıyla dördüncü kez bir deneme daha yapılacaktı.
1933 yılında kapatılışına kadar faaliyetine devam eden üniversite, II. Meşrutiyet ile birlikte 1909 yılında açılan, Darülfünun’u Osmani’dir. Tüzüğü 1912 yılında yayınlanmış, 1915 yılından itibaren senatosu (Divanı) oluşmuş, 1919 nizamnamesi ile özerk hale gelmiştir. Artık emini (rektörü), öğretmenler, kendi aralarından seçeceklerdir. (Koçer, 1991)
Darülfünun’u Osmani’nin II. Meşrutiyet yıllarında ortaya çıkışında İttihat ve Terakki’nin politik tutumu belirleyicidir. Tanzimat’ta Fransa’nın model alınmasına karşılık, II. Meşrutiyette siyasi birliği etnik kültür temelinde şekillendirmeye çalışan İttihat ve Terakki, politikasına en uygun ülke olarak Almanya’yı model almıştır.
1913 yılında, Darülfünun’un Edebiyat Fakültesi’ne 10, Fen Fakültesi’ne 6, Hukuk Fakültesi’ne 4 Alman Profesör getirilir. Üniversitenin gelişimine Alman etkisi, Cumhuriyet ile birlikte derinleşerek devam edecektir.
1930’lu yıllar, M. K. Atatürk’ün Türk Tarih Tezi ile Dil Tezi’nin resmi söylemi oluşturduğu yıllardır. Aynı zamanda yeni kabul edilen alfabe ile okuma yazma seferberliği başlatılmış, Arapça, Farsça sözcüklerin yerini alacak Türkçe sözcükler türetilmeye başlanmıştır. Burada, ideolojik tutumun yanı sıra, yönetimin politikalarını halkın daha iyi anlamasını sağlamaya (oryantasyona) dönük çabayı da görmek gerekir.
M. K. Atatürk, 1930’da Darülfünun’u ziyaret ettiğinde, yeni türetilen bazı sözcüklere (Hitit yerine Eti sözcüğünün kullanılması gibi) hocaların pek de sıcak bakmadığını fark eder. Türk Tarih Kongresinde (2-11. 7. 1932) “Darülfünunundan bazı öğretmenler resmi dil ve tarih görüşlerini eleştirme cesaretini” gösterirler. (Başgöz, 1968) Resmi söyleme karşı, üniversiteden böyle bir ses yükselebilmesi, üniversite özerkliğinin sağladığı güvence ile açıklanabilir.
Darülfünun’un suyu ısınmıştır, kapatılacaktır. Tarih Kongresinden iki ay sonra Maarif Vekilliğine eski İstiklal Mahkemesi hâkimi, tarih tezinin kararlı savunucusu Dr. Reşit Galip getirilir. Dr. Reşit Galip operasyonu gerçekleştirdikten sonra 13 Ağustos 1933 de görevinden ayrılacaktır.
Cenevre Üniversitesi pedagoji profesörü Albert Malche, yüksek öğretim ile ilgili rapor vermesi için, 1931 yılı sonunda Türkiye’ye davet edilir. Bakanlığa 29 Mayıs 1932’de sunduğu İstanbul Darülfünunu Hakkında Rapor’unda bir dizi değişiklik öngörür. Bilimsel yayın sayısı, öğrencilerin yabancı dil bilgisi yetersizdir; kullanılan ders metotları çağ dışıdır. Yetersiz, düşük ücretli profesörler, ders dışı işler yapmaktadırlar. Malche’ın teklifi, bilimsel düşünceye sahip Avrupalı bilim adamlarının Türkiye’ye davet edilmesidir.
24 Mayıs 1933’te toplanan Darülfünun Islahat Komitesi içinde Albert Malche vardır. Görevi 31 Temmuz 1933 yılında kapatılacak Darülfünun’dan atılacak 150’ye yakın müderris ve müderris yardımcısı yerine 1 Ağustos 1933’de açılacak İstanbul Üniversitesi’ne Almanca konuşan müderrisler bulmaktır.
Yaşanan ekonomik ve sosyal derin kriz ardından, Adolf Hitler 1933 yılında Almanya’da yönetime el koymuştur. Musevi asıllı, sol eğilimli bilim insanlarının görevlerine son verilmekte, Almanya’da istenmeyen kişiler olarak ilan edilmektedirler. Can güvenlikleri tehlikededir.
1933 yılında Zürih’te kurulan “Yurt dışındaki Alman Bilim Adamları Yardımlaşma Derneği” Türkiye’ye iltica edecek bilim insanı bulmada kritik rol üstlenir. A. Malche organizasyonu altında Almanca konuşan profesörler ve yardımcılarından oluşan, 70-80 kişilik bir gurup Türkiye’ye iltica edecektir. Sadece İstanbul Üniversitesi’nde değil, Ankara’daki bazı yüksek okullarda da görevlendirileceklerdir. (Neumark’ın anılarından)
Bu bilim insanları ortalama 10-15 yıl Türkiye’de kalırlar. Türk meslektaşlarından en az 2, bazen 3-4 kat maaş alırlar. Ortalama maaşları 500-600 liradır ve vergiden de muaftır. Ayrıca taşınma giderleri de karşılanmıştır. (Neumark’ın anılarından) Daha iyi anlaşılması için, 1940’lı yıllarda köy enstitülü öğretmenlerin 20-30 lira maaşla hizmete atandıklarını, 1947’de maaşlarının 100 liraya çıkarıldığını,1952 yılında Necati Eğitim Enstitüsü Müdürünün maaşının 125 lira olduğunu belirtelim.
Sağlanan bu imkânlar karşılığında bilim insanlarından beklenen, görevlendirildikleri alanda ders vermeleri, bilim insanı yetiştirmeleri, ders verdikleri her çalışma alanı için Türk dilinde en az bir bilimsel kitap yayınlamalarıdır. (Neumark’ın anılarından)
Kabul etmek gerekir ki kalkınmasına katkı sunacak bilim insanı yetiştirme uğruna, Türkiye’nin yaptığı bu fedakârlık, önemlidir ve gereklidir. Fakat bu fedakârlıktan murat edilen ne oranda elde edilebilmiştir, elde edilemediyse nedeni nedir? Burası tartışmaya açıktır.
Savaş yıllarında Hitler Almanya’sında gaz odaları Museviler için tam mesai çalışırken, Türkiye’de de varlık vergisi adı altında Musevilerin birikimlerine el konulduğunu, çıkarılan faturayı ödeyemeyenlerin toplama kamplarında yol yapımında çalıştırıldıklarını biliyoruz. Acaba bu durum, İstanbul Üniversitesi’nde, Ankara’da yüksek okullarda çalışan Musevi asıllı profesörleri, teknik adamları nasıl etkilemiştir, bu etki yaptıkları işe yansımış mıdır?
Ya da Darülfünun’da çağ dışı olan öğretim metotları, Alman bilim adamlarının, Türkçe bilmedikleri için çevirmen aracılığı ile öğrencileri ile ilişki kurabildikleri koşullarda, İstanbul Üniversitesinde ne kadar süre içinde iyileştirilebilmiştir?
Bu soruların cevaplarını bilmiyoruz.
Almanca konuşan bilim insanların en uzun çalıştıkları Milli Eğitim Bakanı, Hasan Ali Yücel idi. İktisat teorisyeni Musevi asıllı Fırıst Neumark, İstanbul Üniversitesindeki çalışma yıllarını anlatan “Boğaziçi’ne Sığınanlar” adlı anı kitabında, Hasan Ali Yücel’in Almanca konuşan bilim adamlarını geçici çözüm olarak gördüğünü belirtiyor. Neumark’a göre Hasan Ali Yücel, daha az profesör, daha çok asistan ve doçent formülünü benimsermiş. (Neumark, 1966:165)
Neumark, Profesör unvanını Türkiye’ye daha gelmeden 1931 yılında almış, en verimli 18 yılını Türkiye’de İstanbul Üniversitesinde İktisat Profesörü olarak geçirmiş, Türkçe bilimsel kitaplar yayınlamış, 1952 yılında da Türkiye’den ayrılmış. Yani taahhüdünü yerine getirmiş.
AKP iktidarında yapılan düzenlemelerle, bugün, doçent unvanına ulaşmak geçmişe göre çok daha kolay. Sayılı yılları bir an evvel geçirip profesör olabilmek için gün sayan bir sürü doçentimiz var. Genellikle bizde profesör olunca, ardından, ekranlara çıkma, sorana deneyimlerinden yararlandırma, köşeye çekilip, emeklik için gün sayma yılları geliyor.
Demem o ki: anlayışı, tekniği, bilimi kendi kültürünüz içinde üretememişseniz, Alman aşısı olsa tutmuyor. Taşıma suyla değirmen dönmüyor. Hele hele ideolojik saik (güdü) ile reform, olmuyor.
Yararlanılan Kaynaklar:
H. Ali Koçer. Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi: 1773-1923. İstanbul: M.E.B.Y., 1991.
Fritz Neumark. Boğaziçine Sığınanlar, anılar 1933-1953, Kopernik Yayınları, 2017
İlhan Başgöz & Howard E. Wilson, Türkiye Cumhuriyetinde Eğitim ve Atatürk, Ankara 1968, sf. 179-180.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.06.2025
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024
4.05.2024
1.04.2024
26.03.2024