Alper GÖRMÜŞ
Türkiye’yi hiç bilmeyen bir siyaset bilimcinin önüne ülke siyasetinin iki döneminin (2002-2012 ve 2012-2025) verileri konsa ve iki dönemin de aynı siyasetçinin liderliği altında yaşandığı söylense, onu buna inandırmak çok zor olabilirdi. Diyelim ki bu siyaset bilimci kendi doğrulamasını yapmak için 23 yıllık gazeteleri ve televizyonları izledi ve sonuçta, bu süre boyunca ülkeyi gerçekten de Recep Tayyip Erdoğan adlı bir siyasetçinin hem de kesintisiz olarak yönettiği gerçeğini kabullendi ve sıra, karşısındaki siyaset bilimi sorusunu cevaplandırmaya geldi.
Siyaset bilimcimizin, aynı siyasetçinin kumandası altında nasıl bu kadar farklı iki dönem yaşandığını izah etmesi muhakkak ki çok zor olurdu; meğer ki dağarcığında siyaset kavramlarının yanı sıra zihniyet analizi yapabilecek edevat da bulunsun; işte belki ancak o zaman durumu açıklayabilecek kapıyı aralayabilirdi.
Evet, akla şöyle sorular getirmeye çalışıyorum: Erdoğan’ın birinci döneminde onun sadece zâhirine değil bâtınına da bakılsaydı, ortaya koyduğu bazı tepkilerin temelde onun zihniyet terkibinin bir çıktısı olduğu ve uzun vadede bu zihniyet terkibinin belirleyici olacağı sonucuna varılabilir miydi?
Başka bir soru: Erdoğan’ın birinci döneminde onun sadece zâhirine değil bâtınına da bakılsaydı, o dönemdeki baskıcı devlete karşı toplumun omuzlarında iktidara gelme stratejisinin günün birinde tam tersine evrilebileceği, Erdoğan’ın devleti kendi iktidarını sürdürmenin baskı aracına döndürebileceği sonucuna varılabilir miydi?
Bence bunlar en azından bir ihtimal olarak öngörülebilirdi ve ülkede bunu yapmaya ehil yegâne aday, başlangıç yıllarında AK Parti’yi desteklemiş olan liberal-demokratlardı. Ne var ki bu yazının sonuç bölümünde işaret edeceğim nedenlerle liberal-demokratlar bunu yapmadı, yapamadı.
Gelin şimdi 2002-2012 arasında yaşanmış, Erdoğan’ın ataerkil-otoriter zihniyet terkibine işaret eden fakat liberal-demokratların tepki göstermede, eleştirmede hevessiz kaldığı birkaç örneği birlikte hatırlayalım. (Burada, ‘yoldaki işaretler’in en önemlileri olduğunu düşündüğüm üç örnekle yetineceğim. Bu çerçevede belki daha az anlamlı olsa da onlarca başka örnek bulunabilir. Belki de benim ‘ilk üç’ dediklerimden daha anlamlı başka örnekler vardır ve ben şimdi onları hatırlamıyorumdur.)
2002 öncesi ‘küçük’ iktidar yıllarından bir yıl (1994): “Ben bu şehrin imamıyım…’
Kronolojik gideceğim… Dolayısıyla “Erdoğan’ın ‘demokrat’ döneminde cereyan eden ve bugününe delâlet eden erken göstergeler” bahsinde ilk örneğim, onun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden olacak.
Bu hikâyenin dönemin medyasının feci halini de içeren uzun versiyonunu bu sayfalarda yıllar önce anlatmıştım. Şimdi işin o kısmına girmeden bu yazıyı ilgilendiren bölümünü aktarıyorum…
1994’ün Ekim ayıydı, Aktüel dergisinin altı aylık genel yayın yönetmeni olarak, başka gazetecilerle birlikte İstanbul’un altı aylık belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sorular sormak üzere Kanal 7’deki bir televizyon programına davet edilmiştim…
Benim sorularımdan biri, o günlerde belediyeye ait bir salonda açılan, sanatçı Şirin Devrim’e ait serginin kokteylinde içki sunulmasına izin verilmemesine dairdi… Çiçeği burnunda belediye başkanına, kendi davetlerinde içki sunmama haklarına saygı gösterdiğimi, fakat sırf mekânın sahibi diye başkalarının davetinde kendini söz sahibi sayma tavrının tehlikeli bir özgürlük kısıtlaması olduğunu hatırlattım ve şöyle sordum: “Günah olduğuna inanıyorsunuz, peki neden insanları kendi günahlarıyla baş başa bırakmıyorsunuz?”
Gelen cevap, Erdoğan’ın 2007’de kaleme aldığım portresinde de ifade ettiğim gibi biraz ‘kan dondurucu’ cinstendi: “Çünkü” demişti, “ben aynı zamanda bu şehrin imamıyım. İnsanların günah işlemesine engel olmak da görevlerim arasındadır.”
‘Milli’ olmayan bildiri dağıtanlar linç edilmeyi hak eder mi (2005)?
Bu örnek de başbakanlığının ilk döneminden… Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD) üyeleri, cezaevlerindeki siyasi tutukluların durumunu protesto etmek amacıyla hazırladıkları bildirileri Trabzon’da dağıtmak istedi. Yerel TV kanallarının kışkırtmasıyla bildiri dağıtanları bir binada kıstıran saldırgan bir grup, polisin korumaya çalıştığı dört kişinin kendilerine verilmesini talep etti. Dümdüz bir linç girişimiydi bu. Ertesi gün Erdoğan açıkça saldırganlara sahip çıktı, şöyle dedi:
“Trabzon’da olan olaylarda, tabii ki halkımızın hassasiyeti çok ama çok önemli. Halkımızın bu hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak herkes kendi tavrını belirlemelidir ve halkımızın bu milli hassasiyetlerine dokunulduğu zaman, şüphesiz ki bunun tepkisi farklı olacaktır.”
Bu olay günümüzde yaşansaydı, bugünkü Erdoğan’ın böyle bir tepki vermesi çok şaşırtıcı olmazdı. Fakat 2005’teki Erdoğan çok farklıydı, o nedenle birçok kişi çok şaşırdı. Şaşıranlardan biri de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Bülent Arınç’tı. Arınç sadece şaşırmadı, başbakanın tam tersi bir içerikte konuştu: “Dört kişi bildiri dağıtmak istiyor, izin verilmiyor, olay çıkıyor. Bu nasıl özgürlük?”
Uludere (Roboski): Acılı ailelere gönül alıcı bir cümle bile yok, TSK’ya tebrik var (2011)
28 Aralık 2011’de Uludere’de yaşanan büyük felaketin hemen sonrasında, Erdoğan ilk kez ‘millet’ten değil ‘devlet’ten yana bir tavır aldı: Evlatları bombalama sonucunda öldürülen acılı aileler Erdoğan’dan bir ziyaret, hiç değilse gönül alıcı birkaç cümle beklerken o açıkça Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tebrik etti (ve Ertuğrul Özkök’ten tebrik aldı).
Duygular böylesine alevliyken yapılan bu tercih, Erdoğan’ın ‘devlet’ algısında büyük değişimlerin cereyan etmekte olduğuna açık bir işaretti. O günlerde kaleme aldığım bir yazıda meselenin bu yanına dikkat çekmiştim (“Merkez’in yeni filmi: Yasla başını omzuma”, Taraf, 6 Ocak 2012):
“Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘devlet’teki yeri sağlamlaştıkça ve oradaki meşruiyeti tescil edildikçe ‘millet’ten uzaklaştığına dair görüşler var… Tartışma daha çok Erdoğan’ın özellikle Kürt meselesinde takındığı ‘savaşçı’ tutuma referansla yürütülüyor ve Türkiye’nin en önemli meselesinde devletin geleneksel tutumunun peşine takılmış bir başbakanın, zaten ‘millet’ten uzaklaşıp ‘devlet’e yaklaşmaktan başka bir şansının olmadığı vurgulanıyor.
“Böyle bir değişimin duygusal semptomlarının görülmeye başladığını düşünen biri olarak söylüyorum; bu bana biraz, ‘irticayla mücadele’de devletin çizgisini benimsemeye başladıktan sonra Süleyman Demirel’in içine girdiği değişimi hatırlatıyor…”
Liberal-demokratlar ‘yoldaki işaretler’e neden ‘takılmadı?’
Andığım örneklerin yaşandığı günlerden çok net hatırlıyorum: Liberal-demokratlar bu alarm verici işaretleri (ve burada anmadığım başka işaretleri) vurgulamada ve onlar üzerinden Erdoğan’ı eleştirmede pek hevesli davranmadılar. Muhakkak ki rahatsız oldular, fakat gürültülü bir teşhir faaliyetinden de uzak durdular.
Bunun temel nedeni, on yıllardır süren ve hiç bitmeyecekmiş duygusu veren askeri vesayet rejiminin malûm faaliyetleriydi. Liberal-demokratlar, entelektüel mesailerinin asıl kısmını seçimle işbaşına gelmiş bir iktidarı meşru olmayan yollarla devirmeye çalışan güçlere karşı durmak için harcadı. Bu da, ‘yoldaki işaretler’in ‘görülmemesinde’ en önemli etmen olarak öne çıktı.
Son olarak: Bu yazının spotunda “Yine, tıpkı ilk dönem gibi liberal-demokratların Erdoğan’ın baskıcı dönemindeki tepkileri ve eleştirileri de eksiklikle, yetersizlikle malûldü. İki dönemdeki tepki-eleştiri eksikliğinin farklı nedenleri vardı” diye yazmıştım.
Birinci dönemdeki tepki-eleştiri eksikliğini neye bağladığımı söylemiş oldum. Peki neden baskıcı dönemde de yani askeri vesayet kalktıktan ve rejimin bariz otoriter yapısı açığa çıktıktan sonra da aynı tepki-eleştiri eksiğiyle karşılaşıldı?
Bu soruya psikoloji temelli epeyce spekülatif bir cevabım var: Bana öyle geliyor ki liberal-demokratlar ikinci dönemi daima birinci dönemin yüküyle birlikte idrak ettiler. Kemalistlerin ve sert solcuların birinci dönemin neredeyse bütün sorumluluğunu onlara yıkan saçma sapan kampanyasının ürettiği psikolojik atmosfer onların Erdoğan’ın ve AK Parti’nin bir gün geri döneceği gibi bir umuda sarılmalarına yol açtı. (Günün birinde “Bakın, kötü dönem bir parantezmiş, bu da gösteriyor ki bizim ilk 10 yıldaki desteğimiz yanlış değilmiş” taarruzunu mümkün kılabilecek bir umut.)
Kanaatimce bu psikoloji de ikinci dönemdeki tepki-eleştiri eksikliğinin başta gelen etmeni oldu.
Erdoğan’ın otoriterlik ataklarının arasına zaman zaman yerleştirilen ‘yumuşama’ seanslarından söz ettiğim bir yazımda “Erdoğan ‘gülümseyerek’ muhalifleri kaç kez gevşetti? Gevşemeye en hazır olanlar neden Erdoğan’a ilk 10 yılında açık destek veren ve sonra desteğini çekenler arasından çıkıyor” diye sormuştum.
Böylece bu soruya geç de olsa kendimce bir cevap vermiş oluyorum.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025