Alper GÖRMÜŞ
12 Eylül 2010 Anayasa referandumuna bir rezervle “yetmez ama evet” demiştim: “Keşke” diye yazmıştım referandumdan önce, “12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını engelleyen Geçici 15. Madde’nin kaldırılmasına dair bir madde bu pakette yer almasaydı...”
Çünkü bunun bir siyasi pragmatizm ürünü olduğuna; Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) bu maddeyi “evet” oylarını çoğaltmak için pakete koyduğuna; referandumdan “evet”i çıkardıktan sonra bu taahhüdünün arkasında durmayacağına; bunun da 12 Eylül’cülerin yargılanması hedefini biraz daha bulandıracağına inanıyordum.
Aradan geçen zamanda yargı çalıştı, savcılık esaslı bir iddianame hazırladı ve geçtiğimiz salı günü de mahkeme bu iddianameyi kabul etti. Buna göre 12 Eylül’ün beş darbeci generalinden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya müebbet hapis talebiyle yargılanacak... İddianame, davanın ikinci adımda dönemin işkencecilerine uzanacağını ve çok sayıda işkencecinin hapsi boylayacağını vaat ediyor.
Gelinen bu aşamada benim haksız çıktığım ortada: Çok mahcubum ve çok memnunum, öncelikle bunu belirtmek istiyorum.
Sözünü ettiğim o yazılarda, sahici bir hesap sorma sürecinin birinci koşulu olan sahici bir siyasi irade konusunda endişemi böylece dile getirdikten sonra, bundan da önemli bulduğum “darbecilerden hesap sormada toplumsal talep” tarafında da manzaranın pek parlak olmadığını ifade etmiştim.
Kanaatime göre davanın açıldığı bugün dahi “cuntacılar yargılansın” talebinin arkasındaArjantin, Şili ya da Yunanistan’dakine benzer güçlü bir kamuoyu desteği yok ve bunun baş müsebbibi de 12 Eylül’den hesap sorma talebini on yıllar boyunca yanlış bir zeminde yürüten sol...
İddiam şu ki, salı günü kabul edilen 12 Eylül iddianamesi, sol’un yıllar boyunca yapmadığını yapmaya çalışarak 12 Eylül’den hesap sorma talebine nihayet kamuoyunun da sahip çıkmasının yolunu açıyor.
Yazının bundan sonrasında bu söylediklerimi açmaya çalışacağım...
Sol neden bu kadar heyecansız?
Salı sabahı Açık Radyo’da Ahmet İnsel ve Ömer Madra, kabaca okudukları iddianamenin çok iyi hazırlandığını, böylece savcıların işlerini ciddiye aldıklarının ortaya çıktığını söyledikten sonra sol’un 12 Eylül’den hesap sorulması ihtimali karşısında sergilediği sessizliğin ve heyecansızlığın nedenleri üzerine konuştular. İki temel nedene bağladılar bu durumu: AK Parti’nin işi sonuna kadar götüreceğine dair duydukları güvensizlik ve (ya da) bu sürecin AK Parti’yi güçlendirecek olmasından duydukları endişe...
Ben bunlara bir şey daha ilave edeceğim: İddianamenin, meseleyi 12 Eylül’den çok öncesinden başlatması ve 11 Eylül’deki “devrimci durum”un önemli ölçüde kendi yollarını açması için darbeciler tarafından yaratılmış bir “sahne” olduğunu öne sürmesi...
Peki, bu sol’u neden rahatsız etsin? Sol neden 12 Eylül’cülerden hesap sorma sürecinin 12 Eylül 1980’den başlamasını istesin?
Gayet basit: Çünkü bu iddia temellendirilebilirse, 12 Eylül’den önceki “devrimci durum”un tümüyle bağımsız bir öznenin (devrimciler) iradesiyle şekillendirildiği kabulü ağır bir darbe alacaktır.
Ben, bu imaj zedelenmesinden çekinen sol’un 12 Eylül’ün teşhirini sadece “işkence ve zulüm”ü vurgulayarak yaptığını, bunun da halkta önemli bir etki yaratmadığını savunuyorum. Referandum’dan önce yazdığım yazılardan birinde bu düşüncemi şöyle açmıştım:
Eksik teşhir: “12 Eylül bir zulüm dönemiydi.”
“Sol, 12 Eylül faşizmi karşısında kesin olarak yenildikten sonra, onu teşhir etmede de yanlış (eksik) bir siyaset izledi. Zannetti ki, bu dönemin kaba şiddetini, insafsızlığını teşhir ederse, halk da bu şiddetin sahiplerinden hesap sorulmasını isteyecek... Bu beklentinin karşılık bulmamasının temel nedeni, halkın, 12 Eylül’ün, başka çare kalmadığı için yapıldığına inanmasıydı.
“Algıladığı derin korkuyla siyaseten alıklaşmış kitleleri yönlendirmekten daha kolay bir şey yoktur. 12 Eylül öncesinde ortaya çıkan kaotik ortam halk üzerinde öyle büyük bir korkuya yol açmıştı ki, insanlar, gelecek herhangi bir şeyin ondan daha kötü olmadığına inanır hale gelmişti. Toplumlar, böyle koşullarda, otoriteyi (“istikrarı?”) sağlayan kuvvete çok geniş bir kredi tanırlar; o kuvvetin otoriteyi sağlamak için şiddet kullanmasını da meşru sayarlar.
“Bu zincirin (halkta rıza yaratma sürecinin) kırılmasının tek bir yolu vardı: Kendisine kredi verilen gücün bizzat o kargaşanın aktörlerinden biri olduğunun, kargaşaya iktidar için bilerek göz yumduğunun ve kargaşayı kışkırttığının gösterilmesi...
“Bugün artık biliyoruz ki Türkiye’de işler aynen böyle yürütüldü. Yine biliyoruz ki, 12 Eylül’cülerin teşhirinde olağanüstü önemi olan bu hakikatin propagandasına hemen hemen hiç itibar edilmedi. Bunun bir sürü nedeni olabilir. Bence asıl neden, böyle yapıldığı takdirde 12 Eylül öncesindeki ‘devrimci mücadele’nin anısının zarar göreceği kuşkusuydu.
“Toplumun vicdanı ‘eli kanlı 12 Eylül cuntası’ sloganıyla ayağa kalkmıyor; bunu anladık. Şunu da anlayalım artık: 12 Eylül cuntasının halkı korkuya sevk eden süreci bilerek engellemediğine, hatta kışkırttığına ilişkin şimdiye kadar öylesine sözü edilen bilgi ve belgeleri yüksek sesle ifade etmek; yeni bilgi, belge ve tanıklıklara ulaşmak 12 Eylül’ün yargılanmasını isteyenlerin temel çalışma alanı olmalıdır. Çünkü geniş kitlelerde bu yönde rıza yaratmanın yegâne yolu budur.”
Bu defa “hata” siyasi değil, ahlaki...
12 Eylül iddianamesi işte tam bunu yapıyor, hatta bunu, göstermeye çalıştığı şeylerin en tepesine yerleştiriyor. İddianamede açıkça 12 Eylül’den önceki büyük kargaşanın “Ülke yönetiminin askerî otoritenin eline geçmesini isteyen güçler tarafından çıkarıldığı, şüphelilerin denetiminde bulunan askerî yönetiminse, ülkenin kaosa sürüklenerek darbe şartlarının oluşmasını bekledikleri” sonucuna varılıyor.
İddianame, sonrasında tek tek büyük olayları (Çorum, Maraş, Sivas, 1 Mayıs vb.) bu gözle irdeliyor ve bu çok önemli tesbiti temellendirmeye çalışıyor.
Sol, işte asıl bunu yapmalıydı ve bugüne kadar yukarıda anlatmaya çalıştığım nedenlerle yapmadı, yapamadı. Şimdiyse bunu yapmaya çalışan iddianameyi sinik bir tavırla görmezden geliyor, küçümsüyor.
Türkiye’de “sol” şimdiye kadar ağır siyasi hatalar yaptı, olmayacak siyasi tercihlerde bulundu ve bedelini hep toplumun “marj”ında kalarak ödedi. Bu hataların en önemlilerinden biri de 12 Eylül 2010 referandumunda “hayır” propagandası yapmaktı. (Geçerken belirteyim, Taraf’ın, iddianamenin mahkemece kabul edildiği haberini “Yetmez ama evet” manşetiyle duyurması bence tam isabetti.)
Fakat 12 Eylül’ün sorumlularından ve işkencecilerinden hesap sorma girişimi karşısında buz gibi bir edayla durmak siyasi değil, ahlaki bir sorun... Sol’un bu tavrını devam ettirmesi durumunda çok ağır bir ahlaki bunalımla karşılaşacağını görmek için azıcık sağduyu yeter.
Dink ailesinin avukatlarına methiye
Hrant Dink cinayeti beşinci yılını doldurmak üzere ve cinayetin “made in devlet” olduğuna dair kuşkular, yıllar devrildikçe daha da büyüyor.
Davanın geçtiğimiz salı günü görülen 24. duruşmasında Dink ailesinin avukatlarının iğneyle kuyu kazarcasına ortaya çıkardıkları bir bulgu, cinayetin arkasındaki şebekeyi ortaya çıkarma yolunda çok önemli bir rol oynamaya aday görünüyor.
Yeni Şafak’ın “Samast’ın 5 abisi cinayeti gördü / Savcının ‘Ergenekon eylemi’ dediği Hrant Dink suikastındaki bağlantıları deşifre edecek delil, olaydan 5 yıl sonra ortaya çıktı”manşetiyle verdiği gelişmeyi avukat Fethiye Çetin şöyle anlattı:
“Sanıklarından Mustafa Öztürk ve Salih Hacıoğlu ile doğrudan irtibatlı olan ve çok sayıda görüşme yaptığı tesbit edilen numaraların olay günü ve saatinde olay yerinde olduğu, olay günü bazı görüşmeler yaptıkları anlaşılmıştır. (...) İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün yargı makamlarını yanıltma, delil karartma, maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engelleme yönündeki tutumunu ısrarla sürdürdüğüne dikkat çekmemiz gerekir.”
Hrant Dink davasındaki bu olağanüstü gelişme, tıpkı Metin Göktepe cinayetinde olduğu gibi, peşi bırakılmayan bir davanın asla kapatılamayacağını gösteriyor.
Bu sonuçta, “bu dava böyle bitmez” diyen herkesin payı var, fakat hiç kuşkusuz asıl büyük teşekkürü, devlet kurumlarından bir satır bilgi alabilmek için haftalarca, aylarca uğraşmayı göze alan Dink ailesi avukatları hak ediyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları



































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025