Ayşe HÜR
17 Haziran 1950'de Ankara'dan illere çekilen bir telgraf emriyle, ezanın istenirse Arapça da okunabileceği bildirildi. Bu tarihten sonra bir daha Türkçe ezan duyulmadı. Ama Türkçe ezan tartışması bitmedi.
Geçtiğimiz haftalarda çeşitli televizyon programlarında 1932’de ezanın Türkçeleştirilmesinin “ne kadar vahim bir hata olduğu” hakkında konuşmalar dinledim. Hatta bazıları 1932’den, ezanın tekrar Arapça okunmaya başladığı 1950 yılına kadar “Türkiye’de ezan okunmadığını” söyleyecek kadar ileri gittiler. Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Türkiye genelindeki tüm imam hatip lisesi öğrencilerinin katılacağı ‘Kuran-ı Kerim’i Güzel Okuma, Hafızlık ve Ezan Okuma Yarışması” düzenlediğini, bu yarışmaya da, İslam tarih yazımına göre Medine’de, Neccaroğullarından bir kadının damından ilk ezanı okuyan Bilal-i Habeşi’nin adına atıfla, ‘Genç Bilaller’ adının verdiğini öğrendim. Böylece bu haftaki yazımın konusu ortaya çıktı.
İLK NAMAZLAR VE İLK EZAN
İslam kaynaklarına göre namaz Mekke döneminde emredildiği halde, Peygamber ilk namazını Hicret’in (622) birinci veya ikinci yılında Medine’de kılmıştı. Başlarda namaz günde bir kere (güneş batmazdan önce) iki rekat olarak kılardı. Buhari’ye göre Hicret’in 11. yılında, yani 633 yılında yaşandığına inanılan Miraç olayına kadar, namaz günde iki kez (biri güneş doğmadan önce, diğeri güneş batmadan önce), dört secdeli ikişer rekat olarak ve ezan çağrısı olmaksızın kılınırdı. Yin başlangıçta kıble Kudüs iken, çeşitli İslam kaynaklarına göre Hicret’in 2, 9, 10, 13, 16 veya 17. ayında kıble Mekke’ye çevrilmişti.
Miraç’tan sonra neden namazın beş vakit olduğu ve neden namaza ezanla çağrı yapılması gerektiğini İslam uleması farklı farklı açıklar çünkü Kuran’da (ve Miraç’ı konu edinen İsra Suresi’nde) bu konulara dair açık bir hüküm yok. Örneğin 628 yılına tarihlenen Cum’a/9 ayetinde “Ey iman edenler, Cuma günü namaz için çağrıldığınızda, hemen Allah’ın zikrine koşun, alım satımı bırakın, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır” ifadesiyle sadece Cuma namazına atıf yapılırken, 629 yılına tarihlenen Maide/58 suresinde “Kafirler, siz namaza ezan okuduğunuz zaman onu alaya alıp eğence yerine koyarlar, bu işte onların akılları ermez bir güruh olmalarından” şeklinde genel bir ifade geçer. Hadis kitaplarında yer alan “Yüce Allah Miraç gecesinde ümmetim üzerine elli vakit namazı farz kıldı. Ben ise O’na müracaat ederek hafifletilmesini istedim. Sonunda namazı bir gün ve gecede beş vakte indirdi” şeklindeki hadislerde ise namazın neden ikiden 50’ye çıkarıldığı, oradan da 5’e indirildiği konusunda açıklık olmadığı için varılan sonuçlar da farklıdır. Ayrıca hadis kitaplarına göre, bugün sabah ezanında yer alan “namaz uykudan daha hayırlıdır” ifadesi Bilal-i Habeşi bir gün sabah ezanını okurken, herkesin birer birer camiye gelirken Peygamber’in henüz uyanmadığı kendisine bildirilince sarfettiği bir söz olup, bu ifade, Peygamber’in hoşuna gidince, sabah ezanına eklenmiştir. Şiilerde bu ifade “Amelin hayırlısına geliniz” şekline dönüşmüştür. Ayrıca, Şiiler ezanın ilk şeklinde, “Ali’nin Allah’ın velisi olduğuna şehadet ederim” veya “meşru devlet başkanının Ali olduğuna şehadet ederim” anlamına gelen ifadeler olduğunu, ancak bunların Halife Ömer tarafından çıkarıldığını ileri sürerler.
PEYGAMBER ZAMANINDA MİNARE
Peygamber zamanında mescit veya cami geleneği olmadığı için (çünkü Kuran’da bu konuda bir hüküm yok) ilk ibadet mekanı Peygamber’in Medine’deki eviydi. Mescit veya cami olmadığı için ezanın minareden okunma geleneği de yoktu elbet. İlk ezan daha önce de dediğim gibi, Neccaroğullarından bir kadının evinin damından okunmuştu. Öte yandan Buhari’ye göre Peygamber döneminde, sadece Cuma namazında, hutbeden önce ‘iç ezan’ okunurdu. Cuma ezanının dışarıya yönelik okunması, Halife Osman Dönemi’nde (644-656) olmuştu. İkinci Halife Ömer ve Dördüncü Halife Ali’nin “camide öldürüldüğü” rivayet edilirse de kaynaklarda kullanılan terim ‘maksura’dır ki bu mescit ya da cami değil, yöneticilerin güvenlik altında tutulduğu bölüm anlamına gelir. (Bu arada Osman da camide veya maksura’da değil, Kur’an okurken öldürülmüştür.)
Bugünkü anlamıyla ilk caminin Emevi Halifesi Muaviye döneminde inşa edildiği rivayet edilirse de bunda da kesinlik yoktur. (Ayrıntılı bilgi için “Kudüs, Mescid-i Aksa ve Zeytin” başlıklı şu yazıma bakabilirsiniz: (okumak için tıklayın)
Gelenek, fethedilen yerlerin merkez ibadethanesinin (kilise, sinagog, tapınak vb.) cami olarak kullanılması yolundaydı. Caminin kurumsallaşması 750’den itibaren Abbasiler döneminde oldu.
Minareye gelince, ilk camilerde bugünkü minarelere benzer bir yapı yoktu. Emevi Halifesi Abdülmelik tarafından 691’de yapılan Kubbet’üs Sahra’nın bile minaresi yoktu. Minare Abbasiler döneminde tek tük ortaya çıktı ancak bunun esas işlevi camiyi görkemli göstermek ve caminin uzaktan görülmesini sağlamaktı. Nitekim Arapça’da ‘manara’ kelimesi İbranice ‘menorah’tan türemiş olup “ışık veren yer veya şey” anlamına geliyordu ve ilk camilerin minareleri, yakınlarında bulunan Roma veya Bizans döneminin deniz fenerlerinin dikdörtgen veya helezoni biçimlerinin kopyasıydı. Bugünkü silindirik minareler 11 veya 12. yüzyılda İran’da ortaya çıkmıştı. 15. yüzyıl yazarı Makrizi’ye göre bir müezzinin ilk kez minareden ezan okuması ise h. yüzyılda Kahire’de Tulunoğlu Ahmet Camii’nde olmuştu.
(670 yılında yapıldığı sanılan Tunus’taki Kayravan Camii)
MEVLANA’YA GÖRE KÖTÜ OKUNAN EZAN DİNDEN ÇIKARIR
Yine rivayete göre, Peygamber, ezanla ilgili rüyayı gören Zeyd’in değil de sesi gür olan Bilal-i Habeşi’nin ezan okumasını tercih etmişti ama onu görevlendirirken kullandığını terim “namaz için seslen” idi. Yine bazı İslam uleması, Lokman/19 ayetindeki “sesini alçak tut! Çünkü seslerin en kötüsü, elbette eşeğin sesidir” ifadesinden veya İsra/110 ayetindeki “...namaz kılarken pek bağırma, (sesini) pek de gizleme, ikisinin arasında bir yol tut” anlamına gelen ifadelerden hareketle, ezanın bağırmadan okunması gerektiğini düşünürken (ki bugün Nakşibendiler eski usulle okurlar), Türkiye gibi her minareden sonuna kadar açılmış 3’er 5’er (bazısı cazırtılı) hoparlörle okuyan toplumlar da vardır. Daha da kötüsü bu ezanlar, güya standardizasyonu sağlamak için yapılan kayıtlardan aktarılıyor.
Fıkıh kitaplarında ezanı aşırı uzatmak (temdid) ve ezan sözlerinin anlaşılmasına engel olan nağmeler yapmak (telhin) mekruh (dinen doğru görülmeyen, terk edilmesi istenen davranış, uygulama) görüldüğü halde, bugün Türkiye’de bu konuda en kötü örneklere her gün rastlamaktayız. Bugünkü kötü uygulamalardan kalkarak benim vardığım sonuç, ezanın artık müminleri ibadete çağrıdan ziyade, mümin olsun olmasın, Müslüman olsun olmasın, genç-yaşlı, çoluk çocuk, sağlam-hasta herkese günde beş vakit “burası İslam toprağıdır, burası bizimdir, burada biz ne yaparsak ona katlanmak zorundasınız” türü bir meydan okuma, bir çeşit fetihçi zorbalık olarak icra edildiğini düşünüyorum.
Ezan okuyanın sesinin ve tarzının bir insanı dine davet etmek ya da çıkarmaktaki rolü üzerine Mevlana’nın Mesnevisi’nde yer alan şu anlatıyı hatırlatayım: “Bir müezzin vardı, sesi pek çirkindi. Kâfir ülkesinde ezan okurdu. Ezan okuma, savaş çıkar, düşmanlık uzar dedilerse de. İnat etti, pervasızca o kâfir ülkesinde ezan okumaya koyuldu. Halk umumi bir kargaşalıktan korkarken birde baktılar, elinde bir elbise, kâfirin biri çıka geldi. Dostlar gibi eline mum ve helva almış, öyle bir latif elbiseyi hediye getiriyordu. Söyleyin o müezzin nerede? Onun salası ve ezanı, bana rahatlık verdi diye sormadaydı. Yahu dediler. Nasıl olur? Hiç o bet ses, insana rahatlık verir mi? Kâfir dedi ki: Sesine gelince. Benim pek güzel pek yüce bir kızım var, çoktandır Müslüman olmak isterdi. Bu sevda, kafasından bir türlü çıkmıyordu. Bunca kâfir ona öğüt verdi. Fakat gönlünde iman sevgisi öyle bir yerleşmişti ki. Bu dert adeta bir buhurdanlıktı, bende öd ağacı. An ve an imana yöneldikçe ben dert, azap ve işkence içindeydim. Bu hususta elimde hiçbir çare yoktu. Nihayet bu müezzin ezan verince. Kızım, bu çirkin ses nedir? Kulağıma geldi de beni berbat etti. Bütün ömrümde bu kilisede, şu manastırda bu derece çirkin bir ses duymadım dedi. Kız kardeşi, bu ezandır, Müslümanlar okur, Müslümanları ibadete çağırırlar dedi. İnanmadı başkasına sordu, o da evet deyince inandı, yüzü sapsarı kesildi, Müslümanlık hevesi kalmadı. Ben de teşvişten, azaptan kurtuldum, dün gece korkusuz rahat bir uyku uyudum. Onun sesinden bundan dolayı rahatlaştım. Onun içinde ona hediye getirdim; nerede o adam. Müezzini görünce bu hediyeyi kabul et dedi, beni dertten kurtardın, elimi tuttun. Bana öyle bir ihsanda bulundun ki senin azat kabul etmez bir kulun oldum. Malda, mülkte, zenginlikte tek bir kişi olsaydım ağzını altınla Doldururdum İşte sizin imanınızda bunun gibi riya, geçici bir şey. O ezan gibi yol kesici.”
OSMANLILARIN KATKISI: MUSİKİ MAKAMLARI
Belki de bu tür kıssaların etkisiyle Osmanlıların ezana kattığı bir başka unsur da ezanı Saba, Uşşak, Hicaz, Segah, Rast, Dügah, Neva gibi musiki makamlarıyla okumaktır. (Halbuki, Peygamber zamanında ezan makamsız okunurdu. Dolayısıyla bu adet muhafazakar İslam uleması tarafından ‘kötü yenilik’ olarak kınanır.) Bu konudaki ilk nota kaydını, 1650 yılına Kircher adlı biri “Türcicum Alla Alla” başlığıyla kaydetmiştir. Kircher anılarında “Bazı Türk din adamlarının ‘Allah Allah’larını bu tür parçalarda görülen dikkat çekici, alışılmadık, birbirini tutmaz, iğrenç ses aralıkları kullanarak terennüm edişlerini dinledim” der. Müzikten anlamadığı için, aşağıdaki notaların nasıl bir musiki ürettiğini anlayamadım ama kaydın yapıldığı dönemde, Hafız Post, Itri, Hatip Zakiri gibi çok önemli müzik adamlarının yaşadığını düşününce, bu ifadelerin, Kircher’in kişisel zevkini yansıttığı düşünmekten kendimi alamadım.
Daha sonraki yıllarda bu konuda önemli gelişmeler yaşanmıştır nitekim 19. yüzyılda sarayda müezzinbaşılık görevine yükselmiş önemli bestekârlar (örneğin Şâkir Ağa, Hamamizade İsmail Dede, Hacı Haşim Bey ve Rıfat Bey) vardı.
EZAN HANGİ DİLDE OKUNUNDU?
Kuran’da veya hadis külliyatında bu konuda bir hüküm olmadığı halde, Hanefî ve Hanbelî fakihleri ezanın Kur’an dili olduğu iddia edilen Arapça’dan başka bir dilde okunmasının caiz olmadığı söylerken, Şafiî fakihler ise, Arapça bilmeyen yabancıların, ezanı orijinal şekliyle okuyabilen birini bulamadıkları takdirde kendi dillerinde okumalarına cevaz vermişlerdir. Hanefî itikadını esas olan Osmanlı ülkesinde Ezan Arapça okunmuştur. Ezanın Türkçeleşmesi fikri ilk kez, Ziya Gökalp’in 1918 yılında yayımlanan Yeni Hayat adlı kitabında yer alan “Vatan” şiirinde dile getirilmişti. Şiirde şöyle deniyordu: “Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur/ Köylü anlar manasını, namazdaki duanın/ Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur/ Küçük büyük herkes bilir buyurduğunu Huda’nın/ Ey Türkoğlu işte orasıdır senin vatanın.”
Ziya Gökalp, 1923’te yayımlanan Türkçülüğün Esasları adlı kitabında sadece ezanın değil, dua ve münacatların (yakarışların) ve hutbelerin (cuma ve bayram namazlarında minberde imam tarafından okunan dua ve verilen öğüt) de Türkçe okunmasını istediğini belirtmişti.
Mustafa Kemal’in (yazı boyunca Mustafa Kemal dememin nedeni, olayların 1934 Soyadı Kanunu’nu ile Atatürk soyadı almasından önce yaşanması) Gökalp’in bu düşüncelerinden çok etkilendiği, 1924 Anayasası’ndan “Devlet’in dini, din-i İslamdır” ifadesinin çıkarıldığı 1928 yılında, Mustafa Kemal’in öncülüğünde çalışan bazı ilahiyat profesörleri tarafından hazırlanan ‘İslahat Dilekçesi’nde, ibadet dilinin Türkçe olması ifadesi yer almış, ancak tepkiler üzerine bu dilekçe gündemden düşmüştü.
Mustafa Kemal’in 23 Aralık 1930 tarihli Menemen Olayları’ndan sonra dinde reform çalışmalarına hız verdiği biliniyor. Bu bağlamda yapılan çalışmalar sonunda, gayri resmi kaynaklara göre 20 Ocak 1931’de Babaeski’de ilk kez ezan Türkçe okunmuştu. Resmi kaynaklara göre 23 Ocak 1932 günü, Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti Şefi Binbaşı Hafız Yaşar (Okur), İstanbul Karaköy’deki Yeraltı Camii’nde cuma namazından sonra, Yasin Suresi’ni önce Arapça sonra Türkçe okumuş, ilk Türkçe ezan ise 30 Ocak 1932 günü, Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii’nde okundu. İkindi vakti okunan Türkçe ezanından sonra Müslümanlar iftarlarını yine Türkçe okunan akşam ezanıyla yaptılar. 3 Şubat 1932’de Kadir Gecesi’nde Ayasofya Camii’nde Türkçe ezan, kamet okundu, tekbir Türkçe getirildi. O gece radyodan yapılan canlı yayın bütün ülkede büyük yankı yapmıştı. Türkçe ezanda şunlar söyleniyordu: “Tanrı uludur/Şüphesiz bilirim Tanrı’dan başka yoktur tapacak/Şüphesiz bilirim, bildiririm Tanrı’nın elçisidir Muhammed/Haydin namaza/Haydin Felaha/Tanrı uludur, Tanrı’dan başka yoktur tapacak.” Sabah namazında ise “Haydin felaha” çağrısının ardına “Namaz uykudan hayırlıdır” ifadesi ekleniyordu.
Salavat-ı şerife metni “Ey Tanrı’nın elçisi Muhammed, salavat sana, selam sana”; tekbir metni “Tanrı uludur, Tanrı uludur, Tanrı’dan başka Tanrı yoktur. Tanrı uludur Tanrı uludur, hamd ona mahsustur”; hutbe metni ise “Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir, temel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa hakikate tamamen uyuyor. Eğer aklî mantığa, hakikate uymamış olsaydı bununla diğer ilahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Çünkü bütün kanunları yapan Cenabı Hak’tır” şeklindeydi. Bu metinlere uymayanlara, Türk Ceza Kanunu’nun 526. Maddesi gereğince bir aya kadar hafif hapis ve elli liraya kadar hafif para cezası öngörülmüştü.
(3 Şubat 1932, Ayasofya Camii)
‘BURSA OLAYI’ PATLAK VERİYOR
O günlerin Cumhuriyet, Hâkimiyet-i Milliye ve Milliyet gazetelerine bakılırsa, ibadet dilinin Türkçe olması emrine ülke genelinde uyulmuştu. Ama bir yıl sonra Bursa’da yaşanan bir olay, Ankara’dakilerin kaşlarının yukarıya kalkmasına neden oldu.
1 Şubat 1933’te Bursa Ulu Camii’nin imamı nedense göreve gelmemiş, onun yerine cemaatten Topal Halil ezanı, Tatar İbrahim ise kameti (erkekler tarafından farz namazlarından önce okunan ezana benzer metin) Arapça okumuş, sivil polis Hamdi Efendi de durumu büyüklerine rapor edivermişti. Namazın ardından otuz kişilik bir grup “Ezan her yerde Arapça okunurken neden Bursa’da Türkçe okunuyor” sorusunu sormak için Evkaf Müdürlüğü’ne yönelmişti. Meraklıların da katılımıyla kalabalık giderek büyümüş müftü bu konuda talimat alındığını, ezanın yalnız Bursa’da değil, her yerde Türkçe okunduğunu, asıl cevabı valinin verebileceğini söyleyince, kalabalık Hükümet Konağı’na yönelmişti. Makamında olmayan valiyi beklerlerken merdivenlere oturmuşlar, sonra da polisin müdahalesiyle, bir olay çıkmaksızın dağılmışlardı. O sırada evinde olan Vali Fatin Bey, durumdan hemen Bursa’daki Tümen Komutanlığı’nı haberdar etmiş, Tümen Komutanı da durumu şifreli telgrafla İzmir’de bulunan Kolordu Komutanı Ali Hikmet (Ayerdem) Paşa’ya bildirmişti. İşte o zaman olan olmuştu, çünkü telgrafı aldığı sırada Paşa’nın yanında Mustafa Kemal de vardı.
GAZİ DURUMA EL KOYUYOR
Atatürk’ün Nöbet Defteri kitabının derleyicisi Özel Şahingiray’a göre, 15 Ocak’tan beri ülke içinde seyahat halinde olan Mustafa Kemal o gün Buca’ya gitmiş, dönüşte İzmir Milli Kütüphanesi’ni gezmiş, bankaları ve İncir Kooperatifi’ni ziyaret etmişti. Akşam CHF’nin Karşıyaka’da vereceği baloya katılacaktı ki Bursa’daki olayın haberi gelmişti. Yaveri Cevat Tolgay’ın anlattığına göre, haberi duyunca çok sinirlenmiş, ilk tepkisi “Derhal Bursa’ya baskın yapacağız!” olmuştu. O akşam İzmir’de şerefine verilen baloya gitmemiş, 4 Şubat’ta sabaha karşı üç buçukta trenle Afyon’a hareket etmişti. Antalya bölgesinde bir geziden dönmekte olan Başbakan İsmet Paşa ile Afyon’da buluşmuş, Eskişehir’e kadar baş başa kalmışlardı. Rivayete göre,İsmet İnönü önce olayı önemsememiş, ama Mustafa Kemal’in ateşli konuşmasından sonra toparlanmıştı. İsmet Paşa Eskişehir’de ayrılacak ve Ankara’ya devam edecek, Mustafa Kemal ve yanındakiler ise Bilecik’ten otomobille Bursa’ya hareket edeceklerdi.
“DİN MESELESİ DEĞİL DİL MESELESİ”
O sırada Dâhiliye Vekili Şükrü (Kaya), Adliye Vekili Yusuf Kemal (Tengirşenk) ve Emniyet Genel Müdürü Tevfik Hadi (Baysal) de Bursa yolundaydılar. Mustafa Kemal ve heyeti 5 Şubat günü Bursa’ya geldiler ve şimdi müze yapılan Çelik Palas yakınındaki ahşap köşke (bugün Atatürk Müzesi) yerleştiler. Kısa sürede, olayların öyle büyük boyutta olmadığını anlayan Gazi, aynı gün devletin resmi ajansı Anadolu Ajansı’na şu açıklamayı yazdırdı: “Bursa’ya geldim. Hadise hakkında alakadarlardan malumat aldım. Hadise haddizatında fazla ehemmiyetli değildir. Herhalde cahil mürteciler, Cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklardır. Hadiseye dikkatimizi bilhassa çevirmemizin sebebi, dini siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeye asla müsamaha etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır. Meselenin önemi milli dili ve milli benliği bütün hayatında hâkim ve esas kalacaktır.” Yani Mustafa Kemal’e göre ortada ‘din meselesi’ yoktu, ‘dil meselesi’ vardı.
Ertesi gün, tutuklananları serbest bıraktığı için savcı, cemaati kontrol edemediği için müftü görevden alındı. Diyanet İşleri Başkanlığı, bundan böyle ezanın kesinkes Türkçe okunacağına, aksine davrananların mutlak suretle cezalandırılacağına dair bir tamim yayımladı.
ÇORUM’DAKİ YARGILAMALAR
Ankara’da Adliye Vekili Yusuf Kemal Bey, gazetecilerin sorusu üzerine “sıkıyönetim ilan edilmediğine göre İstiklal Mahkemesi kurulmasına da gerek olmadığını, zanlıların normal mahkemede yargılanacaklarını” açıklamıştı. Ancak zanlılar Bursa’da değil, Çorum’da yargılanacaklardı; çünkü Bursa Adliyesi’nin konuya duyarlılıkla eğileceğinden şüphe ediliyordu!
Yirmi dört zanlı “devlete karşı isyan başlatmak”, “Şapka Kanunu’na uymamak”, “TCK’nın 526. Maddesi’ne uymamak” ile suçlanıyordu. Tatar İbrahim’e ait olduğu iddia edilen hatıra defterinde Türkçe ezanla ilgili bazı notlar, olayların önceden planlandığına kanıt olarak gösterilmişti. Bir başka kanıt Evkaf Müdürlüğü’ne gönderilmiş isimsiz tehdit mektubuydu. Mektubun üzerinde Bursa damgası vardı ve bozuk bir Arapça ile şunlar yazılmıştı. “Bana bak! Ben Bursalıyım. Seninle Vali’nin Bursa’yı karıştırdığınızı biliyorum. Ben İstanbul’dan geldim, orada Arapça ezan okunuyor ve kamet veriliyor. Yarından itibaren burada da Arapça ezan okunmaz ise büyük bir felaket ile karşılaşacaksınız. Bundan başka hayatınız da tehlikede olacaktır. Bunları Vali’ye de söyle...”
Tatar İbrahim, [ezanın] Türkçesini bilmediğinden Arapça okuduğunu, gerisinin iftira olduğunu söyledi; ancak evinde bulunan bir defterde Cumhuriyet ve şapka aleyhine bazı karalamalar bulununca, “fikrimdir, yazdım,” demek zorunda kaldı. Sonuçta 19 kişi 6 ayla 2.5 yıl arasında değişen hapis cezalarına ve hapis cezaları kadar sürgün cezasına çarptırıldı. Ayrıca 4,800 lira tutan mahkeme masrafları mahkûmlar arasında bölüştürüldü ve olay resmi tarihin ‘irtica müzesine’ kaldırıldı.
MUSTAFA KEMAL’İN ABD ELÇİSİ SHERRİLL’E ANLATTIKLARI
Mayıs 1932-Mart 1933 tarihleri arasında ABD’nin Ankara Büyükelçisi olarak görev yapan Charles H. Sherrill, Mustafa Kemal’le yaptığı görüşmelerin bazı bölümlerini 1934 yılında yayımlanan A Year’s Embbassy to Mustafa Kemal adlı kitapta toplamıştı. Sherrill kitabının 199-203. sayfalarında o günlerin havasını şöyle anlatmıştı:
“Gazi ile bu kez Ankara’da üç saat süren bir mülakatım oldu. Kısa müddet önce meydana gelen Bursa hadisesi din mevzuunu epey gündeme getirdi. Mustafa Kemal’in bu mevzuda serbestçe ve uzun sure konuşması gayet tabii beni şaşırttı. Bana şahsi görüşlerini bildirdi ve bugünün Türk halkının din hakkınnda ne düşündüğü hususundaki kanatini söyledi. Birçok münakaşadan sonra mutabık olmadığımıza dair mutabakat sağladığımız tek husus, Türk halkının din hakkında ne düşündüğü konusuydu, zira ben O’ndan farklı olarak Türklerin çok daha dindar olduklarına inanıyorum. Bu kanaatimin baş sebebi bu bölümün sonundaki Ayasofya Camii’ndeki meşhur Kadir Gecesi ile ilgili yaptığım tasvirde belli olacaktır.
[Gazi’nin] Din konusundaki şahsi görüşleri hususunda söylediklerinin tamamına burada yer vermek tabii ki hiç doğru olmaz. Ancak O’nun agnostic ve din karşıtı olduğuna dair söylenen çok fazla saçma hikayeden dolayı Tanrı’ya, insanlığın bir Tanrı’ya ihtiyacı olduğuna, insanlığın Tanrı’ya yakarma ihtiyacına, O’na seslenmeye hakkı olduğuna inandığını burada söylemem elzem. Ancak bu seslenme belli zamanlarda ibadet etmeye çağıran dualar şeklinde demek değildir...”
Sherrill’in kitabına almadığı ancak ABD arşivlerinde olan raporundaki bazı hususları ise Rıfat N. Bali sayesinde öğrendik. Raporda Sherrill şöyle anlatıyor Mustafa Kemal’le inanç üzerine yaptığı sohbeti: “Agnostik olduğuna dair genellikle kabul görmüş inancı kesinlikle reddediyor ancak dinin sadece Kainat’ın Mucidi ve Hakimi tek Tanrı’ya inanmak olduğunu söylüyor. Ayrıca beşeriyetin böyle bir Tanrı’ya inanmaya ihtiyacı olduğuna inanıyor. Buna ilaveten dualarla bu Tanrı’ya seslenmenin beşeriyet için iyi olduğunu belirtti. Burada duruyor.
Daha sonra teferruatlı bir şekilde neden o kadar inançlı bir Protestan Hıristiyan olduğumu sordu. Ben de ona bu raporda yeri olmayan sebeplerimi söyledim. Sadece genel bir mütalaa söyleyebilirim. Suallerinde tamamiyle samimiydi. Bu da din konusunda yeterince zihin yorduğunu göstermekte. Daha on yıl önce inşa ettiği yeni Cumhuriyet’in Reisicumhuru olarak iktidara geldiği zaman İslam dininin durumu hakkında bilgi vermeye başladı. Şeyh’ül-İslam’ı, medreseleri, Mahkemi-i Şer’iyyeleri ve bu mahkemelere riyaset eden kadılar, hocalar ve muhtelik dervişler dahil olmak üzere bütün ruhban sınıfını lağv etmeyi gerekli bulduğunu söyledi. Osmanlı İMparatorluğu altında geçerli olan bu ruhban yapıdan geriye kalan, muezzin olarak minarelerden halkı ibadete çağıran ve camiilerde namaz kıldıran imamlardı.
Ona az evvel tasvir ettiği bu yapıyı tamamiyle yok ettikten sonra Türk gençliği için, şayet kaldıysa, ne tür bir dini tedrisat kaldığını sordum. Kifayetsiz medrese sistemini bütün ülkeye yayılmış ilk ve orta öğretim sistemi ile ikame ettiğini ve bu sistemin talebeyi üniversiteye kadar götürdüğünü belirtti. İlk ve orta okullarda Kur’an’ın öğrettiği Hazreti Muhammed’in hayat hikayesi ve daha alhaklı yaşama konusundaki himetli düsturlarla dini tedrisat verildiğini, bu dini tedrisata Yeni ve Eski Ahit’te (İncil ve Tevrat’ta) tasvir edilen diğer büyük dinleri ve Budist dini kitapları da dahil ettirdiğini söyledi (…) Bu çerçevede yakın tarihte cereyan eden Bursa hadisesi üzerinde serbestçe konuştu (…) Muhtemelen sıkıntı verecek bu siyasi hareketi basit bir dil meselesine, ezanın Arapça yerine Türkçe okunması haline dönüştürerek gösterdiği siyasi maharetten ötürü kendisine iltifatta bulundum. Bu sözlerim Kur’an’ın Arapçadan Türkçeye tercüme edilmesi çin nasıl ve neden telkinde bulunduğu konusunda konuşmasına sebep oldu ve bu mevzuda yepyeni bir ufuk açtı. Türk halkının uzun zamandan beri ezberden okuduğu bazı Arapça duaların gerçek manasını anladığı zaman tiksineceğini söylüyor. Kur’an’dan alınan bir Arapça bölüm okudu. Bu duada [Tebbet Suresi] Hz. Muhammed amcası ile amca kazının yaptıkları bir şeyden ötürü cehenneme gitmeleri için beddua eder. ‘Düşünen bir Türk’ün böylesi bir duayı okumaktan elde edeceği dini ilhamı veya dine ilgi göstermesini tahayyül edebilir misin?’ dedi. Bu fikrini geliştirdikçe, ben de git gide Kur’an’ın Türkçe okunmasını teşvik etmesinin sebebinin Kur’an’ın Türkler arasında gözden düşmesi olduğu neticesine vardım.
Daha sonra umumi ve şaşırtıcı bir beyanda bulunarak, Türk halkının gerçekte hiçbir şekilde dindar olmadığını, aralarından camiilere giden az sayıda kişinin alışkanlıktan veya yüksek sesle söylenen duaların cazibesine kapılarak camiye gittiğini ileri sürdü (…) Bu beyanatlarını bitirdiğinde şimdilik orta öğretimde ve Darülfünun’un küçük İlahiyat bölümünde üç büyük din hakkında verilen tarihi tedrisattan fazlasını öğretmeye inanmadığı sarihti. Ancak Sovyetler’in her türlü dini lağvetme fikriyle kesinlikle mutabık değil. Belli başlı camiilerin Hükümet tarafından itinayla muhafaza edilmeleri ve amaçları doğrultusunda kullanılmaları gerektiği hususunda ısrarlı. Üç büyük dinin ahlak öğretilerine dinden ziyade ahlak olarak inanıyor…”
Bu konuşmadan 18 yıl, Atatürk’ün ölümünden 12 yıl sonra, 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti ezici bir çoğunlukla iktidara geldi. 17 Haziran 1950 günü bir ikindi vakti, Ankara’dan illere çekilen bir telgraf emriyle, “ezan ve kametin istenirse Arapça da okunabilecegˆi” bildirildi. Bu tarihten sonra bir daha Türkçe ezan duyulmadı. Ama yazının başında sözünü ettiğim gibi, Türkçe ezan’ tartışması bitmedi.
‘ATATÜRK’ÜN BURSA NUTKU’ MUAMMASI
Tekrar 1933’e dönersek, konuyla bağlantılı bir muamma da Atatürk’ün Bursa Nutku diye bilinen metnin gerçekten var olup olmadığıdır. Bilindiği kadarıyla, ‘Bursa Olayı’nın gerginliğini gidermek için, Bursa Valisi Fatin Bey ve Belediye Başkanı Muhittin Bey tarafından Atatürk ve heyetine 6 Şubat 1933 günü Çekirge’deki köşkte bir yemek verilmişti. Bu yemekte güya Mustafa Kemal bir nutuk irad etmişti. Bu nutuk daha sonraki yıllarda ‘Atatürk’ün Bursa Nutku’ adıyla sık sık gündeme geldi. Bugün bazı internet sitelerinde dolaşan metin şöyle:
“Türk genci, inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, ‘Bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır’ demeyecektir. Hemen müdahale edecektir.
Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz inkılâp ve cumhuriyetinin polisi değildir’ diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek, ‘Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım’ diyecek.
Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber bana, İsmet Paşa’ya, Meclis’e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını is- temeyecek. Diyecek ki: ‘Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebepleri ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir.’ İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!” (Bazı yerlerde metindeki “Hemen müdahale edecektir” ifadesinin yerine “Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla müdahale edecektir” ifadesi kullanılmış.)
‘Güya’ diyorum, çünkü Mustafa Kemal’in böyle bir konuşma yaptığını yemekte bulunduğunu iddia eden Rıza Ruşen (Yücer) adlı genç bir gazetecinin olaydan tam 14 yıl sonra yazdığı bir kitaptan öğreniyoruz. Vali, Belediye Başkanı, Mustafa Kemal ve Kılıç Ali, Saffet (Arıkan), Nuri (Conker), Salih (Bozok) gibi seçkinlerin arasına girmeyi nasıl olduysa başaran Rıza Ruşen, kendi iddiasına göre yemekte yapılan konuşmaların notunu tutmuş, bu notları nedense yıllarca saklamış ve 1947 yılında yayımladığı Atatürk’e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra adlı kitabında yer vermişti. Rıza Ruşen’in iddiasına göre, masadakilerden biri “Bursa Gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü...” diye söze başlayınca olanlar olmuştu. Atatürk elinden çatalı bıçağı bırakmış, gözlerini gence dikmiş ve adeta gürleyerek, yukarıdaki sözleri bir çırpıda söyleyivermişti. Eğer böyle bir konuşma olduysa bile, içkili bir akşam yemeğinde yapılan ateşli bir konuşmaya ‘nutuk’ adı takmanın garabeti bir yana, bu önemli ‘nutuk’tan olayın diğer tanıklarının o yıllarda hiç söz etmemesi çok ilginçti. Nitekim ‘Atatürk’ün Bursa Nutku’, I. Cildi 1945’te Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü tarafından yayımlanan Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri adlı kaynakta yer almadı.
‘Bursa Nutku’ kamuoyunun ilgisini, Rıza Ruşen’in kitabını yayımladığı 1947’de değil, Celal Bayar’ın, 20 Haziran 1949’da İzmir’de yapılan Demokrat Parti (DP) İkinci Büyük Kongresi’nde okumasından sonra çekti. Celal Bayar’ın bu konuşmadan muradı “Madem gerici CHP’yi adalet durdurmuyor, o halde gençlik yönetime el koymalıdır,” şeklinde özetlenebilirdi. Ancak bu konuşmaya rağmen, 1955’te Özel Şahingiray tarafından derlenen ve Atatürk’ün her yaptığının kaydedildiği Atatürk’ün Nöbet Defteri (1931-1938) adlı kitapta da ‘Atatürk’ün Bursa Nutku’ yer almamıştı.
1958’de CHP yanlısı Ulus gazetesi ‘Atatürk’ün Bursa Nutku’ nu, “DP’nin elinden iktidarı almak için kanunlara, nizamlara uymaya gerek yoktur!” mesajını vermek için kullandığında, bu şaibeli metnin bir bumerang gibi DP’yi nasıl vurduğu görülecekti. Nitekim cumhuriyet savcısı, Ulus gazetesi hakkında soruşturma açtığında, Celal Bayar’ın nutku DP Kongresi’nde okuduğu ortaya çıkınca, savcı, Menderes’in baskılarıyla takipsizlik kararı vermek zorunda kalmştı.
1966 yılında Yargıtay Başkanı İmran Öktem, Adalet Yılı Açılış Konuşması’nda, o günlerde gündemi meşgul eden Nurculuk tartışmaları bağlamında irtica tehlikesine değinince, mesajı alan bazı vatandaşlar ‘Bursa Nutku’nu dolaşıma soktular. Öyle ki, Bornova Cumhuriyet Savcılığı, birçok kişiyi, ‘Bursa Nutku’nu kullanarak halkı kanunlara itaatsizlik etmeye teşvik ettiği için mahkemelere sevk etmeye başladı. Bunun üzerine DP’nin siyasi mirasçısı Adalet Partisi’nin (AP) Genel Başkanı Süleyman Demirel, “Karışıklıklara yol gösteren, devlet anlayışının, kanun hâkimiyetinin, asayiş ve inzibat fikrinin yıkılmasını tavsiye eden bu metnin Atatürk’e aidiyetinin ispatlanması gerektiğini,” söylemek ihtiyacı duydu. Bunun üzerine Cumhuriyet Senatosu’nda (o zamanlar Meclis iki kamaralıydı) bir bilirkişi heyeti oluşturuldu. Heyet, Türk Tarih Kurumu’ndan (TTK) bir rapor istedi. TTK, 24 Ekim 1966 tarihli toplantısında şu kararı aldı: “Bornova Asliye Hukuk Hâkimliği’nin 27/9/1966 tarih ve 1966/338 sayılı yazısı ve bu yazıya ekli Atatürk’ün Bursa Nutku ile ilgili sözleri üzerine gerekli incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler sonucunda bu sözlerin Atatürk’ün 1933 Şubat’ında Bursa’da yaptığı konuşmadan mealen alınmak suretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu kanaatine oybirliğiyle varılmıştır.”
Ancak, ömrü boyunca Atatürk’ün yanında olan Falih Rıfkı Atay, aynı konuyla ilgili olarak 10 Nisan 1967 tarihinde Savcılığa verdiği ifadede şöyle diyecekti: “Bursa Nutku diye Atatürk’ün söylediği bir nutuk yoktur (...) Bursa gazetecisinin [Rıza Ruşen’in] yazdıkları kulak rivayetleridir. Atatürk son derece nizamcı ve devlet otoritecisi idi (...) [Bugün] Memlekette anarşi havası yaratmak kasdı vardır. Atatürk bu kasda alet edilmek istenmiştir.”
DENİZ GEZMİŞ BİLE...
Birinci elden bu tanıklığa rağmen ‘Atatürk’ün Bursa Nutku’ gözden düşmedi. Öyle ki Dev-Genç’in ünlü lideri Deniz Gezmiş, ‘diktacı’ solcu teorisyen Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim Gazetesi’nin 23 Aralık 1969 tarihli 10. sayısına verdiği röportajda “[Tutucu güçler] Tertipleriyle gençliği ordunun karşısına düşürmek hedefine ulaşamadıkları gibi, devrimci gençlik eylemi, Mustafa Kemal’ci zinde güçler saflarını birbirlerine kenetlemiştir. Mustafa Kemal adı, geniş öğrenci kitlelerinde daha fazla ağızdan ağıza dolaşır olmuş, forumlarda Bursa Nutku ve Gençliğe Hitabe tekrarlanmış ve bunlar uygulanmıştır...” diyecekti.
1975 yılında, birilerine kızıp ‘Bursa Nutku’nu bastırarak çevresinde dağıtan Cafer Tanrıverdi adlı bir vatandaş, şikâyet üzerine yargılanırken, davaya bakan Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başvurusu üzerine, TTK Başkanı Prof. Dr. Enver Ziya Karal ve Hungaroloji (Macarca) uzmanı Prof. Dr. Sami N. Özerdim, mahkemeye ‘Bursa Nutku’nun Atatürk’e ait olduğuna dair bir rapor sundular. Böylece sadece Cafer Tanrıverdi beraat etmekle kalmadı, bir de TTK damgalı nutkumuz oldu! Bu uydurma nutkun son moda oluşu, AKP’nin iktidarını iyice sağlamlaştırmaya başladığı 2007 seçimlerinden sonra oldu. Öyle ki ünlü Ergenekon Davası zabıtlarında defalarca nutka atıf vardı. AKP’nin giderek otoriterleştiği ve dini siyasete alet ettiği bu günlerde nutkun yeniden popülerleşmesi yakındır….
Özet Kaynakça: Fikret Karaman, Dini Kavramlar Sözlüğü, Ankara 2006, M. Bloom, Minaret. Symbol of Islam, Oxford 1989; Dücane Cündioğlu, Bir Siyasi Proje Olarak Türkçe İbadet-1, Kitabevi Yayınları, 1999; a.g.y., Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet İdeolojisi, Kitabevi Yayınları, 1998; Hüseyin Sadoğlu, Türkiye’de Ulusçuluk ve Dil Politikaları, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2003; Reşit Ülker, Atatürk’ün Gizlenen Bursa Nutku, Nokta Yayınları, 2008, Mustafa Armağan, Küller Altında Yakın Tarih I, Timaş Basım, 2006; Rıfat N. Bali, “Atatürk’ün Dine Bakışı”, Toplumsal Tarih, S. 153, Eylül 2006, s. 14-19; Altan Öymen, Değişim Yılları, Doğan Kitap, 2010.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2024
9.09.2024
17.11.2022
6.11.2022
7.06.2019
26.12.2017
21.03.2016
13.03.2016
6.02.2016
28.02.2016