Bayram ZİLAN

SİZ NE YAPIYORSUNUZ EY TÜRKLER VE KÜRTLER!
8.10.2014
2045

 Türkiye’nin IŞİD’in arkasında olduğu, trenler dolusu mühimmatı IŞİD’e gönderdiği, TSK’nın IŞİD’in kasap militanlarını eğittiği, çatışmalarda yaralanan IŞİD militanlarının Türkiye’deki hastanelerde tedavi edildiği, Türkiye’nin Meclisten geçirdiği tezkere ile PYD/PKK’yi vuracağı ve buna benzer onlarca kara propaganda mahsulü tezvirata itibar etmediyseniz, sırf Kobane, Kamışlı, Rasulayn, Erbil ve benzeri şehirlerde yaşayanların Kürt oluşundan dolayı buralarda yaşanan vahşete gözlerinizi kapatıp, kulaklarınızı tıkamadıysanız…

Öncelikli olarak bilmelisiniz ki,

karşınızdaki, adına IŞİD denilen ve modern-katillerden oluşan örgüt, bugün yok etmek için koalisyon kurduğunu iddia eden, başını ABD’nin çektiği Batılılar tarafından birkaç yıl önce laboratuvar ortamında, 25 derece oda sıcaklığında, gayet ehli-keyf bir edayla, Ortadoğu’da değişen/değişecek dengeleri kontrol altında tutmak ve İslam coğrafyasını dizayn etmek için üretilmiş bir Post-El-kaide örgütüdür.

Bu örgütün kuruluşu bile başlı başına bir muammadır. IŞİD, Irak, Suriye ve yakın/uzak coğrafyalarda hapishanelerde tutulan El-kaide militanlarının bir gecede serbest bırakılmasıyla oluşmuş bir örgüttür. IŞİD’in İslam coğrafyasında herhangi bir kökü ve/ya tabanı yoktur. Sözgelimi IŞİD, asla bir İhvan, En-Nahda veya Hamas değildir. Yöntem, ideal ve hareket tarzı olarak bu coğrafyada karşılığı olan İslami hareketlerle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur.

Kuruluş deklerasyonunun tam aksini yapan, hedefi olmayan, idealsiz, temelsiz, direktifler üzerine harekete geçen, İslamofobi’yi pekiştirmek ve bu pekişiklikle oluşan algı üzerinden Batılılara İslamofobik uygulamaları için meşruiyet sağlayan ve onlara bu hususta geniş manevra alanları açan IŞİD’inBağdat ve Şam’ı hedef alması beklenirken, Erbil ve Kobane’yi hedef almasında düşünenler için elbette ibretler vardır.

Hiçbir mukavemetle karşılaşmadan bir anda Bağdat’ı kuşatan, Maliki’nin hiçbir askerinin tek kurşun dahi sıkmadığı IŞİD’in, birden bire, Barzani’nin “Maliki Başbakan olursa, bağımsızlık referandumu yaparız” açıklamasının hemen akabinde rotayı Erbil’e çevirmesi size tesadüf gelmiyordur umarım.

Tam da Çözüm Süreci’nin olgunlaştığı, atılacak adımların tarihlerinin belirlendiği, Öcalan’ın “müzakere sürecine geçtik” şeklinde tarif ettiği, somut olarak dağdan inişlerin gerçekleşeceği, silahların gömüleceği, geri dönüşlerin hukuki, sosyolojik ve siyasal alt yapısının hazırlandığı, rehabilitasyona varıncaya kadar her şeyin ayarlandığı ve Beşir Atalay’ın defaatle “bu iş sonbaharda nihayete kavuşacak, çözüm sürecinde sona yaklaştık” diye nitelendirdiği bir aşamada IŞİD’in Kobane’yi işgal etmesi elbette tesadüf değil.

İsmi “Irak Şam İslam Devleti” olan bu terör örgütünün “İslam Devleti” kavramsallaştırmasına neden ihtiyaç duyduğunu, infazlarında ve hareket tarzlarında “İslami Motifler”i neden ön plana çıkardıklarını yukarıda irdelemeye çalıştık.

Peki ama ismi (IŞ) “Irak Şam” ile başlayan IŞİD, Irak, yani Bağdat ve Şam ile neden hiç mücadele etmiyor?

Neden Erbil ve Kobane? Veyaneden Kürtler?

Üzerinde düşünmemiz gereken kilit nokta burası işte.

Çünkü bugüne kadar kendi iç sorunlarıyla uğraşmaktan çevresinde olup bitene zaman ayıramayan bir Türkiye vardı. Sözgelimi Irak Kürdistanı ile 50 yıllık petrol anlaşması yapabilecek güce erişen bir Türkiye yoktu. Masa başında kurulan düzene ve sınırlara riayet eden, gündemi belirlenen, komşularıyla ilişkilerini Batılıların talimatları ile tanzim eden, etmediği takdirde ara rejimlere, suikastlara maruz bırakılan, “mavi kanlılar”ın yönettiği bir Türkiye vardı. Kendi iç problemlerini “güvenlikçi paradigma” ile çözmeye çalışan, “zararsız”, “kendi halinde” veya hiçbir zaman “zararlı” olmayacak”, kontrol altında tutulan bir Türkiye vardı. Siz buna “Eski Türkiye” deyin.

Şimdi bu akıl değişti. Türkiye değişti. Eski Türkiye ve Yeni Türkiye diye bir olgu var. Ve Eski Türkiye ile Yeni Türkiye arasındaki makas gün geçtikçe açılıyor. Gün geçtikçe Türkiye, yerlileşiyor, 1920’de kesilen damarlarından tekrar beslenmeye başlıyor, kendi kadim tarihi ve misyonuyla yeniden buluşuyor. Kendisini, medeniyetini ve coğrafyasını restore ediyor.

İşte bu istikrarlı ve kararlı değişimin ana katarizörü“Kürtlerle barışmak”tır. Kürtlerle barışmak, aynı zamanda tarihle, coğrafyayla ve medeniyetle barışmaktır. Kesilen tarihsel damarları dikmek ve yeniden bu damardan beslenmek, kırılan gönül binalarını restore etmektir. Batının ihraç ettiği “sanal demokrasi”yi elinin tersiyle itmek, kendi “yerli demokrasi”sini inşa etmektir. Yani ırk, renk ve dil ayırmaksızın zalimin karşısında mazlumun yanında olmaktır.

Haliyle bu tasavvurla yola çıkanlar, Batı için “yoldan çıkanlar” anlamına geliyor. Dolaysıyla “yoldan çıkanlar” “hizaya getirilmeli”dir. Bunu 7 Şubat, 17 ve 25 Aralık ve Gezi ile yapamadılar. Gün aşırı kâh Kandil’e, kâh Rojava’ya gittiler, yine başaramadılar. TSK, Yargı ve hatta Ekmeleddin İhsanoğlu ile denemeye çalıştılar, yapamadılar.

Geriye ellerinde tek çare olarak IŞİD kaldı.

IŞİD’in Erbil’e ve daha sonra Kobane’ye girmesinin temel amacı Çözüm Süreci’ni bitirmektir.

Kandil’in “defacto gelişmelerle” (geçmişte olduğu gibi) kafasını bulandırmaktır.

Bilhassa İmralı ile Kandil arasında bir “kopuş” sağlamaktır.

Başını ABD’nin çektiği uluslararası koalisyonun hedefi IŞİD’i bitirmek değil, zaman zaman başına buyruk hareket eden ve kontrolden çıkan IŞİD’i kontrol altına almaktır.

Her şeyden önemlisi, Batı’nın taşeron örgütü IŞİD’in temel hedefi, 21.yüzyıla ve Ortadoğu’ya damgasını vuracak, bu coğrafyanın ve medeniyetin dünya sahnesine çıkaracağı, tarihteki ilk Müslüman bir süper güç olma potansiyeline sahip “Kürt-Türk ittifakını engellemek”tir.

Batılılar bunu düşünüyor, hesaplıyor ve engellemek için harekete geçiyor.!

Peki, bu kirli plan ve hesaplar karşısında siz ne yapıyorsunuz ey Türkler ve Kürtler!

@bayramzilan

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar