Celal BAŞLANGIÇ

KÜRTLERİN KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ: HENDEK ODA, BARİKAT SOFA!
12.12.2015
3043

 HENDEKLERİ VE BARİKATLARI ANLAMA REHBERİ (2)

Belediyenin hoparlörlerinden yapılan anons her zamankinden farklıydı.

Bir duyuru yapılmıyordu da sanki bağıran biri buyurgan bir tonla emir yağdırıyordu:

"Bölücü terör örgütü mensuplarının yakalanması, halkımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması için ilimiz Cizre İlçesi'nde 04 Eylül 2015 günü saat 20.00'den geçerli olmak üzere ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir."

Bu anons yapıldığında saat 19.00'dur ve yasağın başlamasına tamı tamına bir saat vardır.

"Gerekçenin bir kısmında halkın can ve mal güvenliği gösteriliyordu. Ama aslında halkın can ve mal güvenliğine bu anonsu yapanlar zarar vermişti bile. Zira polis Cizre Belediyesi'nin camını kırarak zorla içeri girmiş ve zabıtanın anons cihazına el koymuştu. Aynı zamanda nöbette olan belediye çalışanlarına hakaret ve küfür etmişlerdi. Sessiz geçen bir günün akşamında dokuz günlük cehennem böyle başladı."

İnsan Hakları Derneği Cizre Temsilcisi Abdulkerim Pusat, böyle anlatmaya başlıyor, değil bölge, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en uzun sürecek sokağa çıkma yasağının duyurulduğu ilk anı.

Gerçi Cizre 4 Eylül'de başlayan ve 12 Eylül'de sona eren dokuz günlük sokağa çıkma yasağıyla "en uzun sokağa çıkma yasağı konan yer" ünvanını almıştı o günlerde ama sonrasında 12 günle Silvan, 14 günle Nusaybin, Cizre'nin bu rekorunu kırdı.

Nasıl bir süreç yaşanmıştı ki, Cizre İlçesi'nin neredeyse yüzde 70'ini kapsayan mahallelere, sokaklara hendekler kazılmış, barikatlar kurulmuştu?

Bu sorunun yanıtı çok önemli. Çünkü 16 Ağustos'tan bu yana yaşadığımız kentleri kuşatmalar, sokağa çıkma yasağı ilan etmeler; mahallelerde hendek ve barikat savaşları, bölgede "özyönetim" ilanları başlamadan çok önce hendekleri kazmış, barikatları örmüştü Cizre'nin gençleri.

'AMA HENDEK' DEMEDEN ÖNCE BİLİNMESİ GEREKENLER

Bu sürecin başlangıcını yüzlerce yıl öncesine ya da Cumhuriyet'in ilk yıllarına, isyanlara, inkar, imha ve asimilasyon politikalarının uygulandığı dönemlere kadar taşıyabilirsiniz. Ya da 12 Eylül'ün zulmüne, sonrasında gelişen çatışmalı sürece, 1990'lı yılların köy boşaltmalarına, dışkı yedirmelerine, faili meçhul cinayetlerine, Newroz katliamına kadar da götürebilirsiniz.

Ancak kabul etmek gerekir ki, Cizre'de hendeklerin, barikatların en yoğun olduğu yerler, kentin en yeni kurulan mahalleleriydi. 1980'li yılların sonunda, 1990'lı yılların başında bölgede binlerce köy ve mezra boşaltılırken Cizre kırsalı da Cudi'siyle Gabar'ıyla bu uygulamadan nasibini almış, binlerce insan evleri boşaltılmış, eşyalarıyla birlikte yakılmış, üstlerine örtecekleri bir yorgan bile alamadan kendilerini dağdaki köylerinden kentin ortasına neredeyse "ışınlanmış" bir durumda bulmuşlardı.

İşte bugün hendeklerin, barikatların en yoğun olduğu mahalleler bundan 25-30 yıl öncesinden itibaren köylerinden göçmek zorunda kalan insanların kurduğu, yoğun yaşadığı yerleşimlerdi.

Buralarda oturanlar 1990'lı yıllardan sonra faili meçhullerin, gözaltında kayıpların en yoğun ve en acılı süreçlerini yaşamışlardı.

Bölgede bugün yaşananları anlamak için "Ama hendek", "Ama barikat" demeden önce bilinmesi gereken bir gerçek var. Hendekleri kazan, barikatları ören, başında nöbet bekleyen gençler işte bu köyleri boşaltılanların, babaları, dayıları, amcaları, ağabeyleri faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin ya da gözaltında kaybedilenlerin çocukları, torunları, yeğenleri, kuzenleri...

Ama biz daha yakına, geçen seneye doğru gelerek Cizre'de hendekli, barikatlı hayatın nasıl başladığına bakalım.

KOBANE DÜŞTÜ MÜ?

Gaziantep'in Islahiye İlçesi'ndeki Suriyeli sığınmacılar için kurulan çadır kentte Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşuyor. Belki o söylediği sözün, zaten patlamaya hazır bir bombaya dönmüş, küçücük bir kıvılcımla tutuşarak alev topu olacak bir toplumsal isyanın tetikleyicisi olacağının kendisi bile farkında değildi. Ama söyledi işte:

"Şu anda Kobane de düştü, düşüyor."

Bu söz Erdoğan'ın ağzından çıktığı andan itibaren iki gün sürecek acı, çatışmalı, 50'ye yakın insanın yaşamını yitirmesine neden olacak süreç başladı.

Zaten Türkiye'nin pek çok kenti, bölgenin geneli gibi Cizre de ayaktaydı. Erdoğan'ın konuşmasından iki gün önce büyük bir hareketlenme başlamıştı Cizre'de. Çünkü cihatçı IŞİD çeteleri Kobane Kantonuna saldırıyordu o günlerde. Cizre de Suriye'deki üç Kürt kantondan biri olan Cizire'nin Derik kentiyle komşuydu. Komşuluktan da öte zaten iki tarafta yaşayanların çoğu birbirleriyle akrabaydılar.

Erdoğan "Kobane düştü, düşüyor" demeden iki gün önce, 5 Ekim'de bütün Cizre halkı sınıra yürümüştü. Askerlerin, özel harekatçıların gerçek mermilerine aldırmadan dayanışmalarını göstermek için sınırdaki dikenli telleri yıkıp geçmişlerdi.

Ancak 7 Ekim'de Erdoğan'ın konuşmasının sonrasında Cizre sokaklarında çatışmalar başladı; Türkiye'nin, bölgenin pek çok kentinde olduğu gibi. Ancak Cizre'de bazı sokaklarda, bazı mahallelerde bugünün HÜDAPAR'lıları çoğunluktaydı. Geçmişin faili meçhullerinde devletin tetikçiliğini üstlenen Hizbullah'ın ya da bölge halkının taktığı adla Hizbulkontra'nın devamı olarak kabul görülüyordu HÜDAPAR'lılar. Aslında Kürt Siyasi Hareketi'ne göre Kobane'de savaştıkları IŞİD çeteleriyle aynı anlayışa sahiptiler. HÜDAPAR da, AKP de IŞİD'in Türkiye'deki destekçisi olarak algılanıyordu ve bu da o tarihlerde yürüyen çözüm sürecine karşın gerilimi arttıran bir konuydu. Cizreliler de bu duyguyu yoğun biçimde yaşıyordu.

'AKREP'TEN AÇILAN AĞIR MAKİNALI TÜFEK...'

Özellikle 7 ve 8 Ekim gecesi yoğun çatışmalar yaşandı Cizre'de. Polis göstericilere gerçek mermi sıktı. Göstericiler HÜDAPAR'lı olarak bilinenlerin evine saldırdı, yoğun çatışmalara sahne oldu kentin mahalleleri, sokakları.

8 Ekim'den sonra büyük bir gözaltı dalgası ve tutuklamalar başladı.

İşte Cizre'de hendekler ilk kez 8 Ekim sonrasında yaşanan gözaltı ve tutuklamalardan sonra kazıldı, barikatlar ilk kez bu süreçten sonra yükseldi.

Amaç polisin, özel harekat timlerinin, askerin mahallelere, sokaklara girerek ev baskını yapmasını, istediğini gözaltına alıp götürmesini engellemekti.

Hendeklerin, barikatların önderliğini YDG-H'li gençler yapıyordu.

Zaten YDG-H'nin ilk kuruluş ilanının yapıldığı yer de, örgütün en görünür kılındığı yer de, "KCK Asayiş" adı altında gençlerin kimlik kontrolü yaptığı ilk yer de Cizre'ydi. Ancak şu noktanın altını çizmeden geçmemek gerekiyor ki, örgütün ilk kurulduğu 2013'ün yaz aylarında bu gençlerin elindeki en ağır silah molotof kokteyli ve havai fişekti.

İşte bu örgütsel yapılanma yaklaşık iki yıl sonra bölgede ilk açılan hendeklerin, ilk yükselen barikatların öncüsü olacaktı...

6-7 Ekim olaylarının yaygın çatışmalarında yaşanmayan can kaybı o günden sonra ilk kez 26 Aralık'ta meydana geldi. O gün Şengal'de IŞİD çeteleriyle savaşırken ölen dört Cizreli YPG'linin cenazesi gelmişti. Cenazeler kente sokulmayınca çatışma çıkmış, sonra bu dört genç için kurulan taziye çadırına, DBP'nin anons aracına HÜDAPAR'lılar saldırmış, YDG-H'liler karşı saldırıya geçince de güvenlik güçleri çatışmanın bir diğer tarafı olmuştu. O gece biri HÜDAPAR'lı dört kişi yaşamını yitirdi çatışmada. Tutulan kayıtta yaşamını yitiren dört kişiden biri olan 19 yaşındaki Yasin Özer'in ölüm nedeni olarak "Akrep'ten açılan makinalı tüfek ile..." notu düşüldü. 16 Yaşındaki Barış Dalmış'ın ölüm nedeni de "tepedeki keskin nişancı" diye kayıt tutuldu.

KALDIRILAN HENDEKLER YENİDEN AÇILIYOR

İlk olarak 7-8 Ekim 2014'te yaşanan olaylardan sonra gelişen süreçte açılan hendekler ve kurulan barikatlar yaşanan her çatışmadan sonra, her saldırıdan sonra daha da güçlendi. Hendekler daha da genişletildi, barikatlar daha da tahkim edildi.

26 Aralık'ta yaşanan dört ölümlü çatışmalardan sonra Cizre Emniyet Müdürü Ozan Başurgan görevinden alınarak yerine hayli tartışmaya yol açacak olan Ercan Demir atandı 30 Aralık'ta. Çünkü Demir, Trabzon Emniyeti İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde Amir olarak görev yaptığı sırada işlenen Hrant Dink cinayetinden sorumlu tutuluyordu ve kısa bir süre önce "şüpheli" sıfatıyla ifade vermişti.

Demir görevi devraldıktan birkaç gün sonra, Cizre'nin Belediye Eşbaşkanları ile hendeklerin kapatılması, barikatların temizlenmesi için bir toplantı yaptı. Özellikle Cudi ve Nur mahallelerindeki hendekler ve barikatlar polisin zırhlı araçlarının gece sokaklara girip evlere baskın yapmasını, yoğun biçimde yaşanan gözaltıları engellemek için kurulmuştu. Demir toplantıda keyfi gözaltı ve ev baskını olmayacağının sözünü de vermişti Cizre'nin yerel yöneticilerine.

6 Ocak'ta heyacanlı bir güne başlamıştı Cizre. Belediyenin öncülüğünde hendekler kapatılıyor, barikatlar kaldırılıyordu. Artık polis zırhlıları mahallelere, sokak aralarına girmeye başlamıştı.

İşte o gün akşama doğru Cudi Mahallesi'nin Ziraat Sokağı'na giren zırhlı polis aracından açılan ateşle badana yapmaktan dönen "çocuk işçi" Ümit Kurt tek kurşunla öldürüldü.

Polis cinayeti reddetmedi, hatta "bize ateş açtığı için öldürdük" dedi. Ama balistik raporu polisi yalanlıyordu çünkü Ümit'in ateş ettiğine dair hiçbir belirti yoktu.

İşte bu olaydan sonra daha yeni kapatılmış hendekler tekrar kazıldı, temizlenmiş barikatlar yeniden kuruldu.

HENDEKLER KALDIRILIYOR, POLİS ÖLDÜRÜYOR

Çok kısa bir aradan sonra Cizre sokakları yine hendekli, barikatlı günlere geri dönmüştü.

Bir yandan AKP'nin Öcalan'la görüşmeleri sürüyor, diğer yandan HDP heyeti İmralı ile Kandil arasında mesajları iletiyordu. Yani "Çözüm Süreci" görünürde derinleşiyordu. Aslında "derinleşen" bölgedeki hendeklermiş ama kimse o günlerde farkında değildi, farkında olanlar da "aman süreç bozulmasın" diye susuyordu.

Sonunda Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Hatip Dicle, 14 Ocak'ta Öcalan'ın mesajını getirdi Cizre'de hendek kazan, barikat kuran gençlere. Dicle'nin yanında Eşbaşkan Selma Irmak'la birlikte melelerden ve hocalardan oluşan bir heyet de vardı. Gelenleri 10 bini aşkın Cizreli karşılamıştı.

Büyük bir coşkuyla dinlediler Dicle'nin konuşmasını.

"İlçeye gelmekte geç kaldık. Ancak Öcalan'ın değerlendirmesini almadan da gelmek istemedik."

Dicle'nin aktardığına göre Öcalan, Kürt gençlerinden daha önce yüzü kapalı eylem yapılmayacağı ve kepenk kapattırma eylemleri yapılmayacağı yönünde alınan kararları pratiğe geçirmelerini istiyordu.

Yeniden kapatılması gündeme gelmişti hendeklerin. Barikatlar da kaldırılıyordu.

Ama yaşananlar sanki 6 Ocak'ın bir tekrarıydı.

Hatip Dicle'nin kentten ayrılmasından sonra hendekler kaldırılmaya başlanmıştı ki, aynen sekiz gün önce olduğu gibi zırhlı bir polis aracı Yasef mahallesine girdi ve 12 yaşındaki Nihat Kazanhan'ı vurdu.

Ancak geçen seferkinden farklı olarak polis Kazanhan'ı öldürdüğünü kabul etmiyordu. İçişleri Bakanı Efkan Ala "Bugün herhangi bir polis müdahalesi silahla ya da gazla olmamış" diyordu. Başbakan Davutoğlu da aynı görüşteydi:

"Burada net olarak ifade etmek istiyorum; bunun herhangi bir şekilde emniyet görevlilerinin kurşunlarıyla öldürülmesi söz konusu değil. Burada ne fiili bir müdahale ne de gaz kullanımı söz konusu oldu."

Ancak iki hafta sonra ortaya çıkan bir görüntü bütün söylenenleri net biçimde yalanlıyordu.

Görüntüde, kamuflajlı bir özel harekatçı polis zırhlısından iniyor ve 12 yaşındaki Nihat'ı vuruyordu.

Bu atışı yapan polis tutuklandı, yanında olup olayı gizleyen diğer polisler hakkında soruşturma başlatıldı ama bir kez daha hendeklerin kapanması, barikatların kaldırılması tersine dönmüştü.

Bu olaydan sonra bir kez daha kazıldı kapanan hendekler, bir kez daha örüldü kaldırılan barikatlar.

İşin ilginci, Ercan Demir'in Emniyet Müdürlüğü'ne atandığı süre içersinde hendekler, barikatlar iki kez kaldırılıp, yaşanan provakasyonlardan, çocuk cinayetlerinden sonra iki kez de yeniden kuruldu.  Emniyet Müdürlüğü görevinin 20. gününde de Hrant Dink cinayetinin sorumlularından biri olarak tutuklandı Demir. Yerine 20 gün önce görevden alınan Ozan Başurgan yeniden getirildi.

Hendekleriyle, barikatlarıyla ve eski emniyet müdürüyle birlikte kelimenin tam anlamıyla başladığı yere dönmüştü Cizre.

EMRE USLU'NUN İLGİNÇ DEMİR ANALİZİ

Bu olaydan sonra Emre Uslu, Taraf Gazetesi'nde tutuklanan emniyet müdürü Demir'le ilgili ilginç bir analiz yazdı.(6 Şubat 2015)

"Adını net koyalım. Ergenekon operasyonları başladıktan sonra Türkiye’de cinayetler bıçakla kesilir gibi kesildi. Ergenekoncular serbest kaldı Türkiye’de cinayetler yeniden başladı. En son Cizre’de yaşananlara tesadüf deyip geçemeyiz. (...) Dink cinayeti döneminde Veli Küçük’ün Trabzon’da birtakım faaliyetler yürüttüğü kitaplara, mahkemelere konu olmuştu. Cinayet hazırlıkları döneminde Trabzon’da dikkat çeken iki kritik kişi vardı. Trabzon Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ve ekibi, dönemin Trabzon İstihbarat Şube’den Ercan Demir. (...) Kaynağımın iddiasına göre, Ercan Demir Hrant Dink cinayeti öncesi Veli Küçük ile tam 26 kez telefon görüşmesi yapmış. Yine kaynağımın iddiasına göre, o dönemde Ercan Demir kendi personelinin jandarma bölgesinde ve özellikle Ogün Samast’ın oturduğu Pelitli beldesinde istihbarat toplamasına izin vermeyen görevliydi. (...) Ercan Demir’in Cizre’ye göreve başlamasını müteakip olayların artmasını tesadüf görmüyor kaynağım. (...) Ercan Demir’in Cizre’ye göreve başlaması sonrası toplumsal olaylarda ciddi artışlar yaşandı. Çıkan olayları birlikte izledik.(...) Ancak ben 2007 yılı sonunda Ergenekon içerideyken bıçak gibi kesilen olayların birdenbire patlamasını, Güneydoğu’da çocukların polis kurşunuyla öldürülmesini, bunun bizzat Başbakan ve İçişleri Bakanı tarafından saklanmasını tesadüf olarak görmüyorum. (...) Bu dönemde Ercan Demir’in Cizre’de görevlendirmesi tesadüf mü. Belki de Demir’in hiç bu olaylardan haberi yoktur, adamın başına birileri bir şey sarıyordur. Mahkeme araştırmalı…"

ATLAYIP HENDEĞİ GEÇER Mİ GENÇ OSMAN?

Hendekler ve barikatlar yeniden kurulmuştu ama "çözüm süreci" de sürüyordu.

Kürt Siyasi Hareketi'nin çeşitli temsilcileri gençlerle görüştü. Talepleri "barış için hendekleri kapatmaları"ydı.

Ancak YDG-H'li gençleri ikna etmek kolay değildi. Bir şart öne sürdü gençler:

"Hendekleri açma kararını biz verdik ama kaldırma kararını Kandil verir. KCK bize 'kaldırın' desin, kaldıralım."

Dönem, "çözüm dönemi" olunca bazı iletişimler de kolaylaşıyordu. Kandil'e haber gönderildi, durum iletildi. Sonuçta Kandil'den "Kaldırın" kararı geldi.

Cizre'de 200'e yakın hendek ve barikat 31 Ocak'tan itibaren kaldırılmaya başlandı.

O gün HDP'nin Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız durumu şöyle değerlendiriyordu:

"Biz kapatacağız, yalnız halkımız kendisini savunmaya devam edecektir. Halkımız pervasızca saldırıların karşısında durmaya devam edecektir. İnsanlarımızı gözaltına almak için, gaza boğmak için, baskı uygulamak için sokaklara girmeye çalışan polisleri engellemeye çalışacağız. Bundan sonra da halkımız kendisini ve onurunu korumaya devam edecektir. Ama biz bundan sonra insanların burnu kanamasın diyoruz. Yeni bir süreç başlamış ise bu sürecin doğasına ve ruhuna göre herkes üzerine düşeni gerçekleştirmek ve yapmak zorundadır."

Evet, hendekler "barış aşkına" kaldırılmıştı ama, pek çok kişi bu duruma ikna olmamıştı.

Hendekler de barikatlar da uzun süre Cizre'nin gündemine gelmedi. 7 Haziran seçimlerine giden süreçteki "kontrollü çatışma ortamı"nda da, sonrasında da kimse "hendek" ya da "barikat" demedi. Ta ki 24 Temmuz'da Türk savaş uçakları Kandil'i bombalayıp çatışmalı süreci başlatıncaya, kentlerde evler basılıp insanlar gözaltına alınıncaya kadar...

İşte bugün bölgede yaşanan gözaltıların, sokağa çıkma yasaklarının, ilçe basmaların nedeni olarak gösterilen hendeklerin, barikatların ilk kurulduğu yer Cizre'de varoluş süreci böyle.

Şimdi "Ama hendek", "Ama barikat" diyerek Kürt sorununun çözümünü bugün hendeklerin kapanmasına, barikatların kaldırılmasına indirgeyenlerin en azından son bir yılda yaşananları iyi anlaması gerekiyor.

Kürt sorunu sadece hendek ve barikat değil. Hendekler ve barikatlar Kürt sorununun sadece küçük bir yansımasıdır. Hatta bu konuda Kürtlerin yaptığı "kentsel dönüşüm"dür sadece. Hani Kürt sorununu biraz daha küçültüp "hendekçik" ve "barikatçık" durumuna indirmek istiyorsanız daha net söyleyelim.

Yaşadığımız Kürtlerin kentsel dönüşümüdür; hendek oda, barikat sofa!

Ama anlayın artık sorun "atladı hendeği geçti Genç Osman" boyutundan çok daha derindedir.

(SÜRECEK)

CELAL BAŞLANGIÇ / HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar