Cengiz AKTAR
17/25 Aralık ifşaatı ne idiyse Zarrab’ın ifşaatı da o ve fazlası. CHP’nin ifşa ettiği belgeleri de bu havuzda ele almak lâzım.
Ne var ki rejim 17/25’i nasıl bertaraf etmeyi başardıysa, büyük olasılıkla New York’ta görülmekte olan davada ortaya saçılan suçları içeride bertaraf etmeyi başaracaktır. Diğer bir deyişle, Türkiye toplumunun sınırlı bir bölümünün öfke ve tepkisi rejimi sarsamayacaktır. Bunun bir dizi nedeni var.
Gözle görünen nedenlerden biri, Türkiye’de bir avuç bağımsız basın yayın organı dışında nüfusun ezici çoğunluğunun izlediği medyanın olan biteni haberleştirmemesi.
Diğeri, kolu kanadı kırık yasama. Bırakın bugünlerde yaşanan kepazeliği, yıllardır hiçbir araştırma komisyonunu hayata geçirememiş, bir komisyon kurulsa esasa dair araştırma yapamamış (Darbe Komisyonu misâlen) ya da bulguların sansürlendiği AKP hegemonyasındaki bir meclisten bahsediyoruz.
Diğeri, emireri yargı. New York ifşaatını, CHP ifşaatını ve yüzbinlerce gayrihukukî uygulamayı yargılayacak ve adalete kavuşturacak bir sistem mi var?
Daha Cuma günü “belgeler iddiayı ispat niteliğinde değil, belgeler bizim için sahte hükmündedir, sonrasına mahkeme karar verecek...” diye kükreyen AKP sözcüsü Mahir Ünal’ın bu özgüveni başka türlü nereden gelebilir?
Bugünkü rejimde ne yayımlayabilecek basın, ne araştırabilecek meclis, ne de kovuşturabilecek yargı var. Demokrasinin olmazsa olmazı denge ve denetlemenin bu iki resmî ve bir gayriresmî kuvvetinin yok edildiği Türkiye burası.
Gözle görülmeyen neden ise gönüllü kulluk ve biat temelli taraftarlık ile muhalif olanların ortama ayak uydurma refleksinden doğan tepkisizlik.
Erdoğan dünyası çok kalabalık bir taraftar güruhundan oluşuyor. Nüfusun ezici çoğunluğu, olan biteni duymuyor, duysa inanmıyor, inansa tepki vermiyor.
Biat ve gönüllü kulluk üzerine literatür zengin. Platon, de la Boétie, Hobbes, antifaşist Alman ve İtalyan düşünürler, filozoflar kadar sosyologlar, psikolog hatta psikiyatrlar insanın neden kendini otoriteye gönüllü teslim ettiğini asırlardır sorgular. Biat, itaat, kulluk sade buralara mahsus bir davranış değil tabii ki.
Türkiye’de 17/25 Aralık ifşaatları sonrasında peydahlanan “çalıyor ama çalışıyor” şiarıyla gündeme oturan mazur görme güdüsü üzerine o dönemde pekçok tahlil yapıldı. Bunların çoğu hâlâ geçerli.
Yahya Madra geçen gün Ahval’de bunları güzelce derlemiş ve ifşa siyasetinin sınırlarını sorgulamış. Şöyle yazıyor misâlen:
“…suçlamaların düzmece olduğuna inanmak isteyen bir kesim olabilir. Fakat birçoğu, yapılanların (özellikle yolsuzlukların) Erdoğan’a olan desteklerini geri çekmeyi gerektirdiği konusunda ikna olmamakla birlikte, büyük olasılıkla suçlamaların gerçekliğini sorgulamayacaktır”
Madra Erdoğan’ın, New York’ta yani emperyalizmin kalesinde görülen davayı, sade kendi kitlesi değil memleketteki bilumum sağ ve sol antiemperyalistin yüreğinin yağını eritecek şekilde kullanacağını ve bunun rejime bir nefes alma payı bırakabileceğini vurguluyor.
Gülen, darbedeki farazî ABD üst aklı ve YPG silahları marifetiyle zaten var olan antiemperyalist yaygaraya gayet güzel eklemlenecek şekilde…
Kitlelerin mazur görme potansiyeli üzerine 2016’da Cemal Tunçdemir tarafından kaleme alınmış bir makaleye rastgeldim.
Yazıda mazur görme potansiyelini örneklendiren üç davranışın altını çizdim.
Kabilecilik (tribalism) bunlardan ilki. Şöyle:
“Tribalism, aslında İbni Haldun’un ‘asabiyet’ diye nitelendirdiği şey. İslam Ansiklopedisinde ‘asabiyet’, ‘aynı soydan gelenlerin veya bir başka sebeple aralarında yakınlık bulunanların muhaliflerine karşı birlikte hareket etmelerini sağlayan dayanışma duygusu’ şeklinde tanımlanıyor”.
İkinci davranış biçimi “grubun inandığı şeye, bu ne kadar saçma olursa olsun inanmanın bir yolunu bulmak. Psikolojide bu davranışı açıklayan bir kavram var: ‘güdülenmiş muhakeme’. İnsanlar kanaatlerini destekleyecek bilgilerin, haberlerin takipçisi oluyor. Kanaatlerini çürütecek bilgi ve haberlere ise kendilerini kapatıyorlar”. Algıda seçicilik denilen…
Üçüncü davranış biçimi makalenin tümü gibi Trump’a atfen yapılmış bir gözlem.
“Destekçileri, çoğunlukla Trump’a hayran değil. Ama göçmenlerden nefret ediyorlar, Müslümanlardan nefret ediyorlar, Yahudilerden hazzetmiyorlar, medyadan nefret ediyorlar, solculardan nefret ediyorlar. Siyahların ve kadınların toplumdaki yerlerini bilmesi gerektiği düşüncesindeler. Trump, onların bu nefretine hiçbir politik doğruculuk yapmadan açık şekilde tercüman oluyor”.
Trump’ın yerine Erdoğan’ı koyun, bir de nefret edilen CHP’yi dâhil edin…
Zarrab ve CHP ifşaatlarından canalıcı sonuçlar beklemememin diğer esas nedeni memleketteki muhalifin ortama ayak uydurma refleksinden doğan tepkisizliği.
Ya da kurusıkı, verimsiz tepkisi…
Bu kitlede iki çeşit davranış seziliyor.
Gezi’den itibaren göstere göstere yapılan her kötülüğü haklı olarak ama yetersizce “hukuksuz” diye nitelendirmek. Sabah akşam “pes artık”, “yok artık”, “bu kadarı da olmaz”, “yetti artık”, “insanın aklı almıyor”, vb. nida ve ünlemleriyle feveran etmek.
Diğer davranış ise sesini tamamen kesip, hayatını yaşamaya çalışan, sonuçta kaderci ve biçare kitle. Perihan Mağden’in geçen gün Ahval’de Eylem Yılmaz röportajında bahsettiği…
Dolayısıyla tepkisizlik Erdoğan gezegenine mahsus değil…
Oysa dünyada gelişmiş ülkeler veya diğerlerinde yolsuzluk ve adaletsizlik karşıtı itirazların haddi hesabı yok. Bunlar, çoğunlukla şiddetsiz itiraz ve çeşitli sivil itaatsizlik eylemleri. Vergi kaçıran şirketleri boykot etmek veya 3500 yıllık tarihi olan, vergi kadar eski “vergi boykotu” ilk aklıma gelenler…
Ama burada hiç daha böyle bir şey işitmedim.
Geriye kalıyor ekonomik ve ahlakî çöküş sonucunda biat etmiş kitlelerin Erdoğan’ı terk etmeleri. Bu da çöküşü bekleyen bir nevî kadercilik ve pek de doğru değil. Daha önceki bir yazıda özellikle faydacı tahlilin yetersizliklerini ele aldım.
Tamahkârlık kitlenin bir kısmı için doğru olabilir. Ama kitlenin rejime verdiği destek ekonomik çıkarlar veya bilgi eksikliği ya da beyinlerin yıkanmış olmasının berisinde bir yerlerden gelmiyor mu? Totaliter rejimin dinî aidiyet üzerinden tanımladığı ve kitlenin beklentileriyle birebir örtüşen bir total tahayyülü meşrulaştırmasından, birikmiş kin, nefret ve hıncın önüne açtığı uçsuz bucaksız bir bulvardan kaynaklanmıyor mu?
Sonuçta bugünlerde haşır neşir olduğumuz ifşaatın, genel gidişattan son derece huzursuz olan Türkiyelilerin yüreğine su serptiği aşikâr.
Ama daha fazlası maalesef yok…
Geriye kalıyor saray darbesi ya da devletin tepesinde Erdoğan’ın tasfiyesi ve ikamesi. İttihatçılığın bugünkü sürümü Avrasyacı Ergenekon ve bilumum devletçi refleksi haiz güç odağı (İyi Parti misâlen) alternatif olarak beliriyor. Ne ki iktidar sahibini alt edebilmeleri pek kolay değil ve esas, bu alternatifler memleket sorunlarının ilacı olmaktan çook uzak.
Ve buradan da geriye, kalıyor uluslararası yankılar ve tepkiler…
Dış dünyada, Yahudi/ABD/Batı karşıtlığıyla çalkalanan Erdoğan Türkiyesinin sesi geliyor.
Milyarlarca dolar aklamaktan çekinmediği gibi bundan gurur duyan bir rejime verilen toplumsal destek görülüyor.
Karanlık işleri farazî bir anti-emperyalizm adına ifa etmekle övünen üçüncü dünya ülkesi Türkiye’nin sesi duyuluyor. Aksine, bazı yerli bankaların tezgâhların ortağı olmalarından dolayı en ufak bir endişenin sesi duyulmuyor.
Mafya devleti, muz cumhuriyeti, kimi zaman haydut devlet (rogue state), kimi zaman da aciz devlet (failed state) olarak tanımlanır hâle gelmekten pek gocunmayan Erdoğan Türkiyesi görülüyor.
İşte, dünyada pekişen bu muazzam ahlakî, siyasî, iktisadî itibar ve güven kaybı, ayyuka çıkmış kepazeliğin ve çürümüşlüğün uzun vadede hissedilecek esas bedeli.
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.01.2022
18.05.2021
10.05.2021
24.04.2021
24.03.2021
23.02.2021
20.01.2021
12.01.2021
28.12.2020
22.12.2020