Enver SEZGİN

Fırat’ın ötesi (2)
17.06.2015
2843

 Ünlü İngiliz gazetesi Guardian, Türkiye’deki seçim sonuçlarını ele alan başyazısında, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın başta hemen hemen her şeyi doğru yaparken, hemen hemen her şeyi yanlış yapan bir lidere dönüştüğünü” yazmış.

Erdoğan’ın Kürtlere dönük yüzünde de bu ikili süreci, görmek mümkündür.

AK Parti’nin, Kürt Sorunu ile ilgili ilk adımı 30 Kasım 2002’de oldu. Kürdistan’da 15 yıldır devam eden, Olağanüstü Hâl (OHAL) kaldırıldı. Esasen, önceki hükümet döneminde zaten pek çok ilde bu uygulamaya son verilmişti. Ama olsun, atılan bu adım çok önemliydi. Kürtleri rahatlatan bir karar olmuştu.

Çünkü, Kürtler için Olağanüstü Hâl; baskıydı, zorunlu göçtü, işkenceydi, gözaltında kaybolmaktı, seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasıydı, dayaktı…

Kısacası bitmeyen bir zulümdü.

Bu karar, Kürtleri memnun etti, sevindirdi. En önemlisi ise geleceğe dair umutlarını artırdı.

Sonraki günlerde de, Kürtlerin lehine olan başka adımlar atıldı. Faili meçhul cinayetlerin önü kesildi. Kürtçe üzerindeki yasaklar hafifledi. Bu olumlu adımların devam edeceği düşünüldü.

Öyle olmadı. Rüzgâr tersine dönmüştü.

Roboski Katliamı milat oldu. Dersim Katliamı’nı her fırsatta dile getiren ve haklı olarak CHP’nin tek parti yönetimini eleştiren Erdoğan, Uludere’de 34 insanı katledenlerin ortaya çıkarılmasına engel oldu. Suçlular adalet önüne çıkarılmadı.

Tayyip Erdoğan, Kobani’nin Kürtler için önemini anlamadı/ anlayamadı.

IŞİD, saldırılarının bütün Kürtleri birleştirdiğini, göremedi ya da görmek istemedi.

Öyle yanlışlara imza attı ki, geçmişte yaptığı “iyi işler” pek çok kişi tarafından hatırlanmaz oldu.

Üstelik bu yanlışların pek çoğu 2011 Genel Seçimleri’nden sonra, yani “ustalık” döneminde yapıldı.

Seçim kampanyası boyunca yanlış yapmaya devam etti.

Cumhurbaşkanı, gitti her yerde, PKK’yi ya da KCK’yı hedef alarak onları “Zerdüşt” olmakla “suçladı”. Elindeki Kürtçe Kur’an’ı göstererek “vaazlar” verdi. Cumhurbaşkanı’nın bu taktiği tutmadı. Bu konuşmalar toplumu kızdırdı, insanlar tepki gösterdi; kırıcı, yaralayıcı sözler olarak kabul etti. Her konuşmasından sonra iktidar partisinin oyları daha da azaldı. Kalabalıkları küstürdü.

Taraf yazarı Mücahit Bilici’nin dediği gibi, “Kürdlerin talep ettiği şey diyanet vaazları değil, özgürlük ve demokratik bir anayasaydı”. Bu talebi görmezden geldi.

Cumhurbaşkanı’nın yaptığı her konuşma, HDP’nin oy hanesine yazıldı. Duygusal kopuşlar yaşandı. Yıllardır AK Parti’ye oy vermiş, hattâ parti sıralarında aktif olarak görev almış aşiretler bu parti saflarını terk ettiler. Zaman iktidar partisinin aleyhine işledi.

HDP’nin barajı aşmaması için gösterilen her çaba, bu yönde yapılan her açıklama, HDP seçmenini daha da kamçıladı. Böylelikle bizzat barajın kendisi, HDP’nin başarısında olumlu bir rol oynadı. Bir bakıma yüze 10 barajının varlığı, barajın yıkılmasının en önemli aktörlerinden biri oldu.

HDP aleyhine söylenen her söz tersine bir işlev gördü. Kürtlerin içinde bulunduğu ruh hâli hesaba alınmadı.

Erdoğan, kendisine son dönemlere kadar hayranlık besleyen, iktidar partisine içtenlikle oy veren kişileri bile kızdırdı, küstürdü. Pek çok ilde isabetli olmayan adaylar göstermeleri ise çöküşü daha da hızlandırdı.

Öyle ki, bölgede “AK Parti kaleleri” olarak kabul edilen bazı illerde bile büyük oy düşüşü yaşadılar. Örneğin, 2011 seçimlerinde Urfa’da yüzde 64 oy alan iktidar partisi bu seçimlerde yüzde 46’ya gerilemiştir. Aynı şekilde Bingöl’de aldıkları oy yüzde 67’den yüzde 46’ya; Adıyaman’da ise yüzde 67’den yüzde 58’e düşmüştür.

AK Parti sözcüsü Beşir Atalay’ın, “Çözüm Süreci’ni durdurmalarının yanlış olduğunu ve AK Parti’ye bölgede oy kaybettirdiğini” söylemesi bir itiraf olduğu gibi, hükümetin son dönemde izlediği hatalı politikasını da özetler niteliktedir.

Sonuç ortadadır.

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar