Etyen MAHÇUPYAN
İktidara geldikten sonraki yönetim anlayışının bugün tam tersine tutum sergileyen AK Parti, bizzat kendi tabanında bile hayal kırıklığı yaratıyor. Bu değişimi ‘ülkeyi kuşatıp parçalamak’ isteyenlerin varlığına dayandırmanın inandırıcı tarafı yok. Örneğin Türkiye’nin bölünmesi için bir hamle olduğu öne sürülen Barzani’nin bağımsızlık arayışına Batıdan herhangi bir destek gelmemiş olması, söz konusu tezin ne denli boş olduğunu gözler önüne seriyor.
***
Laik kesimden bakanların çoğu ise bu değişimin, aslında önceden tasarlanmış bir planın parçası olduğuna, yani takiye yapıldığına inanma eğilimindeler. AK Parti’nin kamusal alana hakim olmayı, toplumu dindarlaştırmayı, ülkeyi ‘geriye’ götürmeyi daha baştan amaçladığı öne sürülüyor. Sonuçta kolay yoldan teşhis koymanın cazibesi sayesinde ideolojik kategorizasyon siyasi analizin önüne geçiyor. Böylece AK Parti ve Erdoğan’ı zihinlerindeki bir kutuya yerleştiriyor ve bütün klişe önyargıların doğrulandığı sanısına kapılıp rahatlıyorlar…
Ne var ki işin özünde dış komploların yarattığı zorunluluklar ya da takiyeden beslenmiş bir plan değil, farklı tercihler yatıyor. Bu tercihlerin nasıl yapıldığını ölçüt olarak alırsak, AK Parti iktidarını üç dönemde ele almak gerekir. 2002-13 arasında partinin doğrultusu az veya çok ortak akla dayanmaktaydı. Karar mekanizması çeşitlilik içermekte, hareketin liderleri ve doğal sözcüleri olsa da, örneğin bakanların geniş bir özgürlük alanı bulunmaktaydı. 2013-16 arası Erdoğan’ın her fırsatı kendi ağırlığını artırmak üzere uğraşı, dolayısıyla lider ile parti arasında gerilimler, çatışmalar ve zımni pazarlıklarla geçti. 2016 başından itibaren ise Erdoğan’ın her adımda kendi otoritesini tahkim ettiği, tüm dizginleri eline aldığı, gücü merkezde ve doğrudan kendisinde topladığı bir evreye geçildi. Parti teşkilatı ve yasama grubunun karar mekanizmasında ve ideolojik tercihlerde bir rolü kalmadı. Ayrıca tayinlerin ve müdahalelerin de tepeden ve tek elden yapılması nedeniyle, parti içinde ve üst bürokraside kurumsal hiyerarşi işlevini yitirdi. Sonuçta AK Parti kendi liderinin etrafında ‘birikerek’ vücut bulan dimağsız bir varlık görünümü vermeye başladı.
On yıl önce de yönetim zihniyeti açısından farklı tercih imkanı vardı. Ama o zaman AK Parti otoriter değil, demokratik yaklaşımı seçti. Üstelik parti ve Türkiye üzerindeki tehditler ve buradan neşet eden beka kaygısı ilk yıllarda çok daha gerçekti. Bugün ise özellikle köpürtülen ve yanlışlardan beslenen bir beka meselesi üretilse de, en azından partinin beka sorunu yok… Ama şimdi AK Parti demokratik değil, otoriter yaklaşımı tercih ediyor.
Tercihin farklılaşmasını dış koşullar açıklamıyor. Çünkü önemli olan sizin bunları nasıl sunduğunuz ve nasıl tepki vermek istediğiniz. Benzer tehdit ortamında önce demokratik çizgiyi, şimdi otoriter olanı tercih ediyorsanız, bunun açıklaması ‘içeride’, yani AK Parti’nin aktörleşmesinde aranmalı.
***
İlk dönemde, siyasetin çok aktörlü bir kadro etrafında üretilmesi yanında, bürokratik vesayetle mücadelede iç ve dış partnerlere sahip olunması, iktidarın meşruiyet ve beka kaygısını gidermek üzere demokratik bir yönetim anlayışını tercih etmesine yol açmıştı. Buna tarihsel sorunları çözme istek ve iradesini, ayrıca siyasi kişiliklerin yıpranmamışlığını da ekleyebiliriz…
Şimdi ise lidere bağımlı olduğu ölçüde onun kendisine ilişkin tercihlerinin de uygulayıcısı haline gelmiş, iç partnerden darbe yerken dış partnerlerle de ideolojik olarak mesafeli kalmayı çare görmüş, sorun çözme istek ve iradesi zayıflamış, yaşananların getirdiği metal/mental kişilik yorgunluğunun altında kalmış bir parti var.
Demokratik tercih çoğulculuk, idealizm, heves ve enerjinin yansımasıydı… Otoriter tercih ise tekçilik, savunmacılık, yıpranmışlık ve içe kapanmanın…
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024