Etyen MAHÇUPYAN
MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın eski Müsteşar ve çalışma arkadaşları ile birlikte sorgulanmak üzere savcılıkça çağrılmaları, son dönemde yargı dünyasında yaratılmış olan gri alanın 'başkalarınca' nasıl kullanılabileceğini göstermiş oldu.
Bu olayın doğrudan hükümete karşı bir eylem olduğu ne denli doğruysa, hukuk bağlamında yapılan bu zorlamanın paralel bir siyaset alanının oluştuğunu gösterdiği de o denli açık.
Bu olay kendi başına ele alındığında, Kürt meselesini bahane ederek devlet bürokrasisi içinde güç konsolidasyonu peşinde olan gruplardan birinin fazla cesur tavrı gibi gözükebilir. Ancak eğer herhangi bir savcının megalomanca duygularla böyle bir adımı atabileceğini söylemiyorsak, bu tür kararların öncesinde bazı kişilere danışıldığını ve o danışılan kişilerin de büyük ihtimalle başka bazı kişilere danıştığını güçlü bir ihtimal olarak varsaymamız gerekiyor. Diğer bir deyişle MİT mensuplarının ve dolayısıyla hükümetin üzerine gidilmesi, bir karar mekanizmasının, yani bir stratejinin sonucu gibi duruyor. Bu tespit, örneğin son günlerin popüler önermesi olan, yargı ve polis içindeki bazı grupların otonom davrandığı tezini epeyce zayıflatıyor. Buna karşılık bir ucu yargı ve polisin içinde olan ve asıl önemlisi siyasi karar mekanizmasına sahip bir örgütlenmenin hükümeti karşısına alacak biçimde kendi planını hayata geçirme olasılığını akla getiriyor. Diğer taraftan bu tür bir grubun 'kendi' siyasetinin ne anlama gelebileceği sorusuyla da karşı karşıyayız. Karşımızdaki tablo aydınlanana kadar söylenebilecek şey, bu tür bir hamlenin ancak Türkiye'deki ana siyasi çatışma ekseninin içinde işlevselleşecek olduğudur. Yani yapanlar niçin yapmış, kendilerini ne denli muktedir sanmış olurlarsa olsunlar, üretilecek netice ülkedeki büyük kavganın parçası olarak bir anlam kazanacaktır.
Gelinen noktanın arka planı herkesin malumu... Asker üzerinden doğrudan bir darbe ihtimalinin neredeyse bittiği, demokrasi ortamının AKP'yi rakipsiz olarak iktidarda tuttuğu bir dönemde, hükümeti devirebilecek muhtemel dinamik ancak Kürt meselesinin devamıyla ve devletin şiddete sarılmasıyla mümkün. Dolayısıyla çözüme razı gelmeyen ve hükümeti asayiş politikalarına çekmeye çalışan bir Kürt siyaseti var. AKP ise üçüncü kez iktidara gelip kendince 'ustalık' döneminde olduğunu söyleyen ve devleti yönettikçe sahiplenip kendi etrafında konsolide etme hevesinde olan bir çevre hareketi... Yani iktidarda devlete hakim olduğunu söylemek durumunda olduğunu düşünen, ama devlete hakim olamayan bir parti var. Kürt meselesinin asayiş boyutuyla öne çıkması bu partiyi daha da kırılgan hale getiriyor, çünkü KCK operasyonunun da gösterdiği üzere hükümeti kontrol edemediği bir bürokrasiye mahkum ediyor. Böyle bir gerilimde bürokrasi içinde hükümete destek verirken kendi var olma kapasitelerini artırmak isteyecek gruplaşmalar da olacaktır. Ancak bunun mantıklı bir sınırının olduğunun görülmesinde yarar var. Çünkü açıkça söylemek gerekirse özellikle toplumun sosyokültürel zemininden yükselmiş olan çeşitli grupların geleceği, AKP'nin geleceğiyle bire bir bağlantılı ve doğru orantılıdır. Bunu kavramak için darbe girişimlerinin başarılı olduğu bir Türkiye'yi bir an için hayal etmek yeterlidir ve aynı nedenle hükümeti bürokrasi bağımlı kılmaya yönelik her türlü çaba son kertede AKP'nin zayıflatılmasını ima edecektir.
Son dönemin gelişmeleri ise tamamen bu yönde oldu... PKK'nın görüşme masasından kalkmasıyla birlikte ortaya çıkan Öcalan-Kandil ayrışması, hemen ardından gelen Silopi katliamı ve demokratik özerklik ilanı, siyaseti gündemden düşüren bir tuzaktı ve hükümet bu tuzağa düştü. Reformlar müstakbel anayasaya ertelenirken, PKK karşısında geçici başarılar abartıldı ve böylece hükümet 'kolunu kaptırdı'. Nitekim Uludere katliamı AKP'ye haddini bildiren, onu bürokratik güçlerle koalisyona zorlayan bir hamleydi. MİT Müsteşarı'nın ve hükümetin reddetmelerine karşın askerden MİT raporlarının sızması ise hükümetin MİT'i de denetleyemediğini ortaya koydu.
Unutmamak gerek ki, bütün bunlar irili ufaklı bir sürü olayın AKP hükümetini kuşatma altına almaya çalıştığı bir süreçte yaşanıyor. Yargı ve polis homojen olmadığı halde "AKP'nin yargısı ve polisi" söylemi, buna bağlı olarak hükümetin otoriterleştiği kanaati çok revaçta ve basın özgürlüğünün olmadığı teziyle birlikte özellikle yurt dışında talep buluyor. Böylesi bir manipülatif süreçte CHP'nin Meclis tüzüğünü bahane ederek parlamentoyu çalıştırmaması bile neredeyse tamamlayıcı bir role sahip.
Kim neyi hangi amaçla yapmış olursa olsun, Türkiye AKP'nin kuşatma altına alınarak yarı-darbe konumuna sürüklendiği bir ülke olma yolunda. Eğer AKP yargıya müdahale ederek kontrolü ele almak isterse, bu onun otoriterleştiğinin kanıtı olacak... Eğer bu yola girmezse de, o zaman kendisini sembolik olarak 'Ergenekon'la pazarlık ederken bulacak.
Hükümet bu süreçte kendisine fazla güvenerek hatalı davranmış oldu. Oysa daha demokrasi yolunun başındayız ve hem direnenlere, hem de fırsatçılara hazır olmak gerekiyor.
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları

































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024