Fehmi KORU

Komplolar ve komplocular üzerine...
21.08.2012
2492

 Galiba ‘komplo teorisi’yle ilgili bilgileri tazeleyip ‘gerçek komplo teorisyenleri’nin kimliğine ışık tutmanın zamanı geldi.

İnsan zihninin en yararlı işlevlerinden biri meraklanmak ve kuşku duymaktır; bunun aşırıya varmış biçimine‘komploculuk’ deniliyor. Merakından her yeni gelişme ve garip olaya sürekli ‘Acaba?’ kuşkuculuğuyla yaklaşmak kadar doğal bir davranış tarzı yoktur; kuşku duyduğunuz gelişme ve olaylara garip kulplar takmaya, onlardan hareketle aklın almayacağı sonuçlar çıkarmaya başladığınızda ‘komploculuk’ yapmış olursunuz.

Yoksa ‘Acaba?’ sorusuna doğru cevaplar verdiğiniz ve bilinmeyene makul açıklamalar getirdiğiniz zaman, bunu“Komplocu, ne olacak?” türü tepkilerle karşılayanların kendileri, gerçeği gizlemek istedikleri için, ‘komplocu’ sıfatını hak ederler...

‘Komploculuk’ denilen şey bunu da içerir çünkü...

ABD’de Elvis Presley’in ölmediğine inananlar vardır. Ya da dünyamızın ‘UFO’ denilen araçları kullanan yabancı yaratıklar tarafından ziyaret edildiğine, bu bilginin devletler tarafından saklandığına inananlar... Her taşın altında belli bir ülkeyi, ırkı, kişiyi arayan takıntılı insanlar... ‘Komplo teorisyenleri’ bunlardır.

Benim gazetecilikte ön plana çıktığım dönemler (1990’ların başları) Türkiye siyasal cinayetlerle yeniden sarsılmaya başlamıştı. 1990 ocak ayı sonunda Prof. Muammer Aksoy öldürüldü. Bahriye ÜçokUğur MumcuAhmet Taner Kışlalıgibi isimler sonraki birkaç yıl içerisinde siyasi suikastlara uğradılar. Aynı dönemde Eşref BitlisBahtiyar AydınRıdvan Özden ve Kazım Çillioğlu adlı subayların hayatları da kuşkulu ölümlerle sonlandı...

Siyasi suikastlarda ölenlerin ardından hep bir kesim suçlandı; ölen askerlerin dosyaları da kaza, intihar, yanlışlık açıklamalarıyla kapatıldı.

Bugün o olaylar farklı değerlendiriliyor, kuşkular eşliğinde sorgulamalar yürütülüyorsa, dönemin sorumluları “Duvar yıkılır, devlet altında kalır” itirafında bulunuyorsa, buna ‘komplocu yaklaşım’ denebilir mi?

Peki ya o suikastlar işlendiği günlerde, kuşkulu ölümlerle birlikte, “Erken suçlamalar yanlış olabilir, bu insanlar muhtemelen aşırı tepki verilsin diye öldürülüyor” uyarısını yapmak ‘komploculuk’ muydu?

Girin arşive, bakın, o suçlamanın tam da bu tür uyarıları yapanlar için kullanıldığını göreceksiniz... Asıl ‘komplocular’gerçekleri gizlemek amacıyla o suçlamaları yapanlardı halbuki...

ABD’nin 11 Eylül (2001) uğursuz eylemlerini bahane ederek kendini Roma İmparatorluğu gibi konuşlandıracağı öngörüsü... Irak’a müdahalesinin beklenen sonucu elde etmeye yaramayacağı, çünkü insanların gökten yağan bombalar eşliğinde gelen demokrasiyi benimsemeyecekleri tahlili... ABD’nin sonunda iflâs edeceği muhakkak hesaplarına katılmasının Türkiye’nin yararına olmayacağı, ‘Hayır’ demeyi bilmiş Türkiye’nin itibar kazanacağı, ortaya çıkacak yeni dünya tablosunun bize ayrı bir değer sağlayacağı...

Şimdi bu tür kestirimlere ‘komploculuk’ denebilir mi?

2000 yılından bu yana ‘makul çoğunluk’ safsatasıyla başlayıp her siyasi dönemeçte tuhaf komplolar içinde olanlara ve her seçimde kendi ekürisinin kazanacağı yolunda anlamsız iddialara girenlere inat, övünmek gibi olmasın ama, birileri seçimlerin sonuçlarını doğru tahmin edebildi...

Hep yanılanın ve yanıltanın, her seferinde öngörüsü doğru çıkana, ‘komplocu’ demesi gülünç kaçmıyor mu?

Buna da gülmüyorsanız, neye gülersiniz siz?

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar