Hakan TAHMAZ
2017 iyi bir yıl olmadı. 2017 kötülüklerin ve kötülerin yılı oldu. Hayatımızın kayıp bir yılı. 2018 yılı için yapılan yorumlarda, analizlerde kaygı, güvensizlik göze çarpıyor.
Türkiye’nin geleceğine ilişkin öngörüde bulunan birçok yazar, yorumcu, siyaset bilimci çokça soru ortaya atıyor. Bunlarda 2018’in 2017’ye benzeme endişesi hâkim. Yeni yılın da ayıp bir yıl olma olasılığı oldukça yüksek.
Bunun başlıca nedenlerinde biri, küreselleşme sürecinin geldiği aşamada, dünyanın eski statükosunun artık sürdürülemez olma hâlinin yerine ikame edilecek güçler ilişkisinin, buna paralel kurum ve kurallara ilişkin hiçbir şeyin belirgin olmamasıdır.
Başka bir ifadeyle: bu durumun nedeni, hızla sağa kayan evrensel değerlerden ve temel insan haklarından uzaklaşan, yabancı düşmanlığının, ırkçı ve nefret söyleminin revaçta oldu bugünkü dünya siyasetinin ne yöne doğru, nasıl ilerleyeceğinin öngörülemez olmasıdır. Türkiye bu belirsizlikler içerisinde kendi rotasını belirlemede, kendine has zorluklarla karşı karşıya.
AK Parti iktidar olma vasfını sürdürmek için eski statükocu güçlerin en kirlileriyle, en geri kesimiyle ittifak yaparak Türkiye’yi bir rotaya sokma yolunda yavaş yavaş, ağır aksak ilerliyor. Bu süreçte yeni sorunlar üretmeyi ve Mustafa Kemal Atatürk’ün yanlış temelde kurduğu Cumhuriyetin bir dizi sorununu da kronikleştirmeyi göze almışa benziyor.
AK Parti, 1980’lerin sonuna doğru liberallerin estirdiği 2.cumhuriyet rüzgârı, 2000’li yılların ilk çeyreğinde “muhafazakâr otoriter cumhuriyet” ortaya çıktı. Toplumun yarısının rızasını alamadan KHK ile adeta süngü zoruyla korku rejimi biçiminde inşa ediyor.
Adına “Cumhurbaşkanı Başkanlık Sistemi” verdikleri korku rejimi, güçler ayrılığının yürütmenin başının lehine değiştirilmiş olmasıyla sınırlı değil. Muhafazakâr otoriter cumhuriyetin inşa sürecinde, aynı zamanda yeni bir yurttaş kimliği oluşturuluyor. Türk kimliği, Sünni, Hanefi eksende ihya ediliyor. Bu süreçte toplumun büyük çoğunluğu, cumhuriyetin kuruluş yıllarında izlenen siyaset ve yöntemleri kopya edilerek, “beka sorunu” etrafında ikna edildi. Devlet siyasetine biat etme geleneğine bağlılık son yıllarda yeniden üst seviyelere fırladı.
Özetle AK Parti “süngü zoruyla” bir kurucu irade sergiliyor. 15 Temmuz darbe girişimi, Ortadoğu’nun kaotik durumu gibi her gelişmeyi de adeta bir fırsat olarak kullanmaktan geri durmuyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli ve BBP lideri Mustafa Destici ile de bu siyaset merkezli ortaklık kurmuş durumda. 16 Nisan referandumu bu yolda yürüyüşün önemli bir kilometre taşıydı. 2019 seçimleri birinci cumhuriyet tabutuna çakılan son çivi olacağa benziyor.
Bu gidişten rahatsız olan ve itiraz eden oldukça geniş bir kitle var. Küçümsenmesi imkânsız büyük bir destek de var. Bu anlamda Türkiye “çaresizlik girdabının” içinde her gün biraz daha fazla derine batıyor.
Bu “çaresizlik girdabına” yol açan birçok neden ve etmen var. Belirleyici olan ise bu gidişata karşı olduğunu iddia eden siyasi aktörlerin/odakların güçlü, alternatif kurucu irade projesiyle toplumun karşısına çıkmıyor/çıkamıyor olmalarıdır.
Muhalif olmak için Cumhurbaşkanı Başkanlık Sistemine ve tek adam rejimine karşı olmak yeterli olamıyor. Yerine önerilenin ne olduğu veya ne olması gerektiği konusunda hiçbir şey önermeyenlerin, bugün AK Parti karşısında olan siyasi partilerin ‘Cumhurbaşkanı Başkanlık sistemi’ yerine ne önerdikleri konusunda asgari müşterekleri bile olmayan muhalefetin aritmetik toplamı olarak yan yana duruyor görünmeleri sorunu çözmüyor. Sorunu Recep Tayyip Erdoğan’ın ikbal sorununa veya uygulamalarına indirgeyen bir yaklaşım topluma güven veren, ikna eden bir muhalefet olarak durmuyor. Rotası belirsiz bu muhalefet fazla yanlış yapıyor. Eskiden olduğu gibi savunma çizgisinde durmaya çalışıyorlar.
Birinci cumhuriyetin mağduru, sanığı ve tanığı olanların da eski tekçi cumhuriyet projesinin ardına yeniden takılmaları bekleniyor. Nafile bir bekleyiş. Artık kimseyi ölümü gösterip sıtmaya razı etmek pek de kolay değil.
Ana muhalefet partisinin siyaseti tam da bu çerçeve ile sınırlı bir itiraz. İnşa edilmeye çalışılan muhafazakâr otoriter cumhuriyetin yaratıcısının nasıl tehlikeli bir kişiliğe sahip olduğunu anlatmakla sınırlı bir itiraz hareketini örgütlenmeye çalışıyor. AK Parti karşıtlarının ya da AK Parti’nin korku saldığı kitlelerin kendini, mecburiyetten ve “çaktırmadan” destekleyeceklerini düşünüyor. Çaresizlik siyasetiyle Türkiye’nin krizden çıkılabileceği gibi apolitik bir reçeteyle hareket ediyor.
Çaktırmadan diyorum çünkü, ana muhalefet partisi oylarına göz diktiği ya da krizi aşmak için mecbur olduğu HDP ile açık meşru bir işbirliğinden, demokratik bir ilişkiden kaçınıyor. Nedeni ise AK Parti’nin “bölücülerle, terör örgütü uzantısıyla iş birliği” yapmakla suçlamasından korkması. Sanki şimdi suçlamıyor. Bir de kendi içindeki ırkçı ulusalcıları küstürme ve MHP’den, merkez sağdan gelebilecek oyları kaçırma korkusu var.
Bu gerekçenin veya kaygının kendisi hangi yöne doğru gidilmek istendiğini açığa vuruyor. Bunlar demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir cumhuriyet kurma iradesini açığa çıkarmaktan fazlasıyla uzak bir duruş sergilendiğinin göstergesi.
Bu siyasetle Recep Tayyip Erdoğan inşa ettiği muhafazakâr otoriter cumhuriyetin önünü kesmeye çalışılıyor sanılırken aslında AK Parti’nin işini kolaylaştırarak, onun değirmenine su taşınıyor.
Daha da kötüsü ise 2017 yılında kötüler kazandı, 2018 yılında buradan çıkışın kapısını aralama yerine kötülüklerin devamını getiren bir politikada ısrardır.
Türkiye’nin krizi, geleneksel ana muhalefetin değişmesi, yenilenme ve siyasetin bütün merkezlerinin yeniden şekillenmesi gibi büyük bir altüst oluş ile aşılabilir. Bunun olduğunu görmeden atılacak her adım boşa kürek çekmektir.
Türkiye’nin beka sorununun çözümünde yeni bir siyaset izlemeyen, ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ siyasetinin, ‘Türkün Türkten Başka Dostu Yok’ ve ‘Yedi Düvel Türke Düşman’ yaklaşımının ambalajı olduğunu fark etmeden beka girdabından kurtulamaz.
Bugün olduğu güç savaşına tutuşmuş bölgesel emperyalist güçlerle, emperyalist odakların arasında yem olmaya devam eder. Türkiye’nin krizini büyütür.
Tekçilik yerine çoğulculuğu inşa etmekten imtina eden her proje, her siyasi yaklaşım, Mustafa Kemal’in yaptığının yeni versiyonunu tekrarlamaktan kendini alıkoyamaz. Mustafa Kemal, kurduğu devlette, ötekileri bastırarak nasıl bir Türk ulusu yaratmaya çalıştıysa, şimdiki AK Parti’nin Sünni Hanefi Türk kimliği ihya etmesine benzer bir yol izlemek zorunda kalır.
Böylesine bir projenin 21. yüzyıl Türkiye, bölge ve dünya gerçekliğinde yeri olmadığı çok açık. Bu nedenle cumhuriyetin yeniden reorganizasyonu konusunda projesi olmayan hiçbir siyasi hareketin, krizi aşmada sürükleyici güç olma ihtimali yoktur.
Bu namzette görünen veya sanılan CHP, böyle bir siyasal yönelime girmediği sürece 2018 yılının kazananının AK Parti olacağı çok açık. Bu nedenle CHP’yi konumunu, duruşunu, izlediği siyaseti değiştirmeye zorlamaktan uzak durarak HDP’ye dönük yapılan çağrıların zaman öldürmek olduğunu söylemek zorundayım.
Ayrıca CHP’nin bu durumunda Türk demokratlarının, sosyalistlerinin, aydınlarının HDP’ye iş birliği için basınç yapmaları etik değildir.
CHP’nin demokratik kurucu irade olabilme yolunda aşması gereken birkaç büyük hendek var. HDP’nin ise atması gereken birkaç adım var. Daha da önemlisi, demokratik işbirliğinin kısa zamanda sonuç vermesi CHP’nin tutumuna ve radikal demokratik cumhuriyet yoluna girmesine bağlı gözüküyor.
Bize düşen ise Kürt demokratik güçleri içermeyen ve yeni bir kurucu irade olmaya aday olmadan yürünecek yolun AK Parti ile kesişeceğini akşam sabah CHP’lilere, cumhuriyetçilere anlatmaktır.
Hakan Tahmaz
(hakantahmaz.com)
Yazarlar
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.09.2025
20.09.2025
9.09.2025
5.09.2025
3.09.2025
29.08.2025
26.08.2025
12.08.2025
5.08.2025
29.07.2025