Hasan Bülent KAHRAMAN
İnsanların içinde yaşadığı gerçeği yeterince anlamayıp, onu geleceğe doğru dönüştürme becerisini de gösteremeyeceklerini kavramanın en ‘sağlam’ yolu geçmişle ne kadar ilgilendiklerine bakmaktır. CHP’de son dönemde yapılan tartışmaların işaret ettiği en önemli nokta bu: ne içinde bulunduğumuz koşulları anlayabiliyor değerlendirme yapanlar ne de geleceğe doğru bu gidişi yeniden biçimlendirme olanağına sahipler. Besbelli öyle, çünkü geçmişe referansla konuşmayı bilmiyorlar, çünkü geçmişe dönük birikimleri yok.
Geçmiş tek başına anlam ifade etmez, ölü bir kütle, bir heyuladır ama bilinirse canlı bir varlığa dönüşebilir, bir organizmaya dönüşebilir ve bugünkü sorunları çözecek kökleri ortaya çıkarır. Köküne inmeksizin hiçbir problemin çözülemeyeceğini bilenler bilir. Bir sorunun ortadan kalkması gerektiğini vurguladığı halde bu köklü adımı atmayanlar konformistlerdir. CHP ise belli dönemler dışında daima değişimden söz eden konformistlerin çevresi olduğu. Hatta dikkat edilirse CHP ‘değişimden’ bahsediyor. CHP’nin niteliklerine sahip bir parti nasıl değişecek? Buradaki değişim kavramının semantik ve semiyotik anlamı bellidir: liderin değişmesi. Olması gereken ise çok daha kapsamlı bir kavram olan dönüşümdür.
Geçmişten söz etmeye bu satırların yazarı olarak epey kişiden daha fazla hakkım var. Hayatımın, öncesi bir yana, son otuz yılı CHP’yi düşünmek ve yazmakla geçti. Esasen bir düzeltmede bulunayım. CHP’yi daha çok tarihsel birikimiyle ele aldım. İlgilendiğim özellikle sosyal demokrasi ve SHP’ydi. Baykal’ın CHP’si, dönemin, şimdi zikretmeyeceğim ama anlayanların hemen anlayacağı yakın dostum da olan ve çok önde gelen iki adının büyük desteğiyle (Murat Karayalçın’dan intikam almak için) SHP’yi SHP’yi yuttuktan ve Karayalçın’ın da çok ağır, hayati hatalarla o kapıyı aralamasından sonra çok uzun süre ‘o’ CHP’yle ilgilenilecek ve ‘dönüştürülecek’ bir parti olarak görmedim. Fakat çok eleştirdim.
Daha 1992’de CHP yeniden açılırken Yeni Bir Sosyal Demokrasi İçin başlıklı kitabımı yazmış ve CHP’yi tarihsel ilerici parti olarak nitelendirirken güncel ilerici parti saymadığımı belirtmiştim, gerekçelerini açıklayarak. Bahsettiğim terimleri bulan, kullanan ilk kişiydim. Aynı kitapta Kemalizmi de irdeliyor, tüm ideolojilerde olduğu gibi bu hareketin epistelomojik dönemde ilerici fakat bürokratikleşmesiyle birlikte doktrinleşen (unutmayalım CHP ilkeleri anayasallaştırılmıştı ve gene hatırlayalım valiler bulundukları illerde CHP İl Başkanı sayılıyordu) yani bürokratik dönemde tutuculaşmış (bunu konformistleştirilmiş diye de okuyabilirsiniz) bir ideoloji olarak tanımlıyordum. Tüm tarihsel ilerici hareket ve görüşlerin yaşadığı kaderden Kemalizm de payını almıştı ki, Attilâ İlhan gibi Kemalistler de aynı noktaya şiddetle parmak basıyordu.
İdeolojisi konformizme kapılmış bir parti nasıl ilerici olacaktı?
Hakkını teslim etmek gerekir: sonradan liberal kesimlere atfedilen Kemalizmin ve CHP’nin bürokratik-konformist-elitist bir hareket olarak eleştirilmesi ilk kez Ecevit tarafından 1970’lerin başında dile getirilmiştir.
II
Bu platformda daha önceki yazılarımda belirttiğim bir husus şimdi daha da önem kazanıyor. Bir ideolojinin konformizmi ancak içerdiği sınıf bilincini yitirmesinden sonradır. CHP, Ecevit dönemi (1965-1980) hariç asla proleteryaya/halka yakın bir parti olmadı. Tersine asker, bürokrat ve siyaset elitlerin partisi oldu. 1960’lar onun tarihsel ilerici çekirdeğinden sol bir görüş doğurmaya çalıştı. O çevreler (YÖN ve Devrim grupları) özde Kemalistti ve militarist bir anlayışa sahipti. Fakat dönemin itici gücü sosyalist hareket ve TİP olduğundan kendilerini zikrettiğim kavramlarla bütünleştirme çabasındaydılar.
Ecevit ve Ortanın Solu bu itkiyle ortaya çıktı. Ecevit kuşkusuz İngiltere’de öğrendiği ve kulaktan dolma bir birikimle İskandinavya’da yaşandığını duyduğu/bildiği bir ‘medeni’ siyaseti ülkeye yerleştirmeye çalışırken Ortanın Solu kavramıyla bütünleşti. OS’nu açık açık Marksist sola karşı yerleştirdikleri kendi sözlerinden okunabilir. Yine çevresini almış bulunan sosyalizm ve TİP bilhassa 12 Mart 1971 darbesinden sonra ordunun indirdiği balyozla dağılınca o siyaset tabanlarının CHP’ye gelmesi OS’nun bu defa çok açık şekilde sınıfsal bir hareket olarak kendisini temellendirmesine yol açtı. Açılım 1980’e gelindiğinde bizzat Ecevit tarafından bitirilmişti, 12 Eylül olmasaydı da CHP’nin bölüneceğini (yani kendisinin o hareketi yapacağını) söyleyen yine bizzat Ecevit’tir. Kendisi de kurduğu yeni partisiyle kripto-sağ görüşleri ‘demokratik sol’ adı altında savundu.
Hakkını teslim etmek gerekir: sonradan liberal kesimlere atfedilen Kemalizmin ve CHP’nin bürokratik-konformist-elitist bir hareket olarak eleştirilmesini ilk kez Ecevit tarafından 1970’lerin başında dile getirilmiştir. Mesele ‘devlet partisi-halk partisi’ dikatomisidir. Ecevit, devlet partisinin dönüşmesini muhakkak ki samimi şekilde istiyordu, 1960’ların ikinci yarısından başlayarak galiba, 1977 yenilgisini hissedinceye kadar. Sonrasında (ki, 12 Eylül ertesi demektir) CHP’yi bıraktı. Muhtemelen onu hala devlet partisi olarak görüyor, people’s party yani halk partisiyle popülist parti ayrımını bilmeyerek, kurduğu DSP’yi popülist bir parti yaparken, onun, patolojik bir romantizmle benimsediği ve aradığı halkçı parti olduğuna inanıyor, fakat o arada da devleti çok ağırlıklı şekilde söylemine taşıyordu. DSP, koalisyonlarda açık şekilde devlet hassasiyetiyle yer alıyordu. Kaldı ki, şu yaptığım saptamanın daha da ötesi var: Batıda halk partilerinin neredeyse tamamı merkez-sağ partilerdir. Soldaki partiler işçi partisi, sosyalist parti, komünist parti olarak adlandırır kendisini.
Baykal bir ara içler acısı, gülünç bir ‘Anadolu Solu’ ilan etti. Tüm refleksleriyle sağcı bir politikacı olan Baykal ‘yerli ve milliliği’ solcu bir fantezi bir ‘Keloğlan masalı’ olarak görüyordu.
III
Evet, o 1965-1980 arasındaki 15 yıl dışında 85 yıl CHP malum özelliklerini taşıdı, bir 12 yıl da kapalı kaldı. Bendenizin bahsettiğim kitapları ve sayısız makaleyi yazdığım, dergiler çıkardığımız dönemde temel tartışma SHP’nin konvansiyonel nitelikleriyle gizli bir CHP olmaması çabasıydı. Berlin Duvarı’nın yıkılmasına giden, sert çekirdekli, otoriter, tepeden inmeci modernleşme anlayışının aşıldığı, bütün o tepkilere rağmen katı, sekter, tekçi ulus devlet modellerinin yerini çoğulcu, çok-kültürlü, kimlik politikalarını benimseyen bir modele bıraktığı dönemde, hele Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra büsbütün, bu iddialar çeşitli çevrelerde dile getirildi. Türkiye’deki toplumsal dönüştürücü güçlerin Kürtler, Aleviler, kadınlar, kısmen gençler olduğu ifade edilirken, SHP’nin, geleneksel CHP söylemiyle dışına çıkılmaz bir çember içinde özdeşleşmesine tepki gösteriliyordu. Tartışma kazanılmak üzereyken CHP, SHP’yi yuttu. Bu bir özel hareketti, belli çevrelerin gelişmelere gösterdiği tepki içinde CHP’yi koruma hamlesiydi, başarıldı. O arada Türkiye’de fikir tartışması asla söz konusu olmadığı ve şahsiyat en önemli rolü oynadığı için eleştirileri getirenlere de olmadık hakaretler savruldu. Neyse ki, sel gidiyor kum kalıyor.
Yeniden açılan Baykal’lı CHP’nin, defalarca belirttiğim şekilde, ekonomik değil ama ‘siyasal devletçi’ bir parti olduğu muhakkaktı ve CHP tam da bu nedenle ilgimizi çekmiyordu. Bata çıka ilerleyen CHP, şimdi kimseler hatırlamıyor ama, 1995 seçimlerini binde küsurlu oy farkıyla barajı geçip 1999 seçimlerinde baraj altında, parlamento dışında kalmıştı. Aslında halk yani çevre her defasında olduğu gibi CHP’yi bir kere daha 1998 post-modern darbe girişimine verdiği destekten ötürü cezalandırıyordu. 2002’de yeniden parlamentoya döndü ama yaşanan toplumsal dönüşümden hiçbir şey anlamayan, bildiği eski sözleri tekrar eden bir parti olarak. 1998’den ders almadığı için bu defa 2007 e-muhtıra sürecine dahil oldu, askeriyeyi ‘sivil toplum kuruluşu’ ilan etti. (Bu sözü söyleyen Baykal eski bir siyaset bilimi doçentiydi.) Sistemin verdiği destekle %20’lere çakıldı kaldı. Artık sosyal demokrasinin esamisi yani adı okunmuyordu. Baykal bir ara içler acısı, gülünç bir ‘Anadolu Solu’ ilan etti. Tüm refleksleriyle sağcı bir politikacı olan Baykal ‘yerli ve milliliği’ solcu bir fantezi bir ‘Keloğlan masalı’ olarak görüyordu.
2017 yılında gerçekleşen Adalet Yürüyüşü bu hamleyi bir adım öteye taşımasına taşıdı ve CHP’ye önemli bir kımıltı getirdi. Ama toplumun dinamik unsurları devrede olmadığı, ideoloji üretmediği, siyasete sınıf temelinde bakılmadığı için CHP o hamleyi daha ileri götüremedi
IV
Kılıçdaroğlu 2010’da CHP Genel Başkanı seçildiğinde elindeki parti, tamamı Baykal tarafından örgütlenmişti ve Fikri Sağlar’ın tanımıyla şu özelliklere sahipti: ‘30 Eylül 2000 tarihinde başlayan ikinci Deniz Baykal döneminde; Baykal, diri unsurları, sol ideolojiyi savunanları, karşı olanları, parti tüzük ve programına sahip çıkanları ve olası Genel Başkan adaylarını partiden ihraç etti. Ya da istifaya zorladı. Arkasından; CHP’de “Alevi ve Kürt” sorununa sahip çıkanlar partiden atıldı!..” diyerek, parti içi “büyük zafer” kazanıldığı kamuya açıklanmıştı. Daha önce de Ahmet Gülyüz Ketenci İstanbul il başkanı olduğunda, “İlk kez bir Türk ve Sünni başkanımız oldu!” denmiş, “ayırımcı anlayış” tescil edilmişti. Sonraki süreçte partinin önemli yerlerine, “sağ anlayışı, Kürt ve Alevilere karşı duruşu” ile tanınmış eski MHP’liler başta olmak üzere, bu anlayıştaki kadrolar dolduruldu.’ (Birgün, 17 Kasım 2009; https://www.birgun.net/makale/baykal-ve-celiski-10447 adresinden erişiliyor.)
İlk yıllarda Kılıçdaroğlu’na da aynı eleştirileri getirdim: sosyal demokrasiden söz bile edilmiyordu. Kılıçdaroğlu partinin yönetim kadrolarını ve tabanını dönüştürmekle meşguldü ve zaman içinde özellikle Alevi ve Kürt çevreler partide kendilerine yer buldular. O doku bugün de aynen parti bünyesini meydana getiriyor. İlginç olanı bu dönemler içinde ideolojik açıdan tek bir söz edilmemesidir. Hükumet politikalarına Amerikalıların tabiriyle politicking politics yani gündelik siyaset bağlamında, taktik savaşlarıyla ‘cevap’ veriliyordu ve tabii, verilemiyordu. CHP’nin büyük hezimeti (2023 seçimleri yaşansın yaşanmasın) budur. Buna mukabil, CHP’nin bürokratik geçmişini anımsatan ve onu kendisine mahkûm eden semboller ve ikonografi sessizleştirilmişti. Atatürk elbette unutulmuyordu, kurucu liderdi ama Atatürkçülük veya Altı Ok artık CHP’nin öncelikli meselesi değildi.
2017 yılında gerçekleşen Adalet Yürüyüşü bu hamleyi bir adım öteye taşımasına taşıdı ve CHP’ye önemli bir kımıltı getirdi. Ama toplumun dinamik unsurları devrede olmadığı, ideoloji üretmediği, siyasete sınıf temelinde bakılmadığı için CHP o hamleyi daha ileri götüremedi, taşıyıcı toplum unsurlarından mahrumdu. Söz konusu hayati yetersizliğe tüzük problemleri eklenebilir, parti içi demokrasi kısıtlamaları eklenebilir, dar kadrocu yönetim anlayışı eklenebilir ama hepsi aynı şeydir: bir parti dinamik unsurlardan yoksun bırakılınca kapalı sistem sosyolojisi üretir, kendisine tutsak olur, kendi kendisini zehirler ve tükenir. CHP şimdi o tükenişi yaşıyor.
Yaşlı ve tükenmiş bir kişinin zaman zaman geçmişindeki sıfatlarını anımsayıp yüksek sesle söylemesi gibi CHP de arada bir ‘solda’ olduğunu söylüyor ama inandırıcı olamayan bu ifadelere kendisi de kulak asmıyor. Yine de siyasetin kendisine has dinamizmi son seçimlerde CHP’yi yeni bir arayışa itti: toplumdaki dinamik unsurlardan mahrum olduğunu idrak edince CHP o boşluğu Erdoğan karşıtlığında kristalize eden muhalefet odaklarıyla doldurmaya çalıştı, 6’lı Masa’yı kurdu. Hazin bir girişimdi, hüzünle sonuçlandı. O partilerin Erdoğan karşıtlığı, Türkiye’nin hayati derecede ihtiyaç duyduğu demokratik, insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğünü benimsemiş, yargı ve yürütme ilişkisini koparmış bir siyasete müdahaleden çok birbirinden farklı saiklere dayanıyordu. İYİP ise tamamen ilgisiz ve içine dönük bir gündeme sahipti, o gündemin unsurları onu sürekli bir huzursuzluk kaynağına dönüştürdü. 3 Temmuz’da zaman aşımına uğradığı için ayrıca içimizi acıtan Sivas Katliamında Belediye Başkanı olan zat CHP çevrelerinde ‘siyaset bilgesi’ kabul edildi. Öncesinde de bir Ekmelettin İhsanoğlu vakası var. Yetmedi, ikinci turda CHP olmadık bir milliyetçiliğe, kötü milliyetçiliğe (nasty nationalism) soyundu. Kürtlerle irtibat kurmaktan kaçınabildiği kadar kaçındı.
Siyasal partilerin dönüşümü görülmedik bir tutum değildir ama diğer partilerde bizdeki, bilhassa CHP’deki kadar ciddi bir sorun olarak pek belirmez. CHP’de bu sorunun bunca önem kazanmasının iki önemli nedeni var. Birincisi, CHP’nin geleneğinden türeyen ‘kurucu’ parti refleksidir.
V
Anımsarken ve yazarken dahi insanı yoran bu tarih ve biçimlendirdiği parti şimdi değişmek, değişmek ve siyaset yapmak istiyor. Nasıl olacak? ben meselesi dönüşmek bağlamında ele alayım.
Fazla uzatmadan cevaplayayım. Siyasal dönüşüm temel bir kavramdır. Bir tek partiyle ilişkilendirilemez. Toplumdaki genel siyasal yapının farklılaşmasını gözetir. Daha geniş bir ölçekte ele alındığında siyasal dönüşüm geleneksel yapıdan modern siyasal yapıya geçişi, siyasal partilerin serbestçe kurulmasını, depolitiazsyonun azaltılmasını, toplumsal politik katılımın ve bilincin yükseltilmesini, rejimin meşruiyetini ve onu sağlayacak güçlü bir yurttaşlık bilincinin hakimiyetini, aracı (intermediary) kurumların yani sivil toplum örgütlerinin serbestçe vücut bulmasını ve varlıklarını özgürce sürdürmesini, sendika gibi büyük örgütler aracılığıyla çoğulcu politikaların uygulanmasını, yerel demokrasilerin işlev kazanmasını, merkezi otoritenin güçler ayrılığı ilkesiyle zayıflamasını öngörür ve içerir.
Bu kavram, siyasal dönüşüm kavramı, ölçülen bir kavramdır. O ölçümü yapan en önemli kurumlardan biri Bertelsmann Transformation Index’dir. Siyasal dönüşümü beş maddeyle ölçüyor: devlet kurumlarının etkin işlemesi (stateness), siyasal katılım, hukukun üstünlüğü, demokratik kurumların kararlılığı/kalıcılığı (stability), demokratik ve toplumsal bütünleşme. Bu ölçüm ülkeler için. Dileyen buradaki kavramları partilere uyarlayabilir ve dönüşümün teknik yanını saptayabilir. Mesela bir partide toplumsal katılım var mı, parti mekanizmalar etkin işliyor mu, parti içi hukuk güçlü ve geçerli midir gibi.
Niceliksel veya sayısal siyaset bilimi ölçmeye dayandığı için bu tür uygulamalarda daha niteliksel, kalitatif, soyut kavramlara girmez. Onlar değerlendiren çalışmalar da var ama bir kenara bırakarak belirttiğimiz şu parametrelerin ışığında bir partinin dönüşümünü ‘ölçmek’ mümkün müdür sorusunu sorarsak cevabı şimdilik evet ve hayırdır. ‘Evet’tir; bir parti yönetimi kalkar yeni ilkelerini ortaya kor, eski uygulamayla mukayese edilir, bir tür dönüşüm sağlanmış olur. CHP için teknik planda böyle bir ihtiyaç var mı denirse cevap yerden göğe kadar uzanan bir evettir. Şu anda CHP tabanı en fazla tüzüğün anti-demokratik olduğundan yakınıyor ki, otuz yıllık kesitte sadece Altan Öymen-Tarhan Erdem döneminde bu konu ciddi şekilde ele alınmıştı. Son yapılan düzenlemelerle örgütlerin Genel Başkana bağlanması sorunun başını da sonunu da tarif ediyor.
Şimdi gelelim soru yanıtının ‘hayır’ olduğu yere ve asıl tartışmaya.
Siyasal partilerin dönüşümü görülmedik bir tutum değildir ama diğer partilerde bizdeki, bilhassa CHP’deki kadar ciddi bir sorun olarak pek belirmez. CHP’de bu sorunun bunca önem kazanmasının iki önemli nedeni var. Birincisi, CHP’nin geleneğinden türeyen ‘kurucu’ parti refleksidir. Doğrudur, modern siyaseti Türkiye’de CHP kurmuştur. Dolayısıyla CHP’nin meseleleri Türkiye’nin de meselelerine dönüşmüştür. Şimdi bir kere daha benzeri bir bilinç dışı dürtü söz konusu olmakta ve CHP farklılaşırsa bunun hemen topluma yansıyacağı, o düzeyde de bir değişmenin başlayacağı farz edilmektedir. Bir anlamda hala parti-toplum denklemi veya gidimi kurulmaktadır.
Bu denklem toplum-CHP ilişkisini veya hattını dikkate almıyor. Oysa böyle bir değerlendirme doğrudan doğruya tükenişin kabulüdür. Siyasal parti lerin özü temsil kavramıdır. Siyasal parti kavramının da, ‘demokratik merkeziyetçilik’ anlayışını geliştirerek (esasta anti-demokratik) biçimlendirdiği uygulamasının da kurucusu Lenin, partinin öncülüğünü benimsiyordu ama toplumun belli bir kesiminin temsilcisi olmayan parti düşünülemez. Ancak otoriter sistemlerdeki göstermelik partiler için geçerlidir o kural. Kısacası, partiyi kuran toplumdur, daha doğrusu belli bir sınıf, çıkar grubudur (interest group). Yoksa parti entelektüel bir örgüte, Fabian Society gibi bir kulübe dönüşür.
Belirttiğim gibi, CHP tarihinde sadece bir kere, Ecevit döneminde dönüşmüştür ve yine vurguladığım gibi toplumsal baskıların sonucunda ortaya çıkmıştır o dönüşüm. Ecevit hareketi bir elit hareketiydi. Bizzat Ecevit Türk siyasetinde İ-T üstünden gelen entelektüel-siyasetçi örneğinin son portresiydi.
VI
CHP’nin ana sorunu budur. CHP tabanı şimdi bir kere daha değişim ihtiyacını dile getiriyor. Talebin gerekçesi partinin ‘dinamik unsurlar’dan kopuk olmasıdır. Peki, nasıl yapacağız, birisi çıkacak ve partiyi o unsurlarla birleştirecek mi? O kişi nasıl çıkacak? Benim dinamik unsurlar kabulümle onun kavramı uzlaşacak mı? Bu soruları böyle uzatabiliriz ama sonuç alamayız. Sonuç şudur: bugünkü talep aslında haddinden fazla seçim kaybetmiş bir parti genel başkanının makamından ayrılmamakta direnmesi karşısında, mevcut birikimin başka lider adayları tarafından kullanılması girişimidir. Haklıdırlar, haklı oldukları için de meşrudur hamleleri. Fakat o hamlenin meşruiyeti hayati gerçeği karşılamaya yetmez. Gerçek, CHP’nin aslında seçim kaybetmediği fakat son yirmi yılda yapılan seçimlerde toplumsal tercihlerinin karşılığı olan oyu almasıdır. Her seçimde yaklaşık olarak aynı oyu alması kurduğum denklemin tutarlılığının kanıtıdır. Bununla birlikte artan seçmen sayısına rağmen oy oranının sabit kalması partinin gerilediğinin işaretidir.
Bütün düğüm bu gerçekte gizlidir. Şimdi ‘değişim’ için sesini yükseltenler de içinde bulunduğumuz dönemin geliştirdiği lider temelli, kişi odaklı, popülarite öncelikli modeli benimsiyor. Yanlış değil, iyi kanalize edilirse sonuç alabilir. Sol kültürde de bu tür girişimler etkili olmuştur. Yalnız yine bir denkleme dikkat etmek gerekir. Castro muazzam popülaritesi olan bir liderdi ama kaynağında ideolojik temelli başarıları vardı, aynı şey Atatürk için de geçerliydi. Öyle bir başarısı olmayan kişinin popülarite-karizma öncelikli modeller kurması ve başarılı olacağını düşünmesi hayaldir, çünkü karizma kavramını literatüre sokan Weber’in tanımı bütünüyle birinci modele tekabül eder. Bugün karşı karşıya bulunduğumuz durum büyük ölçüde kişiden topluma akan yönde kurgulanıyor. CHP değişimi bu yönde mi istiyor sorusunun cevabı evettir. Ama partinin dönüşümü söz konusu ise başka parametrelere bakmak gerek.
Belirttiğim gibi, CHP tarihinde sadece bir kere, Ecevit döneminde dönüşmüştür ve yine vurguladığım gibi toplumsal baskıların sonucunda ortaya çıkmıştır o dönüşüm. Ecevit hareketi bir elit hareketiydi. Bizzat Ecevit Türk siyasetinde İ-T üstünden gelen entelektüel-siyasetçi örneğinin son portresiydi. Türk siyasal modernleşmesi tamamen bu tipolojiyle başarılmıştır. Bugün CHP’de böyle bir portre bulunmuyor. CHP entelektüel birikimden kopmuş, aydınlara sırtını dönmüş, ideoloji ve politika üretmekten tamamen uzaklaşmış iki kutuplu bir partidir.
Kutupların birini parti tabanını ve örgütünü oluşturan kesimler meydana getiriyor ki, tanımladım; büyük ölçüde genel başkanın tüzük aracılığıyla pekiştirdiği kadrolar, özünde doğru, çünkü Kürtleri ve Alevileri kapsıyor ama uygulamada yanlış, çünkü pasifize olmuş kadrolarıdır bunlar. İkinci kutbu Beyaz Türkler diye özetleyebileceğimiz sosyolojiler oluşturuyor: kentli, yüksek gelir diliminde, iyi eğitimli, Batıcı bu kesim geleneksel olarak CHP’ye oy veren çevreleri meydana getiriyor. Bu realite SHP döneminden beri değişmeyen en somut olgudur ve dönemin TÜSES araştırmalarında gerçek tüm bulgularıyla gösterilmiştir. Bu kesim büyük ölçüde ulusalcı tezleri savunmakta, CHP’nin bugünkü konumuyla zıtlaşmakta, yine de partiye oy vermektedir.
Sınırlarını belirlediğim çerçeve CHP’nin tek, tekil gerçeğidir ve çok somuttur. İkinci bir CHP tanımını yapmak bugün için olanaksızdır.
Şimdi son olarak değişimin dinamiklerine değineyim.
21.Yüzyılın sol değerlerini veya sol değerlerin 21. Yüzyılda ifade ettiği anlamı ‘keşfedip’ CHP’nin ideolojik dönüşümünü sağlaması gerekir. O ideolojinin yönü soldur. Solun bugünün Türkiye’sinde yeri de parametreleri de bellidir.
VII
Birincisi, şahıs kültü, imajı, popülaritesi üstünden bir dönüşüm sağlanamaz. Türkiye’nin bugünkü sorunları ve toplumsal yapısı onu aşmıştır. Doğrudur, Erdoğan ve çevresi söz konusu doğrultuda ilerlemekte ve tamı tamına şahıs kültünü içeren bir siyasal davranışla hareket etmektedir. CHP farklıdır. CHP, bünyesine tam olarak alamasa bile, tam bir özdeşleşme sağlayamasa da Kürtlerin, Alevileri, LGBTQ’nun, kadınların, gençlerin, dar gelirlilerin temsilcisi olmaya yakın, yatkın parti olabilir. Bu grupların Türkiye’deki temsili demokratik kapasitenin genişletilmesi anlamına gelir, çünkü onların haklarını savunmak doğrudan doğruya demokrasinin genişlemesiyle mümkündür. Bugünün Türkiye’sinde sol siyasetin mevcudiyetine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Demokratik olmayan bir solun daha fazla yaşamasına olanak bulunmadığına göre bugünkü dünyada, solun getireceği tüm talepler daha geniş, zengin, kapsamlı bir demokrasi anlayışına ve uygulamasına denk gelir. Türkiye ise keskin, sert, radikal sınıf çatışmaları üstünden gelişecek bir demokrasiye değil, demokrasi üstünden gelişecek sınıfsal taleplere yatkın bir siyasal ortama sahiptir. CHP dönüşümünün ilk koşulu budur.
İkinci koşul tam da birinci koşulun bittiği yerde başlıyor: ideolojik dönüşüm. Yenilik ve yenileşme kavramını CHP son otuz yılda zaman zaman ısıtır. Bir dönemde Baykal ‘yenileşme nedir, bugün yeni olan yarın eskir’ diyordu, sonra kendisi yenilik adına o mahut Anadolu Solu ucubesini icat etti. Ama yenileşmenin ana motifi, unsuru daima, şaşmaz bir şekilde ideolojik yenileşmedir ve ona da bugünkü Türkiye’de ihtiyaç var. Büyük bir ihtiyaç var. İhtiyacın giderilmesi için zaruri olan ideolojik dönüşüm sadece CHP’nin daha sol bir kültür geliştirmesiyle olur.
Önermem sübjektif bir tercih değil, somut, dayanakları olan bir hipotezdir. Nedeni basit. CHP kendisini 2010 sonrasında yine büyük hatalar yapsa da (örneğin milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması) militer ve bürokratik elitin partisi olmaktan nispeten uzaklaştı. Beyaz Türklerin verdiği oy ise partinin öncelikli tercihi değil. Alevilerin CHP’yle dayanışması öncelikle o çevrenin hayati ihtiyacıdır. Geriye iki büyük kesim kalıyor. Tüm sekterliğine rağmen kimlik politikaları bağlamında Kürtler CHP için hayatidir. Ama bir de emekçi çevreler var. Asıl düğüm noktası emekçilerdir. Yani, Türkiye’de, tıpkı 1965’ten başlayarak Ecevit’in ‘AP’nin tabanına sıkışmış’ diye tarif ettiği emekçi kesimler.
Bugün onları sadece ‘emekçi’ diye nitelendirmek de olanaksız. 2002 öncesinden, çok öncesinden başlayarak bu çevreyi yeni sosyolojiler diye tanımladım. O kesim sayısız nedenden ötürü AKP’yle bütünleşti. Ekonomik temelli nedenlerin dışında hatta onları da içerecek biçimde AKP bir yandan insanlara yoksulluklarını unutturan sosyal ağlar inşa ederken öte yandan onların politik olarak mevcut olacakları kamu alanını genişletiyordu. Bu yüzden mesela kadınların o partiye teveccühü sabittir. Şimdi o kesimin zor da olsa sınıfsal gerçeğinin anlatılmasından hatta belletilmesinden başlayarak CHP’ye kazandırılması gerekir. Bunun yolu da CHP’nin sol bir söylemle kamu alanını genişletmesi politik alanı güçlendirmesidir.
Böyle bir hareketin ne kadar hayati olursa olsun laikçilik, Batıcılık gibi kültürel ve CHP’nin konvansiyonel değerleri üstünden sonuçlandırılması olanaksızdır. Kavramlar ne kertede önemli olursa olsun o çevrelerle bu kültürel önermeler arasında ciddi uzaklıklar var. CHP’nin bir misyonu o mesafeyi kapatmaktır ama öncelikli iş olarak değil, ancak sol temelli sınıfsal bir hareket başlatarak ve bu kavramları o girişime eklemleyerek sonuç alınabilir. CHP’nin değişim derken yaşadığı temel çelişki budur, tercüme bir tabirle söylersem arabayı atların önüne bağlamak.
Kısacası, 21. Yüzyılın sol değerlerini veya sol değerlerin 21. Yüzyılda ifade ettiği anlamı ‘keşfedip’ CHP’nin ideolojik dönüşümünü sağlaması gerekir. O ideolojinin yönü soldur. Solun bugünün Türkiye’sinde yeri de parametreleri de bellidir. CHP ancak mevcut sol siyasetle, Alevi ve Kürtlerle öncelikli ittifaklar kurarak ilerleyebilir. Bu da geriye dönüşlü (retrospektif) değil geleceğe gidimli (prospective) bir yönelim demektir.
Ya olur ya olmaz…
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024