Hilâl KAPLAN
Türkiye genelinde 66 cezaevinde 683 mahkumun sürdürdüğü açlık grevi devam ediyor.
Geç olmadan, mevcut duruma yaklaşımda, iki argümanın işlevsiz olduğunu görmekte fayda var. Birincisi, BDP'li vekilleri neden açlık grevine girmedikleri üzerinden eleştirmek çünkü bu hususta bir 'iş bölümü'ne gidildiği aşikâr. BDP'lilere düşen pay, açlık grevindekilerin durumunun siyasal alanda karşılık bulması için çabalamak ve olabildiğince 'sokağı' hareketlendirmek olarak görünüyor. Bu minvaldeki her eleştiri ('kuzu kebap yiyorlar' örneğinde olduğu gibi) tam tersi etki yaratacak ve örgüte/partiye olan bağlılığı pekiştirmekten öte katkısı olmayacaktır.
İkincisiyse, açlık grevlerini önemsizmiş gibi gösteren bir tavır almak ki bunun bir 'şov' olduğu yönündeki tahkir edici niteleme bu kapsama giriyor. İnsanların hayatlarını tehlikeye atarak yaptıkları bir 'şov'dan söz ediliyorsa eğer, ve ikna etmek istediğiniz muhatabınız açlık grevlerine önem veren bir kitleyse şayet, şov nevinden küçük düşürmeye yönelik açıklamalar ancak mevcut eyleme daha fazla meşruiyet ve kutsiyet atfetmeye yarayacaktır. Nitekim, öyle de oluyor.
Bu noktada şu sorunun hâlâ önemli olduğu kanaatindeyim: Neden şimdi? Bu ülkede Kürt olduğunu söylemenin 'mesele' yapılabildiği, bu sebepten ötürü canını gurbet ellerde teslim etmek zorunda kalan Ahmet Kaya örneğinin çok taze olduğu 2000 yılında, PKK açlık grevlerine karşı çıkan bir yerdeyken, ne oldu da bugün böyle bir eylem biçimini doğru bulur hale gelmiştir?
Kanatimce bunun iki sebebi var. Geçtiğimiz senenin bize öğrettiği bir gerçek, BDP tabanının 'devrimci halk savaşı' stratejisine itibar etmediğidir. Yani 'askerî çözüm sürecindeyiz' diyen PKK'ya beklediği sivil desteği göstermediğidir. Şimdiyse savaşkan bir strateji üzerinden ulaşılamayan halk, açlık grevi gibi sivil itaatsizlik kapsamındaki bir eylem üzerinden mobilize edilmeye çalışılmaktadır.
İkinci ve daha önemli sebebe gelince... Açlık grevini sürdürenlerin isteklerine bakıldığında, bunların hükümetin kısa vadede zaten gerçekleştireceğini vaat ettiği talepler olduğunu görüyoruz. Örneğin, anadilde savunma hakkı. Hükümet bu hakkı tanıyacağını 30 Eylül'deki kongresinde ilan etti. Bu iklime binaen, Hatip Dicle'nin 7 Ekim'de Kürtçe savunma yapmasına olanak sağlandı. Adaket Bakanlığı'nın anadilde savunmanın yasalaşması için üzerinde çalışmayı sürdürdüğü bir taslak olduğunu biliyoruz.
Anadilde kamu hizmetlerine erişimi sağlayacağını vaat eden bir hükümetin, yine bir kamu hizmeti olan eğitimin de anadilde karşılanmasını asla gerçekleştirmeyeceğini düşünmek gerçekçi değildir. Kaldı ki bu amaca ulaşmanın, ölmek-öldürmek dışındaki siyasî araçları da mevcuttur.
Öcalan'la avukat görüşmelerinin tekrar başlaması ise PKK saldırılarının 'zirve yaptığı' bir dönemde bile 'Operasyon yapma meraklısıdeğiliz. Gerekirse yarın MİT Müsteşarımı görevlendiririm'diyen bir Başbakan'ın hükümeti için çıtanın oldukça altında kalan bir taleptir. Ancak, belki dikkatinizi çekmiştir, açlık grevleri Öcalan ekseninde başladı başlayalı hükümet çevrelerinden ne Öcalan ne de müzakere sözü işitilir oldu.
Peki, özellikle müzakere ihtimaline zarar veren bu eylem neden sürdürülüyor? Çünkü bu talepler hayata geçirildiğinde, tabana 'Ak Parti yapmadı, biz bu hakları kazandık' denmek isteniyor. Gerçi Ak Parti, bu talepleri hayata geçirse bile söylenecek olan yine budur ama örgütün siyasal alanda kendini gerçekleştirme mücadelesinde böylesi bir emri vakiyi yaptırtması bile önemli bir başarı olarak kayda geçirilmişolacaktır. Beklendiği üzere Ak Parti taleplere karşılık vermediği takdirdeyse, bilek güreşinin nesnesi olarak görülen canlar üzerinden bir 'direniş efsanesi' daha oluşturulacak, siyasî çözüm ihtimali ve Öcalan'ın rolü bir başka bahara ertelenecek ve böylelikle 'moral' alanda örgüt yine kazanmış olacaktır. Biz, yitirilmesi muhtemel hayatlar için endişelenirken, arkada bu siyasî hesapların yatmadığını düşünmek sanırım naiflik olur.
Ve yapılan hesap ne olursa olsun, dileğim bir kişiye bile zarar gelmeden bu süreci atlatmak için ne yapılması gerekiyorsa yerine getirilmesidir. Ancak bildiğimiz bir diğer katı gerçek, hiçbir devletin bu şekilde bir şantaja, ne pahasına olursa olsun, boyun eğmeyeceğidir. Bu soğuk hakikati düşünürken 'Acaba 'devletçi' perspektiften mi bakıyorum?' diye kendimi sorguladım. Ancak Hollanda Yeşil-Sol Partisi'nin ve Avrupa Parlamentosu'ndaki Yeşiller Grubu'nun eski bir üyesi olan Joost Lagendijk'in Zaman'daki köşesinde yer alan sözleri bile bu tesbiti doğrular nitelikteydi:
'Beni daha da öfkelendiren, Türk hükümetinin bu türden şantaj taktikleri karşısında istese bile pes etmeyeceğini PKK liderliğinin gayet iyi bildiğinden emin olmam. Hangi hükümet olsa boyun eğmez, çünkü bir kez eğerse, gelecek hafta başka bir konuda yetkilileri köşeye sıkıştırmak için diğerleri de açlık grevine başlar. Kıssadan hisse: Bu açlık grevleri hem insanlık dışı hem de kendine zarar vermekten başka bir sonuç vermeyeceğe benziyor.'
BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın çıtayı "Biz Mehmet Öcalan'ın gitmesini değil, Abdullah Öcalan'ın gelmesini istiyoruz"a yükselttiği noktada cezaevlerinden tabutların çıkmasını kim istiyor; bir kez daha düşünmek gerekiyor. Hükümetin, mahkûmları yaşatmak noktasında çabalarını artırması çağrısına haklı olarak katılırken, o mahkûmlara "ölün" talimatı verenleri gözardı edenler "timsah gözyaşları" metaforunu daha çok hak ediyor.
Kaynak:http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HilalKaplan/aclik-grevi-hesaplari/34774
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019