Hilâl KAPLAN
Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber, pek çok özgürlüğün yanı sıra dinî özgürlükler de kısıtlandı. Çoğunluğu oluşturan Müslümanlar, bu yasak ve baskılardan büyük pay aldı.
Alimleri ve şeyhleri, bugünün deyimiyle 'kanaat önderleri' asıldı veya en iyi ihtimalle hapis/ sürgün edildi.
İnandıkları mukaddes kitap Kur'an-ı Kerim'i öğretmeleri önceleri tamamen baskı altına alınmışken, sonraları 'yaş şartı'na bağlanarak kısıtlanmaya çalışıldı.
Minarelerden okunulan ezanlarına, hangi dilde ibadet edeceklerine dahi karışıldı.
Vakıf mallarına devlet tarafından el koyuldu.
Başörtülü kadınların eğitim, çalışma ve dolayısıyla kamusal alanda var olma hakkı gasp edildi.
Müslüman temsilini herhangi bir şekilde üzerinde taşıyan (başörtüsü, gümüş yüzük, sakal, namaz kılma, içkiden uzak durma, vb.) insanlar fişlendi, dışlandı, haksız yere kariyerleri bitirildi.
Evet, bu hususların hepsinde artık iyileşmeler var. Ancak bu iyileşmelerin daha hiçbiri ortada yokken, Türkiye demokratikleşme serüveninin emekleme evresindeyken ortaya atılan bir analiz aracı var: Cami ve Kışla.
Buna göre Türkiye'de iki güç odağı vardır. Demokrasi diye yansıtılan mücadele de iki grup arasındaki iktidar çekişmesinden başka bir şey değildir. Demokrasi, son kertede bu iki filin ayakları altında ezilen çimenlerdir.
Camiyi ve kışlayı 'iki ayrı güç odağı' diye tanımlayanlar, kışlayla temsil edilenlerin gücünün silahtan, camiyle temsil edilenlerin gücünüyse halktan, yani demokratik meşruiyetin temelinden aldığını örtbas ediyorlar. Dolayısıyla ortadakinin bir iktidar çekişmesi değil, meşru olanın gayri meşru olana galebe çalması olduğunu görmezden geliyorlar.
Üstelik bu iki güç kaynağı (silah vs. halk) arasındaki fark sadece ahlâkî değildir. Aynı zamanda gücünü silahtan alanların egemenliğinin kısa, halktan alanlarınsa uzun ömürlü olma ihtimali yüksektir.
Sadece bu kadar da değil. Gücünü silahtan alanın hesap verme derdi yoktur ve zorbalaşmak zorundadır, elindeki tek güç korku ve sindirmedir. Bu yüzden derin cinayetler işlenir, önemli şahsiyetlere nokta suikastler düzenlenir, darbeler planlanır, vs.
Gücünü halktan alanınsa zorbalaşma ihtimali zayıftır, zira dönüp dolaşıp hesap vereceği mecra olan halka tabidir. Eğer derinlerle iş tutarsa, eninde sonunda ya derinlerin ya da halkın başını yiyeceğinin bilincindedir.
Cami ile kışla temsilleri, ne güç simetriğinde ne de siyasî ahlâk çerçevesinde bir veya benzer tutulamaz haldeyken, bu yanlış okuma sayesindedir ki 12 Eylül anayasını değiştirmek isteyen, eski rejime muhalefette ana muhalefet partilerinden fersah fersah ilerde olan, faşist andı kaldıran, gayrimüslimlere haklarını vermeye başlayan, barış sürecini başlatan partiyi ve kadroları her fırsatta aşağılıyorlar.
Mısır'daki darbeden bile 'demokrasi dersleri' başlıklı yazı dizileri devşiren yazarların, Ak Parti'nin 11 yıllık iktidarında yaptığı en geniş reform paketine diyebildiği ancak 'Artık yeter!' olabiliyor.
Bugün başörtülü kadınların çalışma hayatına gelen kısmî özgürlüğü bile 'Aslında bütün kadınların kafasını zorla kapatmak istiyorlar' diye yorumlayabiliyorlar. İran'daki başörtüsü yasağı kalksa ve Türkiyeli bir yazar da çıkıp 'Aslında bütün kadınların kafasını zorla açmak istiyorlar' dese, ona yapılacak 'aklıevvel' muamelesinin binde biri bu tırnak içi demokratlara yapılmıyor. Zira kerameti 'beyaz'lıklarından menkul bir prestij sermayesi üzerinde oturuyorlar.
Askerî vesayetin karşısına Müslüman vesayetini koyarken, kendi tabanının en büyük beklentisi olan kamuda başörtüsü özgürlüğünü bile kısmen kaldırabilen, bunu da toplumsal uzlaşma argümanına dayandıran bir iktidarı dayatmacılıkla suçlayabiliyorlar.
Üstelik altında nice cinayet, katliam ve darbe barındıran askerî vesayet ile 'Müslüman vesayeti' dediği ve ne olduğunu dahi açıklayamadığı meçhul kavramı eşitleyebiliyorlar. Sanırım bu hakkaniyetsizlik, bu kıyaslamayı yapan tırnak içi demokratlarının 'cami' sosyolojisinden çok 'kışla' sosyolojisine yakın olmasından ve yol yakından 'eve dönmeye' can atmalarından kaynaklanabiliyor olabilir.
Bu ülkenin dünyaya açılmasını ve demokratikleşmesini, burjuva sınıfına mensup, şaraptan iyi anlayan, klasik Batı müziğinden gayrısını dinlemeyen, en az iki yabancı dil bilen, yedi göbek Robert Kolejli kadrolar sağlamadı. Bilakis resmî ideolojiye en bağlı kesimler, onların içerisinden türedi.
Bu ülkenin dünyaya açılmasını ve demokratikleşmesini, kendileri/ eşleri başörtülü, badem bıyıklı veya sakalı, gümüş yüzük takan, ayakkabılarını evin dışında çıkaran, ayrandan iyi anlayan, alt-orta sınıftan gelen, çoğunluğu yedi göbek İmam Hatipli kadrolar sağladı, sağlayacak.
Kendi zihinlerini Kışla-Cami ikiliğine hapsedip, memleketin girdiği yeni istikameti bu türden sığ ikili karşıtlıklar üzerinden okuyanların anlayabileceği şekilde söyleyelim:
'Cami', 'kışla'yı yendiği için bugün buradayız. Kışla ve kışla zihniyetliler, Camiyi yener ise, demokrasinin d'sinden bahsedilemediği bir ülkeye mahkûm olacağız.
Aslında Gezi'den beri Ak Parti'ye alternatif bir demokrasi cephesi inşa edemeyen, bu uğurda Mustafa Kemâl'in askerleriyle bile 'laik akrabalıklara' yelken açmış olanlar da bunun gayet farkında...
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019