Hilâl KAPLAN

Dershaneden daha önemli olan...
25.11.2013
2243

 28 Şubat karanlığında, Hizmet'in dershanelerinden birisinde öğrenciydim.

Namaz kıldığımız mescitin üzerine 'mescit' bile yazılamadığı, hemen her ay asık suratlı müfettişlerin denetime geldiği, gizli saklı ve kısık sesle Hocaefendi'nin vaazlarını izleyebildiğimiz, seccade bulundurmanın bile sakıncalı olduğu, kadın öğretmenlerin başlarını açmak zorunda kaldıkları, şimdi yazarken bile içimi daraltan zamanlardı.

Bu yüzden, dershane tartışması vesilesiyle Ak Parti dönemini darbe dönemleriyle kıyaslayan ve hatta 'O günlerde daha iyi durumdaydık' demeye getiren yorumları ve gazete manşetlerini içim burkularak takip ediyorum.

Türkiye o günlerden bugüne büyük mesafeler kat etti. Hizmet Hareketi, belki kendi içerisinde bu mesafeleri bile kat kat aşan yollardan geldi.

Nitekim, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 'Onursal Başkanı' olduğu Gazeteci ve Yazarlar Vakfı'nın Başkanı Mustafa Yeşil, daha geçtiğimiz sene Neşe Düzel'e şöyle demişti:

'Türkiye'de önemli adımlar atıldı. Hizmet olarak biz de en rahat, en huzurlu hizmet ettiğimiz bir dönemi yaşadık.'

Ne var ki bugün, Başbakan Erdoğan, Hizmet temsiliyetini üzerinde taşıyan bazı yazarlarca birden 'Hizmet Hareketi'ni bitirmeye ahdetmiş bir düşman' olarak lanse ediliyor.

Ağzından çıkan 'karşı taraf da gönül diliyle konuşmalı' sözlerinin sadece 'karşı taraf' kısmı alınarak köpürtülüyor.

Müslümana yakışmayacak bir üslupla 'satılmış, yalancı, çakal' gibi ifadelerle Erdoğan'a saldıranlar 'karşı taraf' diye nitelenmişken, sanki bütün bir camia hedeflenmiş gibi tezvirat yapılıyor.

Aynı programda sarf edilen şu sözler es geçiliyor:

'Bugüne kadar beraber yürüdüğümüz, beraber birçok sorunu hallettiğimiz kardeşlerimizle böyle bir ayrılığın içerisine de düşmeyiz. Yalnız, burada fitne odakları var. Bu odaklara fırsat vermememiz gerekir. Bize düşen sadece kucaklamaktır, birleştirmektir, bütünleştirmektir. Ama bir de, sorumluluk makamında olanların özellikle bu fitne, nifak çıkarmak isteyenlere fırsat vermemesi lazım. Çünkü biz birbirimize çok lazımız (...) Biz asla böyle bir kavganın içerisinde olmadık, olmayız. Onlar hangi dille konuşuyorlar bilemem. Ama şu andaki dil maalesef gönül dili değil. Ama biz gönül diliyle konuşuyoruz. Ve gönül diliyle konuşmaya da devam edeceğiz. Bekleriz ki karşı taraf -diyeceğim artık, başka türlü konuşamam- onlar da gönül diliyle konuşmalı ve onlar da zaten bütün bu dersane denilen bu kitlenin tamamını temsil etmiyorlar.'

Aynı şekilde Hocaefendi'nin şu sözleri de es geçiliyor:

'Sizin karş?n?zdaki insanlar Nemrut de?il, Firavun de?il, Sezar de?il, ?skender de?il, Napolyon de?il, deli teke Hitler de?il... Hele ba?lar? yerde secde eden insanlarsa, onlara kar?? bize d??en ?ey hep sayg?l? olmak, hep takdir etmek, hep tebcille y?d etmek ve Cennet??l-Firdevs?e beraber girme dilek ve temennisinde bulunmakt?r...?ınızdaki insanlar Nemrut değil, Firavun değil, Sezar değil, İskender değil, Napolyon değil, deli teke Hitler değil... Hele başları yerde secde eden insanlarsa, onlara karşı bize düşen şey hep saygılı olmak, hep takdir etmek, hep tebcille yâd etmek ve Cennetü'l-Firdevs'e beraber girme dilek ve temennisinde bulunmaktır...'

Mevcut durumda, bir yanda, şimdiye kadar başardıklarıyla maddî olduğu kadar manevî kıymetini de kanıtlamış dershaneleri sözde Albert Einstein veya Michael Jackson'ın ağzından aşağılayan kendini bilmezler var,

Diğer yanda, öfkesini kendine rehber edinmiş, geçmişi bir kâlemde silmiş, Sözcü ağzıyla konuşmaktan imtina etmeden Başbakan Erdoğan'a ve hükümete hakaretler yağdıran kendini bilmezler var.

Sanki birileri hususî bu günleri bekliyormuş gibi...

7 Şubat MİT krizinden bu yana, birbirleriyle iç içe geçmiş olan Ak Parti ve Hizmet Hareketi'nin tabanını ayrıştırma çabası gözle görülür hale gelmişti. Lâkin Hizmet tabanı, ne 7 Şubat'ta ne de Gezi sürecinde 'tavan'ın verdiği tepkileri benimsemedi.

Ancak dershane tartışmasının gündeme getiriliş biçimi ve zamanlaması bu etkiyi yaratmaya daha matuftu ve nitekim öyle de oldu.

Neticede, dışarıdan soğuk kanlı analizler yazanların gördüğü tablo 'dindarların kavga ettiği'dir. Ancak ben o kadar soğukkanlı bakamıyorum çünkü kendimi de o yangının içerisinde hissediyorum.

Bundan on yıl sonra bakıldığında, dershane tartışmasının 'dershane' kısmının değil de, dindar hassasiyeti olan insanların ihtilafa düştüklerinde birbirlerine nasıl muamele ettiklerinin ve ülke geleceğini nasıl etkilediklerinin hatırlanacağına eminim.

'Mü'minler ancak kardeştir' ayeti kerimesinin hakkını vermeye çalışanlardan Allah razı olsun.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar