Hilâl KAPLAN
Son genel seçimlerde aday gösterilecek vekillerin belirlenmesinin öncesinde Müslüman kadınlardan oluşan bir grup "Başörtülü aday yoksa, oy da yok" sloganıyla bir kampanya başlattılar. Benim de sözcülerinden olduğum bu kampanyaya yönelik herkes inandığı doğrular çerçevesinde olumlu veya olumsuz görüşlerini serdettiler. Olması gereken de buydu. Fakat sadece Ali Bulaç argümanlarını paylaşmaktan çok kampanyaya katılan kadınları "derin devletin maşası" olmakla suçladı. "İyi niyetli" kadınları tenzih ettikten sonra beşinci sınıf casus romanlarından çıkmışa benzeyen "Ergenekon'un bu camia içinde rahat hareket edebilen maskeli elemanları" gibi ifadelerle kimliğini hâlen açıklamadığı bazı kadınları, dolayısıyla da kampanyayı hedefe koymuş oldu. Kampanyayı düzenleyen "Buluşan Kadınlar" grubu "Ali Bulaç'a açık davet" başlığıyla bir metin yayınladı ve kendisini "kaçak dövüşmeyi" bırakıp kimleri kast ediyorsa, suçlamalarının mesnetleriyle beraber açıklamaya davet etti. Ben de bu hususta gereken cevabı zamanında verdiğimden tekrara düşmek istemiyordum ama Bulaç, hem t24 sitesine verdiği röportajda hem de son köşe yazısında aynı suçlamayı yöneltmekte ısrar edince canhıraş çabasının bende yol açtığı soru işaretlerini paylaşmam şart oldu.
Malumunuz İngilizcede "yazar" kelimesi, "otorite" kelimesiyle aynı kökten gelir. Eli kalem tutan kişi aynı zamanda kaleminin gücüne göre belli bir otoriteye de sahip olur. Her tür otorite gibi yazarın otoritesi de denetlenmeye açık olmalıdır. Bu minvalde yazarın entelektüel tutarlılığının sorgulanması, sahip olduğu otoritenin denetime açık olmasının bir gereğidir. Bu yazıda Ak Parti'ye zarar geleceği korkusuyla kampanyamıza yönelik yapmadığı suçlama kalmayan Bulaç'ın çok değil, birkaç yıl önce "Ak Parti'ye zarar gelmesi" korkusundan ne kadar uzakta olduğunu kendinden örneklerle ortaya koyacağım. "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" diye soracağım ama merak buyurmayın, kendisini "derin devletçilik" gibi ciddi bir suçlamaya muhatap kılmayacak kadar izan sahibiyim. "Gencecik çocuklar toprağa girerken, beni bu konuyu işlemek zorunda bırakanlar utansın" diyerek başlayayım.
Bulaç, referandum sonrası dönemde demokratikleşmede gelinen aşama ortadayken "Ak Parti başörtülü vekil adayı gösterirse kapatma davası açılabilir" argümanını öne sürerek karşı çıkmıştı. Ak Parti'nin kapatılma ihtimalini bunca dert eden bir yazarın, entelektüel tutarlılık gereği 27 Nisan e-muhtırası ve 2008'de açılan kapatma davası döneminde de oldukça hassas ve net bir duruş sergilemesi beklenir, değil mi? Hâlbuki ne ilginçtir ki 27 Nisan e-muhtırasının ardından ekrana çıkan Bulaç'ın ilk sözlerinden birisi Ak Parti'ye kapatma davası açılacağı olmuştur ki nitekim yanılmamıştır ve bir yıl sonra kapatma davası açılmıştır. Feraset sahibi herkes, bu tip açıklamaların bir öngörüyü paylaşmaktan ziyade zaten "geliyorum" diyen bir davaya kamuoyunu hazırlamak ve normalleştirmek anlamına geldiğinin farkındadır sanırım. Kapatma davası öncesinde benzer "normalleştirme" açıklamalarını yapan kişilerden birisinin Sabih Kanadoğlu olması Bulaç'ın tevessül edip dile getirdiği bu "öngörü"sünün neye hizmet ettiğini anlamak için kâfidir herhalde...
Peki, 27 Nisan muhtırası sonrasında Bulaç neler yazmıştı dersiniz? Örneğin Dünya Bülteni'ndeki 12 Haziran 2007 tarihli "Bu noktaya gelişimizde kimin hatası daha büyük?" başlıklı yazısında en büyük hatanın Ak Parti'ye ait olduğuna işaret ederek ve 2006'da "Benim Cumhurbaşkanı adayım" yazısında Sami Selçuk'u önerdiğini söyleyerek şöyle devam etmiş:
"Yazık ki dediğim oldu; büyük çoğunluğu elinde bulunduran bir iktidar partisi cumhurbaşkanı seçemediği gibi, şimdi miting meydanlarında, cenaze törenlerinde yuhalanıyor (...) Bütün umudunu mağdur role bağlamış bulunuyor."
Hangi amaçla düzenlendiği bugün çok daha iyi anlaşılan cumhuriyet mitinglerine gösterdiği anlayışı kampanyamıza gösteremeyen Bulaç, muhtıra yemiş ama dimdik durmuş Ak Parti'lileri "kibirli, feraset yoksunu ve Türkiye gerçeklerine gözlerini kapamış" olarak tanımladığı bu yazısından bir ay önceyse Zaman gazetesindeki köşesinde şöyle yazmıştı:
"Tabii ki siyasete müdahale, darbe, muhtıra tasvip edilemez ama Ak Parti'nin de hatası var..." diye konuşmaya ve yazmaya başlayan herkes aslında darbelerin ve sivil siyasete müdahalelerin yanında yer almaktadır." (12 Mayıs 2007)
İki alıntıdaki cümlelerin, bir ay arayla farklı mecralarda (Dünya Bülteni ve Zaman gazetesi) ama Bulaç'ın kaleminden çıktığı düşünülürse kendisinin kimin yanında yer almış olduğunu okurun takdirine bırakıyorum. Tartışma uzarsa örnekleri çoğaltmak da mümkün. Fakat burada vahim olan 27 Nisan e-muhtırası, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve kapatma davası sırasında Ak Parti'nin yanında yer almış, sivil siyasete asker veya yargı yoluyla darbe indirilmemesi için canla başla uğraşmış kadınların nerden geldiği ve içeriği belli olmayan bir suçlama üzerinden "derin devlet"le ilişkilendirilmesi çabasıdır.
Bu husutaki ilk cevap yazım "Üstü kalsın"da Bulaç'a "Kişiye günah olarak her duyduğunu anlatması yeter" hadisi şerifini hatırlatmış ve kendisini hakkaniyete davet etmiştim. Aynı davetimi yineliyorum ve elinde "kulağına fısıldananlar" dışında herhangi bir belge, vb. varsa açıklamaya (kaynağını dilerse gizlemeye devam edebilir) çağırıyorum. Aksi takdirde herkes birbirine "sağlam kaynaklardan aldığım bilgilere göre" diyerek iftira atma özgürlüğüne sahip hale gelir ki bunun ne gazetecilik etiğiyle ne de Müslüman ahlâkıyla bağdaşır bir yanı yoktur.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Her şey güzel olur tabii!
17.06.2019 - Mazlum Başbakanım
27.05.2019 - Sağa sola T.C. yazmakla olsaydı...
6.05.2019 - Kılıçdaroğlu’na YPG için ‘terörist’ dedirttik
1.05.2019 - Havalimanı canavarı, metrobüs sapığı ve diğerleri
29.04.2019 - Papa ve 1915
24.04.2019 - Mundar seçim!
16.04.2019 - Assange’a karakol, Dündar’a saraylar
15.04.2019 - Akdeniz’den geliyorlar
12.04.2019 - Belediyelerde yeni dönem: Koalisyon yönetimi
8.02.2019
Yazarlar
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları










































































Ad Soyad Giriniz...
as
Ad Soyad Giriniz...
as