Hüseyin GÜLERCE
Önümüzdeki 17-21 Mart arasında BDP tarafından yapılacak Nevruz kutlamaları bir provokasyon endişesi doğurdu.
Önce BDP genel merkezinden bir genelge gönderildi. “Kürtlerin özgürlüğü ve statülü bir yaşama daha fazla yaklaştığı ve Öcalan’ı özgürlüğe kavuşturmanın olanaklı hale geldiği bir dönemde, 2013 Nevruz’u ‘Öcalan’a özgürlük, Kürtlere statü’ şiarı ile karşılanıp kutlanacaktır” denildi… Sonra Demirtaş, Kışanak ve Ahmet Türk’ün aynı minvaldeki çağrıları geldi. “Nevruz’u Kürtlerin geleceğinin belirleneceği ve Sayın Öcalan’ın özgürleşmesi, Kürtlerin adil eşit yaşamı için kendi statüsünü belirleyecek bir Nevruz olarak değerlendiriyoruz.” dediler…
Sürece destek veren büyük çoğunluk, çözümü hiç böyle anlamıyor. Çözüm sürecini, makul çoğunluk, silahların bırakılması, sınır dışına çıkma ve içeride siyaset yapma yolunun demokratik sivil bir anayasa ile açılması olarak anlıyor. Nitekim Sayın Başbakan da Siirt’te yaptığı konuşmada, “Silahları ayaklarınızın altına alacak, çözümü siyasette arayacaksınız.” diye bir daha hatırlatma yaptı.
BDP’nin yaklaşımı, yani çözüm sürecini Öcalan’ın salıverilmesine indirgeme, beklenen barış dilinin ruhuna da aykırı. Ve süreçle ilgili endişeleri, kuşkuları besleyecektir. BDP, bu yaklaşımla, tabanına moral verme, tabandakileri sakinleştirme, ikna etme gayesi güdüyor olabilir. Fakat başta Sayın Başbakan’ı, hükümeti, tam da muhalefetin suçlamalarına malzeme olacak şekilde böylesine hoyratça zorda bırakmaya çalışmak sürece hiçbir fayda sağlamaz. “Öcalan’a özgürlük” şartı, daha yolun başında “biz çözümden vazgeçtik” demenin başka bir yolu mudur? Yeni sivil demokrat bir anayasa ile eşit yurttaşlık üzerinde mutabakat sağlamaya çalışırken, “Kürtlere statü” çağrısı ile “iktidarı paylaşma” talebinde bulunmanın samimi bir izahı var mı? Bir yandan “birlikte yaşamayı istiyoruz” denirken, diğer yandan gözümüzün içine baka baka hassasiyetimizin sinir uçlarına basılacak. Bu kabul edilebilir mi?
Çözüm sürecine her şeye rağmen destek veren, vermek isteyen insanların Nevruz’da yapılacak tahrikler karşısında tavrı ne olmalıdır? Baştan beri söylenen, bu sürecin gerçekten sabırları zorlayacağı, çok sıkıntılı bir süreç olacağıdır. Yüreğimize taş basalım demiştik. O zaman bunun yolu, Öcalan, BDP yöneticileri ve Kandil’den gelen lafları, açıklamaları duymazdan gelip, somut adımlara bakmaktır. Mesela kaçırılan kamu görevlilerinin bugün bırakılacağı söylendi. Siz bu yazıyı okurken verilen söz tutulursa, çözüm adına bunu önemsemeliyiz. Nevruz’da yine ileri geri laflar edilse de, Öcalan’ın bir manifestosu -o da ne demekse- yayınlansa da bunu da duymazdan gelip, -eğer yapılacaksa- silahların bırakılması çağrısını önemsemeliyiz. Kısacası, lafların tesirine kapılmak yerine, atılan somut adımları önemsemeli ve barış gelene kadar sürece desteğimizi devam ettirmeliyiz.
Bu duruş, bu tavır taviz anlamına gelmiyor. Çünkü barışın neticesi çok önemli. Türkiye, ayağındaki prangayı çözecek. Barışla gelecek istikrar halkımızın fakirlikten, cehaletten kurtulma, huzuru, refahı yakalaması adına çok değerli. Evet, muhalefetin iki partisinin ve belli medyanın, süreci baltalamaya çalışması halkımızın bir bölümünün kafasını gerçekten karıştırıyor. Yapılanlar eleştiri değil, hakaret ve suçlamadır. Bizim bir talihsizliğimiz de budur. Başka ülkeler benzer problemlerini çözerken arkalarında muhalefetin ve medyanın desteği vardı. Bizde bırakın desteği, acımasız bir köstekleme var...
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- 6 maddede İstanbul seçimi
9.05.2019 - Bahçeli, neden açıklama ihtiyacı duydu?
2.05.2019 - Aklımda İstanbul, ufkumda büyük düzlük…
18.04.2019 - İmamoğlu-medya patronları…
11.04.2019 - Bir kalkışmanın daha taşları döşeniyor
4.02.2019 - Sandığa gidişimizden korkuyorlar…
28.03.2019 - Yavaş yavaş gidiyor…
14.03.2019 - Akşener’in çamuru Erdoğan’a yapışmaz
9.02.2019 - Trenden inenlerle yeni parti mi?
9.02.2019 - Ya oğlu babasını savunuyorsa
1.02.2019
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları







































rukiye altundağ
merabalar , öncelikle yazdıklarınıza katıldığımı belirtmek isterim.Ben bir kürt olarak ne pkk nın bir çözümü olduğuna ne de türk tarafının çözüme yönelik adımlar attığına inanıyorum. sadece bir düello var ortada bir tane sen sık, bir tane de ben sıkayım... bir kısır döngü şeklinde devam edip gidiyor. ölen Türk askeri olsun ya da gerilla olsun ne ferk eder. sonuç itibariyle canlar kaybediyoruz ve bu zihniyet değişmediği sürece de kaybetmeye devam edeceğiz gibi görünüyor.
Baris Seven
Tayiz bey, yazınızın sonunda AKP-Erdoğana bel bağlayıp PKKye kendince bir gol atacağınızı zaten biliyoruz. Dolayısıyla bu kadar demagoji yapmanıza gerek yok. PKKyi bilirsin, nede olsa bir ara onlara katılmış, cezaevinde kalmışsın. Mazlum Doğanın Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür sözlerini hatırlatmaya gerek varmı acaba??? Yoksa Atatürkün sözlerini mi hatırlatalım?.. PKKyi, dolayısıyla Kürtlerin taleplerini yok etmekle bu iş hal olsaydı 88 yıldır hal olurdu. yapılan odur zaten.