İbrahim Karagül
İdlib Doğu Akdeniz’dir. İdlib Suriye savaşının tamamıdır. İdlib’deki kriz, sadece bir ya da birkaç örgüt meselesi değildir. Yedi bin kilometrekare alan üzerinde kimin nasıl hâkimiyet kuracağıyla ya da Şam rejiminin hâkimiyet sağlamasıyla sınırlı bir şey değildir.
Hemen bütün ülkeler, Suriye meselesinde zıt kutupta olan ülkeler bu küçücük bölgeye müdahale etmeye çalışıyorsa, bu müdahale üzerinden hesap yapıyorsa, bu müdahaleye umut bağlamışsa, mesele çok daha derin, hesap çok daha karışıktır.
Rusya ile İran’ın, ABD ile Fransa’nın aynı noktada buluşması, hepsinin “orada örgüt var” söylemine sığınması, hepsinin bir şekilde Suriye’ye saldırı için fırsat kollaması, son derece düşündürücüdür. “Şam rejimi kimyasal silah kullanırsa müdahale ederiz” diyen ABD ile, “İdlib’de el Nusra var” diyenler aynı zayıf argümanlar arkasına sığınmaktadır.
ABD-PKK işgali Suriye’yi bölüyor, ona neden ses çıkarmıyorsunuz?
Birçok ülkenin, özellikle Rusya ve İran’ın, Suriye’nin büyük bölümünü elinde tutan, bir terör örgütüyle işgal eden, olağanüstü silah yığınağı yapan ABD’ye ses çıkarmaması, bu işgale karşı tek cümle kullanmaması, tam anlamıyla harita değiştiren terör koridoruna itiraz etmemesi son derece şaşırtıcıdır.
İdlib Suriye’nin de, ülke topraklarının yüzde otuzunu oluşturan ABD-PKK işgal bölgeleri hangi ülkenin? Suriye’nin bütünlüğünü bundan daha fazla tehdit eden hangi gerçek var? Ülkenin kuzeyi tam anlamıyla işgal altındayken, üstelik ABD ve PKK bir daha ayrılmayacak şekilde o bölgeye yerleşirken İdlib, Suriye için çözüm inisiyatifi geliştiren üç ülkenin onayıyla denetim altında tutuluyor.
Bu ülkelere, “Suriye’nin bütünlüğünü İdlib’in şu anki durumu mu bozuyor” diye sormak lazımdır. Üstelik İdlib, Türkiye-Rusya-İran arasında yapılan bir anlaşma gereği güven altına alınmış, çatışmaların dışında tutulmuş, bir sığınağa dönüştürülmüşken bütün bunların sıfırlanması hem üç ülkenin hem de Suriye’nin zararına olacağı aşikârdır.
Rusya, Türkiye’nin güvenini zedeledi..
Rusya’nın bugünkü Tahran Zirvesi öncesi saldırı başlatması Türkiye’yi rahatsız etmiştir. Astana ile başlatılan, Suriye için yegâne çözüm umudu olan süreci zedelemiş, güven sarsılmasına yol açmıştır. Türkiye’nin; “örgütlerin başka yollarla etkisiz hale getirilmesine, başka bir çözüm bulunmasına” yönelik girişimleri karşılık bulmamış, askeri seçenek özellikle öne alınmıştır. Astana sürecinde, Türkiye ile Rusya arasındaki güven, belki de ilk kez böyle yara almıştır.
Zirve öncesi başlatılan saldırılar; “Türkiye’nin hassasiyetlerinin Rusya tarafından yeterince gözetilmeyeceğine dair ciddi şüphe” uyanmasına yol açtı. Bu güven zedelenmesinin bir an önce aşılması, Moskova ve Tahran’ın Türkiye ile ortak inisiyatifi güçlü tutmaya dönük adımlar atması, bu çerçevede Ankara’nın hassasiyetlerini göz ardı etmemesi çok önemlidir.
Astana yara alırsa her şey biter. İnsani felâketin önüne geçilmeli.
Çünkü Astana süreci yara alırsa, Suriye’de her şey yeniden başlayabilir. ABD tarafı, Suriye savaşında gelinen bütün aşamaları sıfırlayacak yeni bir süreç başlatmak için zemin kazanacaktır. Zaten bu yönde genel bir kabul, bir hazırlık dikkat çekmektedir.
Hava müdahaleleri sonrasında, Şam rejiminin kara güçleriyle bu bölgeye girmesi, insani bir felâkete yol açacak, Türkiye ve Avrupa’ya ciddi göç dalgası başlayacak, Halep’te olduğu gibi insani bir kıyım yaşanacaktır. Ancak ABD’nin, Rusya’nın, İran’ın insani felâkete pek de aldırdıkları söylenemez. Sadece Türkiye, Suriye halkını sahiplenmeyi, savunmayı bütün hesapların üstünde tutmakta, Almanya da ABD açısından göç dalgası oluşmaması için çalışmaktadır. Bu muhtemel felâket önlenmelidir.
Türkiye’nin gözlem noktaları tehdit altında, sert karşılık verilecektir
Bugünkü Tahran Zirvesi’nde üç lider, İdlib meselesini kesinlikle çözüme kavuşturmalı, askeri müdahale dışında çözüm yolu mutlaka bulmalıdır. Aksi takdirde sadece İdlib değil, Suriye’de başka yerlere müdahalelerin de önü açılacak, yeni tür bir Suriye savaşına zemin hazırlanacaktır.
Türkiye’nin İdlib’deki gözlem noktaları tehdit altındadır. Şam yönetiminden ya da onlarla beraber hareket eden PKK ve diğer örgütlerden bu noktalara olası bir saldırı, bir provokasyon Türkiye için olağanüstü sert bir tepkiyle karşılanacaktır, karşılanmalıdır da. Rusya ve İran’ın, Türkiye’nin bu anlamda zora girmemesi için büyük bir gayret göstermeleri gerekmektedir.
İdlib’e askeri müdahale, ülkenin parçalanmasını isteyenler için fırsat oluşturacaktır. Özellikle ABD için, “Terör Koridoru”nu tam anlamıyla bitirmek, PKK’yı sağlama almak için dikkatlerin başka çatışma bölgelerine çekilmesi anlamına gelecektir. Dolayısıyla müdahale ABD ve PKK’ya zaman kazandıracaktır.
Terör Koridoru’nun Batı kapısı: Türkiye için çok büyük tehdit..
İdlib’de mesele, orada bulunan örgütler değildir. Mesele Doğu Akdeniz’dir. Bugünlerde olağanüstü askeri hareketliliğe sahne olan, birçok ülke donanmasının yığınak yaptığı, Rusya ve Türkiye’nin tatbikatlar yaptığı, trilyon dolarlık doğalgaz paylaşımının söz konusu olduğu Doğu Akdeniz için İdlib’in durumu hayatidir.
Bölgenin kimlerin denetiminde olacağı çok önemlidir. Terör Koridoru’nun Batı kapısında bulunan bölgenin, İran sınırından Akdeniz’e kadar garnizon oluşturmaya çalışan, Kuzey Irak’ı Akdeniz’e bağlamaya çalışan ABD ve müttefikleri için hayatidir. Türkiye açısından bir koruma kalkanıdır. Eğer İdlib bir çatışma alanı olursa Türkiye için Afrin tehlikeye girecektir. Afrin tehlikeye girdiğinde Hatay tehlikeye girecektir. Hatay tehlikeye girdiğinde bütün Doğu Akdeniz’deki varlığımız tehlikeye girecektir.
Erdoğan, Putin ve Ruhani: Bu masadan çözüm çıkar
Her ne olursa olsun, İdlib meselesi çatışmasız, müdahalesiz halledilmek zorundadır. Tahran Zirvesi bir umuttur. Türkiye, Rusya, İran inisiyatifi Suriye için tek umuttur. Astana inisiyatifi asla yara almamalı, Suriye için umut olmaya devam etmelidir.
Üç ülke, Suriye’ye yönelik yeni müdahalelerin önünü açacak bir boşluk bırakmamalıdır. Erdoğan, Putin ve Ruhani’nin bir çözümde uzlaşacağına, Suriye’nin bütünlüğüne yönelik adımları daha da güçlendireceğine dair güçlü bir beklenti vardır.
Suriye meselesinde çözüm hep liderlerin masasından çıkmıştır ve yine öyle olacaktır.
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2021
26.07.2021
28.06.2021
17.06.2021
14.06.2021
10.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
20.05.2021
17.05.2021