Markar ESAYAN

Alfa erkeği ve biz
21.10.2012
4367

 Ben kadını bol bir evde büyüdüm.

Annem dışında beş tane harika kız kardeşim var. Biri benden küçük diğerleri ise büyük. Karakterli kadınlardan bahsediyorum. Erkek olmanın bizim toplumdaki “ayrıcalıklı” konforunu babamın bütün çabasına rağmen bana yaşatmadılar sağ olsunlar. Zaten toplumdaki bu erkek egemen kast sisteminin “avantajlarını” o yaşlarda bilemeyeceğimden benim için bu “yoksunluk” yıkıcı olmadı. Bilmediğiniz bir ayrıcalığı da yitirmiş olmuyorsunuz nitekim. Böylelikle en azından ergenliğe kadar önce erkek değil, önce insan (adayı) olarak gelebildim. Babamın “Aslan oğlum benim” dediği, kayırmaya çalıştığı çok oluyordu ama, bunun icraatta “canım kızım” ile karşılığı birbirine uzak değildi çok. Babamın erkek çocuk sevdasının bu şekilde dengelenmiş olması büyük bir şans. Kendimi kadını bol bir evde ve çevrede büyümüş olmaktan ötürü hep iyi hissettim. Böylelikle koyu ataerkil bir toplumda küçük vahamızda normal bir çocukluğum oldu, en azından toplum beni işgal edene kadar. Tabii bu hikâyeyi bir de kız kardeşlerimden dinlemek lazım, onu da şerh olarak buraya düşüyorum.

Kadınların bu ülkede çok sorunları var. Şiddet, aşağılanma ve tehdit altında yaşıyorlar. Bu duruma “ama”lı cümle kuracak hâlim yok. Bir erkek olarak önce insan olmaya ve payıma düşen erkek sorumluluğunu reddetmemeye çalışıyorum. Bunun da övülecek bir yanı yok. Çünkü bu şiddetin bir ekonomisi var. Öldürülen, başörtüsü veya şu bu yüzünden çalışamayan, kadın olduğu için işinde erkeklere geçilen her kadının varlığı, erkeğe giden bir haklar havuzuna akıyor. O havuzdan da tüm erkekler olarak yararlanıyoruz. Yararlandıkça meşrulaştırıyor ve normalleştiriyoruz. Suç ortaklığını reddetmek suça daha fazla ortak olmak demek.

Ancak erkeklerin durumunun da çok sefil olduğunu hatırlatmama izin verin. Toplumun erkeğe verdiği ayrıcalığın öyle okkalı bir karşılığı ve bedeli var ki! Hani kaşıkla verip kepçeyle almak gibi. Aslında koca bir yanılsama bu iktidar oyunu. Erkeğin üzerindeki iktidar kullanma baskısının, Dr. Faust’un Mefistofeles’le yaptığı zehirli anlaşmadan farkı yok. İktidar ve kadına tahakküm etme karşılığında aldığınız şey, kendinden şüphe eden, iç huzurunu iğdiş etmiş, sevmeyi ve sevilmeyi bilemeyen, kadınla ortak sevgi ilişkisi kuramayan bir yetersizlik duygusundan başka bir şey değil. Tahakkümle “satın aldığınız şey”, aslında bir zombi, yaşayan bir kadın değil.

Eşit olmayan bir ilişki biçiminden, ancak eşit insanlar arasında yaşanabilecek türden duygular ve mutluluklar bekliyoruz. Kadın bunu istese de veremez erkeğe. Topu olmayan bir futbol maçı gibi, oyunun ana ögesi eksik. Sevgi ve huzur eşitlikte zuhur eden hâller. Tahakküm ilişkisinden sevgi çıkamaz, kadının ve erkeğin canı çıkar, o kadar.

Şimdi kadınlar yavaş yavaş özgürleşiyor. Böyle bir ilişki (çelişki) yerine yalnız yaşamayı tercih ediyorlar. Tecavüz- taciz- sömürü evliliklerinden kurtuluyorlar. Buna koşut olarak toplumda erkek şiddeti artıyor. İlişkideki erkek rolü sarsılıyor çünkü. Buna erkek hazır değil. Mefistofeles’in sözünde durmadığını fark ediyor küçük Faustlar. Kadını öğüterek çalışan kıyma makinelerine gün gün daha az kadın bedeni taşınıyor. Bu, paradoksal olarak cinayetleri, erkek şiddetini arttıran öfkeyi besliyor. Avantajlarını yitiren ama cinayet işleyemeyen erkeklerin yeni taktikler edindiğini fark ettim. Mesela artık kendilerinden çok daha küçük kadınlarla ilişki kurmaya çalışıyorlar. Bu sadece erkek açgözlülüğü değil. Toplumun verdiği taciz yetkisinden boşalan yere artık yaşı, tecrübeyi koyuyorlar. Öyle ki, kadını domine edebilsinler, kadın ona tabi olmaya devam etsin, yetersizlik duygusu ile yüzleşmesinler. Başka türlüsünü, o başka türlüsünün ne kadar daha keyifli ve helal olduğunu bilmiyorlar çünkü. Hep mutsuz olacaklar.

Kadınların çoğu da toplumsal cinsiyet gender olarak aslında kadın değiller. Tansu Çiller Sendromu; kadın görünümlü erkekler, hanımağalar vs. Toplumun muteber bulduğu iki kadın tipi var çünkü: “Erkeğine” itaat edenler ve erkek dünyasında erkekleşerek varolabilenler. Yani iki türlü de kadınlıktan çıkmak zorunda olan ara formlar; tıpkı otorite baskısı altında cinsiyetlerini kaybeden, alfa erkeğinin haremine giren “erkekler” gibi.

Aslında, tahakküm kadını da erkeği de cinsiyetsizleştiriyor. Ataerkil ve otoriter rejimler, asla kadınların kadın, erkeklerin de erkek kalmasına müsaade edemez. Biz çiftleşme ve üremenin kadın ve erkek olmaya yettiğini düşünüyoruz. Aynı eve tıkılmanın da yuva kurmak olduğunu. Bir kaybet-kaybet oyunu bu. Oysa bizim saydıklarımız bizim değil, alfa erkeğinin. Alfa erkeği de bir kişi değil, bir sistem, hepimizi haremine kapatmış ataerkil ve otoriter düzen.

Bireyin mutsuzluğundan siyasetin başarısızlığına kadar, bugün Türkiye’nin en büyük temel sorunlarından biri bu. Erkeklerin erkek, kadınların kadın, insanların da eşit olamaması.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar