Markar ESAYAN

Clooney’i ihbar ediyorum
1.11.2012
4665

 Geçenlerde önce asparagas olduğunu düşünüp inanmadığım haberde, Trabzon Sümela Manastırı’ndaki aziz fresklerinden birisinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e çok benzediği için inceleme başlatıldığı yazıyordu. Duyarlı bir karı koca, aziz freskinin Abdullah Gül’e çok benzemesini kuşkulu bularak Köşk’e mektup yazmıştı. Hadi onlar yazmıştı, Köşk Genel Sekreterliği de inceleme talimatı vermişti. Bu kısmı, böyleydi. Ben şu iş ne oldu bakalım derken Radikal bizden hızlı davranmış, haberini yapmış: Dünkü sayısında incelemenin tamamlandığı, 9 ile 17. yüzyıl arasında yapılan fresklere hiçbir müdahale olmadığı sonucuna varıldığı yazıyordu. Raporda durumun “Algı yanılması”ndan kaynaklandığı da belirtildi.

Bir diğer olay ise sanal dünyadan... Malum hükümetin “Ne yapmalıyız ki, üzerimizde oluşan otoriterlik algısı şöyle iyice bir pekişsin, bindiğimiz dalı yavaş kesiyoruz, bu hızla ülke 2014’e kadar karışmayabilir” temasıyla icat ettiği 29 Ekim yürüyüş yasağı ile ilgili... Facebook’ta ben de görmüş ve aynı fresk olayında olduğu gibi “Yok canım bu kadarı da olmaz” demiştim. İlkinde yanıldım ama ikincisinde haklı çıktım. Bir çevik kuvvet polisi, elinde Türk bayrağı olan dört beş yaşındaki bir oğlan çocuğunu kovalıyor. Aralarında birkaç adım var. Polisin elinde cop da var.

Meğer bir fotomontaj hilesiymiş. Habertürk de bunu Face-Paragas diye haber yaptı. İki gazeteye de tebrikler. Çocuk İspanya’da ünlü San Fermin boğa güreşi festivalinde koşuyor aslında. O çocuğu alıp polisin kovaladığı siyah bereli göstericinin yerine monte etmişler. Tabii polis bereliyi niye kovalıyor, o da ayrı mesele. Ama kimse bacak kadar çocuğu kovalayan bir polis fotoğrafının AK Parti’nin imajına yönelik amaçlanan kışkırtıcılığın başarısını inkâr edemez. İki zihniyet arasındaki uyum ne kadar mükemmel değil mi?

Devam edelim mi, biraz daha ciddi konularla...

Kaç gündür gazetelerin çoğunda açlık grevine katılanlar arasında 182, sonra 300 kişinin grevi bıraktığı haberleri yapılıyor. Bu haberler, tabii ki propagandif bir anlayışla sunuluyor. Yani kandırılmış insanlar açlık grevleri yapmaktan kendilerini güdenlerin kötü niyetini anladıkları için olsa gerek vazgeçtiği teması ile veriliyor. Sonra BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bu kişilerin dayanışma için süreli açlık grevi yapanlar olduğunu açıklıyor. Yani basın bile bile bu haberi çarpıtıyor.

Devam edelim mi?

Aynı kişi, yani Selahattin Demirtaş, evvelki gün bölgede Hayatı Durdurma eylemleri için Diyarbakır’da grup toplar ve orada konuşurken, açlık grevcilerinin taleplerinden birinde aniden “zam” yapıveriyor. Diyor ki “Talebimiz Mehmet Öcalan’ın Abdullah Öcalan’a gitmesi değildir. Öcalan buraya gelsin”. Hani peçeteye istek parçası yazıp soliste gönderir gibi, “Pascal bizi diskoya götür” der gibi, o kadar lakayt, o kadar sorumsuz. Yani BDP’nin en etkili siyasi figürü olarak, “Yedi yüz kişi ölüme yattı, gölge etmeyin” diyor. Bu sorumsuz açıklamanın başka türlü bir izahı olabilir mi? Bu insanlar kritik eşiği geçti. Sorunun birkaç günde çözülmesi lazım. Öcalan’ın İmralı’dan çıkması, bir sürecin sonunda belki olabilecek bir şey. Bu açıklamadan sonra, BDP’nin bu insanların hayatı ile ilgili endişe beslediğine kim inanabilir?

Devam edelim mi?

Kadınlar Tenis Turnuvası’nda final maçında yaşanan rezalet... Gerçekten üzücü. Fatma Şahin, Binali Yıldırım ve Kadir Topbaş’ın bir kısım seyirci tarafından yuhalanması olayına Başbakan Erdoğan’ın verdiği tepki, yaptığı yorum ise şu: Terörist holiganlar...

Ben akıl sağlığımdan endişe etmeye başladım. Bu denli algı-akıl tutulması ve samimiyetsizlik birarada olamazmış gibi geliyor bana. Umarım sorun bendedir. Ama ya değilse?

Diyorum ki, Sağlık Bakanlığı, hepimiz dâhil minimum altı aylık bir depresyon tedavisi kampanyası başlatsa, 75 milyon vatandaşa bedava antidepresan dağıtsa; çok ciddiyim. TBMM’de tüm milletvekilleri resmî bir törenle ilk dozu alsalar ve halkı da almaya teşvik etseler. Televizyonlarda bilgilendirici kamu spotları dönse. O arada da yeni bir ülke kursak.

Benim aklıma başka çare gelmiyor.

Şu kısa yazıya sığdıramadığım o kadar inanılmaz olayla iç içe yaşıyoruz ki, Türkiye sürreal bir ülke olmuş. Anıtkabir’e kağnı yürütenler, hangi akla hizmet bunlara engel olan bir hükümet, askerleri darbe yapmadığı için azarlayan CHP il başkanları, azize bakıp cumhurbaşkanı gören duyarlı vatandaşlar, bu arada akmaya devam eden oluk oluk kan, 700 insanın canını umursamayan bir siyaset hurdalığı...

89 yıl ve bunca bedelden sonra bu tablo için ne söylenebilir? “Ben size cumhuriyet ilan edemezsin demedim, ben size barış ve refah içinde yaşayan uygar bir devlet olamazsın dedim” mi?

Benim de dengem bozuluyor. Mesela şu George Clooney’e taktım son son. Cumhurbaşkanı Sayın Gül’e çok benziyor. Altında nasıl bir kumpas, nasıl bir İngiliz oyunu var bilemem. Ama illa ki vardır. Arada ihtiyacımız olan sağduyulu sözleri sarf eden tek devlet adamımız Sayın Gül’e bir fenalık gelsin istemem. Duyarlı bir vatandaş sorumluluğuyla buradan ihbar ediyorum.

Genel Sekreterlik göreve!


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar