Markar ESAYAN

Sevag, adalet ve Türkiye için
28.03.2013
3227

 Sevag, doğumunu bildiğim dünyalar tatlısı bir yakınımdı. Uzun yıllar altlı üstlü komşuluk yaptık Balıkçı ailesiyle. Sevag gözümüzün önünde serpilip büyüdü. Bu sözleri, onu bir cinayete kurban verdiğimiz için sarf etmiyorum. Sevag gerçekten çok iyi bir gençti. Balıkçı ailesi, sağlam değerler ve iyi bir ailenin tüm nimetleriyle üzerine titreyerek büyüttü Sevag’ı. Buna yakından şahit olmak, Sevag’ı bu kadar yakından tanımak, bu cinayet karşısındaki dehşetimizi ister istemez arttırıyor.

Ama bu cinayet davasının 12 bölümlük meddahlıkla temize çıkarılmasına karşı çıkmak için ne Ermeni olmak, ne de Sevag’ı tanımak gerekiyor. 2011 yılında bu ülkede yaşanan ırkçı bir cinayetin adalet getirmesi beklenen davası, çelişkili komutan raporları, yine sanık Kıvanç Ağaoğlu’nun ve baskı altında ifade veren tanıkların çelişkili ifadeleriyle “Bilinçli taksirle adam öldürme” utancına kadar ulaştı. Mahkeme müdahil avukatların soruşturmanın genişletilmesi talebini de reddederek, “Sevag’ın Ermeni olduğu için Paskalya gününe denk gelen 24 Nisan tarihinde öldürüldüğü” şüphesini aydınlatmaktan imtina etti. Belli ki ülkemiz hâlâ bu gerçekle yüzleşmeye hazır değildi. Hazır olamadığı için de, hepimiz hâlâ bir saatli bombanın üzerinde oturuyoruz.

Ancak Türkiye mahkemede sergilenen bu zihniyetten ibaret değil. Dink Davası da yargı safahatında örtbas edildi ama, toplum vicdanında mahkûm oldu. Sevag’ın davası da gerçek ortaya çıkana kadar kapanmayacak. Bu tüm faili meşhurlar için geçerli. Sevag’ın Ermeni olması, cinayetin hikâyesinde merkezî bir rol oynuyor; ama hak ve adalet arayışlarımızda ırkların, dinlerin ve cinsiyetlerin hiçbir önemi yok. Umudum ise, bu bilincin Türkiye halkları arasında gittikçe kökleşiyor olmasından kaynaklanıyor.

Şimdi ise olayı çok dahi iyi anlatan Sevag’ın annesi Sayın Ani Balıkçı’nın mahkeme heyetine gönderdiği mektuba yer vermek istiyorum.


Sayın Hâkim ve Savcılar,


İki yıldır, öldürülen oğlumun peşi sıra size güvenerek, gerçekleri göreceğiniz ümidiyle burada hazır bulunduk. Gidiş gelişlerimizde yolu ve coğrafyanın doğusunu sorun etmedik. Çünkü insan canının parçasının ölüm haberini aldığı ilk anda kilitleniyor. Bu yollar her defasında altımızdan akıp gitti ama bizim için zaman, oğlumuzun ölüm haberini aldığımızda donmuştu zaten.


Cinayetin kimin tarafından işlendiğini biliyor olmakla birlikte, “Neden” sorusunun cevabını bulacağımızı umut ettik. Maalesef bizi tatmin edecek bir yanıt verilmedi. Şayet verilseydi, bu toplumda bir Ermeni olarak değil toplumun geniş kesimine ait bir birey olarak hissedecektik. Aslında bize deniyor ki; sizin oğlunuz 24 Nisan’da, hem Paskalya Bayramı olan, hem de Soykırım anma gününde öldürüldü ama haşa, Ermeni olduğu için öldürülmedi. Keşke bu ülkede buna inanabileceğimiz bir zemin olsa. Keşke bu ülkede sırf Ermeni olduğu için birilerini öldürüp ‘kahraman’ olacağını zanneden zihniyet son bulsa. Bizim çocuklarımız da askere kimliğinden dolayı ezilme, aşağılanma, ötekileştirme, fişlenme tedirginliği olmadan gidebilse.


Bu sürede canımın parçası oğlumun yaşam hakkını elinden alan şahısla aynı havayı soluduk. Kâh o tetiği çeken elleri gözümüze takıldı, kâh salon dışında gayet mutlu gülen yüzü bizi oldukça rahatsız etmesine rağmen soğukkanlılığımızı elden bırakmamaya çalışarak duruşmaları takip ettik. Eğer baba, amca veya dayı iseniz biraz empati yapmanız, bizi anlamanıza yardımcı olacaktı sanırım.


Bir insan suçsuzsa, kazara bir insanın canına kıydıysa neden şahitleri etki altına alır ki? Etki altında olmadan verilen ilk ifadeler neden göz ardı edilir? Bu cinayeti ‘kaza’ olarak nitelendirip, “görevimiz bitti” diyebilir misiniz? Bunları anlamakta zorlanıyoruz.


Neticede anladığım asıl suçlu oğlum; o tüfeğin önünde neden durmuş ki? Durursan, o gün de tesadüf ise, bu cinayetin adına da ister ‘kaza’, ister ‘ecel’, ister ‘kader’ der geçeriz.


Bizi, ‘vatanımızı’, uluslararası platformlarda zorda bırakacak kararlara imza atabilecek organizasyonlara başvurmak zorunda bırakanlar utansın diyerek soruyorum:


Bu ülkede; emeğiyle, sanatıyla, sevgisiyle yaşayan, burada doğup büyüyen bizler mi daha çok vatanseveriz, yoksa bu ülkeyi başka ülkelere rezil eden mi?


Kamuoyu bunu her 24 Nisan’da, bir buçuk milyon artı ikinci kişiyi Kıvanç Ağaoğlu’nun öldürdüğünü bizzat kendisine ve onun gibi düşünenlere hatırlatacaktır.


Sayenizde Sevag birdi, bin oldu.


Beş gün sonra doğum günü olan oğluma hediyesini götürürken, sizin ‘hediye’nizden de bahsetmekten çekinmeyeceğime emin olabilirsiniz.


Bu karardan sonra sizlerle ilgili tek dileğim; çocuklarınıza sarılırken Sevag’ın, annenize sarılırken benim gözlerim aklınızdan çıkmasın.


Sevag, tel örgülerden hâlâ şaşkın; “Abi neden?” diyerek bize bakmaya devam edecek.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar