Markar ESAYAN

Erdoğan nasıl 'diktatör' oldu
1.01.2014
2610

 11 yıldır yaptığım AK Parti analizlerinin çoğunda benzer bir iddiada bulunuyorum. AK Parti hükümeti sürekli savunma halinde bir harekettir. AK Parti hükümeti reformcu olduğu müddetçe, 80 yıllık klasik İttihatçı bürokrasi geleneği ve referandum sonrası modifikasyon ile buna eklemlenen Neo-İttihatçı güç merkezleri ile sorun yaşayacaktır. Bu sorun, iki türlü 'çözülebilir'; Erdoğan'ın yeni vesayeti kabul etmesi ve ehlileştirilmesi, bu olmaz ise hal edilmesi ile.

Peki, AK Parti reformcu bir parti hüviyetini hiç kaybetmemiş midir? Veya AK Parti reformcu bir parti midir?

Bunun için bir turnusol kağıdımız var; Kürt ve PKK sorunları... Türkiye'de bu alanda kim inisiyatifi ele alıyor, adım atıyorsa, o Yeni Türkiye'yi kurmaya taliptir. Söz konusu reform yapmaktan öte bir şeydir. Bir kamikaze pilotu, bu inisiyatifi kullanan iktidar yanında sudoku çözen nine gibi kalır.

Aslında, Erdoğan'ın PKK konusunda 'şahinleştiği' ve müzakereyi zorladığı dönemler arasında yaşanan olayları mukayese etmek yeterlidir. Öcalan'ın dediği gibi bürokrasi, Erdoğan'a 'PKK'ya vurduğu kadar' alan açmakta, mekanizmayı çözen Erdoğan ise bunu bir karta dönüştürüp bumerang gibi kullanmaktadır.

İçinizi karartacak ama, barış sürecinin kronolojisine bakarak iddiayı somutlaştıralım. Bakalım Erdoğan ne zaman 'kahraman', ne zaman 'diktatör' olmuş ve neden olmuş.

Birinci Açılım Süreci'ni 2008 nisanda başlayan KCK tutuklamaları karşılar mesela. 19 Ekim 2009'daki Habur karşılamaları büyük bir provokasyona neden olur. Hükümet vatan hainliği ile suçlanır. Beyaz medya ve muhalefet en pespaye yöntemlerle bu büyük fırsatın kaçması için elinden geleni yapar. Bu arada Beşir Atalay ve MİT hedefin merkezindedir. Dönen PKK'lıların bir kısmı tutuklanır.

2011 yılı tam bir felakettir, 1993'ü andırır. Mayıs ayında Diyarbakır'da yapılan KCK tutuklamalarında Kürt siyasetçiler naylon kelepçelerle arka arkaya dizilir, bu görüntüler medyaya servis edilir. 14 Temmuz 2011'de PKK Silvan'da 13 askeri şehit eder. Aynı gün Diyarbakır'da 'Demokratik Özerklik' bildirisi kabul edilmiştir. Oslo görüşmeleri ile yol haritası çizilen birinci açılım süreci Habur'dan sonra gelen bu ikinci darbe ile diz çöker. Ancak MİT üzerinden temas devam etmekte, çözüm iradesi Erdoğan'ın sert söyleminin arkasında korumaya alınmaktadır.

Ve Eylül 2011...

2009-2010 tarihleri arasında yapılan Oslo görüşmeleri medyaya sızdırılır. Haber ilk olarak PKK'ya yakın Dicle Haber Ajansı'nda yer alır. Ajans, sitenin şifrelerinin kırıldığını iddia eder ve kamuoyunu sarsacak şekilde tasnif edilmiş tutanakları yayıldıktan sonra siteden kaldırır.

Belli ki hiçbir aktör göründüğü gibi homojen değildir. Her aktörün içinden Mr. Hyde'ların çıktığı garip bir dönemdir.

2011 yılının 28 Aralık tarihinde 34 Kürt vatandaşın Uludere'de hayatını kaybettiği bombardıman yaşanır. Çok uzaklardaki Fehman Hüseyin'in telsizinin katır sırtında sınırın hemen karşısında dolaştırıldığı birçok garipliklerle dolu bir faciadır bu. Olayda MİT olağan şüpheli muamelesi görür.

Ve altın vuruş... 7 Şubat 2012 akşamı Hürriyet gazetesinin internet sitesine konan bir haber şok etkisi yaratır. KCK soruşturmalarını sürdüren savcılık, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, önceki Müsteşar ve yardımcısını şüpheli olarak ifade vermeye çağırmaktadır. Ne tesadüftür ki, özel yetkili savcının eyleminden İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın da, Adalet Bakanı'nın da, Başbakan'ın da haberi yoktur. Zaten muhtemel hedef Fidan üzerinden Erdoğan'a ulaşmaktır.

Ancak, tam da Erdoğan'ın Öcalan'ın idamından bahsettiği, Silvan'dan sonraki süreçte söylemin iyice sertleştiği, KCK tutuklamalarının dışarıda Kürt siyasetçi bırakmadığı, açlık grevlerini can alma noktasında Öcalan'ın müdahalesi ile durdurulduğu günlerde, MİT Çözüm Süreci'nin altyapısını hazırlamıştır. Uludere'nin birinci yıldönümü olan 28 Aralık 2012 günü, Erdoğan bir televizyon programında sürecin başladığını ilan eder.

3 Ocak 2013 günü ilk heyet İmralı'ya gider.

9 Ocak günü süreci destekleyen önemli bir isim Sakine Cansız ve iki PKK'lı kadın daha Paris'te öldürülür. Gerçekte Öcalan 'ölümle' tehdit edilmektedir.

28 Şubat'ta İmralı tutanaklarının kamuoyunu sarsacak seçilmiş bölümleri Milliyet'e sızdırılır.

DHKP-C, 19 Mart 2013 tarihinde Ankara'da AK Parti Genel Merkezi ve sürecin önemli aktörlerinden Adalet Bakanlığı'na roketatarlı saldırılar düzenler. Genel Merkez'de hedef alınan katların birisinde Erdoğan'ın çalışma ofisi bulunmaktadır. Mesaj yine açıktır. Erdoğan da ölümle tehdit edilmektedir.

Mayıs ayının sonunda, 1 Mayıs ve Emek Sineması olayında işaretini veren sokak patlaması, hükümetin zaafı ve hatalarıyla Gezi Parkı'nda doğal zemin bulur. Yukarıdaki tabloya bakınca bir diktatör bulmak zordur ama, bu süreçte 'Erdoğan diktatör, Çözüm Süreci de bir aldatmaca ve hainlik' olarak sunulur. 'Demokrasi olmadan barış olmaz' ve 'Demokrasi sandıktan ibaret değildir' söylemleri eş zamanlı piyasaya sürülür. Sol, liberal görünümlü çevreler ve beyaz medya bu kampanyanın öncüsüdür. Kürtlerin sokağa çıkması için her türlü hokkabazlık yapılır. Öcalan ise kendisini ziyaret eden heyete Özal, Erbakan, Ecevit ve Erdoğan'ı kast ederek 'Elimi kime uzatsam hedef oluyor, Gezi'yi 7 Şubat ve Paris suikastları çerçevesinde değerlendiriyorum' der. BDP bu çevrelerin muhasarası altındadır çünkü. Ama Öcalan'ın müdahalesi Kürtleri evlerinde tutar.

Hasılı, Erdoğan'ın Kürt ve PKK sorununun çözümünde geri çekildiğinde kahraman, adım attığında diktatör olmasının çelişkisi, Çözüm Süreci üzerinden cereyan eden mücadelenin bir ürünüdür. 11 yıldır ittifaklar değişse de, Erdoğan yavaş çekim bir darbenin hedefidir. Bu Erdoğan'ı hatasız kılmaz; ama entelektüel namus bu gerçeği görmeyi gerektirir.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar