Markar ESAYAN

O koridordan kim geçecekti?
23.10.2014
2124

 Devletin 11 saat PKK kamplarını bombaladığı günlerden, Başbakan ve bakanlar kurulunun 11 saat Akil İnsanlarla çözüm için ter döktüğü zamanlara ulaştığımız bu günlerle yaşanan elim hadiseler ne kadar tezat değil mi? Hükümet Çözüm Süreci ile radikal akıl-tutum değişikliğine gittiğinde anlamış olduk ki, herkes kendi alanında iktidar kurmak için bu savaşı sürdürüyormuş. Barışan Türk ve Kürtleri itibarsızlaştırıp, savaşan Türk ve Kürtleri ilahlaştırmayı bu nedenle seçerlermiş. Ölen yoksul Türk-Kürt gençleri sadece birer teferruatmış. Benzinle değil kanla çalışan kötücül bir makine...

Gezi'ye destek vermeyip 25 Aralık operasyonuna darbe diyen Öcalan'ın nasıl birden düşman ilan edilip Kandil'in nasıl öne çıkarıldığını hatırlayın.

Merhum Ecevit'in bile 'Valla neden verdiler hiç anlamadım' dediği şekilde Türkiye'ye teslim edildikten sonra koşulsuz geri çekilme çağrısı yapan Öcalan'a sorgucu komutanların öfkeyle 'Herkes ülke dışına çıkmasın, en az 500 PKK'lı kalsın' veya 'Bu şiddette bir savaşla devlet sizi ciddiye almaz' dediğini de hatırlarsak...

Dün hangi nedenle devletin işlediği insanlık suçları bir teferruattıysa, bugün de o nedenle Çözüm Süreci'nin tehdit görüldüğünü anlayabiliriz.

100 yıllık dış destekli bir vesayet rejiminin PKK dahil her yere sızmış olduğunu da görmek lazım. STK, gazete, siyasi parti görünümünde vesayet yapıları ile dolu bir ülkede barışı gerçekleştirmek zordur. Bu manada Oslo'dan sonra üçüncü ülkelerin aradan çıkarılarak 'Biz bize çözüm' formülüne geçiş kritik önemde olmuştur. Oslo görüşmelerinin, Hakan Fidan üzerinden Erdoğan'ın kapısına dayandığı 7 Şubat darbesinden, Çözüm Süreci'nin yasalaştığı günlere gelmek kolay olmadı.

6-7 Ekim pogromunun bir skandala dönüşmesi, o sürekli itibarsızlaştırmaya çalıştıkları Yeni Türkiye'de Eski Türkiye yöntemlerinin tutmamasından ileri geldi. Alın size Yeni Türkiye'ye dair güçlü bir teyit daha... Şimdi Öcalan'ın, KCK'nın ve HDP'nin şapkayı önlerine koyup son verilerle köklü bir durum değerlendirmesi yapması lazım.

6-7 Ekim süreci bitirmek değil de, el yükseltme taktiğiyse bile, eski yöntemlerde ısrar edildiğinde, içeri sızmış eski Türkiye aktörlerinin inisiyatifi ele alacağı görülmüş olmalı. Niyetleri süreci çökertmek olmasa bile, çöktükten sonra faturayı üstlenmek zorunda kalacaklar çünkü.

6-7 Ekim pogromunun tutmaması aslında Öcalan-PKK ve HDP için büyük bir şans. Durumu toparlama şansları var...

*Tam bu noktadayken, dünkü yazıma HDP'den bir cevap geldi. Yazımda atıf yaptığım bilgiler Akil İnsanlar toplantısında konuşulmuş hususlardı ve zaten birçok yerde haberleştirilmişti. Yani tekzibin Yeni Şafak'a, bana ve Hilal Kaplan'a gelmesi aslında çok saçma. Sanırım bir cevap verilmek istenmiş ama hükümet ile karşı karşıya gelinmek de istenmemiş. Düşük profilde kalınmaya çalışılmış. Bizler üzerinden konu geçiştirilmeye çalışılmış.

HDP'nin yayımladığı cevapta koridor açılması için asıl kendilerinin çaba sarf ettiklerini, önceki gün açılan koridorun da 1 Ekim'deki Davutoğlu görüşmesinin en önemli başlığı olduğu ifade ediliyor. Benim aktardığım haberin ilgili bölümünde TSK'nın, ÖSO ve Peşmerge'nin Kobani'ye geçişinin PKK/HDP'ce kabul edilmediği yazıyordu. İtiraz TSK ve ÖSO'ya hayır demelerine değil, Peşmerge konusunda sanırım.

Sanırım diyorum çünkü burada sanki bir şaşırtmaca var. Açıklamada Peşmerge sözü geçmiyor. Acaba HDP'nin hükümete tavsiyesi peşmergeye dair bir koridor muydu, yoksa Kandil üzerinden silah ve savaşçı geçirilmesi miydi? Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan 'Obama'ya peşmergenin Kobani'ye geçişi teklifini ben yapmıştım. Peşmergeye önce 'evet' demediler şimdi son anda kısmen 'evet' dediler. Bununla ilgili olarak biz de kendilerine 'yardımcı olacağımızı' söyledik' diyerek Akil İnsanlar toplantısında Başbakan Davutoğlu'nun sözlerini teyit ediyordu.

HDP'nin açıklamasında 'Önceki gün açılan koridoru biz önerdik' vurgusu Peşmerge'nin geçişine ise ve Kandil/HDP 1 Ekim tarihinde bunu Türkiye'ye önermiş ve kabul görmemişse, HDP'nin itirazı haklı olur. Ama koridor derken Kandil'den silahlı geçiş veya Peşmerge dışında bir şey kast ediliyorsa bu yanıltıcı bir cevaptır. Çünkü Türkiye'nin kabul edebileceği ve yaptığı teklif Peşmerge'nin geçişidir.

HDP, Eşbaşkan Demirtaş ve Başbakan Davutoğlu'nun tezkere konusundaki görüşmelerinden aktarılan kısımları külliyen reddediyor. Bunu ancak aktarmakla yükümlüyüm.

Lakin hem Hilal Kaplan hem de benim yazılarımda yer alan 3-10 Eylül arasında, sürecin yol haritası üzerinde devlet, İmralı, Kandil ve HDP'nin anlaştığı, 15 Ekim'e kadar bölgede hiçbir illegal faaliyetin kalmayacağı konusunda söz alındığı kısmına açıklamada bir cevap verilmemiş. Ancak daha sonra sosyal medyadan şu açıklamalar geliyor.

Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş: 'Yol haritası bizimle paylaşılacaktı. Yalan, bize yol haritası filan verilmedi. Yalanlar üzerine bir süreç yürür mü? Başbakan bunu söylediyse yanlış. Ne benimle paylaştı yol haritasını, ne de heyetle.'

İlginç. Çünkü Pervin Buldan 21 Ekim 2014 tarihli Milliyet gazetesinde Serpil Çevikcan'a şöyle diyor: 'Yol haritası diye bir şey var ama kimse bilmiyor. Biz Kandil'e taslak metni götürdük. 200 sayfadan oluşan bir yol haritası olduğu söyleniyor. Biz taslak metni ve 5-6 başlık götürdük. Bu başlıkların altı nasıl doldurulacak. Sayın Öcalan da son görüşmede ifade etmişti, tamam yol haritası üzerinde bir mutabakat var, ama bu yeterli değil.'

Hani Öcalan müzakerelerde tek iradeydi? Öcalan'ın anlaştık dediği yol haritasını reddetmek veya taslak metnin heyetle ve Kandil'le paylaşılmadığını iddia etmek çelişki değil mi?

Tabii ki yalanla süreç yürümez. Kim yaparsa yapsın. Daha fazla şeffaflık önerisi de bu riski ortadan kaldırmak için sanırım en etkili yol.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar