Markar ESAYAN

CHP’li seçmen partisine sahip çıkmalı...
8.01.2016
1363

 HDP’li birtakım kişilerin tutuklanması karşısında Batı’nın verdiği tepkiyi mesela 15 Temmuz işgal denemesine vermediği tepkiyle karşılaştırdığımızda neler düşünmemiz gerekir?

Ya da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tutuklandıktan sonra Demirtaş’ın eşini araması noktasında gösterdiği hassasiyeti, PKK’nın Diyarbakır’da öldürdüğü şehit ailelerinden esirgemesi nasıl yorumlanmalı?

Peki kendi partisinin de evet dediği dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra uygulanan bir hukuk pratiği karşısında Kılıçdaroğlu’nun halkı ayaklanmaya çağırmasına ne diyeceğiz?

Batı’nın, tutuklamalardan sonra PKK’nın Kürt sivillere bu vahşi saldırısını panikle DEAŞ’a yıkmaya çalışması ile Belçika mahkemesinin PKK’yı terör örgütü değil, devlete karşı silahlı mücadele veren meşru bir yapı olarak kabul etmesinin arasından sırıtan zihniyetin akrabalığı nasıl açıklanabilir?

“Üst akıl filan yok” diyen zevat tabii bunu da bir rastlantı veya Batı’nın Türkiye’yi anlayamamasıyla açıklayıp ülkenin (Erdoğan’ın) otoriterliğe kaydığı iddiasıyla soslayacaklardır. Bizler komplovari düşündüğümüz için alakasız olaylar arasında bağlantı kurup duygusal/kompleksli davranıyoruzdur. Rasyonel baktığımızda her şeyin etki tepkiyle yuvarlanıp gittiğine ikna olabiliriz.

Geçenlerde eski bir siyasi lider Türkiye’nin mutlaka AB çıpasında kalması gerektiğini söylüyor ve bunun zıddının ülke için bir felaket olacağını ifade ediyordu. Samimiydi de. Buna benzer düşünen ABD ekolü savunucuları da vardır. Bir de Avrasyacılar var. Bunlar da birbirleriyle sürekli çekişirler.

Yani şu söylenir bize: Türkiye ayakta kalmak için bu ekollerden (manda mı desek?) birisine mutlaka tabi olmalıdır. Eğer bu seçim doğru (en güçlüden yana) yapılırsa Türkiye’ye yaşam hakkı doğar, tabii buna yaşamak denirse.

Bu pozisyon zannımca geçmişin en tahripkâr kalıntılarından birisidir. Geçmişte siyasete hâkim olmuştur. Ha, bunun somut zorunluluklardan kaynaklandığı da doğrudur. Zayıf ekonomi ve kötü yönetim bizi bir kulübe angaje olma durumuna sokmuştur. Esasen NATO üyeliği için Kore savaşına girdiğimiz ve SSCB tehdidine denize düşen yılana sarılır gibi sarıldığımız da doğrudur.

Ama bu hikâyede bir üçüncü şık yokmuş gibi davranılır. Oysa bir başka seçenek olduğu 3 Kasım 2002’den sonra ortaya pekâlâ konmuştur. Türkiye 14 yılda üçe katlanmış, borçlanma faizleri dramatik şekilde düşürülmüş, alternatif ihracat pazarları yaratılmış, popülist politika terk edilmiş ama sosyal devlet konusunda büyük hamleler yapılmıştır.

Bugün toplu saldırıya maruz kalmamızın ve tabii ki 15 Temmuz’un da nedeni mandacı zihniyetten yerli/milli politikalara geçmiş olmamızdır.

“Dünyada tam bağımsızlık yoktur” martavalının alıcısı da çoktur. Ama siz ABD, Britanya veya Almanya’nın menfaatine bir dokunun bakalım neler oluyor. Volkswagen’in başına gelenler, ardından Apple’a AB’nin kestiği 13 milyar dolarlık cezaları hatırlayın.

Sabit bir rol, ittifak yoktur. Türkiye’ye bunu dayatmış olmaları hayatın doğal akışına aykırıdır. Bu vesayet ile içeriden kavranmış olmamızla ilgilidir. Bunun siyasete tezahürü biatcılık olmuştur. Çünkü Menderes’i idam ederek siyasileri terbiye etmişlerdir. Bürokrasiyi de kadrocu hareketlerle kontrol etmişlerdir. Zamanla da bu onursuz/doğal olmayan durum normal olarak algılanmıştır. Bizim Batıcılar bu biatı içselleştirmiştir. Bu nedenle Erdoğan’dan nefret etmektedirler.

PKK’ya verilen destek bu yüzdendir.

Kılıçdaroğlu bu tabloyu okuyamıyor mu? Bal gibi okuyor. Kendini dinleyecek birileri varsa bu komploya karşı direnişe çağırsın insanları, ayakta durmaya çalışan ülkesine karşı değil.

Ama yapamaz. Denklemin karşıt tarafındayız çünkü. Onlara kalan sadece ağır bir utanç olacak.

Çünkü bu millet bu kavgayı kazanacak.

Ölümüne kararlıyız.

Ortası yok.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar