Markar ESAYAN

Hrant’ın arkadaşları ve parazitleri...
13.02.2012
4140

Etyen Mahçupyan’ı Zaman gazetesindeki köşesindeki iki yazısı Hrant Dink cinayeti, davası ve bu davayı sahiplenen- sahiplenmeyenler ekseninde zaten için için ilerleyen bir tartışmayı kamuoyuna mal etti. Kanımca iyi de oldu. Ortada bir sorun veya yara varsa bunun mümkün olduğunca çok insan tarafından bilinmesinde fayda var.

Mahçupyan’ın iki yazısında söylemek istediklerinin ve kanımca çok da anlaşılır biçimde izah ettiklerinin ısrarla anlaşılmak istenmemesi gibi bir durum var. Mahçupyan bu konuda konuşmaya en ehil kişilerden birisi. Hrant Dink’in en yakın arkadaşlarından. Dink’in ölüme sürüklendiği süreci onunla birlikte yaşamış, ölümünün acısını en sarsıcı biçimde hissetmiş, olan bitenlere en yakından şahit olmuş kişilerden.

Birçoğumuzun bu konuda kişisel görüş açıklamaktan uzak durmamızın en önemli nedeni de buydu zaten. Bu yakınlık, spekülasyonlardan uzak durmayı, böylelikle Hrant’a borcumuz olan saygıyı gösterme sabrını da bize yüklemekte çünkü. AGOS ailesinden ve Hrant Dink’e yakın kişilerden birisi olarak benim de benimsediğim ahlaki bir duruş bu. Öldürülen kişinin yakınlığı, değeri, o kişinin tüketilme biçimlerine duyduğumuz tepki ve öfke kadar, aynı yola sapmamayı da ahlaki olarak zorunlu kılıyor. Basılı ve sosyal medyada, militan ve dar bir çevre, AK Parti düşmanlığı ile doğrudan bağlantılı olarak hem Mahçupyan’a, hem de bana sürekli olarak saldırdılar. Hrant Dink cinayeti ve AK Parti düşmanlığı üzerinden, neredeyse bu cinayetin sorumluları gibi gösterecek kadar pespayeleştiler. Hatta bir tanesi Ogün Samast’ın davasının bittiği günde, “Cezası bu kadar az ise, bekle Markar geliyorum” diye mesaj bile attı.

Kendi ideolojisizliklerini, tıpkı Ergenekon avukatlığına soyundukları ölçüde, Dink cinayeti üzerinden saygıdeğer gösterme, konsolide etme gayretiydi bu. Dink cinayetinin skandal bir kararla bitmesi, sanki bu konuda beş yıldır AK Parti’ye en ağır eleştirileri biz yazmamışız gibi, linç güruhunu hortlattı. Ama asıl sorun Dink Davası’nın, Ergenekon süreçlerinin çökertilmesi için kullanıma sokulmuş olmasıydı. Oysa iki süreç birbirine göbeğinden bağlı, bunu görmüyor olabilirler miydi?

Mahçupyan, her iki yazısında, başlıklarda ima ettiği üzere “Hrant’ın arkadaşları” ve “Hrant’ın parazitleri” arasında net bir ayrım yaptı. Cinayetin ilk gününden itibaren davayı sahiplenen, çoğunu tanıdığım, genellikle sol tandanslı küçük bir grup bu konuda ancak teşekkürü hak edecek bir çaba gösterdi çünkü. Mahçupyan da bunu teslim ediyor zaten. Çoğunluğuyla ideolojik olarak aynı yerde durmuyoruz. Bunun da hiç önemli olmaması gerekir. Zaten, eğer tek amacınız bir cinayetin tamamıyla ortaya çıkmasını sağlamaksa, ideolojik farkların ne önemi kalır ki!

Ama bir de “parazitler” sıfatını fazlasıyla hak eden bir dış çevre var. Bir yandan Ergenekon ve darbe süreçlerine “Yiyin birbirinizi” perdesinden bakan, AK Parti takıntılı, solcu görünümlü gerçekte ise Kemalistler bunlar. İdeolojik olarak yitik ve etkisiz oldukları için, Dink cinayeti gibi sembolik davalar, onların kendilerini hiç emek vermeden yeniden üretmelerinin bir fırsatı, o kadar. Böylelikle, bünyenin zayıf düştüğü anlarda üremeye başlayan parazit sıfatını da fazlasıyla hak ediyorlar.

Bu iki grup arasında ayrımı görmek, bu tartışmayı da buna özen göstererek yapmakta fayda var. Bu anlamda, davaya çok emek vermiş, Hrant’ın yakın arkadaşı ve bu cinayetten derin acı çekmiş olan sevgili Ümit Kıvanç’ın geçen gün yazdığı türden yazılar da, zorlama, alaycı ve kendi içinde kaybolmuş ironik halleriyle, Mahçupyan’a çizik atmak isteğinden olsa gerek, bu önemli ayrımı muğlâklaştırıyor; Mahçupyan’ın ima etmediklerini etmiş gibi kabul etmek, aslında iki grup arasında belirsizleşmeye yol açıyor.

Bu gelişmeler üzerine Hrant’ın Arkadaşları’nın kişisel olarak cevap verme veya görüş bildirmeyi reddetmiş olmaları, yukarıda anlattığım ahlaki duruşun bir ifadesi olarak övgüye değer.

Öte yandan, ilk grubun ağırlıklı olarak sosyalist kimlikli arkadaşlarımız oldukları doğru. Bunun Hrant’ın geniş toplumdan kaçırılarak “sosyalist kimliğe” hapsedilmesine yol açtığı savına katılmıyorum. Yani bu davanın Müslümanlar tarafından sahiplenilmemiş olmasının, bu grubun ideolojik altyapıları ve süreçte kullandıkları sol jargonla tayin edici bir ilgisi yok. Cinayetten sonra üstat Cahit Koytak’ın yazdığı “Hepimiz Hrant’ız bence ne demektir” şiiri, cinayetin AK Parti’yi devirmek için işlenmiş olduğu kanaati bile, ne AK Parti’nin, ne de geniş Müslüman çevrelerin bu davayı sahiplenmesine yol açtı. İstisnalar her zaman saygıyı hak eder, ama böyle bir talep varmışçasına, bu talebi bir avuç insanın önlemiş olduğu fikri de gerçekçi değil. Dava tüm adaletsizliğiyle işte orada, isteyenler buyursun sahiplensin.

Bu tartışmanın, Hrant’a borçlu olduğumuz saygı ve davanın takibi konusundaki titizlikte faydalı olmasını temenni ediyorum.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar