Mehmet TIRAŞ

DİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK?
1.09.2025
71


 

Diyanet İşler Başkanlığı devletin en eski, kurumlarının başında geliyor.

Neredeyse Cumhuriyetle yaşıt.

3 Mart 1924 yılında, Genelkurmayla aynı kararname ile kuruldu.

Milli Eğitim ve Milli Savunma Bakanlığından sonra, devletin üçüncü kurumu.

2025 yılı devasa bütçesi 130 milyar Lira. Bütçesi 5 bakanlığın bütçesine eşit.

85 bin camisi, binlerce kuran kursu, vakıfları,142 bin personeli var.

Hatta Diyanet Vakfının ise Orta Doğunun en büyük vakfı olduğu iddia ediliyor.

Diyanet gibi bir kurumun olması;

TC Laik bir hukuk devleti yazması ile başlı başına bir çelişkidir.

Laik bir ülkede DİB’lığı gibi bir kurum olmaz.

 Devlet, Tek dine, tek mezhebe hizmet etmez.

 Laik devlette, devlet bütün dinlere karşı eşit mesafede durur. Ve ‘NÖTR’dür.

Devlet ve diyanet,sayıları 25 ile 30 milyon olarak ifade edilen Alevilerin inancını yok sayıyor.

Alevilerin İbadet evleri olarak kabul ettikleri  “Cem evlerini” devlette, Diyanet’te  ibadet yeri olarak tanımıyorlar.

Diyanet Caminin dışında hiçbir ibadeti yerini tanımayız diye fetva veriyor.

Devlet Camiye gösterdiği ayrıcalığı hiçbir ibadet yerlerine göstermiyor.

Diyanet kuruluşundan beri bir türlü maalesef siyaset dışı kalmadı.

Cumhuriyet sürecinde “Hukuk ve demokrasi toplumun ortak paydası” olmadı.

Ne var ki,DİB’lığı,kuruluşundan bugüne kadar askeri darbeler döneminde bile bugünkü kadar siyasallaşmamıştı.

AKP, AB müzakerelerinden uzaklaşmaya başlayınca, hukuktan da uzaklaşır oldu ve sosyal hayatı din referanslı tanımlamaya başladı.

Bunu da DİB’lığı üzerinden yürüttü, yürütüyor.

Siyasal iktidar 2018 Haziran ayında sistem değişikliğine gidip, kimsenin hukukla tarif edemediği“ucube”,Cumhurbaşkanlığı hükümet modeline” geçti.

Kuvvetler ayrılığı da askıya alındı.

Şahsım devletin sahibi DİB’lığının , “devlet protokolündeki yerini 52’ci sıradan 10’cu sıraya çekti.”

9 Temmuz 2018 Tarihinde de DİB’lığını direk Cumhurbaşkanlığına bağladı.

Diyanet Tarihinde görülmemiş bir şekilde siyasetin göbeğinde kendini buldu.

Topluma da “din,mezhep ve cinsiyet” üzerinden Saray talimatlı açıklamalar yapmaya başladı.

Siyasal İktidarın parti örgütü gibi çalışır oldu.

Hatta camileri siyasal iktidarın propaganda yerleri olarak hazırladı.

Erdoğan 21 Nisan 2023 Tarihinde Sultan Ahmet Camisinin avlusunda toplantı düzenledi.

Eğer biz iktidardan düşersek muhalefet DİB kapatacak diye, Diyanet personelini kendilerini desteklemek için sahaya çağırdı.

Diyanetin din üzerinden kadın hakları  açıklamaları akıllara durgunluk veriyor.

İki  bin yıl önce İslam’da yaşanan din kuralları ile toplumu yönetmek istemesi... 16’cı yüzyılda Kilise’nin insanlığa yaşattığı karanlık çağı hatırlatıyor.

Diyanetin son dönemlerde kız çocuklarının erkek çocuklarından yüzde 50 daha az miras almasını açıklarken;kız çocukları kul hakkı yiyorlar, demiyor mu?

Bu açıklamaların arkasından diyanet iki kadının  şahitliği bir erkeğin şahitliğine eşit diye, bir açıklama yaparsa kimse şaşırmasın.

Diyanet bireyin özgürleşmesini, toplumun sosyalleşmesini ve özellikle de kadınların öne çıkmasını, dinle kadınları sosyal hayattan bertaraf etmek istiyor.

Çoğulcu ve çağdaş bir yaşama açıkça karşı çıkıyor.

Kadınların yaşam tarzına müdahale ediyor.Kadınların nasıl giyineceği kaç çocuk yapacağı ve nasıl doğum yapacağına kadar…Kadınların çalışması konusunda pozitif olarak  hiçbir söz söylemiyor. Hatta kadınlara yapılan taciz ve tecavüz konusunda dut yemiş bülbül oluyor. Kadınların eve kapatılmasını üretimden ve temsilden uzaklaşmasını istiyor.Diyanet,açıkça ifade etmese de, “İslam dinin  bir erkek dini” olduğunu ima ediyor.

Diyanet bugüne kadar, erkekler tarafından katledilen kadın katliamlarını, iş cinayetlerini ve orman yangınları, depremler konusunda, doğa felaketleri üzerine bir cümle söz etmiyor.

Doğanın kanunlarının öğrenilmesini önermiyor.

Edebiyat ve sanatı ise ağzına almıyor.

Kadının sosyal hayattan koparılmasını dinin emri olarak beyan ediyor.

Dinin bizim ülkemizde de diğer İslam ülkelerinde de, siyasetle ve kadınla olan sorunlarını çözmediği sürece, bu tartışmalar sürecektir.

İslami kesimde ölümü göze alanlar çıkıyor ama bu konuları tartışmaya göze alan kimse çıkmıyor.Korkuyor.Burada devletin de cemaatlerinde din üzerinden bir ideoloji kavgaları var, kavga da çıkar kavgası.

Bütün cemaatler ve iktidara gelenler DİB’lığını geçim kapısı olarak kullanıyorlar.

Diyanetin  büyük bir istihdam alanı. Diyanette bir tane Alevi çalışmıyor. Diyanet her yıl maliyeden 10 bin kişilik kadro istiyor,maliye ise ancak 3 ile 5 bin kişilik kadro veriyor.

Diyanet kent kültürüne yabancı bir kurum ve inançlı insanların kentli olmasını, edebiyata ve sanata ilgi duymalarından rahatsız oluyor. Hiçbir dini sohbetlerinde ve vaazlarında edebiyat ve sanatı teşvik etmez.

Siyasal iktidar cami üzerinden öyle bir yere geldi ki;60 bin kişilik Çamlıca’ya cami yaptı, bir safı dolduracak iki yüz kişiyi bulamıyor.

İslam dinin geçmişten bugüne uzanan tarihsel sürecini, bir kuyumcu titizliği ile araştıran; kadim dostum Prof.Dr. Mehmet Altan’ın 2010 yılında yayınladığı, yedi bölümden oluşan  “Kent Dindarlığı”  eserini hararetle okumalarınızı tavsiye ederim.

Kent Dindarlığı” kitabından bir bölüm:

“İslamiyet Şeyh Galip’ten yeryüzünde Taliban’a geldi. Nedir bu meyil, düzlem kaybetmemizin nedeni nedir? Şeyh Galip, inanılmaz şekilde işlenmiş derin bir kültürün ferdiyken, Taliban Afgan kırlarının bütün hoyratlığını ifade eden bir vahşetle ortaya çıktı. İkisi de Müslüman ise aradaki fark nedir? Bunu sosyolojik bakışla analiz etmek lazım.

Müslümanların ağırlığı eskiden kentlerdeyken zamanla kırlara kaydı. Dinin o derin içeriği, sosyal ve kültürel yanı düşürülüp inançla ilgili konular daha ziyade siyasi bir mesele olarak algılandı. Hâlbuki bir zamanlar kent dindarları vardı. Üreten, kazanan, çağın gerektirdiği hemen hemen tüm özelliklere sahip,çağdaşlarıyla rekabet edebilen ,dünya üzerindeki mücadeleleri sırasında dinden çıkar sağlamaya gerek duymayan, buna gönül indirmeyen, güler yüzlü, medeni, farklılıklara tahammüllü, çoğulculuk üzerine bina olmuş şehir hayatını benimsemiş, latif insanlardı kent dindarları.

Bugün kent dindarlığı anlayışına ciddi anlamda ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü din,bu toplumun varoluş temellerinden biri,belki de en önemlisi.Türkiye hem toplumun sıhhatli hem de din algısının normalleşmesi için er ya da geç bu konuyu dikkatle ele almak zorunda.Gerçek anlamda bir “kent dindarlığı” anlayışı inşa etmek için zaman henüz geçmiş değil,ancak geçmek üzere.

İşte bu nedenle,Mehmet Altan ‘ın  gündeme taşıdığı “Kent Dindarlığı” konusu ,dini hassasiyetler taşısın ya da taşımasın bu topraklarda yaşayan herkes için birinci derecede önemli bir mesele.”

DİB’lığı ve inançlı insanlar geleneksel kültürden kent dindarlığına geçmediği sürece, hiçbir şey değişmeyecek gözüküyor.

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar