Mehmet YILDIZ
Hakan Erdem “Gerçek ile Kurmaca Arasında Torosyan’ın Acayip Hikâyesi” adlı kitabında “1. Dünya Savaşı genelinde ve Çanakkale veya Filistin Cepheleri özelinde tek kaynağımız Torosyan olsaydı neler olurdu diye ürperdim”[1] diyor. Çok şükür böyle bir durum söz konusu değildir.
Dersim tarihi bakımından ise ne yazık ki yıllardır Hakan Erdem’in “ürpertici” bulduğu bir durumu yaşıyoruz. Resmi tarih dışında, yakın Dersim tarihi üzerine biricik kaynağımız 1937 yılında yurt dışına çıktıktan sonra “Dersimi” takma soy ismini alan Baytar Mehmet Nuri’nin iki “hatıra” kitabıdır.[2]
Sarkis Torosyan’ın “Çanakkale’den Filistin Cephesi’ne” adlı anı kitabı[3] Türkçeye çevrilir çevrilmez ciddi bir biçimde sorgulandı ve içindeki yalanlardan dolayı kitap söz konusu yayınevi tarafından piyasadan toplatılmaya başlandı.[4] Dersimliler 40 yıldan fazladır baştan sona yalanlarla dolu olan, yayına hazırlayan şahısların Torosyan’ın kitabını Türkçe yayına hazırlayan Ayhan Aktar kadar dahi titiz olmaktan çok çok uzak oldukları iki uyduruk kitabın zulmü altında yaşıyorlar. Kendi çabalarıyla gerçeği anlatmaya çalışıyorlar fakat yazdıkları, argümanları, yaptıkları hiç etkili olmuyor. Dersimliler eleştirdikçe Baytar Nuri güçleniyor. Yakın zamanda kamuoyuna açılan Başbakanlık Devlet Arşivi’nde çıkan belgelere göre Baytar Nuri 1937-38 öncesinde devlete istihbarat raporları veriyormuş (Bkz. 06.02.2012 tarihli Türkiye gazetesi). Devletin ajanı olduğunun belgelenmesi de bir işe yaramadı. Örneğin kısa bir süre önce Ayşe Hür onun Koçgiri İsyanı lideri bir kahraman olduğunu içeren bir yazı yazdı (Bkz. 17.03.2013 tarihli Radikal gazetesi).
Vurdukça güçlenen bir canavara benzeyen Baytar Mehmet Nuri’nin gerçeği yansıtmayan anıları karşısında bunalan Dersimlilere Hakan Erdem, Halil Berktay, Mehmet Alkan, Cemil Koçak gibi ciddi tarihçilerin yardım etmesi gerekir. Biz tarihimizi yalancı bir baytardan öğrenmek zorunda mıyız? Bize kimse yardım etmeyecek mi? Baytar Nuri’nin iki uyduruk kitabını kaynak olarak kullanarak akademik kariyer yapan pseudo-akademisyenlerden elbette bir yardım beklemiyoruz. Onun içindir ki ciddi akademisyenlere çağrı yapıyorum.
Fransa’da yaşayan arkadaşım Hasan Demir 1970’li yılların başında bir PKK yöneticisinden (Daha sonra PKK tarafından öldürüldü) Baytar Nuri efsanesini duyunca doğrudan köyüne giderek Seyit Rıza’nın yakın çevresinde bulunan bir dizi insana ve çevresinde “Dersim’in ayaklı tarihi” olarak tanınan Ahmet Amca’ya (Hemê Boği) bu şahsı tanıyıp tanımadıklarını sorar. Baytar Nuri’yi tanıyan kimse çıkmaz. Hasan Demir büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Baytarlığın köylülerin işine yaradığını, dolayısıyla o zamanlar baytarlık vasıflarına sahip bir adamı köylülerin mutlaka tanımaları gerektiğini düşünerek şu soruyu sorar:
“Ahmet Amca, akşam seni yordum, kusura bakma. Aklıma başka bir soru geldi; atlarınız, sığırlarınız diğer hayvanlarınız hastalandığı zaman, size yardım eden biri yok muydu?”
“Wey, wey, wey! Qalê yi kutik keno!” (Vah, vah, vah! O itten bahsediyor!) diyor Ahmet Amca.[5]
O zamanki Dersim toplumu içinde çok saygın bir yeri olmadığı anlaşılan Baytar Nuri’nin, Sarkis Torosyan gibi “falanca tarihte falanca yerde düşman gemilerini batırdım” şeklinde kontrol edilebilir iddiaları az olduğu için tarihçilerin bize nasıl yardımcı olabilecekleri konusunda tereddütleri olan insanları ikna etmek için söyleyebileceklerim şunlardır:
1937-38 Soykırımı hakkında Dersimli bir “önder” ve “tanık” tarafından yazılan “emsalsiz” iki kitap olma statüsünü yıllarca elinde tutan N. Dersimi’nin “Kürdistan Tarihinde Dersim” ve “Dersim ve Kürt Milli Mücadelesine Dair Hatıratım” adlı kitapları çok sayıda “akademik” araştırmaya temel kaynak oluşturur. Örneğin, Kürtler konusunda bir otorite olarak tanınan Hollandalı akademisyen Martin Van Bruinessen, pek çok kitapta yer alan “Dersim İsyanının Bastırılması (1937-1938)” başlıklı İngilizce makalesinde, Dersim katliamının “Dersim İsyanı” bastırılırken yapıldığını söylemektedir.[6] Van Bruinessen bu iddiasını N. Dersimi’nin yukarıda bahsi geçen yazılarına dayandırdığı anlaşılmaktadır. Keza J. Semelin’in editörlüğünü yaptığı “Kitle Şiddeti Ansiklopedisi” websayfasında Dersim hakkında yazılan bütün makalelerde kullanılan temel kaynağın yine bu kitaplar olduğu anlaşılıyor (bkz. http://www.massviolence.org). Hatta öyle ki, ana konusu 1937-38 yıllarında Dersim’de olup bitenin ne olduğunu incelemek olmayan akademik çalışmalarda bile, “Dersim İsyanı” kavramı adeta “2. Dünya Savaşı” gibi yalın ve nötr bir tarihsel olgudan bahsediliyor gibi kullanılmış ve bu gibi bir durumun yaratılmasında İ. Beşikçi aracılığıyla N. Dersimi’nin rolü belirleyici olmuştur.[7]
N. Dersimi’nin “Koçgiri ve Dersim Kürt hareketi içindeki rolü”nden yana az-çok şüphesi olan yazarlar bile onun bahsi geçen kitaplarının birer tarihsel kaynak olarak taşıdığı olağanüstü önemi vurgulamaktan geri durmuyorlar. Örneğin Soileau şunları söylüyor: “Aslında onun 1950’lerde kaleme aldığı Kürdistan Tarihinde Dersim ve Hatıratım adlı kitapları, dönemin Koçgiri ve Dersim tarihi açısından ayrıntılı bilgi veren, hemen her kesimden araştırmacının referans aldığı temel kaynaklardandır.”[8]
1937-38 Dersim Soykırımı’nı inkâr eden ve onu “bir yabancı devlet kışkırtması” olarak tanımlayan resmi görüş yanlılarının başvurdukları temel kaynak da yine N. Dersimi’nin söz konusu kitaplarıdır.
1937-38 Dersim Soykırımı hakkında yazılan kitapların çok büyük bir kısmı akademik bir nitelik taşımıyor. Akademik olarak kabul edilen bir dizi çalışmada dahi, örneğin, Martin van Bruinessen “Dersim İsyanı’nın Bastırılması” başlıklı makalesinde ve İsmail Beşikçi’nin “Tunceli Kanunu (1935) ve Dersim Jenosidi”[9] adlı kitabında, çok sık bir biçimde güvenilir bir tanık olmayan N. Dersimi’nin akademik hiçbir değer taşımayan söz konusu kitaplarına başvuruluyor. Bu nedenle söz konusu çalışmaların kendisi akademik bir makalede kaynak olarak kullanılabilme vasıflarını yitiriyor.
Dersimi’nin adı geçen kitapları, ciddi bir incelemede birer anı kitabı olarak da başvurulabilecek kitap olma niteliğine sahip değildir. Bunun nedenlerini kısaca şöyle sıralayabiliriz:
a. Her iki kitap çok bozuk bir dille yazılmıştır. Zaman, zaman yazarın ne dediği hiç anlaşılmamaktadır. Kitaplarda dil ve imla hatalarının olmadığı kısa paragraflar bulmak bile mümkün değildir. Bunu ispatlamak için her iki kitabın hemen hemen tümü aktarılabilir. Örneğin, babasının bir yolculuğunu anlatırken yazar şunları yazıyor: “Mevsim kış, birkaç metre kar üzerinde ve Kürt efradının yolunu açmak suretiyle arkasından ve üzerinden siyah ve uzun bir palto olduğu halde yürümekte imiş” (Dersimi, 1992:121).
b. Yazar, argümentatif, yalın ve doğru bir dil kullanmak yerine, çok sık bir biçimde yalnızca okuyucusunun duygularına hitap etmeye çalışıyor ve son derece irrasyonel, ırkçı, önyargılı, saldırgan, taraflı, keyfi ve inandırıcılıktan uzak bir dil kullanıyor. Örneğin, yazar insanların “cahilane bakışları”na bakarak gözlerinin derinliklerindeki “düello ve milli savaş emelleri”ni hissettiğini iddia ediyor (agy, 121). Ermenileri mesnetsiz bir biçimde Kürt soykırımı yapmakla suçlarken, “İşte Ermeni medeniyetinin bir numunesi!” diyerek okuyucusunda Ermenilere karşı öfke uyandırmaya çalışıyor (agy, 52). Keza karşısındaki bir insanın bakışlarında “Oradaki ipi al Baytar Nuri’nin boynuna tak!” imasını gördüğünü iddia ediyor (agy, 176).
c. Yazar, 1915 Ermeni Soykırımı’nı yer yer açıkça inkâr ediyor, yer yer de Ermenileri suçlayarak soykırımı meşru göstermeye çalışıyor. Örneğin, N. Dersimi Türk hükümetinin 1915 yılında yüz binlerce Ermeniyi imha ettiğini, ancak Türklerin suçlarını kabul etmeyerek bunu Kürtlere yüklemek istediklerini söyledikten sonra (agy, 73), Doğu Anadolu illerinden 1,5 milyon Ermeninin tehcir edildiğini ve bunlardan 600.000 kadarının yollarda katliama maruz kaldığını, “Avrupa barbarları” dediği Avrupa ülkelerinin bu katliamdan ayrıntılı olarak bahsetmelerine rağmen, Erzurum, Van, Bitlis ve diğer doğu illerinde Rus işgali sırasında Ermeniler tarafından imha edilen 1,5 milyondan fazla Kürtten aynı Avrupalı barbarların (devletlerin) hiç bahsetmediklerini yazıyor (agy, 74). N. Dersimi’ye göre, Avrupa devletleri nezdinde “Ermeni katliamından Kürtler mesul oluyorlar, Kürt katliamından Ermeniler asla mesul sayılmıyorlardı.” Özetle, 600.000’i katledilen Ermenilerin kendileri de 1,5 milyondan fazla insanın öldüğü bir Kürt katliamı yapmışlardı. Ermeni aydınlarının öncelikle yapmaları gereken şey, “Kürtler aleyhinde yazılmış olan gerek eski ve gerekse yeni kitap ve neşriyatı” ortadan kaldırmak ve tamamen yok etmekti (agy, 74).
d. Yazar, genel olarak Şafi Kürtlerin özel olarak Hamidiye Alayları’nın 1915 Ermeni Soykırımı’nda oynadıkları rolü inkar ediyor ve Ermeni soykırımcısı Cemal Paşa’yı kaynak göstererek Ermenilerin Kürtleri soykırımdan geçirdiklerini iddia ediyor: “Türk Erkânı Harbiye dairelerinin dosyalarına vukufum ve aldığım malumat üzerine ve özellikle Cemal Paşa’nın hatıratında açıklanan yazı ve istatistikler mucibince harbin başlangıcı olan 1914 senesinden 1919 senesi sonuna kadar Kürdistan’da vaki olan zayiat, büyük çoğunluğu Kürtlerden olmak üzere 1,5 milyonu aşan bu zayiatın ekserisinin Ermeniler tarafından bilfiil gerçekleştirilmiş olan cinayetlerden ve katliamlardan ileri geldiği kati surette tahakkuk etmişti” (agy, 53).
e. Yazar, sonuç olarak, 1915 Ermeni soykırımı sırasında Dersimlilerle Şafi Kürtler arasında ciddi bir tutum farkının olmadığı intibasını yaratıyor.
f. Yazar, 1914-15 yıllarında Ermenilerin Kürtleri soykırımdan geçirdiklerini iddia ederken, inanılması çok zor sadistce sahneler tasvir ediyor: “Ermeniler gebe Kürt kadınlarının karnını deşerek ruşeymlerini yerlere dökmüş, memedeki çocukları süngülere takmış, kestikleri Kürtlerin derilerinden cep yapmak gibi türlü zulüm ve vahşetler yapmış, bir aralık kadın, çocuk, erkek kafilelerini damlara doldurup gazladıkları bir camuzu da ateşleyip bunları camuzun ayakları altında ezdirmiş ve üstelik dama ateş verip bunların hepsini kül etmiş ve henüz memede olan çocukların karınlarını yarıp tuzlatmış ve bazen da bir süt emen çocuğun başını keserek annesinin karnına sokmuş, insanlığa ve akla sığmayacak eziyetlerle Kürdistan’da yüzbinlerce Kürdü yakmışlardır” (agy, 52).
g. N. Dersimi, 1921 yılında Divanı Harb tarafından “Koçgiri Kürt Savaşları”ndaki rolü nedeniyle gıyaben idam cezasına çarptırıldığını ve Türk hükümeti tarafından idam edilmekten bağımsız olan “Dersim Kürt Derebeyliği”ne sığınmak suretiyle kurtulduğunu söyler (agy, 174). Bir idam mahkumu olduğu halde, Seyit Rıza Türk hükümetiyle Dersim adına ilişkileri sürdürmesi için tüm yetkileri N. Dersimi’ ye verir (agy, 113). Türk hükümeti 1926 yılının başında idam mahkumu N. Dersimi’ye Elazığ’ da bir çiftlik verir ve N. Dersimi Vali Cemal Bey’in ısrarıyla Koç uşağı tedip hareketine milisbaşı olarak katılır (Dersimi, 1988: 200-202). N. Dersimi yurt dışına çıktığı 1937 Eylül ayına kadar devlet denetimi altında olan Elazığ’daki çiftlikte yaşar ve devletin hizmetinde olur.
h. 2012 yılı başlarında gizliliği kaldırılan Başbakanlık Devlet Arşivleri “Dersim belgeleri”nden devletin bir ajan-provokatörü olduğu anlaşılan N. Dersimi, 1916 yılında Vahap Paşa tarafından fahri yüzbaşı olarak atanmayı, Dersimlileri Osmanlılar cephesinde Cihan Harbi’ne katılmaya ikna etme görevini üstlenmeyi, yine aynı yıl milis kuvvetleri komutanı olarak faaliyet göstermeyi (agy, 83-86), Kemalistlerin rüşvet kabilinde kendisine teklif ettikleri çiftlikleri kabul etmeyi, 1926 yılındaki Koç uşağı tedip harekâtına milis kuvvetleri komutanı olarak katılmayı (Dersimi, 1988: 200) ve 1926-1937 yılları arasında devletin kendisine verdiği bir çiftlikte yaşamayı ve bu süre zarfında devletin hizmetine olmayı önemsiz görür. Bütün bunların onun “milli davaya olan bağlılığı”nı hiç zayıflatmadığını ve yaptıklarının tamamen meşru olduğunu ileri süren Baytar Nuri, Ankara Hükümeti ile görüşmeye giden Dersimli aşiret reislerinin tümünün 1937-38 Soykırımı sırasında katledilmeleri hakkında (bozuk bir dille) şunları yazar: “Dersim aşiret reislerinin büyük bölümü Türk hükümetine taraftar olmuşlar ve ahdu peymanlarını kıymetsiz bilmişlerdi. Fakat şurasını da ilave edeyim ki o sıralarda Türkler’le teşriki mesayi etmiş olan Dersim aşiret, ağa ve reisleri bilahare hiç biri müstesna olmayarak muhakemesiz herbirileri kurşuna dizilmek, boğazlarına ip takılmak suretiyle kâmilen imha edilmişler ve bu suretle ahdlerine peymanlarına riayet etmeyerek, dinlerine, ananelerine, vatanlarına, milliyetlerine, namus ve şereflerine yaptıkları ihanetin çok acı cezalarını çekmişlerdi” (agy, Dersimi, 1992: 118).
i. N. Dersimi, yukarıda da belirttiğimiz gibi, 1926-1937 yılları arasında devletin kendisine tahsis ettiği bir çiftlikte yaşamış, bu süre zarfında “Dersim sorununun çözüme kavuşturulması” çerçevesinde devletin hizmetinde olmuş, 1937 Eylülünde devletin bilgisi dahilinde yurt dışına çıkmış ve yurt dışında iken Türk konsolosluğu ile sürekli temas halinde olmuştur (agy, 200-204). N. Dersimi 1939 yılında Kudüs Türk konsolosu Cemal Tevfik Karasapan’ın onu Kütahya’ya gönderme teklifini prensip olarak kabul eder ve Ürdün’de yaptığı iki yıllık iş sözleşmesinin sona ermesiyle birlikte Kütahya’ya gitmeye razı olduğunu bildirir aşağıdaki dilekçeyi yazar: “Kudüs Türkiye Başkonsolosluğu Yüce Katına, Saygıdeğer Bayım, 31.10.1939 gün ve 70821 sayılı yazınızı almıştım. Taşrada vazifede bulunduğumdan, ancak bugün cevap verdiğimden bendenizi mazur görmenizi rica ediyorum. Ankara Dahiliye Vekaletinin hakkımda vermiş olduğu karar ve ikametime tensip buyurdukları Kütahya vilayetinden cidden memnun ve müteşekkir kaldım. Malumu âlinizdir ki Şarki Ürdün Hükümeti ile iki sene müddetle veteriner vazifesini bir mukavele senediyle kontrat ve taahhüt etmiş bulunduğumdan, bu taahhüdümün ikmalinde hemen sonra anavatana döneceğimi arz eyler ve bu vesile ile de saygılarımı sunarım. 20.11.1939, Amman Vt. Dr. Mehmet Nuri Dersimi” (agy, 203).
j. Yazar, yukarıda belirtilenlerden ayrı olarak sayısız mesnetsiz iddia öne sürüyor, hayallerini ve arzularını olaylar şeklinde sunuyor, övünmek için tarihsel olguları inkâr ederek olmamış şeyleri olmuş gibi gösteriyor. Örneğin, Dersim aşiretleri arasındaki birlik toplantısı tam bir başarısızlık içinde dağılır, “Her taraftan cahilane ve şuursuz sözler, mantıksız hitabeler beyan edilirken, Ağdat Konağı’nda Tujik Dağı karşısında, tarafımızdan tertiplenen Kırmızı, yeşil beyaz renkli Kürdistan bayrağı da dalgalanıyordu” iddiasında bulunur (agy, 114).
k. N. Dersimi’ ye göre, Dersim’in 60 aşireti birbirine düşmandı ve Seyit Rıza’nın onları birleştirme çabaları tamamen sonuçsuz kaldı. Buna karşın, Seyit Rıza söz konusu 60 aşiret veya Dersim adına ona tam yetki vermekten geri kalmadı (agy, 184).
l. Yazar, bir taraftan, Dersim toplumunun 1938 kırımı öncesindeki halini bu toplumun “Bağımsız bir Kürt Derebeyliği” olarak tanımlanabileceği gerekçesiyle överken (agy, 174), diğer taraftan, Dersim’de kaldığı 1921-26 dönemini “İptidai devir insanları arasında heba edilen bir hayat devresi” şeklinde tanımlıyor (agy, 179). Yine aynı dönemin Dersim toplumu için şunları söylüyor: “Dersim’de hürmet, çok büyük silahşora, vurucu, kırıcı, harpçı, nişancı bir katile gösteriliyor. Diğer taraftan bir hoca, bir çiftçi, zelil ve hakir görülüyor” (agy, 121).
[1]Erdem, Y.H. (2012) Gerçek ile Kurmaca Arasında Torosyan’ın Acayip Hikâyesi (s: 18),İstanbul: Doğan Kitap
[2]Dersimi, N. (1998) Kürdistan Tarihinde Dersim, Köln: Komkar
Dersimi, N. (1992) Dersim ve Kürt Milli Mücadelesine Dair Hatıratım, Ankara: Özge Yayınları
[3]Torosyan, S. (2012) Çanakkale’den Filistin Cephesi’ne, İstanbul: İletişim Yayınları
[4]Berktay, H. 23.03.13 Taraf gazetesi
[5] Demir, H. (2011) Dersim’den Tunceli’ye 38 Katliamı Tanıklıkları (s.138-140), İstanbul: Belge Yayınları
[6] van Bruinessen, M. (1997) The surpression of Dersim Rebellion (1937-1938) in: George J. Andreopoulos (Ed),Conceptual and historical dimensions of genocide (s.140-171), Philadelphia: University of Pennsylvania
[7] Olsson, T. et al (1996) Alevi Identity (s.153), İstanbul: Swedish Research Institute
[8] Aslan, Ş. (ed.) (2010) Herkesin Bildiği Sır: Dersim (D. Soileau, “Koçgiri ve Dersim Kürt hareketliliği: Koçgirili Alişer Efendi ve Nuri Dersimi’nin rolüne dair” adlı makalesi, s. 337), İstanbul: İletişim Yayınları
[9] Beşikçi, İ. (1990) Tunceli Kanunu (1935) ve Dersim Jenosidi, İstanbul: Belge Yayınları
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2014
26.08.2014
15.08.2014
6.08.2014
15.07.2014
22.06.2014
12.06.2014
9.06.2014
7.06.2014
20.05.2014