Münir AKTOLGA
ESKİ TÜRKİYE’NİN “DEVLETÇİ BURJUVALARI” GİBİ YENİ TÜRKİYE’NİN ANADOLU BURJUVALARI DA ARTIK KÜRESEL DÜNYADA AT KOŞTURUR OLDULAR!.
SERMAYENİN MİLLİSİ-DEVLETÇİSİ KALMADI!!..
İÇİNDEKİLER
ULUS DEVLET- SERMAYE İLİŞKİSİ..2
TÜRKİYE KAPİTALİZMİ BUGÜN ARTIK KÜRESEL KAPİTALİST SİSTEMİN BİR PARÇASIDIR..5
2013 BAŞLARINDA KOÇ NE DİYORDU.. 8
GİRİŞ
Küreselleşme çağında burjuva devrimi yapmanın diyalektiğini “uluslaşırken kendi ulusal varlığında yok olarak küreselleşmek” olarak ifade etmiştik[1]. Millici olmayanın, milli sınırlar içinde düşünmeyenin, üretimi, kâr elde etmeyi milli menfaat kavramıyla birlikte ele almayanın “vatana ihanet içinde” olduğu dönem çoktan sona erdi!! Burjuva devriminin bayrağını elde tutan Anadolu kapitalizminin güçlerinin bu gerçeği dikkate almaları lazım! Küreselleşme çağında burjuva devrimine önderlik yapabilmenin yolunun uluslaşırken kendi ulusal varlığında yok olarak küreselleşmekten geçtiğini anlayabilmeleri gerekiyor. Yoksa, bu devrim içinde devrim diyalektiği onların yeni inşa etmeye çalıştıkları kabuklarını da kırmak zorunda kalır! Kapitalizm, kelimenin gerçek anlamıyla bir dünya sistemi oldu artık. Sermayenin vatanı bütün dünya oldu..Adına “küreselleşme” denilen süreç alışılagelen-20.yy kalıntısı- bütün kavramların içini boşaltıyor; yeni küresel dünya gerçekliği kendi bilincini de birlikte yaratıyor..
Yaşadığımız değişim sürecinin diyalektiğini kavrayabilmek gerçekten kolay değil, muazzam bir süreç bu!..Yüzyılların birikimi üzerinde yükselen-19 ve 20.yy lar boyunca bir dünya sistemi haline gelen-elementlerini ulus devletlerin oluşturduğu içinde yaşamaya alıştığımız o uluslararası sistem müthiş bir hızla, tıpkı içinden civciv çıkan o yumurta gibi, kendi diyalektik inkârını yaratarak gözümüzün önünde yok olup gidiyor! Sistemin içindeki alt sistemleri-ulus devletleri-bir arada tutan sermaye-ulus devlet bağları çözüldükçe, statükoyu temsil eden ulus devletlerin kaderi o ipek böceği kozasınınki gibi trajik bir hal alırken, artık devletçi-ulusalcı olma niteliğini kaybeden sermaye de küresel sermaye haline dönüşerek, tıpkı kelebek haline dönüşen o ipek böceği gibi kanatlanıp uçarak kozasını terkederek küresel dünyada istediği yere konmakta, orayı kendisine mekan tutmaktadır !..
İşte bütün hikaye, bu sürecin-20.yy’ dan 21.yy’a geçiş sürecinin- diyalektiğini iyi kavrayabilmekten ibarettir!. Günümüzde, siyasetten ekonomiye, insan ilişkilerinden, aklınıza gelen bütün diğer süreçlere kadar herşeyi etkileyen bu süreci kavramadan etrafınızda olup bitenleri anlayamazsınız. İkide bir dilimizden düşmeyen o söz, “dünya küçük bir köy haline geliyor” sözü sadece bir fantazi olmanın ötesine geçti artık; dünya gerçekten küresel bir köy-sistem oldu!
Ama sadece bu da değil, içinde yaşadığımız dünya, tıpkı o matruşkalar gibi, içiçe iki dünya bugün, ve bizler-hepimiz de, aynı anda, bir ayağımız o eski dünyada, diğer ayağımız yeni küresel dünyada-bu iki dünyada-birden yaşıyoruz. Bir yanımızla o ipek böceği kozası gibi, olup bitenler karşısında artık kaybolup giden “o eski günlerin” özlemiyle-milliyetçi duygularla- ağlamaklı bir duruma düşerken, diğer yanımızla da, yeni küresel dünya düzeni içinde, dünya vatandaşı olarak kendimize yeni bir kimlik oluşturabilme telaşı içindeyiz!. Dünya, tıpkı o yumurtadan çıkan civciv gibi kendi kendini doğururken, bizler de aynı süreci-kendi kabuklarımızdan çıkabilme telaşını- kendi bireysel dünyalarımızda yaşıyoruz. Bu doğumu, bu süreci farkında olarak yaşayıp yaşamamak birşeyi değiştirmiyor, çünkü bilincimizin dışında objektif bir gerçeklik bu!..
Bundan önceki çalışmalarda bu değişim-dönüşüm sürecini Türkiye toplumunun-Türkiye kapitalizminin nasıl yaşadığı üzerinde çok durduk. Şimdi bu yazıyla, varılan noktanın bir kere daha altını çizmek istiyoruz.
Bilindiği gibi, Türkiye son yıllarda bir yandan ulusal kabukları içinde dış dünyayla etkileşim sürecinin tetiklediği bir burjuva demokratik devrim sürecini yaşarken, diğer yandan da, küresel dünya sistemine entegre olmakta, bir yandan içerdeki yapı değişirken, diğer yandan da bu süreç onu kaçınılmaz olarak küresel dünyanın bir parçası haline getirmektedir. Daha önce bunu, “uluslaşırken, kendi varlığında yok olarak küreselleşmek”[2] diye ifade etmiştik. Şimdi, bu çalışmayla bütün bunların ne anlama geldiğini elle tutulur bir şekilde ortaya koymaya çalışacağız!.Alın işte size, “vatansever” duygularla Türkiye’yi yeniden inşa etmeye çalışırken, aynı anda, küreselleşerek dünyanın dört bir yanına dağılmanın- “vatana ihanet” etmenin- diyalektiği!
Ama isterseniz önce, 19 ve 20.yy’ların o ulus devletler sisteminden 21.yy’ın küresel sistemine geçişin ana dinamiğinin, o hareket ettirici gücünün ne olduğunun bir kere daha altını çizerek işe başlayalım.
ULUS DEVLET- SERMAYE İLİŞKİSİ..
Sermaye ve ulus-devlet, bunlar tarih sahnesine birlikte çıktılar. Daha doğrusu, ulus devlet sermayenin ana rahminde oluştu, onunla etle tırnak gibi gelişti, büyüdü, onunla birlikte dünyaya açıldı. Dünya pazarlarını onunla birlikte paylaşma mücadelesine katıldı. Ve sonra-Sosyalist Sistem yıkılıpta dünya tekleştikten sonra- öyle oldu ki, tıpkı bir ipek böceğinin kendi kozasının içinde gelişip büyüyerek kelebek haline gelmesi ve onu delerek uçup gitmesi gibi, o da- sermaye de- ulus devlet kabuğunu delerek „küresel sermaye“ haline gelmeye, kanatlanıp uçmaya başladı, küresel dünya sisteminin esas oyuncusu oldu. İşte bugün yeni dünya düzeninin-kapitalist küresel dünyanın belirleyici dinamiği budur. Ama, bu böyledir diye, eski dünya da öyle hemen birden yok olup gitmiyor tabi! İçindeki kelebek kanatlanıp uçup gitmeye başlamış da olsa, ulus-devlet kabukları halâ ortada duruyorlar! Çünkü doğum süreci halâ devam ediyor! Ulus devletler arasındaki eski dünyaya özgü ilişkiler halâ sürüp gidiyor!..
Bu süreci, yani eski dünyanın içinden doğmakta olan yeni-küresel dünyanın doğumu sürecini daha önce şöyle ortaya koymaya çalışmıştık[3]:
Doğu’yla Batı arasındaki duvarlar yıkılıp da „dünya tekleşince“, bir an için herkes şaşırdı, kimse ne olduğunu anlayamadı! Tekrar „tekelci kapitalizm“ dönemine geri dönüp, sil baştan dünyanın paylaşılması mücadelesine devam mı edilecekti? Ama bu mümkün değildi! Çünkü dünya artık başka bir dünyaydı. „Sosyalist Sistem“, insanlığı „sınıfsız topluma“ götürmeyi başaramamış olsa da, en azından, birçok ülkenin sırtını kendisine dayayarak “kurtuluş savaşlarını” başarıyla sonuçlandırmasına yardımcı olmuştu. Emperyalizme karşı bağımsızlık bilinci gelişmiş, „az gelişmiş“ de olsalar, birçok ülke kendi ayaklarının üzerinde durmayı başarır hale gelmişti. Bu yüzden, filmi geriye sarmak, dünyayı tekrar nüfuz bölgelerine ayırarak paylaşmak, sömürge politikasına, tekelci kapitalizme geri dönmek mümkün değildi!
Ama, filmi geriye doğru sarmanın artık imkânsız oluşunun tek nedeni sadece bu değildi tabi! Herşeyden önce, üretici güçlerdeki (“Sosyalist Sistemi” bile yıkan) gelişmeler de engeldi buna. Bilginin, teknolojinin, informasyonun demokratikleşmiş olması engeldi. Tekeller için, üretici güçlerin gelişme sürecini kontrol etmek eskiden mümkündü belki, ama artık bu imkânsız hale gelmişti..Dünyanın herhangi bir köşesinde elinde tek bir kişisel bilgisayarı, kredi kartı, telefonu, modemi, renkli yazıcısı, internet bağlantısı, web sitesi olan herkes, bilgisayarının başına geçip istediği işi yapabiliyordu! Böylesine yeni bir dünyada kapitalizmin önünde tek bir yol vardı artık; ayakta kalarak azami kâr elde edebilmenin, dünya pazarlarında daha çok yer tutabilmenin tek bir yolu vardı: Bir malı sürekli olarak rakiplerinden daha iyi kalitede, daha gelişmiş ve daha ucuza üretebilmek. Sermaye’nin ve gelişmiş kapitalist ülkelerin önündeki problem bu idi.
Daha iyi kalitede, daha gelişmiş mallar üretmek hadi neyse, o, daha çok bilgiye sahip olmayla ilgili birşeydi. Ama ya daha ucuza üretmek, bu problemi nasıl çözecekti kapitalistler? Çünkü, iş bu noktaya gelince, işin içine direkt olarak üretim maliyetini etkileyen unsurlar giriyordu. İşçi ücretlerinden tutun da, sosyal devlet harcamalarına kadar, geride kalan “refah döneminin” mirası giriyordu! Tekelci kapitalizm, sömürgelerden elde edilen artı değerin bir kısmını da içerde kendi halkına, işçilerine dağıtarak belirli bir denge sağlamış, buna bağlı olarak da yaşam seviyesinin yükselmesine yol açmıştı. Tekel egemenliğinin sürdürülebildiği dönemde bu bir sorun teşkil etmiyordu. Bir parmak bal da kendi halkının-çalışanlarının ağzına çalmışsın ne olacaktı ki!. Nasıl olsa sömürgelerden geliyordu yeteri kadar! Ama şimdi artık bu bir sorundu!. Çünkü, rekabet küresel bir boyut kazandığı halde, üretim, maliyetlerin yüksek olduğu ulusal sınırların içinde yapılıyordu. Bu sorun nasıl çözülecekti? Sermayenin önündeki problem bu idi..
Az gelişmiş, ya da gelişmekte olan ülkelerde işgücü bol ve ucuzdu; üretim maliyetini etkileyen diğer faktörler de çok düşüktü; ama buna karşılık, burada da “know-how”, yani bilgi birikimi ve sermaye yetersizliği vardı. İşte, gelişmiş kapitalist ülke kapitalistleriyle gelişmekte olan ülkeler kapitalistleri arasındaki ilişki ortamı böyle oluştu. Duvarlar yıkıldıktan sonra ortaya çıkan “tekleşmiş dünyada”ki küresel rekabet mücadelesi bu iki unsur arasındaki işbirliğini kaçınılmaz hale getirdi.
Yapacak birşey kalmamıştı! Sermaye nerede ucuza üretebiliyorsa oraya gitmeye mecburdu. O gitmezse, rakibi gidecek, ondan daha ucuza ürettiği için de azami kârı o cebine indirecekti. Bırakınız azami kârı, iletişimin bu kadar geliştiği bir dünya’da rekabet mücadelesine ayak uydurmadan ayakta kalabilmek bile mümkün değildi artık. Ulus-devlet yöneticilerinin vatan-millet çığlıkları, “biraz da ülkenizi düşünerek yatırım yapın” çağrıları hiç yankı bulmuyordu. Sermayenin yeni vatanı bütün dünyaydı artık. Ulus-devlet kabuğu çatlamış, kuş pır diye uçup gitmişti-gidiyordu. Kimse de onu tutamıyordu!
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ulus-devlet yöneticileri, kapitalistler arasında doğan bu yeni işbirliği ortamına, “oh ne güzel”, yeni tipten bir sömürgecilik doğuyor anlayışıyla başlangıçta memnuniyetle yaklaştılar. Sonuç olarak, her iki tarafın da kazançlı çıkacağı bir işbirliğiydi bu!! Bir süre böyle, zafer sarhoşluğuyla, “tekleşen dünya’dan”, “kapitalizmin zaferinden” bahsedilerek geçti! Ama sonra bir de baktılar ki, işler hiçte öyle düşündükleri gibi gelişmiyordu!. Sermayenin gelişmekte olan ülkelere doğru yönelmesiyle birlikte (yani akış yönünün değişmesiyle birlikte) gelişmiş ülkelerde yatırımlar, ekonomik büyüme dururken, gelişmekte olan ülkelerde kapitalizm-üretici güçler hızla gelişmeye başladılar..
Bugün dünyamızda bütün diğer çelişkiler içinde (Türkiye’den Suriye’ye, Mısır’a, Brezilya’dan Endonezya’ya kadar, sağda solda olup biten bütün o altüstlüklere de damgasını vuran) temel çelişki işte hep bu gelişmiş ülkelerin ulus devletleriyle artık küreselleşen sermaye arasındaki çelişkidir. Çünkü, Amerika’dan AB ülkelerine kadar Batı’nın bütün o gelişmiş ülkelerinin bugün en önemli sorunu, küreselleşme süreciyle birlikte ulusal niteliğini kaybederek “küresel sermaye” haline gelen (ve gelişmekte olan ülkeler denilen ülkelere kaçan) sermayeyi tekrar eski ulusal sınırlarının içine geri getirebilmek, bütün o yatırımlarını falan, eskiden olduğu gibi gene ülke sınırları içinde yaptırabilmektir..
Ama, senelerdir uğraştıkları halde bunu bir türlü başaramıyorlar. Çünkü, üretim maliyetlerini bir türlü sermayenin göç ettiği ülkelerdeki seviyelere indiremiyorlar. O zaman ne yapacaklardı, ne kalıyordu geride? Madem ki maliyetleri düşürerek sermayeyi tekrar geriye getiremiyorlardı, onlar da sermayenin gittiği ülkelerdeki yatırım ortamını bozmaya, buraları sermaye için elverişli olmaktan çıkarmaya çalışmalıydılar[4]! Tabii bunu yaparken de, buralarda, varoluş koşulları bakımından çıkarları kendileriyle birleşen sınıf ve tabakalarla işbirliği yapmaları gerekecekti. Peki kimdi, hangi sınıftı-sınıflardı bu mücadelede onlarla işbirliği yapacak-yapabilecek- olanlar; çıkarları, varoluş koşulları buna uygun olan sınıf-sınıflar hangileriydi? Tabii ki, gelişmekte olan ülkelerdeki “ulus devlet yaratıcısı” Devlet Sınıfı geliyordu en başta. Böylece, gelişmiş ülkelerin ulus devletleriyle, sermayenin gelip yerleşmeye çalıştığı gelişmekte olan ülkelerin ulus devlet yapıcısı yönetici eski elitler-Devlet Sınıfları- tam bir kader ve işbirliği içine giriyorlardı. Bunlardan birisi, kaçan sermayeyi geriye getirmeye çalışırken, diğeri de, gelip içerde çöreklenen küresel sermayenin, kendisine (eski egemenlere, ulusalcı Devlet Sınıfına) rakip yeni bir burjuvaziyle birlikte içe kapalı eski düzeni değiştirerek onu küresel rekabete açmasından rahatsızdı.
İşte bugün, ABD‘sinden AB ‘sine kadar, bütün o batılı ulus devletleri, Mısır’da Mursi’ye karşı Mubarekler ile, Mısır’daki en büyük tekelci-Devletçi holding olan Orduyla işbirliğine götüren sürecin mantığı budur. Devlet Sınıfı + Devletçi burjuvazi + bu sistemin ürettiği devşirme kadrolar + batılı ulus devletler ittifakı, Mısır’da olup bitenleri açıklamaya yetiyor[5]!. Suriye’de Esad’ın arkasında duran da gene aynı 20.yy kalıntısı bu “ulus devletler” ittifakıdır. Bizdeki bütün darbelerin (en son da 28 Şubat’ın) ardındaki ittifak da budur. Bugün bile halâ, Türkiye’deki ulus devletçi muhalefetin gönlünde yatan bu türden bir ittifaka dayanarak yeniden iktidara gelebilmektir..
Hiç kimse “Türkiye’de artık bu türden şeyler olmaz” diye kendi kendini aldatmamalıdır! Baksanıza, daha önceleri “demokrasi” falan diyerek gelişmekte olan ülkeleri destekleyen gelişmiş ülkelerin ulus devletleri, baktılar ki işin rengi değişik, artık frene basarak yeni bir politika izlemeye başladılar!..Bakın ne diyor ABD’nin dış işleri bakanı: “Orada-Mısır’da- sivil yönetim var. Demokrasiyi geri getiriyorlar..”!..
Ama tehlike sadece bu kadar da değil!. Türkiye’de yaşanılan süreç son zamanlarda bunlara bir başka faktörü daha ekledi!. Arkasına küresel rüzgarları da alarak eski Devletçi sisteme karşı kendine özgü bir burjuva devriminin başını çeken Anadolu burjuvaları, içe kapalı eski sistemi değiştirerek bir yeniden doğuşun yolunu açarlarken, bu sürecin aynı zamanda ulusal kabuklarını kırarak küreselleşme süreci içinde onun bir parçası haline gelme süreci olduğunu da göremediler. Onların küreselleşme sürecinden anladıkları, 20.yy mantığına göre oluşturacakları yeni tipten bir ulus devletle bu sürece katılmaktı her halde!. Çünkü, eski kabukları kırarken zihinlerinde yeni tipten başka ulusalcı ideolojik kabuklar oluşmaya başladı!. Öyle ki, bunlar da, süreç içinde karşı devrim cephesinin işini kolaylaştıran yeni bir faktör olarak ortaya çıkmaya başladılar. Buradan çıkan sonuç, küreselleşme döneminde yaşanılan burjuva devrimi sürecinin, biz istesek de istemesek de, son tahlilde bir devrim içinde devrim süreci olduğudur.Yani artık, sadece devrimci olmak, Eski Türkiye’ye karşı olmak yetmiyor!. Yeni Türkiye’nin ancak, bambaşka küreselci bir paradigmaya sarılarak kurulabileceğini görebilmek de gerekiyor..Hem Eski Türkiye’yi saf dışı bırakacaksın, ama hem de gene 20.yy paradigmasıyla yeni bir ulus devlet inşa etme yarışına gireceksin, yok artık böyle şey!. Türkiye’de yaşanılan süreç bunun en açık örneği olarak tarihe geçecek belki de!.. Öyle bir diyalektik ki bu, bir yandan sürekli gelişerek ilerlerken, diğer yandan da, elinizde bir kazmayla sürekli etrafınızda oluşan o ulusalcı kabuklarınızı kırarak temizlemek, yolu açmak zorundasınız!.Yoksa, bir süre sonra, kendi yarattığınız o yeni kabukların içinde boğulur gidersiniz!..
21.yy’ın devrim ateşini yakan Türkiye bu kez devrimde devrime de öncülük edebilecek mi acaba! Ben inancımı hiçbir zaman kaybetmedim!..
TÜRKİYE KAPİTALİZMİ BUGÜN ARTIK KÜRESEL KAPİTALİST SİSTEMİN BİR PARÇASIDIR..
Kimin gözüne ne türden gözlükler taktığını, bunlarla bakarak içinde yaşadığı süreci nasıl değerlendirdiğini falan bırakın da, mümkün olduğu kadar ideolojilerden uzak çıplak bir gözle şu aşağıdaki resmebir bakın! Buradaki, rakamların ortaya çıkardığı tablo kuşbakışı bir resim; yani öyle, burjuvazinin kendi içindeki farklılaşmaların, İstanbul-Anadolu savaşlarının falan ötesinde sistemin bütüne işaret ediyor:
“Türk sermaye gruplarının yurtdışı üretim noktalarının sayısı hızla artıyor. Küresel üretici konumundaki 5 ve üzeri üretim tesisine sahip 11 Türk grubunun, 20'den fazla ülkede sahip olduğu fabrika sayısı 120'ye yaklaştı[6]. Türk şirketleri, onlarca ülkeye, bazıları 100'den fazla ülkeye ihracat yapıyor. Bu yanıyla bakıldığında 'global' bir özellikleri zaten var. Ancak 'üretim' açısından da durum 'global' bir nitelik arzediyor.
“Üretim alanında da sadece dünya markalarına üretim yapmaları açısından değil, aynı zamanda onlarca ülkede üretim yatırımı yapmaları nedeniyle de 'global' bir niteliğe sahipler. İşte birkaç veri: 5 ve daha fazla ülkede üretim yatırımı (fabrikası) bulunan 11 Türk grubu var. 10 ve daha fazla fabrikası bulunan şirket sayısı ise 7. En fazla üretim tesisi olan şirket Anadolu Grubu. Bu grubun Efes Pilsen ve Coca Cola'yı kapsayan 'İçecek Grubu'nun Türkiye dışında 12 farklı ülkede tam 31 tesisi bulunuyor. Bunların 12'si Rusya'da. En fazla dış üretim tesisi bakımından ikinci sırada 16 fabrika ile Şişece Cam, 13 fabrika ile Orhan Holding, 12 fabrika ile Eczacıbaşı Holding var. Yıldız Holding, Zorlu ve Sabancı Holding'in ise 10'ar fabrikası bulunuyor. Hayat ve Şahinler Holding'in 7'şer fabrikası, Çalık Grubu'nun da 4'ü Türkmenistan'da olmak üzere 5 fabrikası var.
“Türk Gruplara 'global üretici' niteliği kazandıran fabrikaların tamamı sıfırdan kurulmuş fabrikalar değil. Önemli bir kısmı marka satın almalarla gruplara katıldı.
“Anadolu Grubu'nun Miller ve diğer satın alma operasyonlarıyla; Eczacıbaşı'nın Burgbad, Villeroy Boch, Engers Keramik operasyonlarıyla; Koç Holding şirketi Arçelik'in Arctic, Defy gibi markaları satın almasıyla; Yıldız Holding'in Godiva ve İtalya'da ambalaj üreticisi Nuroll SpA'yı satın almasıyla; otomotiv yan sanayi şirketi Orhan Holding'in ABD'li Dana ile Çinli Fuzhou'u satın almasıyla birçok üretim tesisi bu şirketlere geçmiş oldu. 5 ve daha fazla fabrikası bulunanların dışında, örneğin Boydak Grubu'nun yurtdışındaki 2 fabrikası da Forte'nin satın alınmasıyla gruba geçti.
“11 Türk şirketi, 20'den fazla ülkede 117 fabrikaya sahip demiştik. Bu grupların dışında, en az 2 fabrikası olan 10 civarında grup var. Sarten, Yaşar Holding, Boydak Grubu, Kale Grubu, Merinos, Polisan ve İnci Holding'in de aralarında bulunduğu bu şirketlerin üretim yatırımları da giderek artıyor. Yurtdışında en az bir fabrikası olan grup sayısı ise 100 civarında. Bunların arasında, Türkiye'den çok yurtdışına yatırım yapan adı çok fazla duyulmamış yatırımlar da var.
“Örneğin Abdülbari Güzel'e ait Azersun Holding'in ağırlıkla Azerbaycan'da toplam 13 fabrikası olduğu belirtiliyor. Yine Türk şirketi Bursel Holding, "Özbekistan'ın en büyük tekstil yatırımcısı" olarak tantılıyor. Bu şirketin bazı kayıtlara göre 12 tekstil fabrikası bulunuyor. Uşaklı yatırımcı Ahmet Demir'in yine Özbekistan'da önemli yatırımları var. Bazı kayıtlara göre Demir Grup, Özbeksitan'da 7 bin kişiyle en büyük istihdam sağlayan yatırımların sahibi durumunda. Tekstil dışında meyve suyu, süt gibi gıda sektöründe de yatırımları var.
Toplam sayı 300'e yakın
“Türk şirketlerinin yurtdışındaki üretim yatırımlarıyla ilgili istatistiki bilgi bulunmuyor. İSO 500 üzerinden gidilerek yapılan belirlemeler ve çeşitli kaynaklardan sağlanan bilgilere göre toplam 227 fabrika sayısına ulaşılıyor. Bunların 117'si 5 ve daha fazla fabrikası bulunan şirketlere ait. En az 2 fabrikası bulunanlar eklendiğinde sayı 131'e çıkıyor. Tek fabrikalar dahil edildiğinde ise toplam sayısı 227'yi buluyor. Ancak bunların "saptanabilenler" olduğu dikkate alındığında irili ufaklı üretim yatırımlarıyla toplam sayının 300'e yakın olduğu tahmin ediliyor.
Rusya en gözde ülke
“5 ve daha fazla fabrika yatırımıyla gerçek anlamda "global üreticiler" haline gelen 11 Türk şirketinin 117 fabrikasının ülke dağılımı Rusya'nın üretim için en çok tercih edilen ülke olduğunu gösteriyor. Bu ülke yatırım maliyetlerinden çok tüketici pazarı ve hızlı gelişmesi nedeniyle ilgi çekiyor. 11 global üretici şirketin 117 fabrikasının 23'ü Rusya'da. Bu gruplara ait Almanya'da 10 fabrika, ABD, Bulgaristan, Pakistan ve Romanya'da 7'şer fabrika var. 2 ve daha fazla sayıda fabrikası olan gruplara ait yatırımların 40 civarında ülkeye dağıldığı, tekil yatırımlarla birlikte ülke sayısının 50'yi geçtiği tahmin ediliyor. Tek fabrika yatırımları dikkate alındığında Azerbaycan 19, Romanya 17, Bulgaristan 16 yatırımla öne çıkıyor.
Binlerce kişiye iş veriyorlar
“Yurtdışındaki üretim yatırımları bulundukları ülkelerde önemli bir istihdam da yaratıyor. Anadolu Grubu'nun, Şişecam'ın Eczacıbaşı'nın yurtdışı tesislerinde binlerce kişi çalışıyor. Örneğin, ABD'den, Kazakistan'dan Senegal'e uzanan geniş bir coğrafyada 85 ülkeye ihracat yapan Yıldız Holding şirketlerinin yurtdışındaki 10 fabrikasında, Godiva dahil 6 bin 700 kişi çalışıyor.
ANADOLU İÇECEK GRUBUNUN YURTDIŞINDA (31) FABRİKASI VAR
Rusya:(5 fabrika) Bira, Rusya (4 fabrika) Malt, Kazakistan (2 fabrika): Bira, Gürcistan: Bira, Moldova: Bira, Sırbistan: (2 fabrika) Bira, Ukrayna (Miller): Bira, Rusya (3 Miller) Bira
Kazakistan: CC Şişeleme, Azerbaycan: CC Şişeleme, Irak: CC Şişeleme, Kırgızistan: CC Şişeleme, Pakistan (6 fabrika): CC Şişeleme, Türkmenistan: CC Şişeleme, Ürdün: CC Şişeleme
ŞİŞECAM GRUBUNUN (16)
Gürcistan: Cam ambalaj, Bulgaristan: Soda, Rusya: (Gorohovets) Cam
Rusya: (Posuda) Cam ev eşyası, Rusya: (Pokrovsky) Cam, Rusya (Ufa): Cam ambalaj
Rusya (Balkum) Kum, Bulgaristan: Cam, İtalya (Cromital): Kimyasallar, Bosna Hersek (Lukavac): Soda, Rusya (Krasnodar) Cam, Rusya (Kirishsky): Cam ambalaj, Rusya (Kazan) Cam, Ukrayna (Merefa): Cam, Mısır (SGGE): Düzcam, Bulgaristan: (EAD) Otomotiv Camları
ECZACIBAŞI (12)
- Almanya(3 fabrika): Burgbad- Fransa: Burgbad fabrikası- Almanya: Villeroy Boch
- Almanya: Engers Keramik- Fransa: Vitra Karo- Almanya: Vitra Karo- Rusya: Vitra Karo
- Romanya: (Nükleer tıp)-Dubai (Nükleer tıp)- Kazakistan: İpek Kağıt
YILDIZ HOLDİNG - ÜLKER (10)
İtalya(Nuroll SpA) Ambalaj, Suudi Arabistan: Bisküvi, Mısır: Bisküvi ve kek üretimi
ABD (2 tesis): Godiva, Belçika: Godiva, Romanya (Eurex): Bisküvi ve tuzlu kraker
Ukrayna (KBF): Bisküvi, sandviç bisküvi, Kazakistan (Hamle): Bisküvi, Pakistan (UG Food): Kek üretimi ve satışı
ORHAN HOLDİNG (13)
Macaristan: Otomotiv, ABD (2): Otomotiv, Meksika: Otomotiv, İngiltere: Otomotiv
İspanya: Otomotiv, Slovakya: Otomotiv, Fransa: Otomotiv, Romanya: Otomotiv
Güney Kore: Otomotiv, Rusya: Otomotiv, Hindistan: Otomotiv, Çin (Fuzhou Rocket) : Otomotiv
ZORLU GRUBU (10)
- ABD:Ev tekstili- Fransa (2 fabrika): Ev tekstili- Güney Afrika: Ev tekstili- İran: Ev tekstili
- Türkmenistan (Norsel ortaklığı ile tekstil)- Rusya: (2 fabrika) Beyaz eşya- Rusya: LCD fabrikası- Rusya: Televizyon fabrikası
HAYAT GRUBU (7)
- Romanya(kapı)- Bosna (Kraft kağıt)- Bulgaristan (yonga levha)- Rusya (Tataristan) yonga levha- Bulgaristan: Deterjan- Cezayir: Deterjan- Ukrayna Deterjan
SABANCI GRUBU (8)
- ABD: Kordsa- Almanya: Kordsa- Mısır: Kordsa- Arjantin: Kordsa- Brezilya: Kordsa
- Endonezya: Kordsa- Tayland: Kordsa- Çin: Kordsa- İtalya: Çimento- Mısır: Temsa
KOÇ GRUBU (8)
Rusya: Beyaz eşya, Romanya: Arctic soğutucu, Çin: Beyaz eşya, Güney Afrika (Defy): Pişirme – Kurutma, Güney Afrika (Defy): Soğutucu, Güney Afrika (Defy): Buzdolabı
Özbekistan (Samkoçauto): Otobüs ve kamyon, Özbekistan: (Tashkochavto): Yedek parça
ŞAHİNLER HOLDİNG (7)
Bulgaristan: Konfeksiyon, Ürdün: Kadın konfeksiyon, Mısır: Konfeksiyon, Fransa: Konfeksiyon, ABD: Konfeksiyon, Almanya (2): Konfeksiyon
ÇALIK (5)
TürkmenistanTekstil kompleksi (4 fabrika), Mısır: Çalık İskenderiye”..
ŞİMDİ SİZE SORUYORUM: YUKARDAKİ BU FİRMALAR TÜSİAD ÜYESİ-İSTANBUL BURJUVALARINA MI AİTTİR, YOKSA BUNLAR ANADOLU BURJUVALARININ MI ESERİDİR? BÖYLE BİR AYIRIM YAPABİLİR MİSİNİZ ARTIK? SİZ YAPSANIZ BİLE HAYATIN İÇİNDE BUNUN BİR ANLAMI VAR MIDIR? YANİ, DEMEK İSTİYORUM Kİ: O “ESKİ ÇAMLAR NASIL BARDAK OLDULARSA”(!), ESKİNİN O DEVLETÇİ-darbeci-BURJUVALARI DA ARTIK KÜRESELLEŞME SÜRECİNE ENTEGRE OLARAK YENİ TÜRKİYE’NİN BİR PARÇASI HALİNE GELMİŞLERDİR. İSTANBUL BURJUVALARI KÖTÜ, ANADOLU BURJUVALARI İYİ DİYE BİRŞEY YOKTUR ARTIK! BUGÜN ARTIK BURJUVAYA BURJUVA GÖZÜYLE BAKMAK ZORUNDASINIZ. DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEMİ ESAS ALDIKLARI ÖLÇÜDE BUNLARIN ARASINDA HİÇBİR FARK KALMAMIŞTIR. HA, BİR KISIM BURJUVALAR (A) PARTİSİNİ DESTEKLERKEN DİĞER BİR KISIM DA (B) PARTİSİNİ DESTEKLİYORMUŞ, BU AYRIDIR. SİZ SANIYOR MUSUNUZ Kİ, ÖRNEĞİN BİR ALMANYA’DA BÜTÜN BURJUVALAR HEP AYNI PARTİYİ DESTEKLİYORLAR!.O GEÇİŞ DÖNEMİ BİTTİ ARTIK TÜRKİYE’DE DE! ESKİNİN DEVLETÇİ BURJUVALARI DA ARTIK KÜRESEL SİSTEME ENTEGRE NORMAL BURJUVALAR HALİNE GELDİLER..ONLARA HALA ESKİNİN DARBE DESTEKÇİSİ DEVLETÇİ BURJUVALARI GÖZÜYLE BAKMAK HAKSIZLIKTIR, ONLARI İLLAKİ ESKİ TÜRKİYE’NİN YANINA İTMEYE ÇALIŞMANIN BİR ANLAMI YOKTUR. BUNDAN TÜRKİYE’NİN BİR KAZANCI OLAMAZ, SADECE RAKİP BURJUVA GRUPLARININ İŞİNE GELİR OLAYI BÖYLE GÖSTERMEK!!.
21.yy da hayat çok hızlı akıyor. Daha önceki süreçler için geçerli olan birşey bugün de aynı şekilde doğru olmayabiliyor; bu nedenle, dünün doğrularının bugün de aynı şekilde doğru olup olmadıklarını kontrol etmek zorundasınız; hayatı, her zaman, her koşulda geçerli olan kalıplara sığdırarak açıklamaya kalktığınız an bitersiniz!. Dünün gerçekleri dünü vareden koşullarla birlikte ele alınarak değerlendirilmelidir. Bugün ise, dünün içinden çıkıp gelen, diyalektik anlamda ondan farklı bir Türkiye ve dünya var artık!..
Bakın, hep deniyor ki, “2013 Mayıs’ında patlak veren GEZİ olayları İstanbul burjuvalarının organize ettiği bir komplodur”! Hani o Boyner’in “çapulcuyum çapulcu” pankartı, Koçların Divan Oteli’ni eylemcilere açması falan vardı ya, bunlar da bunun kanıtı olarak gösteriliyor. Tamam, şurası açık, GEZİ olaylarıyla birlikte büyük bir provokasyon sergilendi ve İstanbul burjuvaları da o GEZİ’yi desteklediler. Zaten bunu saklamıyorlar da. Ama bu farklı bir şeydir!. Onlar da diyorlar ki, sen benim ömüğümü sıkmaya, beni “intihara sürüklemeye” çalışırsan, ben de elbette ki sana karşı eli kolu bağlı durmam, fırsat düşmüşken kendimi savunurum! Bu durumda, “düşmanımın düşmanı dostumdur” kuralı işlemeye başlar!..
2013 BAŞLARINDA KOÇ NE DİYORDU
Oturdum-sağolsun internet- 2013 de hükümeti düşürmek için Türkiye’yi bir kaosa sürüklemeyi bile göze aldığı söylenilen Koç’un daha önce kamu oyuna açıklanmış olan 2013 için öngörülerini bulup çıkardım. Bakın nasıl bir tablo çıktı ortaya; bakın 2013 için neler düşünüyormuş Koç:
Aşağıdaki satırlar 2 Ocak 2013 tarihli Hürriyet Gazetesinden[7]
“Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç,”Faaliyet gösterdiğimiz tüm alanlarda yatırımlarımız 2013'te de devam edecek. 2013'te toplam yatırım harcamamızın 3,7 milyar dolar seviyesinde olmasını planlıyoruz”.
“Mustafa Koç, Koç Holding olarak mevcut yurtdışı faaliyetlerini genişletmenin, halen sadece Türkiye'de faaliyet gösterdikleri alanlarda da yurtdışına açılma fırsatlarını değerlendirmenin, stratejileri arasında yer aldığını kaydetti.
“Koç, bu açılımları yaparken gelişmiş Avrupa pazarları coğrafi yakınlık, gümrük birliği, yüksek tüketim seviyeleri, gelişmiş alt yapı gibi avantajlar sunarken, gelişmekte olan pazarlar ise yüksek büyüme hızları ve rekabetçi yapıları ile ön plana çıktığını anlattı.
“Koç Holding olarak dengeli bir pazar çeşitlendirmesi ile, farklı pazarların güçlü ve zayıf yönlerini dengelemeye çalıştıklarını, bu kapsamda, krizde olanlar dahil, tüm Avrupa ülkelerinin hedef pazarlarının içerisinde yer aldığını, iştiraklerini kendi alanlarındaki fırsatların izlediğini, genel yatırım prensiplerine ve getiri beklentilerine uygun olduğu taktirde bu tür yatırımları gerçekleştirebileceklerini dile getiren Koç, ancak özellikle krizdeki Avrupa ülkelerinde rekabetçi şekilde üretim yapmanın zorluğunun, kendilerinin ilgi duyabileceği yatırımları kısıtlayan bir faktör olduğunu kaydetti.
Neymiş efendim, “Tüsiad ve Koç içe kapalı-Devletçi bir Türkiye istiyorlarmış”!!.Allah akıl fikir versin!! Adamlar atı alıp-Üsküdarı falan da değil-dünya pazarlarını işgal etmişler de kimsenin haberi yok!! Ama tabi kavganın kaynağı başka! Büyümek, büyümek daha da büyümek için ellerindeki sermayelerinin yetersiz kaldığını gören bazı Anadolu burjuvası çevreleri iktidar gücünü kullanarak eskinin Devletçi burjuvalarını mülksüzleştirmeye, onların sahip oldukları banka ve finans olanaklarına kendileri sahip olmaya çalışıyorlar, olay budur..Burjuva devrimini falan unuttu bizim jakobenler de, olayı, burjuvazinin kendi içindeki sınıf mücadelesi boyutlarına indirgemeye başladılar!..kavganın kaynağı budur!..Baksanıza, onlar da Anadolu burjuvaları oldukları halde bir TUSKON’la bile kapışıldı, niye?..
„Mustafa Koç, Koç Holding'in yurt dışı yatırımlarına da değinerek, yurtdışı yatırımları en yaygın boyuta ulaşmış olan şirketlerinin Arçelik olduğunu anımsattı.
„Satışlarının yarıdan fazlasını yurtdışında gerçekleştirdiği bu sektörde şirketlerinin, dünyanın hemen her coğrafyasındaki fırsatları sürekli izlediklerini ve değerlendirdiklerini dile getiren Koç, özellikle gelişmekte olan pazarlarda üretim, gelişmiş pazarlarda ise marka ve dağıtım yatırımlarını hedeflediklerini kaydetti.
“Kuzey Irak'ta yatırım potansiyellerine de değinen Koç, şunları söyledi:
Kuzey Irak 5 milyonu aşan nüfusu, doğal kaynakları, bize olan coğrafi ve kültürel yakınlığı ile potansiyel vadeden bir pazar. Henüz fiziksel ve yasal altyapı açılarından önemli eksikleri var. Bölenin gelişme potansiyelini hayata geçirmesinde hem Türkiye, hem de Türk özel sektörünün çok önemli rol oynayacağına inanıyorum. Koç Grubu olarak bölgeye yönelik ihracatımızın yanı sıra, Erbil'de Divan Oteli ve Setur Mağazası bu sene içerisinde faaliyete geçti. Koçtaş bölgede bir işbirliğine imza attı.
„Tabi Kuzey Irak deyince ilk akla gelen konu enerji. Enerjide bizim faaliyet gösterdiğimiz petrol, LPG, doğalgaz ve elektrik alanlarının her birinde işbirliği ve yatırım imkanları olabilir. Şirketlerimiz bu konuda çalışmalar yürütüyorlar. Fakat bu tür projeler devletlerarası ilişkilerin de devreye girdiği, uzun vadede hayata geçirilebilecek konular.”
E, Kürtlerle bile bu kadar yakından ilgilenen-oralarda iş yapan-ikide bir Doğu ve Güneydoğu’ya çıkartma yapan bir bir Koç-ve Tüsiad- nasıl olur da artık „Barış Sürecine“ karşı olan o ulusalcılarla-Cemaatçilerle bir tutulabilir! Diyeceksiniz ki, „e baksana, görmüyor musun, adamlar Pensilvanya’de el öpme kuyruğuna girmişler“!. İyi güzel de, sen adamlara sahip çıkmazsan, üstelikte onları denize iterek boğmaya kalkarsan, onlar da tutarlar „denize düşenin yılana“ sarılacağı gibi gider Pensilvanya yollarında kendilerine koruyucu başka „paralel devletler“ ararlar!!.Yani önce o koordinat sistemi nerede duruyor ona bir bakalım. Kemalist vesayete-Eski Türkiye’ye karşı mücadele süreci içinde oluşan bakış açılarını hiç değiştirmeden Yeni Türkiye’yi anlayamazsınız. Ne olacaktı yani, TÜSİAD’ın da içinde bulunduğu Eski Türkiye’nin bütün o batıcı-Kemalist beyaz Türkleri bir anda yok mu edileceklerdi!!
Şunu unutmayalım, Yeni Türkiye sadece „siyahların“ Türkiyesi olmayacaktır. O, bir sentez olarak anlaşılmalıdır. Buradaki ölçü darbeciliğe-Devlet sınıfı vesayetine karşı olup olmamaktır; parlamenter sistemi esas alıp almamaktır. Yoksa herkes illa ki sizin gibi olmayacak!!..Tamam, gene sana muhalif olsun-olabilir de-bu muhalefet demokratik parlamenter sistemin içinde kalıyor mu kalmıyor mu sen ona bakacaksın! Bırakın artık şu „siyah-beyaz“ ayrımını mutlaklaştırmayı!!.O elit “Beyaz Türkler“, Devlet sınıfının kanatları altında oldukları sürece-hatta onların iktidarlarının bir parçası oldukları sürece- ayrı bir nitelik olarak „beyazdılar“!!.Aradan o vesayet çıktığı an, onları artık normal bir beyaz renk olarak görmek zorundasınız!!. Şunu unutmayın ki, aynı şey „siyahlar“ için de geçerlidir!!. O „Siyah Türkler“ de normal koşullar altında artık beyazdan hiçbir farklılığı olmayan normal bir siyahtırlar!!..Anlaşılıyor sanırım!!..Kimse kendisine „ben siyahım“ diye paye çıkarmamalıdır!!.
Koç’un 2013 öncesinde açıklanan 2013 projeksiyonlarına devam ediyoruz:
“2013'te toplam yatırım harcamamızın 3.7 milyar dolar seviyesinde olmasını planlıyoruz diyen Koç, mevcut iş alanlarımızdaki bu organik yatırımların yanı sıra, bildiğiniz gibi Köprü ve Otoyollar özelleştirme ihalesini, bizim yer aldığımız konsorsiyum kazandı. İhale bedelinden bizim payımıza düşen pay, yaklaşık 2,3 milyar dolar. İhale onay mekanizması ve kapanış işlemleri ile ilgili sürecin gerçekleşme süratine bağlı olarak, 2013 yılı yatırımlarımıza bu tutarı da dahil etmemiz söz konusu olabilir” dedi.
„Mustafa Koç, 2013 yılında, büyümenin 2012'ye göre bir miktar hızlanarak yüzde 4,5 civarında olmasını beklediğini belirterek, “Geçen yıla kıyasla 2013'te yurtiçi yatırım ve tüketim harcamalarında belirgin bir canlanma olabileceğini tahmin ediyorum” dedi“.
Yahu kardeşim adam tutuyor 2013’ün Ocak ayında bu açıklamaları yapıyor, bu yatırım rakamlarını veriyor, sonra da tutuyor bundan altı ay sonra hükümeti devirmek için komplo düzenliyor ve bütün yatırım ortamının altına dinamit koyuyor öyle mi!!.İnsaf!!..Sen önce kendine bir bakacaksın, 2013 başlarından itibaren senin kendinde neler değişti de-o „danışmanlar“ falan nereden ne için ortaya çıktılar da- adamlar da nefes alamaz hale geldikleri için tuttular bir avuç „ÇAPULCUNUN“ peşine takılacak duruma düştüler!!..
Bakın, 03.01.2013 tarihli Milliyet Gazetesinde de neler yazıyor[8]: Koç’tan 2013’e dev yatırım bütçesi: 6 milyar dolar
„Mustafa Koç, Türkiye’nin 2013’te iç talep ağırlıklı olarak yüzde 4.5 büyümesini bekliyor. Bu yıl 3.7 milyar dolarlık yatırım yapacaklarını belirten Koç, “Köprü ve otoyol özelleştirmesinde payımız 2.3 milyar dolar. İhale onayına bağlı olarak, 2013 yatırımlarımıza bu tutarı da dahil etmemiz söz konusu olabilir” dedi. Bu durumda holdingin yatırımı toplam 6 milyar doları bulacak..
„Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, 2013 yılında, büyümenin 2012’ye göre bir miktar hızlanarak yüzde 4.5 civarında olmasını beklediğini söyledi. Koç, ”Her ne kadar büyüme oranında geçen yıla göre çok büyük bir sıçrama öngörmesem de, büyümenin bileşenlerine baktığımızda, bu yıl daha çok iç talep ağırlıklı bir büyüme göreceğimizi düşünüyorum. Bir başka ifadeyle, 2012’ye kıyasla 2013’te yurtiçi yatırım ve tüketim harcamalarında belirgin bir canlanma olabileceğini tahmin ediyorum. Bu düşüncemin arkasındaki en önemli nedenlerin başında, faizlerin 2013’te daha düşük düzeylerde kalacağı beklentisi geliyor” dedi.
„Mustafa Koç, Türkiye’de yurtiçi tasarrufların artmasının, yatırımların ve büyümenin finansmanda sürdürülebilirlik açıcından çok önemli bir konu olduğunu dile getirerek, Türkiye’deki tasarrufların yatırımlara yeterli kaynak sağlayamamasının yabancı tasarruflara yönelme eğilimi sonucunu doğurduğunu kaydetti.
„2012’nin ilk yarısındaki sıkı para politikasını yılın ikinci yarısında gevşetmeye başlayan Merkez Bankası’nın, 2013’te de genel olarak ekonomiyi destekleyici bir para politikası uygulayacağı tahmininde bulunan Koç, 2012’de iç talepteki yavaşlama neticesinde cari açıkta sağlanan hızlı düşüşün, enflasyonun son aylarda mutedil bir seyir izlemesi ve finansal piyasalardaki istikrarlı görünümün, Merkez Bankası’nın FAİZLERİ DÜŞÜK TUTMASINA OLANAK SAĞLADIĞINI anlattı..
İnsan kafayı yer yahu!! „Faiz lobisi“ diye suçlanarak faizleri yükseltmeye çalıştıkları, bunun için de GEZİ olaylarını falan planladıkları iddia edilen o Koç, Merkez Bankası’nın faizleri düşük tutmasından memnun!.Hadi bakalım kolay gelsin!!..
„Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, grup CEO’su Turgay Durak ile Dış İlişkiler ve Kurumsal İletişim Direktörü Oya Ünlü Kızıl’ı yanına alarak önceki gün Elmadağ’daki Divan otelinde ekonomi gazetecileriyle öğle yemeğinde bir araya geldi[9].. Koç’un 2012 hedefleri, Avrupa’daki kriz, yerli oto, yeni projeler, yurtdışı yatırımlar ve grubun marka alım planları 1.5 saatlik sohbete damgasını vurdu. Mustafa Koç’un Türkiye ekonomisinin durumu ve holdingin performansı konuşulduğunda, masaya (tahtaya) üç kez vurması dikkat çekti. Koç, “Bu kadar karmaşık bir coğrafyanın içerisinde ülkemiz maşallah çok iyi durumda, şükretmemiz lazım” dedi.
Bunu diyor, sonra da aynı Koç tutuyor 2013’ün içine ediyor, öyle mi, insaf!!.
Bu saatten sonra Koç’un avukatlığını da yaptırıyorlar bana ya helal olsun bu Türkiye’ye!.Ben de galiba böyle „doğrucu davut“ olmaya devam etmekle kimseye yaranamayacağım!!.Nereye elimizi dokunsak elimiz havada kalıyor yahu, nedir bu hikmet, yoksa bende mi birşey var!!..
„..Grubun ihracatının yüzde 70’ini Batı pazarlarına yaptığının altını çizen Koç, yurtdışıyla iş yapan şirketlerin diğer bölgelerde yeni pazarlar bulması adına çağrıda bulunduklarını belirterek, “Pazar çeşitlendirmesi yapmak mecburiyetindeyiz. Arçelik, Güney Afrika’nın beyaz eşya devi Defy’yi aldı. Dolayısıyla bu pazar çeşitlendirmesini tüm ihracat konumunda olan şirketlerimize hedef olarak veriyoruz. Başka çaresi de yok. Avrupa’nın içinde bulunduğu durumdan çıkması zaman alacak” diye konuştu.
„2012’ye 6.5 milyar liralık rekor yatırım bütçesiyle giren Koç Holding, Avrupa bölgesinde yaşanan gelişmeler ve içerideki gidişata bakıldığında planlarında değişikliğe gitmiyor. “Dünyadaki kriz ve Avrupa’nın durumu yatırım planlarınızda bir ertelemeye neden olacak mı?” sorusuna Mustafa Koç şu yanıtı verdi: “Hayır, her şeye olduğu gibi devam ediyoruz. Daha önce de belirttiğimiz Ford Otosan, Tofaş, Tüpraş, Arçelik’teki yatırımlarımızda hiçbir değişiklik yok.”
„Mısır’a fabrikada geri adım yok! Koç grubu olarak marka alımı adına her an fırsat peşinde oldukları bilgisini aktaran Mustafa Koç, “Tabii ki alım için ilginç bir gelişme olursa çok ciddi şekilde değerlendirmeye alacağımız aşikar” dedi. Koç yurtdışında büyüme adına Avrupalı markaların alımının olabileceğini belirterek şunları söyledi: “Avrupa’dan da olabilir tabii. Güney Afrika bizim için önemli. Kara Afrika da buna dahil. Mısır’da sıfırdan yatırım yapmak için tam el sıkışıyorduk, Arap Baharı başlayınca askıya aldık. Arçelik fabrikası... Tabii Mısır da onun hinterlandı Libya, Cezayir, Tunus, Fas hiç küçümsenmeyecek bir pazar. Bu bölgelerle ciddi ilgiliyiz.”
“Yerli otomobil üretilmesi fikrini yabancı ortağımız Fiat ile ciddi olarak düşünüyoruz. Fiat Türkiye’ye olan güvenini sıkça dile getiriyor” diyen Koç, şunları kaydetti: “Bir Türk markası olması konuşuluyor, bunun üzerine çalışıyoruz. Ancak derseniz ki her parçası Türkiye’de üretilecek mi, böyle bir şey dünyada yok. Bugün en iyi şartlarda, en iyi yedek parça ile en iyi otomobili üretmeye çalışıyoruz. Kaldı ki tüm dünyada otomotiv şirketleri birbirlerinin platformlarını kullanıyorlar. Örneğin Tofaş’ın otomobil platformunu birçok şirket kullanıyor. Apple neden iPad üretimini Çin’de yaptırıyor? Fiat “Biz desteğe hazırız” diyor. Daha ne olsun
„İran’a yaptırım senaryosunun Tüpraş’a olası etkisi sorulduğunda Koç Holding CEO’su Turgay Durak, şunları söyledi: “Bizim Koç Topluluğu olarak bu konuda bir duruşumuz var. Uluslararası bir konu ve hükümetimiz nasıl bir hareket tarzı öngörecek ise biz de ona uyacağız!.
Bu sözleri söyledikten sonra da tutuyor o Koç „paralel devletle“ birlikte iktidara karşı komplo hazırlıyor öyle mi!!.
Peki, 2013 için yatırım planları hazırlayan, 2013’e olumlu bir gözle bakan sadece Koç mu; diğer Tüsiad’cı „büyükler“ neler düşünmüşler bir de ona bakalım:
BÜYÜK FİRMALARIN 2013 YATIRIM PLANLARI[10]
„Bu yıl hem ülke ekonomisinin hem de şirket büyümelerinin hız kazanması beklenirken, Türkiye'nin önde gelen grupları, yatırımlarını artırıp büyümeyi planlıyor. 12 büyük holdingin yatırım tutarı 2013'de 11 milyar doları aşacak.
„2013 yılı için çok yüksek büyüme öngörüleri yok. Bu yıl küresel ekonomi için zor geçecek gibi görünüyor. Türkiye ekonomisi için büyüme tahminleri yüzde 3-4'te yoğunlaşıyor. Daha çok iç talep kaynaklı bir büyüme beklentisi hakim. Yatırımların görece hız keseceği tahmin ediliyor. Merkez Bankası'nın dün gazetemizin manşetinde yayımlanan 'İktisadi Yönelim Anketi' de yatırım iştahı hakkında önemli ipuçları içeriyor. Sanayiciler, 2013 için çok iyimser görünmüyor. 4'te 3'ü yatırımları kısma eğiliminde. Ancak büyük holdingler tarafında durum biraz farklı seyrediyor. Büyük grupların, holdinglerin yatırım programlarında aksama, erteleme yok. 12 büyük holding 2013 yılında 11 milyar dolar yatırım yapacak. Bu yatırımın 3.7 milyar doları Koç'tan, 2 milyar doları Sabancı'dan gelecek (lütfen bu cümleyi bir kere daha okuyun!! Ma).
„Bu yıl Koç Holding 3.7 milyar dolar seviyesinde, Sabancı Holding yaklaşık 2 milyar dolar, Anadolu Grubu yaklaşık 1 milyar dolar, Zorlu Holding 2012'deki 900 milyon dolar tutara benzer oranda, Akkök Grubu 552 milyon dolar, Eren Holding yaklaşık 500 milyon dolar, Borusan Holding 300 milyon doların üzerinde, Sanko Holding 300-350 milyon dolar aralığında ve Boyner Holding yaklaşık 100 milyon lira tutarında yatırım yapmayı planlıyor. Doğuş, Doğan ve Kibar Holding de eklendiğinde Türkiye'nin önde gelen 12 büyük grubunun 2013'de yapacağı yatırım tutarı yaklaşık 11 milyar doları aşacak“..
Altını çiziyorum bunların hepsi bugün artık İstanbul burjuvaları denilen eskinin o Devletçi burjuvaları!..Ve de bunlar 2013’ün iyi geçmesi için yatırımlar planlarken sonra birden fikir değiştirerek GEZİ olaylarında „ÇAPULCU“ olup çıkıyorlar!!..
Şimdi de, Haziran 2013 Sayı 402-KOÇ TOPLULUĞU YAYININA BİR GÖZ ATIYORUZ[11]
„ Ülkemize Fitch’in ardından Moody’s, Japon kredi kuruluşu JCR ve Kanadalı kredi derecelendirme kuruluşu Dominion Bond Rating Services’dan da not artırımı geldi. Bu kuruluşlardan Moody’s, kilit ekonomi ve kamu maliyesi göstergelerindeki iyileşme ve ülkeyi uluslararası şoklara karşı daha dayanıklı yapması beklenen yapısal ve kurumsal reformları gerekçe göstererek Türkiye’nin uzun vadeli yabancı para birimi cinsinden kredi notunu ‘Ba1’den ‘Baa3’e yükseltti. Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı M. İlker Aycı da Bizden Haberler Dergisi’ne verdiği röportajda ülkemizin bu performansına dikkat çekerken, özellikle enerji, altyapı, finans ve gayrimenkul sektörlerinde yabancı yatırımcılar için önemli fırsatlar sunduğunu dile getirdi..
Dikkat edin Türkiye’nin kredi notu niye yükseltildi diye ağlamıyor adamlar, tam tersine, daha çok küresel sermaye gelecek diye seviniyorlar!..Niye mi seviniyorlar; o gelen küresel sermayenin bir kısmı da kendileriyle işbirliği yaparak yatırıma yönelecekler de ondan! Sen bunları yaz, söyle, sonra da „bunlar ülkeye küresel sermayenin gelmesini istemiyorlar-engelliyorlar, bunlar vatan haini“ diye suçlan!!.
AFRİKA KONUSU
„Yüksek büyüme potansiyeli ile dikkatleri üzerine çeken ve yatırımcıları etkileyen Afrika 23’üncü Dünya Ekonomik Forumu’nun eş başkanlarından biri olan Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Mustafa V. Koç, „Afrika ile Türkiye arasında gelişen ticari bağlar ve bölgede yürütülen aktif dış politika ile yeni Afrika’ya hem Türkiye hem de Koç Holding’in inandığını dile getiriyor..“
SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜME STRATEJİSİ BAŞARIYLA DEVAM EDİYOR
„Koç Holding’in 2013 yılı ilk çeyrek finansal sonuçları açıklandı. Yılın ilk çeyreğinde 13.6 milyar TL ciroya ulaşan Koç Holding, 452 milyon TL kâr elde etti. Koç Holding, 2013 yılının ilk çeyreğinde konsolide bazda toplam 13,6 milyar TL satış geliri elde etti, 619 milyon TL vergi öncesi kâr ve 452 milyon TL azınlık payı sonrası net kâr gerçekleştirdi. Avrupa’da politik ve ekonomik sıkıntıların sürdüğü; yakın coğrafyamızda karışıklıkların devam ettiği son dönemde Koç Topluluğu’nun risk yönetimine ve tasarruf tedbirlerine ağırlık verdiğini dile getiren ve sonuçları değerlendiren Koç Holding CEO’su Turgay Durak, yılın geri kalanında sürdürülebilir büyüme stratejisinin uygulanmaya devam edileceğini söyledi..
Yahu adamlar 2013’e öylesine hızlı ve hırslı başlamışlar ki hayatlarından çok memnun görünüyorlar!..Manyak mı bunlar ki sonra da tutup kaos ortamının fitilini ateşlesinler!!.
„2013 yılında Koç Topluluğu olarak Türkiye ekonomisindeki büyümenin büyük oranda iç talep kaynaklı olmasının beklendiğini dile getiren Turgay Durak, “İç talepteki bu artış, ithalatı da artıracağından, ihracatta ise dış pazarlarımızın hâlâ tam olarak toparlanamamış olmasından ötürü net ihracatın büyümeye katkısının sınırlı olmasını bekliyoruz” dedi. 2013’ün ilk çeyreğinde ülke ekonomisinde ekonomiye duyulan güvendeki toparlanma ve FAİZLERİN DÜŞÜK SEVİYESİNİN KREDİ TALEBİNİ CANLANDIRDIĞINI, BUNUN DA ÖZELLİKLE DAYANIKLI VE YARI DAYANIKLI TÜKETİM MALLARINA YÖNELİK TALEBİ TETİKLEDİĞİNİ SÖYLEDİ..
Hani bunların tek amacı faizleri yükseltmekti, hani bunlar „faiz lobisi idi!!.
YATIRIMLARA DEVAM
„Kaynakları en iyi şekilde kullanarak Türkiye ve tüm paydaşlar için sürekli ve yüksek getirili yatırımlara dönüştürmeyi hedeflediklerini belirten CEO Turgay Durak, 2013 yılı için hedeflenen 6,8 milyar TL kombine yatırım planına hız kesmeden devam edildiğini aktardı. 2013’ün ürün ve yatırımlar açısından Koç Topluluğu şirketleri için çok önemli olduğuna da vurgu yapan CEO Durak, Tüpraş ve Ford Otosan’ın önemli bir yatırım döneminden geçtiğini sözlerine ekledi. Durak’ın açıklamalarına göre Tüpraş 2,4 milyar dolarlık fueloil dönüşüm projesi kapsamında 2013 ilk çeyrek itibariyle 1,55 milyar dolarlık yatırımla projede yüzde 65’lik ilerleme sağ
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023