Murat BELGE
Tayyip Erdoğan oldukça ani bir dönüş yaptı ve herhalde birçok kişiyi şaşırttı. “Faiz sebep/enflasyon sonuç” cümlesiyle özetlenen iktisadi bakımından oldukça saçma sapan bir teoriyle çıkılmış bir yolda iplerin ucu elden kaçmış ve ortalık birbirine girmişti. Telaffuz ettiği her cümlesiyle biraz daha dolar yükselten bir Cumhurbaşkanı’nı nasıl zapt ederiz diye çare aranırken bu yeni açıklamalarla sorunun çok başka olduğunu öğrenmiş olduk. Meğer dünya son derece önemli bir değişim sürecine girmişmiş de biz farkında değilmişiz. Bu yeni değişim sürecinde klasik iktisat biliminin bildiği araçların bir geçerliliği kalmamış. Neyse ki dirayetli yöneticilerimiz, başta Tayyip Erdoğan ve yanındaki yakın çalışma arkadaşları durumun farkına varmakta gecikmemişler. Bu durumu hemen masaya yatırıp analiz etmişler ve zaman kaybetmeksizin tedbirlerini almışlar. İşte bizlerin o tartıştığımız; döviz kuru, enflasyon, ıvır zıvır, aslında bu tedbirlermiş. Gene çok özetleyerek adını koymamız gerekirse, bu yeni sorunlardan çıkmamızın yolu Çin’i model almaktan geçiyor.
Haydi, kolay gelsin ve (bunu söylemesi bu günlerde moda) Allah yardımcımız olsun. Ha gayret!
Yeni hikâyemiz bu. Hikâyeyi özetlemek için kullandığım dilden bu hikâyeye benim pek fazla aklımın yatmadığı anlaşılıyordur sanırım.
İktisattan anlamadığımı bir kere daha itiraf etmem gerekir mi? Bizim gençliğimizde bu cümlenin anlamı açıktı: “Bana iktisat sormayın” dediğim anlaşılırdı. Oysa şimdi ekonomi bakanı olmak istediğim şeklinde de yorumlanabilir. Tabii ekonomi bakanlığına beni değil de bir güreşçiyi getirmeyi tercih edebilirler.
Neyse, sadetten ayrılmayalım. İktisattan anlamam ama bildik iktisat biliminin çöpe atılmasını gerektiren bir aşamaya geldiğimiz iddiasını kabul edecek halim yok. İktisat, gene benim anlamadığım, ama birilerinin de çok iyi bildiği iktisat hâlâ. Bu iktisatçılar Tayyip Erdoğan’ın “yazdık” dediği iktisat kitabını okumamışlar tabii. Çünkü iktisatçılar.
Tayyip Erdoğan’ın belirli hedefler kollayarak bir yola çıktığı, kendini beklemediği bir yerde bulduğu ve ona göre bir yeni hedef icat ettiği herhalde söylenebilir. Erdoğan’ın bildiği iktisat, şimdiye kadar yığınla örnekte gördüğümüz gibi, içinde inşaatın önemli bir rol oynadığı, daha çok kalkınmakta olan ülkelerde gördüğümüz iktisattı. İç ve dış koşulların uygun olduğu bir zamanda kendini iktidarda bulunca daha önceki belediyecilik deneyiminde de yararlandığı bu koşulları harekete geçirdi. Bir önemli kaygısı da bundan böyle dayanabileceği, güvenebileceği bir burjuvazi yaratmaktı. Türkiye’nin yakın tarihinde kendi burjuvazisini yaratmak üzere çalışmamış bir iktidar zaten bulunmaz. İnşaat ekonomisi, müteahhitler ve ihaleler üstünden yürüdüğü için Tayyip Erdoğan’ın iktidar ve ekonomi kavramlarına, modellerine de uyuyordu. Bunlar kadar belirleyici olmasa da, bazı büyük İslami binaların inşa edilmesini de sayabiliriz (Taksim’e cami, Çamlıca’ya cami şarttı—biri Taksim olduğu, öbürü her yerden görüldüğü için).
İktisattan gerçekten anlayan bir siyasi önder kendini rahat bir iktisat kullanımı ortamında bulunca Türkiye’nin gerçekten ihtiyaç duyduğu, dünya piyasasında sahiden ciddi işler yapmak istiyorsan da mutlaka ihtiyaç duyacağın ileri teknolojiye yönelik yatırımlar yapmayı ihmal etmezdi. Ama böyle bir eğitime geçmek, Tayyip Erdoğan’ın eğitim anlayışı içinde bir yere oturmuyordu, hatta tehlikeli bile olabilirdi. Ayrıca, bunlar zaten bildiği konular değildi.
Dolayısıyla deniz, Erdoğan’ın beklediğinden önce kurudu, gemi karaya oturma belirtileri göstermeye başladı. Ama Erdoğan’ın aklı inşaat sektörünü canlandıracak tedbirler bulmaya takılı kalmıştı. Kur’an’da yazdığı için olduğu kadar bunun için de “faiz”den hazzetmiyordu.
Onun için o bildiğimiz edebiyatı ve uygulamasını yaparak ciddi zaman kaybına uğradı. “Kumanda” elinden kaydı. Tuttuğu elinden kaçıyordu. İşin kötüsü oylar da kaçmaya başlamış gibi bir görünüm çıktı.
Tayyip Erdoğan başbakanlığı, cumhurbaşkanlığı sırasında Çin hakkında düşünmemiş olamaz diye düşünüyorum. “Bu adamlar iyi gidiyorlar. Acaba ne yapıyorlar da böyle gidiyorlar?”
Herkesin ağzında birtakım ezbere lakırdılar vardı. Çin’de emek ucuzdu. Komünist Parti’nin sert disiplini altında sıkı çalışmayı ve bu yoksulluk sakıncasını ya da handikabını kalkınma yolunda bir avantaja dönüştürmeyi başarıyorlardı. Bu yüzeysel açıklama herhalde Tayyip Erdoğan’ın konuyu anladığına inanması için yeterliydi. Çin toplumunun yoksulluğu, dolayısıyla ucuz emek şüphesiz bütün bu süreç içinde önemli bir rol oynuyordu. Ama olay yalnızca bunlardan ibaret değildi. Bir buçuk milyarlık bir toplumda değişik düzeylerde teknoloji kullanımı, işbölümü v.b. öğretilmeli ve disiplinden başka belirli bir ustalıkla yerine getirilmeliydi. Beceriler çeşitlendirilmeliydi. Yani sorun ucuz emeğe indirgenecek basit bir süreç değildi.
Erdoğan işin bu kısımlarına herhalde hiç gelemedi ama toplumu Çin düzeyinde yoksullaştırmak zaten Erdoğan ekonomisinin yapmakta olduğu şeydi. Burada güçlük çekmek sözkonusu değildi.
Varsayalım adamın biri Yozgat’a yürüyerek gitmek üzere yola çıktı ama yolunu kaybetti. Epey bir yürüdükten sonra kendini bir yerleşimde buldu. Sordu birine, “Burası neresi?” diye. Adam, “Niğde” dedi. “Niğde mi? Ha! Tamam, tamam! Ben de zaten Niğde’ye gitmek istiyordum.”
Böylece, yazının başına dönüyoruz. “120 küsur milyar nereye gitti? Dolarla ödenecek köprü, alan v.b. ile biz kaç yıl borç ödeyeceğiz? Bu doları tutmanın bir yolu yok mu? Ya bu enflasyonu ne yapacağız? İşsizlik artıyor mu?” v.b., v.b.
Hayat iyiden iyiye zorlaşmıştı. Bu zor sorulara cevap yetiştirmeye çalışmaktansa, “Ben zaten Niğde’ye gidiyordum” demek daha kestirme bir yol. Meğerse biz de Çin’e gidiyormuşuz. “Çin”e gidiyor olmak iyi bir şey mi? Doğru bir karar mı bu? Ben kendi hesabıma bunlara olumlu cevap vermekte bayağı sıkıntı çekerim. Ama bugünkü iktidar herhalde Çin’e baktığı zaman orada bir “başarı hikâyesi” görüp okuyabiliyor. Çin deneyiminin terini döken, kahrını çeken milyonlar da herhalde üzerinde uzun uzun düşünecek, dertlenecek bir şey değil, “Birimiz hepimiz için” değil mi? Birileri yorulacak ki sonra birileri sefa sürebilsin.
Sosyalizm ya da özel teşebbüs, sistem dediğin sonuçta fedakârlık gerektirir.
Tabii şu anda, şu şekilde tanımladığımız bu rejimin en hoş yanı da mutlak bir dikta rejimini zorunlu kılması. Eh, bu genel fedakârlık ortamında bizlere düşen fedakârlık biçimi de bu mutlakiyetçi halkçılığın yürütücüsü olma rolünü üstlenmek olacaktır galiba. Eh vatan için şimdiye kadar neler yaptık. Bunu da yaparız.

Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025