Murat BELGE

Murat BELGE
Murat BELGE
Tüm Yazıları
İmralı konusu
24.11.2025
143
Türkiye bir gün “demokratik bir ülke” olmayı başaracaksa bunu ciddi bir Kürt-Türk anlaşması ve beraberliğiyle gerçekleştirecektir. Şu anda “iktidar cephesi” “Demokratik Türkiye” demekten kaçınıyor; yani burada bir “Kürt sorunu” yok; hiçbir temeli olmayan bir “terör sorunu” var...

Devlet Bahçeli’nin beklenmedik bir müdahaleyle beklenmedik bir yere gelen “Kürt sorunu”, Türk parlamanterlerinin İmralı’ya gidip Abdullah Öcalan’la görüşmesi (ya da “görüşmemesi) sorusuna dayandı. Dayanmasında gene Devlet Bahçeli “şimendifer” rolünü oynadı. Ama onun öyle davranması, DEM’in de Öcalan’ın bir müzakereci olarak sürece katılması konusunda daha ısrarcı bir tavır benimsemesine yol açtı.

Bu gelişmeler karşısında ben nerede duruyorum, birkaç kelimeyle onu özetlememe izin verin. Bütün bu süreçte, anlamadığım, daha doğrusu doğrusu çözemediğim taraflar olmakla birlikte, gelinen bu noktadan memnun olduğumu söyleyebilirim. İmralı ziyareti konusunda da CHP bu sürece katılabildiği ölçüde katılmalı diye düşünüyordum. Böyle olmadı. Ama olmadığı için CHP’yi suçlamak gerektiğini de hissetmiyordum—bunun da anlaşılır nedenleri vardı.

Bir kere, bu son derece karmaşık sorunda bunu “barış” için zorunlu bir adım saymaktan yana kaç kişi var? Yapılacak ilk seçimde iktidara gelmeyi erişilir hedef gören parti kendisine oy kaybettirecek bir davranışta bulunmaktan çekinmez mi? Peki, bu davranış oy kaybettirir mi? Muhtemeldir. Toplumun “Türk” kesiminde, yani çoğunluğunda Öcalan düşman olarak görülüyor. Yani “İmralı’ya ziyaret” bir partiye oy kaybettirebilir. Ama “çoğunluk ‘barış’tan yana değil” anlamına gelmiyor ama kurulacak bu barışta Apo’ya “kurucu” gözüyle bakmaktan yana da değil.

Öte yandan, böyle bir heyetin İmralı’ya gitmesi veya gitmemesinin Abdullah Öcalan’ın görüşlerinin gizli kalmasıyla bir ilgisi yok. Onunla sürekli görüşülüyor ve görüşleri biliniyor. Dolayısıyla bu “ziyaret” simgesel bir anlam taşıyor: Abdullah Öcalan’ın “meşru” bir taraf olarak müzakere masasında oturuyor olması. Türk çoğunluğun içinde bir Öcalan’a bu meşruiyetin verilmesine -şimdilik diyelim- karşı.

CHP’nin İmralı heyeti içinde bulunmasından yanaydım, demiştim. Evet, çünkü ben bütün bu olayda Kürtlerin gadre uğramış olduklarını düşünen kesimdenim. Şimdi, nihayet, bir barış olacaksa, bunun toplumun Kürt kesimini mutlu edecek, onlar açısından “gurur verici” bir çözümle mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu simgesel jestle Öcalan’a böyle bir yer verilmesine karşı durmak, bunu büyük bir mesele haline getirmekten yana değilim. 

Türkler ve Kürtler, diyorum, iki eşit halk… “Eşit” demek, aynı duygularla duygulanmak, her konuda aynı şeyleri düşünmek demek değil. Örneğin Kürtler arasında PKK ile hiç ilişkisi olmayan, bu tür politikaları onaylamayan birçok insan var. Ama “Bu çocuklar Kürtlük için canlarını feda ediyorlar” diye üzülüyorlar. Ayrıca, Abdullah Öcalan için söylenegelen hakaretamiz sıfatları Kürtlere söylenmiş sözler gibi hissedebiliyorlar. İki eşit halktan söz etmek, bunları da hissedebilmeyi gerektirir. “Barış” olacaksa, iki tarafın çabalarıyla olacak.

Halk Partisi’nin İmralı heyetine katılmama kararını açıklaması ile onun bu tavrı üstünde durulacak bir numaralı konu haline geldi. Bu durum, İmralı ziyaretinin böyle bir amacı gerçekleştirme düşüncesiyle ortaya atıldığı ihtimalini güçlendiriyor. Çünkü “iktidar cephesi” hemen “CHP barışa karşı” demeye başladı. Bundan beklenen, CHP ile DEM’in aralarının açılması olsa gerek. Bunun şaşılacak bir yanı yok, çünkü söz konusu cephenin başlıca politikası zaten bu. Ancak bu sefer, DEM tarafının “Öcalan titizliği” nedeniyle politika daha etkili olabilir.

Türkiye bir gün “demokratik bir ülke” olmayı başaracaksa bunu ciddi bir Kürt-Türk anlaşması ve beraberliğiyle gerçekleştirecektir. Şu anda “iktidar cephesi” “Demokratik Türkiye” demekten kaçınıyor; “Terörsüz Türkiye” diyor. Yani burada bir “Kürt sorunu” yok; hiçbir temeli olmayan bir “terör sorunu” var. Kürtler bu gerçekliği kabul edip yaptıkları serkeşlikler için bizden özür dilerlerse bütün sorunlar yok olacak, rahata erişeceğiz. Durum böyle olunca, Selahattin hapiste kalmaya devam edebilir, müzakereyi de Abdullah Öcalan yürütür.

Aslında bu da böyle olmak zorunda değil. Ola ki Demirtaş da serbest kaldı. Hikâyenin bütünü bu şekilde örüldükten sonra o serbest kalmış ya da kalmamış, uzun boylu fark etmez. Önemli olan Tayyip Erdoğan ve onun bir kere daha “cumhurbaşkanı” seçilmesi. CHP ile DEM’in birlikte hareket etmeleri engellenince maksat hasıl olacaktır.

İşte size “mutlu son.”

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar