Murat BELGE

Murat BELGE
Murat BELGE
Tüm Yazıları
Mete Tunçay
25.08.2025
93
Mete Tunçay bir sosyalistti. “Sosyalizm” olarak benimsediği görüşler yelpazesi her zaman genel kabul gören tesbitlere uymuyordu. Yazdığı eser de bir “teorik polemik” değildi. İncelemesinin nesnesinin hakkını vermek üzere girişmişti bu işe ama tartışma götürür konuların üstünü örtmek niyetinde değildi. Bu dengeyi ömrü boyunca başarıyla devam ettirdi

Türkiye’de “beşeri” bilimlerle şöyle ya da böyle bir alışverişi olan herkes Mete Tunçay’ı bilir, tanır; onu tanıyanların büyük çoğunluğu da nasıl bir titizlikle çalıştığını bilir, emeğine saygı duyarlar. Dolayısıyla nasıl önemli bir tarihçi olduğunu uzun uzun anlatmama gerek yok. Şu kadarını söylemekle yetineyim: Mete altmışlarda “Türkiye’de Sol Akımlar” kitabını yayımlayıncaya kadar Türkiye’de “sol” akademik disiplin içinde incelenmemişti. Bu alanda oluşmuş bir “literatür”den söz edeceksek, kaynaklarımız, polisin ya da dünyaya polis merceğinden bakan “sivil”lerin tarih kitabından çok “iddianame” üslubunda yazılmış metinlerden başka bir şey bulmamızı imkânı pek yoktu. Peki, soldan kimse bu tarihle ilgilenmiyor, yazmıyor muydu? “Vardı” diyebilirim ama bu da “parti disiplini” çerçevesinden pek uzaklaşmayan, “angaje” bir edebiyattı.

Mete’nin bu eseri Türkiye’de bir “sol siyasi çizgi” oluşumunun, siyasi varlığı’nın başından başlar ve benim kuşağımın henüz ortaya çıkmadığı bir dönemde sona erer. Ancak, bu “erken” sol, sonraki yıllarda da temel sorunsallarını terk etmediği için, “sol akımlar’ı okumakla, artık varolmayan bir dünya hakkında bir şeyler okumuş olmayız. Tersine, “sol” diye öğrendiğimiz, tanıdığımız dünyanın nasıl biçimlendiğini doğru düzgün anlatan bir metinle karşılaşmış oluruz.

Mete Tunçay, kendisi bir sosyalistti. “Sosyalizm” olarak benimsediği görüşler yelpazesi her zaman genel kabul gören tesbitlere uymuyordu. Ama yazdığı eser bir “teorik polemik” değildi. İncelemesinin nesnesinin hakkını vermek üzere girişmişti bu işe ama tartışma götürür konuların üstünü örtmek niyetinde değildi, böyle davranmayı onaylamazdı da. Bu dengeyi ömrü boyunca başarıyla devam ettirdi.

Ondan çok şey öğrendik.

Ancak benim gözümde Mete bir “akademik meziyetler toplamı” değildi; daha doğrusu, bundan ibaret değildi. Mete benim arkadaşımdı. Yeri doldurulamayacak bir arkadaş. Aramızda altı yedi yıllık bir yaş farkı vardı ama tabii bu dediğim cinsten bir arkadaşlığa engel değildi.

Bunun ayrıntısına girmek istemiyorum. Aslında Mete üstüne yazmak tuhaf bir şekilde ağırıma gidiyor. Saçma tabii ama “Mete”nin ölümü diye bir şeyler yazdıkça bu ölümü kabulleneceğim, sindireceğim duygusu gelecek sanıyorum.

Gene de söylemeden edemediğim bir şey, Mete’nin “son demleri."  Kötü yaşlandı Mete; neden bilmiyorum, galiba öğrenmek de istemiyorum. İçine kapandı, kendisini hayata bağlayan iplikleri teker teker kopardı. Tanıdığım, tanıdığımız Mete’ye hiç benzemeyen biri çıktı karşımıza. Onun için, “Acaba Mete iki kere mi öldü?” diye soruyorum kendi kendime.

Ancak kötü günlerinde gördüğümüz ve alışamadığımız o Mete Tunçay bile artık aramızda değil. Ne yapalım? Ne yapabiliriz, bu ağır psikolojik yükün büyük kısmını kendi sırtına alan sevgili Gönül’e “Başın sağ olsun” demekten başka?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar