Murat BELGE
Devlet Bahçeli’nin başlattığı “PKK çıkartması” hepimizin “önemli sorunlar” listesinde başlarda gelme konumunu sürdürüyor. Ama bu “hepimiz” içinde İyi Parti’nin olayla ilgisi öbürlerinden epey farklı: Bahçeli’nin burada oynadığı rol onun Türk milliyetçilerinin gözünden düşmesine yol açacak mı, açmayacak mı? Bu konu, barış sürecinin tutması ya da tutmamasından daha önemli. Aslında bu milliyetçi kanat içinde Zafer Partisi de aşağı yukarı aynı durumda ama bu partinin Bahçeli’ye karşı çıkışı İyi Parti’ninki kadar velveleli değil.
İktidar blokunun bu hayli beklenmedik girişimini eksik ya da yanlış bulanlar arasında CHP de yer alıyor. Ancak İyi Parti’nin itirazlarıyla CHP’ninkiler tam olarak örtüşmüyor. CHP bu girişimin genel bir “demokratikleşme” hareketiyle birlikte yürümesi gerektiği (ama öyle olmadığı) noktasından başlatıyor muhalefetini. İyi Parti, İktidar blokunun PKK ve Öcalan’la
Toplumdan gizli tutulan bir yakınlaşmaya girmesini “affedilmez” bir yanlış olarak değerlendiriyor.
Ben CHP’nin seçtiği çizgiyi doğru buluyor, onaylıyorum. İyi Parti için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bu yazıda bu konuyu açmak istiyorum. Açarken birilerinin canını sıkmam mümkün.
Abdullah Öcalan “Kürt sorunu” diye adlandırdığımız bu sorunu çözme yönteminin Türkiye Cumhuriyeti’ne savaş açmaktan geçtiğine inanan bir kişidir. Bu benim katıldığım bir teşhis değil. Yani, orta yerde bir sorun, kolay kolay çözülemeyecek bir sorun olduğu tartışma gerektirmiyor. Ancak bu “çözüm” tarafların birbirlerini öldürmeleriyle erişilir hale gelir mi, yoksa. Tersine, büsbütün içinden çıkılmaz hale mi getirir? Ben, ikincisine katkıda bulunacağı kanısındayım. Gelgelelim, bu gibi sorunların bu gibi mücadele yöntemleri gerektirdiğine inananlar arasında Öcalan ne birinci, ne sonuncu. Öcalan’ın bu sonuca vardığı yıllarda dünya konjonktürü de (Vietnam ve Kamboçya, bazı farklarla Şili) silahlı yönteme eğilim gösteriyordu. Özelikle Kamboçya örneği, bir hayli sert eylemleriyle dikkat çekiyordu.
Savaşan topluluklar birbirlerini “canım, cicim” diye selamlamazlar. Bu tip bir mücadele başlayınca, silahlı savaşın “sözlü” tarafında da Kürtler ve Türkler, olayın gerektirdiği “sözel şiddet”i kullanmaktan geri kalmadılar.
Şimdi bundan çok farklı bir ortamdayız. Bundan bütün toplumun mutlu olduğunu sanıyorum. Eleştirel bakanlar da “barış olmasın” demiyor, tersine, bu barışın güvenilir olmayabileceği endişesini taşıyorlar—ya da iktidarın anti-demokratik ve hatta yasadışı gidişi ile bu alanda bir ilerleme sağlanamayacağını söylüyorlar.
İyi Parti’nin ya da Zafer Partisi’nin “Savaş devam etsin” diyeceğini sanmıyorum elbette. Ama onlar “savaş dili”nde konuşmayı tercih ediyorlar. PKK’yı bu noktaya kim, nasıl getirdi, bilemem; ama gelmesi ve burada kalmasının iyi olduğunu söyleyebilirim. O halde “barış dili”ne geçmemiz de iyi olur. Getiren İyi Parti olmasa da, gelmesi İyi Parti için de olumlu olsa gerek.
Ama İyi Parti “katil” ve benzeri sözler söylemeden ağzını açmıyor. Bu, sanırım üstünde durulması gerekli bir durum.
Kürtler Abdullah Öcalan’ın politikasını yanlış buluyor olabilirler ama bu aynı zamanda onu bir şekilde sahiplenmelerine engel değil. Doğru, yanlış, ama Öcalan Kürt halkı için doğrusunu yaptığına inanarak yapmıştır. Bunu yapmakla hayatını tehlikeye atmıştır. Ve bunu yapmakla Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğunu dünya kamuoyunun bilgisine sunmuştur. Bunlara “hayır, öyle değil” demek mümkün değil. Dolayısıyla Öcalan’ı bir kahraman olarak gören çok sayıda Kürd’ün yanısıra, onun çizgisinden gitmeyen birçok Kürt de “Serok”tan böyle söz edilmesini doğru bulmayacaktır. Sorunun “Türk” tarafını temsil etme iddiasında bulunan kesimin Öcalan hakkında böyle düşünmesi ve böyle konuşması onları incitecektir. Bu da, barış görüşmeleri yapmak için en elverişli ruh hali değil.
Barış, bazı bakımlardan, savaşmaktan daha zor. Bu gibi durumlarda “takt” dediğimiz konuşma ustalığı da bu “zorlaştırıcı” etkenlerden biri. Barışacak tarafların birbirlerine saygı duyması (ve böyle olduğunu karşı tarafa hissettirmesi) gerek. Her barışta, her anlaşmada taraflardan biri ya da öbürü avantajlar kazanabilir. Ama taraflardan birinin kendini “lütufta bulunan” olarak görmesi anlaşmayı baştan zora koşar.
MHP ile İyi Parti arasında sıkı bir rekabet var. Türk milliyetçiliğinin önderi olmak, böyle kabul edilmek, belki Türklerle Kürtler arasındaki ilişkilerin düzelmesinden daha önemli görünebilir (uzun vadede). “Vay sen Apo gibi bir canavarla ittifak mı yaptın?” suçlamasını yapabiliyor olmak, bu rekabette bir tarafın ciddi bir avantaj kapmasına yol açabilir. Ama dikkat!.. Öbür sorun da boş verecek, hafif bir sorun değil. Ve bunu bir taktik avantaj haline getirmek ille de ”barışma sorunsalı” içinde bulunan bir tarafa hakaret etmeyi gerektirmiyor.
Ne için “barış” istiyoruz? Birlikte yaşamaya devam edebilmek için. Öyleyse...
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.12.2025
1.12.2025
24.11.2025
25.08.2025
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025