Murat BELGE
James Joyce’un kısmen kendi gençlik yıllarından süzerek yarattığı Sanatçı’nın Portresi’nin kahramanı Stephen Dedalus, Ulysses’te de karşımıza çıkar. Bir sözü “To be or not to be” kategorisinden, insanın aklına ve diline yerleşen “özdeyişler” arasında girmiştir. “Tarih, kaçıp kurtulmaya çalıştığım karabasandır (kâbustur)” der.
Doğru mu Stephen’ın tarih yargısı? Gerçekten bir “kâbus” mudur tarih?
Hayat durmadan akıyor, yani her an her şey tarih oluyor. “Tarih” bu “her şeyi” içine attığımız torba. Dolayısıyla gördüğümüz “tatlı rüyalar” da orada, “kâbuslar” da orada
Ama insanoğlunun çok belirgin bir özelliği, “kötü” denecek anılarını daha fazla hatırlamasıdır. Her zaman, şikâyet edecek olaylarla, durumlarla, daha fazla yüz yüzeyizdir. Mutsuz edecek şeyler her zaman mutlu edecek şeylerden fazladır. Şu an yaşamakta olduğumuz hayattan, genel gidişten şikâyetimiz fazlaysa, içimiz rahat değilse, tarihe bakışımızda da bunun yansımaları ağır basar.
Fernand Braudel’in önem verdiğim (ve zaman zaman tekrarladığım) bir tespitidir:
Üzerinden uzun zaman geçmiş kötü anıların toplumsal psikolojide çağdaş koşullardan daha belirleyici olduğunu söyler. Zaman geçtikçe unutulacağını varsaydığımız şeyler zaman geçtikçe güçlenir, köklenir.
Toplumsal psikoloji, tabii son derece karmaşık bir şey. Çünkü söylemeye çalıştığım gibi, her şey onun içinde, ama aynı zamanda insan zihninin öznel yapısından ileri gelen yamulmalar, çarpıtmalarla onun içinde. “İdeoloji” dediğimiz nesne, hiçbir zaman, gerçekliğin “doğru” denecek bir “yansıması” falan değil. Türkiye’de yaygın ideolojik yapılanmaya baktığımda, değindiğim türden “uzak geçmişten kalma” duygu ve düşüncelerin “imparatorluk kaybı” sürecinden aşırı derecede beslendiğini görüyorum. Bu sürece “uzun vade”de baktığımızda Karlofça ve Pasarofça’ya kadar gidebiliriz. “Orta vade”de 93 Harbi travmasını alabiliriz. Daha “kısa” ya da “yakın vade”de, Balkan Harbi ve Birinci Dünya Harbi bozgunları bu psikozu tazeleyen ve büyüten olaylar olarak karşımıza çıkar. İmparatorluk kısa bir sürede kurulmuş, bayağı uzun bir sürede kaybedilmiştir. Sürenin uzunluğu, travmanın şiddetini artırmıştır.
Toplumun genel ideolojik yapılanmasına baktığımda (bu sefer çok daha geniş matrisler içinde bakmak gerekiyor) “bireysel sorumluluk” disiplininin fazla gelişmediği sonucuna varıyorum. “Ben yanlış yaptım” sözü bizim toplumda çok zor söylenen, dolayısıyla çok az duyulan bir söz. Yanlış varsa –ki besbelli var- bir yanıltan var. “İlk günah”ın işlenmesi gibi, gelip bizi, beni“ayartan” biri, bir düşman. Havva’yı baştan çıkaran yılan, daha sonra “şeytan”ın ta kendisi oluyor. Bu hikâyenin Tevrat’taki anlatımında Yahveh Eden’e gelip yasakladığı meyvenin yendiğini anladığı ve anladığını Adem’e söylediğinde Adem, “Evet, yedim. Günah işledim” demeden önce, suçu Havva’ya atar: “Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi, ve yedim.” Rab Allah “Bu yaptığın nedir?” diye Havva’ya sorduğunda “Yılan beni aldattı ve yedim” diye cevap verir. Demek ki kendinden başka bir varlığa suçu, sorumluluğu her neyse onu yüklemek çok eski, çok yaygın bir insani davranış biçimi. Gerçekten öyle. Bunun yeterli olmadığını, insanın sorumluluğu kendi içinde de araması, sorgulaması gerektiğini anlatan sağlam bir öğreti olmadıkça “normal” dediğimiz insani tepki “Ben masumum. O bana yaptırdı” biçimini alacaktır. O dediğim öğreti de bizim ideolojik tarihimizde oluşmamış; dolayısıyla böyle bir “bireysel sorumluluk” nosyonu gelişmemiş.
“İmparatorluk kaybı” temasından başlamıştım. Onu, bu “sorumluluk” temasıyla birleştirince, “kaybetme”nin de “kaybeden”in dışında bir sorumlusu, suçlusu olması gerekiyor. Ve tabii hemen bulunuyor. Suçlu, tanımı gereği “benden olmayan.”
Böylece “benden olmayan”ın “düşman” olarak kabul edilmesinin otomatikleşme süreci başlıyor. “Yabancı”ysa “düşman”dır. Sözünü ettiğimiz süreç bir “imparatorluk kaybetme” süreci olduğuna göre, bunu dışarıdan yıkanların (Almanlar, Ruslar, Fransızlar, İngilizler v.b.) dışında içerideyken kendini dışarı atanlar (Rumlar, Bulgarlar, Sırplar v.b.) da var. Bunlar bize daha yakın olmuş birileri dolayısıyla onlara duyduğumuz öfke, birinci listede yer alanlardan daha fazla. Bu ikincileri ayrıca küçümsüyoruz, “daha düne kadar…” düsturuyla.) Derken en beter kategoriye geliyoruz: “İçimizdeki İrlandalılar!” Bunların adı sanı da Ali, Veli olduğu için en kötüsü bunlar.
Çok genel çizgileriyle anlatmaya çalıştığım bütün bu duygusal-ideolojik yumaklar bu toplumda iyice köklenmiş, belirli bir kalıcılık kazanmış. Aslında dünyanın her yerinde benzerlerini görmek mümkün, şimdilerde günden güne güçlenen ideolojiler de aynı temelden kaynaklanıyor. Türkiye’de bir önemli, sorun, yukarıda söylediğim gibi, bu önyargılı bakışı bir ölçüde dengeleyecek bir başka anlayışın gelişmemesi ve gelişmenin olmama nedeni de bu toplumun kültürel bakışını biçimlendiren bütün güçlerin (yani siyasi otorite) düşmanlığa yatırım yapması.
Bugünkü iktidar da kendinden önce oluşmuş bu birikimi, bu temeli kendi yaymak istediği ideolojinin bir başlangıç noktası olarak kabul diyor ve bu birikime kendi damgasını vurmak için çalışıyor. Bence bu çok sakıncalı ve üstünde durulması gereken bir konu.
Yazarlar
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAk Parti içinde üç grup var ve Erdoğan sonrası için mücadele halinde mi? Güldürmeyin beni… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEHapishaneler artık iktidar teknolojisi üretmiyor 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTAvni Akyol’a Ayıp Ettiniz… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025