Nadi ÖZTÜFEKÇİ
Eğer politik rotanı alıntılarla belirlemeye kalkarsan, kendini farkında olmadan alıntı yaptıklarının anlatmak istediklerine ters yönde kürek çekerken bulman işten bile değildir. Öyle ki giderek genişleyen ve derinleşen gerçeklik denizinde yüzmek yerine zaman, mekan ve özellikle de bağlamından koparılarak birer kutsal ezber yükü haline getirilmiş alıntıların ağırlığıyla dibe çöküp boğulabilirsin.
Yanlış anlaşılmasın bunca yaşanmışlığın, özellikle sınıf mücadelesi tarihinin birikimlerine ve onun ustalarının anlattıklarıyla zorum yok. Zorum; sınıf mücadelesi ve tarihinin yok sayılması, daha doğrusu yok saydırılması misyonunun, bu birikiminin ustalarından alıntılar aracılığıyla yapılması… Yukarıda dile getirdiğim kaygı, sözünü ettiğim gerçek denizinde yüzmeyi arzulayanlar için zaten. Elbette şu günlerde ortalıkta, alıntıları birer ayet gibi tekrarlayarak, -nasıl beceriyorlarsa- kavganın özünü sınıflar üstü etik kavramlara endeksleyenler adına kaygı duymuyorum. Ama onların çabalarından işçi sınıfı ve tüm emekçiler adına kaygılanıyorum.
Bu kaygımın da özellikle sonuçları bakımından maddi temelleri olduğuna inanıyorum. Bir kere bu misyon çok ustalıklı ve yaygın bir şekilde yerine getiriliyor. Bilirsiniz, Marksizm Leninizm üzerine yazılanlar çoğunlukla belli birkaç kavram üzerine odaklanır; “Sınıf Mücadelesi”, “Proletarya Diktatörlüğü” ve “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı”. Misyonun görevi tüm kavramların içini boşaltmak olsa da aslında hedefte birinci kavram, yani sınıf mücadelesi var. Hatta sınıfın kendisi var. Bir yandan işçi sınıfının mücadele örgütlerine ve sınıfsal mücadele hakkına -ki bu demokratik bir haktır- saldırı olurken, diğer yandan gelişen teknolojinin sonucu olarak üretimden gelen gücünü giderek azaltan bir süreç yaşanıyor. Bu yazının asıl konusu olan, yaşanan süreçlerin tanımında ki saptırma yani dezenformasyon da bu saldırının önemli bir tamamlayıcı unsuru…
Dezenformasyon birçok değişik tarzda yapılıyor. Bunlardan bir tanesi; “robot teknolojisinin giderek gelişmesinin bir sonucu olarak artık iş gücünün giderek kalifiyeleşmesi ve niceliksel olarak azalması ve fordist üretim biçiminin giderek azalma sürecinin tamamlandığı”(bunun da olumlu bir şey olduğu) iddiasıdır. Bu süreç tamamlandığına göre(!); doğal olarak fabrikalarda çalışan nitelikli, yüksek ücretli ve az sayıdaki iş gücünün sınıfsal bir çelişkisi olamaz, hatta bu iş gücü sınıf bile olamaz, dolayısıyla sınıf mücadelesinin bir anlamı da kalmamıştır. Bu durumda üretimi durdurmaktan kaynaklanan (grev) yaptırım gücünün işlevi de kalmamış oluyor. Giderek, sendikal mücadelenin, örgütlenmenin ve sınıfsal davranmanın, nihayet sınıfsal düşünme ve değerlendirmenin gereği hatta alt yapısı yoktur sonucuna kadar varıyoruz.
Oysa bu süreç henüz tamamlanmamıştır. Tamamlanacağı da asla kesin değildir. Bu tezi savunanlar argümanlarını, bilimsel araştırmalara, istatistiklere dayandırmıyorlar. Aksine; bilim kurgu romanları ve filmleri, ayakları havada –sözde- saptamaların bol miktarda ve yaygın tekrarları, “kanı oluşturma tekniklerinin” en ileri diğer yöntemlerin desteği ile misyonlarını yerine getiriyorlar.
Dikkatlerden kaçırdığı bir diğer gerçek de yaşamda birçok sürecin aynı anda yaşanmakta ve birbirlerini etkilemekte olduğudur. Bu süreçler birbirini geriletebilir, hızlandırabilir ve yepyeni başka süreçleri başlatabilir. Örneğin teknolojinin gelişmesi bazı tüketim gereçlerinin daha kolay ve daha hızlı üretilebilmesi yeni tüketim gereksinmeleri yaratıyor. Şöyle bir baktığımızda; bugün neredeyse olmazsa olmaz dediğimiz birçok tüketim gereksinimin, yaşantımıza yine sonradan giren başka tüketim araçlarının yaşantımızda yarattığı yapısal değişiklikler sonucu olarak ortaya çıktığını görürüz. Bu artan bir süreçtir ve yeni üretim alanları ve yeni iş gücü gereksinimleri ve yeni sınıfsal çelişkiler demektir.
Ayrıca Kapitalizmin içinde barındırdığı sadece öteleyebildiği kendi yapısal krizinin doğal çözüm refleksi yayılmaktır. Bulabildiği her metre kare alanda kapitalist üretim ilişkilerini inşa ve revize eder. Derinleştirir. Bu da yeni işgücü, yeni sömürü ilişkileri, yeni sınıfsal çelişkiler ve yeni sınıfsal mücadele alanları anlamına gelir.
Bu tezin savunucularının bilimsel araştırma ve istatistikleri çarpıtmasına en büyük örneklerden biri de iş kazalarının nüfusa oranda artmasına bir anlam yüklememeleridir. (Burada söz konusu olan ölüm ve yaralanmalara yol açan ya da hayati tehlike yaratan iş kazalarıdır.) Halbuki iş kazalarının –giderek gelişen teknolojiye karşın- nüfusa göre artışın ortaya çıkardığı gösterge, emek ve işgücü kullanımındaki artıştır.
Yukarıda “Dezenformasyonun” birçok değişik tarzda yapıldığından söz etmiştim. Şu ana kadar onlardan bir tanesini ele alıp irdelemeye çalışıyorum. Bu tarzın temel özelliği; her ne kadar verileri çarpıtması, kimisini yok varsayıp, kimilerini de abartarak öne sürmesi açısından “kelimenin tam anlamıyla bir dezenformasyon” olmaktan kurtulamasa da kendi içerisinde bir tutarlılığı olmasıdır. O yüzden, yaşamı ve dünyayı sınıf kavgası penceresinden gözlemlemeye ve açıklamaya çalışan birçok düşünür, yazar- çizerin ve benim gibi bu kavgaya kıyısından köşesinden bir parça katkı koymaya çalışanların temel hedefidir. İdeolojik kavga asıl bu dezenformasyonla yapılmaktadır yapılmalıdır.
Ancak bu dezenformasyon tekniğinin tamamlayıcısı ve belden aşağı çalışan tetikçisi olan bir tarz daha vardır ki; yazının en başında da “Zorum;” olarak belirttiğim ”sınıf mücadelesi ve tarihinin yok sayılması, daha doğrusu yok saydırılması misyonunun, bu birikiminin ustalarından alıntılar aracılığıyla yapılması” tarzıdır. Aslında bu tarzın da hareket noktası(!) birinci tarzın aynıdır. Ancak birinci tarz Marksist öğretiye kafadan saldırarak bize daha tutarlı bir ideolojik mücadele olanağı sunarken, diğeri Marksizm’le mücadelesini Marks, Engels ve yine bir Marksist olan Lenin üzerinden yaparak belden aşağı çalışmayı yeğlemektedir. Son zamanlarda Marksizm Leninizm, sosyalizm ve sınıf mücadelesi konularında odaklanan yazılarda sıkça kullanılan iki “popüler” alıntı var.
Bunlardan biri Marks’ın:
"Ve şimdi bana gelirsek, modern toplumda sınıfların varlığı ya da bunlar arasındaki mücadeleyi keşfetme onuru, haliyle bana ait değildir. Benden çok daha önce burjuva tarihçileri, bu sınıf savaşımının tarihsel gelişimini, burjuva iktisatçıları da sınıfların ekonomik yapısını açıkça anlatmışlardır. Benim yeni olarak tanıtladığım şey: 1) sınıfların varlığının ancak üretimin gelişmesindeki belirli tarihi aşamalar ile sıkı ilişki içerisinde bulunduğu 2) sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne varacağı, 3) bu diktatörlüğün kendisinin de sadece, bütün sınıfların ortadan kalkması ve sınıfsız topluma geçişten ibaret bulunduğu gerçeğidir." (Karl Marks)
Marks’ın burada anlatmak istediği açıktır:
*Öncelikle sınıflar ve onların mücadelesi diye bir şey vardır. Üstelik bu benim keşfim değildir. Benden önceki burjuva tarihçileri, bu sınıf savaşımının tarihsel gelişimini, burjuva iktisatçıları da sınıfların ekonomik yapısını açıkça anlatmışlardır.
Marks özellikle sonraki 3 maddede belirttiği şey sınıf mücadelesinin zorunlu olarak Proletarya Diktatörlüğüne varacağı ve bunun sınıfsız topluma geçişten ibaret olduğudur. Yani hedef sınıfsız toplumdur. Burada kendiliğinden oluşan bir çıkarsama var. O da sınıf mücadelesinin sınıflar var olduğu sürece devam edeceğidir.
İlginç bir şekilde Marksın aslında sınıf mücadelesinin başat olduğu yolundaki vurgulamasının aksine bu alıntıdan sınıf mücadelesinin belirleyici etmen olmadığına dair anlamlar çıkarmak gibi absürtlüklerle karşılaşılıyor. Örneğin bu alıntıda; “modern toplumda sınıfların varlığı ya da bunlar arasındaki mücadeleyi keşfetme onuru, haliyle bana ait değildir. Benden çok daha önce burjuva tarihçileri, bu sınıf savaşımının tarihsel gelişimini, burjuva iktisatçıları da sınıfların ekonomik yapısını açıkça anlatmışlardır.” söylemini büyük bir pişkinlikle, Marks’ın sınıflar arası mücadelenin tarihin belirleyici etmen olduğu tezinin bir burjuva tezi olarak kabul ettiğini iddia ediyorlar. Oysa Marks kendisinin bir kuramcı olarak öteden beri süren bu kavganın tarihsel gelişiminin bir parçası olduğunu ve bu mücadelenin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne varacağını tanıtladığını söylemektedir. Dolayısıyla proletarya diktatörlüğünün onun kişisel bir tercihi olmaktan öte bir zorunluluğun parçası olduğunu vurgulamaktadır.
Diğer “popüler” alıntı ise Lenin’den… Aslında yukarıda Marks’tan yapılan bir alıntıya atıf yapıyor Lenin ve onun da vurguladığı proletarya diktatörlüğü…
Lenin:
“Marks'ın öğretisinin özü, sınıf mücadelesiymiş. Durmadan söylenen ve durmadan yazılan şey, budur. Ama, bu doğru değildir. Ve Marksizm’in oportünist çarpıtmaları, onu burjuvazi için kabul edilebilir bir duruma getirmeye yönelen çarpıtmalar, kolayca bu yanlışlıktan kaynaklanırlar. Çünkü sınıf mücadelesi öğretisi Marks tarafından değil, ama Marks'tan önce burjuvazi tarafından ortaya konmuştur; ve bu öğreti, genel olarak, burjuvazi için kabul edilebilir bir öğretidir. Yalnızca sınıf mücadelesini kabul eden biri, bundan dolayı bir Marksist değildir; henüz burjuva düşüncesinin, burjuva politikasının çerçevesinden çıkmamış biri olabilir. Marksizm’i sınıf mücadelesi öğretisine indirgemek, onun kolunu kanadını kırpmak, bozmak, onu burjuvazi için kabul edilebilir bir şeye indirgemek demektir. Ancak, sınıf mücadelesinin kabulünü, proletarya diktatörlüğünün kabulüne dek genişleten kişi bir Marksist’tir. Marksist’i bayağı küçük (ve büyük) burjuvadan temelden ayırt eden şey, işte budur. Marksizm’in gerçekten anlaşılıp kabul edildiğini, işte bu denektaşı ile sınamak gerekir“ (Lenin; Devlet ve Devrim; 2 ciltlik Seçilmiş Eserleri, C. II, s. 182)
Lenin:”…Ancak, sınıf mücadelesinin kabulünü, proletarya diktatörlüğünün kabulüne dek genişleten kişi bir Marksist’tir” diyerek sınıf mücadelesinin aynı zamanda bir iktidar sorunu olduğundan söz ediyordu. Esasen işaret ettiği II. Enternasyonalin; sınıfsal iktidarı, hatta sosyalizmi hedeflemeyen “onu (Marksizm’i) burjuvazi için kabul edilebilir bir şeye” indirgeyen tavrıydı…
Oysa bu alıntılardan çıkarsanacaklar o kadar netken Marks’ın da Lenin’in de sınıf mücadelesinden başka bir şeyi temel aldıkları iddia edilmekte. “Ezilenler” diye sınıflar üstü kavramlardan söz ediliyor. Bu bir yere kadar doğru ve kabul edilebilir bir kavramdır. Ama bir “Ezilenler Marksizm’i” oluşturmaya kalkmak, sınıf kavgasında burjuvazinin üretebileceği en büyük dezenformasyonuna omuz vermektir. İşçi sınıfının temel mücadele silahı olan Marksizm’i kadükleştirme misyonudur.
İşçi sınıfı kendi sınıfsal mücadelesini yaparken doğal olarak Egemen sınıflar tarafından ezilen her kesimin de yanında yer alır ona omuz verir. Bu sınıfsal mücadelenin doğal sonucudur. En azından işçi sınıfı kendi sınıfsal mücadelesi içerisinde tüm ezilenlerle birlikte olması gerektiğini sınıfsal refleksleriyle öğrenir ve uygular. İşçi sınıfı partisinin yol göstericiliği de elbet bunu kolaylaştırır ve ideolojik zemin hazırlar. Ama kavganın asıl ekseni ve dinamizmi, iktidarı da kapsayan yani Proletarya Diktatörlüğünü hedefleyen sınıf kavgasıdır. “Ezilenlerin diktatörlüğü” diye bir şey olamaz. Çünkü proletarya diktatörlüğünün asıl amacı işçi sınıfı dahil tüm sınıfların yok olduğu sınıfsız topluma geçişi sağlamaktır. Proletarya Diktatörlüğü bir intikam operasyonu değil tarihsel bir zorunluluktur.
Bu noktada alıntıları durdurmak gerekiyor. Yukarıdaki iki, alıntıyı da ideolojik mücadeleyi, alıntılar üzerinden, sure ve ayetler yerine skolastik formülleri koyarak yürütmenin adeta bir dinsel ritüellere nasıl dönüşebileceğine örnek olarak verdim. Aynı zaman da sınıf mücadelesi karşıtı misyonlara nasıl çanak tutabileceğini göstermek istedim.
Asıl amacın “ne yaparsak daha Marksist-Leninist görünürüz” üzerine araştırmak yerine “bütün gerçekliği ile devam ede gelen sınıf mücadelesine destek olup, bu mücadeleyi günümüz veri ve araştırmalarının ışığında geliştirerek nasıl zafere ulaştırırız” olması gerekiyor.
Ben; sınıfların varlığının ancak üretimin gelişmesindeki belirli tarihi aşamalar ile sıkı ilişki içerisinde bulunduğu ve sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne varması gerektiğini “Marks’ın koyduğu kurallar” olarak değil, sınıf mücadelesi tarihselliği içerinde “Marks’ın irdeleyip ortaya çıkardığı gerçekler” olarak görüyorum. Yaşamın ve sınıfsal mücadelenin dinamizmi içerisinde sürekli yenilerinin eklendiği diğer gerçekleri irdeleyip ortaya çıkarmamızda ayaklarımızı yere sağlam basmamızı sağlayacak, bize kılavuz olacak gerçekler…
Bütün bu tartışmaları kendisini iktidar ambarında gören zafere susamış devrimcilerin rüyası olarak görenler çıkacaktır. Öyle ufukta bir devrim falan da yokken “sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne varması gerektiği yolunda tartışmanın ne anlamı var” diye düşünülebilir.
Ama zaten sınıf mücadelesi iktidar arifesinde yapılan bir “devirme” girişimi de değildir. İşçi sınıfı için bu mücadele uzun erimli, öteden beri süren bir mücadeledir. Aynı zamanda ekonomik ve demokratik haklar için yapılan, kendini yeniden üretme aracıdır. Bu yüzden proletarya diktatörlüğünün doğru tanımlanması çok önemlidir. Bahsettiğimiz kaçınılmazlığın farkında olması, onun bu mücadelesinin kendisine kazandırdığı derslerin sonucudur. Yani sözünü ettiğimiz kaçınılmazlığın nedeni, kapitalist sömürünün de kaçınılmaz sonucunun burjuva diktatörlüğü olmasıdır. Proletarya diktatörlüğü bir anlamda burjuva demokrasisinin aslında bir burjuva diktatörlüğü olduğunu bize hatırlatan bir kavramdır.
Sadece ekonomik ve demokratik kazanımların genişletilmesi değil, bunların korunması aşaması da sınıfsal mücadelenin bir parçasıdır. Bu mücadele en geniş demokratik hak ve kazanımlar eşliğinde bile olsa, sonuç itibarı ile bir diktatörlük ortamında yapılmaktadır.
Demokrasi mücadelesi konjonktürün olanak ve sınırlamalarını dikkate almayı gerektirebilir. Aynı şey sınıf mücadelesi içinde geçerlidir. Ama sınıf mücadelesinin tanımı ve ilkeleri, bu mücadele adına yapılan analizler, yaşamsal gerçeklerle sımsıkı bağlı olmak zorundadır. Güncel gerçeklik tavizsiz şekilde ortaya konmazsa, öncelikle bu mücadeleye zarar verir. Bu gerçekler, ne kadar karmaşık olsa ve geniş kitlelere anlatabilmek adına bir takım zorluklar taşısa bile yine de sınıf mücadelesinin en büyük dostudur.
Hikmetinden sual olunmaz hiçbir kişi, kurum ve kavram olmadığını düşünen biri olarak proletarya diktatörlüğünün tartışılamaz olduğunu doğal olarak savunmuyorum. Ancak burjuvazi veya popüler(egemen) kültürün kabul edilebilirlik sınırlarında kalabilmek adına kavramların sulandırılmasının yanlış olduğunu söylüyorum.
http://nadioztufekciyazilari.blogspot.com/2013/11/prolaterya-diktatorlugu-simdi-sras-m.html
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- TÜRKİYE.!! TAMAMSIN..?
27.05.2018 - KAPİTALİZM: DOLANIN KURALLARA BAĞLANMIŞ HALİ....
18.04.2018 - TARİHSEL TKP ELEŞTİRİLERİNDE EZBERDEN 'AMENTÜ'YE GEÇİŞ...
7.02.2018 - Başörtüsü bir özgürlük aracı mı, yoksa baskı aracı mı? ya da her ikisi mi?
9.02.2017 - Dışarıda Kar Yağıyor
15.02.2017 - Bu tasfiye anayasasına hayır derken evet dememek için..?
27.01.2017 - 7 Haziran öncesindeki Erdoğan-Obama ve sonrasında Erdoğan-Trump arasındaki söylem benzerliği…
22.01.2017 - DIŞ TEHLİKEDEN DIŞ UMUDA
4.02.2016 - 'Vazgeçilmez ve Kaçınılmaz'ı 5 geçe...
11.03.2016 - Roma dönemi arenalarından günümüz arenalarına....
20.11.2015
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
muharrem
iyi güzelde sayın Emre dersahaneler fakir halka acaip maddi yük oluyor.ben cocuğunun dersane parasını vermek için evini kiraya verip bekar odasına çıkan vatandaş dahi biliyorum.yani niye illaki birilerinin cebi dolacak diye halk yok canına harcama yapsın.anlattığınız olay da gerçekçi değil zaten kürt faşiştleri almış başını gidiyor.onları durduracak hiçbirşey yok.heleki dersahanelerin veya üniversitelerin onları durdurması masal masal matitas.
husnu
dersaneleri ve özel okulları ele geçirmek çok mu zor.bu kadar hoşgörü fazla değilmi.sağduyu sahiplerinin suçu ne.
Ad Soyad Giriniz...
Kesinlikle dogru bir yaklasim bu Emrecim ama toplum bu adimlara hazir degil henuz! En onemlisi de erken yaslarda bunlara Turkce ogretmek. Bu konuda durum nedir bilmiyorum ama 3 yasindan itibaren Turkcenin ogretilecegi bir sistemin kurulmasi zor olmasa gerek. Bircok Turk genci bugun bu gorevi rahatlikla ustlenebilir. Zaten belli bir asamaua gelmis bulunuyoruz. Hoca Efendinin dedigi gibi sabirli calisirsak birkac on yil icnde bu sorun cozulur. Toplumlar icin birkac on yil cok olmasa gerek.
Ad Soyad Giriniz...
Kesinlikle dogru bir yaklasim bu Emrecim ama toplum bu adimlara hazir degil henuz! En onemlisi de erken yaslarda bunlara Turkce ogretmek. Bu konuda durum nedir bilmiyorum ama 3 yasindan itibaren Turkcenin ogretilecegi bir sistemin kurulmasi zor olmasa gerek. Bircok Turk genci bugun bu gorevi rahatlikla ustlenebilir. Zaten belli bir asamaua gelmis bulunuyoruz. Hoca Efendinin dedigi gibi sabirli calisirsak birkac on yil icnde bu sorun cozulur. Toplumlar icin birkac on yil cok olmasa gerek.