Namık ÇINAR
Terör nedeniyle her gün evlerine bayraklara onar onar sarılarak gönderilmeleri yetmezmiş gibi, şimdi onlara bir de kimbilir hangi ihmâller yüzünden şehit cenazeleri de eklendi ki; son olaylarla, son gelişmelerle bu hükümet de bu ordu da iyice yorgun düşmüş görünüyor.
Kuvvet komutanı “istihkâm”, ordu komutanı da “ordudonatım” sınıfından gelmesine rağmen bu ordu mühimmatını korkarım ki karpuz gibi sayıyor, istifliyor ve depoluyorsa; meselâ muhafaza ederken el bombalarını fünyeleriyle birarada tutuyorsa; yirmi beş şehit verildiğine göre, ne bahane uydurulursa uydurulsun patlayıcı madde nizamnamelerinin hiçe sayıldığı gün gibi aşikârsa; artık sözün de aklın da bittiği yerdeyiz demektir.
Gecenin o karanlığında kışla mutfağında patates soymak için bile vakit artık çok geç iken, mühimmat depolarında herhangi bir çalışmanın yapılıyor olması asla izah edilemez.
Türk Ordusu’nun şimdi aklıma gelen “ister misin o olsun” diye korktuğum “zimmet hastalığı”depreşmiş olmasın sakın!
Çünkü gerçekten de, Silahlı Kuvvetler’de askerî malzemeleri “tam ve sağlam” olarak korumak üzere teslim alıp imzasıyla zimmet yükümü altına giren, görevi bitince yeni burnundan soluyana aynıyla teslim eden, edemediği takdirde de maaşından kesile kesile ödeyen ordunun tüm bölük komutanları, depo sorumluları ve saymanlar, say Allah say, günlerini ömrü billâh zimmetlerindeki bu malzemeleri sayarak geçirirler.
Eğer herhangi bir eksiklikleri var ise, punduna getirip birbirlerinden çalmak, o nedenle mubah sayılmıştır. Buna hırsızlıktan ziyade muzipçe “askerî malzemenin yer değiştirmesi”, yahut “kalk gidelim yapmak” denerek, davranışa birazcık olsun hafiflik getirmeye çalışılmıştır. O yüzden bölük komutanları depocularını seçerken, “uyanık”lardan olmalarına çok dikkat ederler.
Ayrıca, kışla içindeki nöbetlerin çoğunu da aslında “düşmana karşı” değil, bölükler zimmetli malzemeleri çalınmasın diye “birbirlerine karşı” tutarlar. Bitişik nizamda olarak yan yana dizilmiş depoların her birinin kapısına her bölük yirmi dört saat esasına göre ayrı ayrı nöbetçi dikmiş; böylece binanın önünde aynı anda meselâ altı depo var da orada altı tane nöbetçi birikmişse, bu durum hiç kimseyi rahatsız etmez.
Bunun sebeplerinden bir tanesi de, insani değer olarak erlerin “sınırsız surette bir kullanım kaynağı” olarak görülebilmeleridir. İnsan haklarıyla ilgili mevzuatın, henüz kışla kapılarından geçmiş olduğu söylenemez.
Fakat hakların ihlâli sadece erlere özgü bir kader değildir. Hiyerarşik kademelenme yolu ile haksızlıklardan herkesin nasip alacağı bir düzenin, seneler içinde başarıyla(!) gerçekleştirilmiş olduğu söylenebilir.
Örneğin en zor aşamalardan biri bölük komutanlığıdır. Türk Ordusu’nda bütün işleri bölük komutanları yaparlar. Herkesler de bütün işleri bölük komutanlarından beklerler. Çünkü somut olarak “erat” bir tek onlarda vardır. Türk Ordusu’nda bölük özne olup, gerisi teferruattır. Yeri gelmişken hatırlatalım ki, çoğu general doğru dürüst bölük komutanlığı yapamadan kurmay, sonra da general olmuşlardır. O yüzden askerlikleri daha ziyade kâğıt üstünde temayüz eder.
Netice olarak bölük komutanları dışında kalanlar, şöyle dişe dokunur hiçbir halt yemezler. Ama her işe karışırlar. İşte bu süreci atlattın mı, yani yüzbaşılıktan sonrasında artık işi kolayladın demektir. Böylece iki elini arkanda bağlayarak, zamanında bana da yapmışlardı deyip sağa sola zart-zurtlar da çekerek, nihayet soyut bir askerlik safhasına geçebileceğin yıllar başlamıştır senin için.
Üst birliklerdeki ikmal ve dağıtım hiyerarşisi, ast birliklerin “zimmet korkuları”nı kullanarak onlar üzerinde bir tür emtia tahakkümü kurmak istedikleri için, aslında çoğu sarf malzemesi olduğu hâlde, işte o bölük komutanlarını bu yolla istim üstünde tutarlar. Onlar da hizmeti dahi umursamadan, çürütme pahasına, malzemeleri mümkünse depolardan çıkarmayıp habire sayım yaparlar.
Ben, Kıbrıs Harekâtı’na katılıp da sarf edilmiş mermilerin boş kovanlarını eksiksiz toplatamadığı için bedelini maaşından ödeyen bölük komutanı tanıyorum. Tümenin saymanlığı, harekâtta yer almış bölüğün üç beş tane matara kapağı noksan çıktı diye hiç unutmuyorum kuruşlandırma belgesi düzenlemişti.
Ayrıca o depolar da derme çatma yerlerdir. Kaldı ki, bir piyade bölüğünün deposu da neyin nesidir? Muharip bir birliğin üstünde taşıyabileceği hafiflikteki teçhizatın dışında kalan ne varsa ona ayak bağı değil midir?
Siz tv’de, intikâlleri sırasında taşıdıkları ağırlığın altında ezildikleri her hâllerinden belli olan Mehmetçiklerinki gibi 30-40 kiloluk yükleri, PKK militanlarının da sırtında gördünüz mü hiç?
Mayın ve mühimmat depolarına gelince... İnşaat-Emlâk’ın her türlü şaibeye açık usullerle yaptırdığı o binalar da farklı değildir.
Afyon’da neler oldu, bilmiyorum. Gerçek bütün açıklığıyla ortaya çıkar mı, sanmıyorum.
Ama ben Türk Ordusu’nun ruhunu bellemişim, onu tanıyorum. Silahlı Kuvvetler’deki en basit hususların bile yeniden ele alınmalarının vakti çoktan geldi de geçti, diyorum.
Ama Erdoğan her şeyin yolunda gittiğini söylememi istiyor, aksi hâlde hiddetleniyor.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016